Ziya Adnan
Site Admin
Kayıt: May 06, 2003
|
Tarih: 2006-10-20 14:34:28
Mesaj konusu: Üzülme, Anla Artik...
|
|
|
Nicedir, adina futbol denilen güzelim oyunun, Türk insani adina koskocaman bir kandirmaca, giderek paranoyak bir ask hikâyesine dönüsen yazik bir pantomim oldugunu, “büyük” sifatlarimizin, “hiç bitmesin” temennilerimizin, televizyon kanallarinda saatler süren futbol geyiklerimizin, gazetelerin spor sayfalarinda büyük puntolarla yazilan cümlelerimizin, övünmelerimizin, böbürlenmelerimizin, her sezon basinda patlatilan bomba transferlerimizin, tribün hallerimizin, formalarimizda ki yildizlarin aslinda koskocaman bir yalan oldugunu, ta en basindan beri kendi uydurdugumuz futbol yalanlarina inanarak yasayip gittigimizi, bu yitik düzenin bazilarinin ekmegine yag sürdügünü söyler dururum…
inanirim ki, ünlü filozof Friedrich Nietzsche’nin “Yalan söyleyene karsi tetikte olmaktansa beni aldatmalarina izin veririm” cümlesi pek güzel özetler bizim futbol ile olan iliskimizi…
Zira bizim bunca delicesine sevdigimiz futbol, her Avrupa serüvenimizde o kaçinilmaz gerçegi bir tokat gibi yüzümüze vurur…
Her sezon Avrupa hüsrani daha güz günleri gelmeden baslar, daha yapraklar dökülmeden, okullar açilmadan. Çogu kez sampiyonlar Ligi veya UEFA ön elemelerinde ortaya çikar yalanimiz, bazen Kibris Rum kesiminin pek vasat, bazen Norveç liginin adi sani duyulmamis en zayif takimlarindan birinin karsisinda. Kimi zaman Rusya’nin sogugunda donar kaliriz, kimi zaman bir ispanyol takimi eler geçer bizi, tepetaklak geri döneriz masal dünyamiza…
Her sezon basinda bir sonra ki sezonun Avrupa hayalinden medet umar, her sezon hep ayni hüsranlari yasariz, bir anda kimsecikler olma halleri…
***
Bu sezon ki Avrupa hüsranimiz dördüncü büyügümüz ile basladi. Bir ispanyol takimina, kendi sahamizda yedigimiz goller ile elendik, yenilmedik ama kader…
Sonra sampiyonlar Ligi ön elemeleri basladi. Geçen sezon ligi ikinci bitirmis takimimiz ön eleme üçüncü turunda Kiev’de dondu kaldi. isin aci tarafi, bizim büyügümüze iki maçta bes gol atmis takim, sampiyonlar Liginde averaj takimi, üç maçta kalesinde on iki gol görüp, sifir puan toplayarak. Yani biz, o averaj takimi kadar bile…
Tek takimla katildigimiz sampiyonlar Liginde, bir zamanlar Avrupa’da esmis kükremis, UEFA kupasini müzesine götürmüs büyügümüz vardi, ama onun de esamisi geçmiste kalmisti, üstelik bir de stad hadisesi. Gurupta, kendi sahamizda oynadigimiz ilk maçta tam bir stad faciasi yasadik, yolu yordami olmayan, adina “Olimpiyat stadi” denilen dag basina gitmek için yollara dökülenler, stadin isiklarini uzaktan görüp, kös kös döndüler evlerine. Orada uzaklarda bir yerlerde, bir stad vardi, gidemedigimiz, göremedigimiz…
Sonra, bir kez daha oynadik geçen aksam ayni sapa stadda. Bu sefer kazanmak zorundaydik, ama yine olmadi. Öne geçtigimiz maçi iki bireysel hata ile kaybettik. Bu arada aklima, “Neden aliriz bu yabanci oyunculari ve neden yedek kulübesinde otururlar” sorusu geldi, malum onca parayi saydiktan sonra. Maçin bitimine dogru, top ile yapamadigimizi, tribünlerden sahaya atlayan taraftarlarimiz ile yaptik, yurdum taraftari rakip takim kalesinde gol oldu yaka paça. Sonrasinda, gelecek cezayi düsünür olduk, daha henüz Milli takimimiza verilen cezanin sokunu üzerimizden atmamisken…
sampiyonumuz oynadigi üç maçta ancak bir puan alabildi, darisi gelecek sezona…
***
UEFA kupasinda, ingiliz rakipler vardi karsimizda. Biri, 1999 senesinden beri Avrupa kupalarinda hiç yer almamis, bu sezon basinda yaptigi göz kamastiran transferlere ragmen Premier Ligde 14. sirada yer alan, oynadigi yedi maçtan dördünü kaybetmis bir Londra takimi idi. Maçtan önce, yine basladi kendi kendimizi doldurusumuz. Kimi “Biz bu takimdan daha iyi bir kadroya sahibiz”, kimi “Rahat yeneriz” dedi, Tottenham takiminin toplam degerinin 150 milyon dolar civarinda oldugunu, ingiliz Milli takimina dört oyuncu verdigini önemsemeden. iki gol ile geçti kuzey Londra takimi bizim büyügümüzü. Gol yollarinda biraz daha becerikli olsalar fark daha büyük olurdu süphesiz. Tribünlerden yükselen isliklar esliginde gitti siyah beyaz takimimiz soyunma odalarina. Büyük yalani bir kez daha yükseldi yedi tepeli sehrimin semalarinda.
Diger büyügümüz, ingiltere’nin iskoçya sinirina yakin, Tyne nehrinin kiyisinda yer alan, kömür madenleri ile ünlü sehrinde sahaya çikti. ilk on birinde bir Türk evladini yer aldigi ingiliz takimi, çok kötü bir sezon geçiriyor ve Premier Ligde 15. sirada yer aliyordu. Aslinda ‘bu kez olabilir’ diye düsünmüstük, zira rakip takim bu sezon Premier Ligde oynadigi sekiz maçtan besini kaybetmisti. Uzun süre basa bas götürdügümüz, hatta belli bölümlerinde daha üstün oldugumuz maçi en büyük zaafimiz olan yan toptan gelen golle kaybettik. iyi oynadik, ama neticede yine kaybeden biz olduk…
Maçi anlatan spikerin, hamaset edebiyatina dair sansizliktan dem vuran telkinleri esliginde döndük yalan dünyamiza…
Avrupa’da oynadigimiz üç maçta, kalelerimizde bes gol görerek…
***
Biliyorum “Çözüm Nedir “diye soranlariniz vardir, ama ben çözümün kimselerin pek umurunda oldugunu sanmiyorum, malum formalara takilan yildizlar, köprülerde ki bayraklar, kendi yalanimiza inanmislik hadisesi. Onca fakirligin, onca kabullenmisligin, onca ezilmisligin, onca küçük olmayi hepten kabul etmislerin arasinda ‘Büyük’ olmaktan memnun olma durumu.
Söyleyecegim odur ki, bizim futbolumuz bundan ibaret; ‘Made in Turkey’ patentli kocaman bir yalan…
Bunca zamandir yasanan bunca hüsran karsisinda söylenecek ancak su olabilir…
“Üzülme, anla artik”,
Ziya Adnan
|
|