haydar_gerlevik
Site Admin
Kayıt: Apr 03, 2003
|
Tarih: 2006-11-04 10:21:41
Mesaj konusu: Mor beyaz,Hacettepe Unutulmaz
|
|
|
Mor beyaz,Hacettepe Unutulmaz
inanilmaz mahallenin inanilmaz futbol takimi....
Hacettepe' nin 1962' de 1. lige çikisi çok renkli olmustu. Ön elemelerde firtina gibi esmisler, sekerspor, Altin, Hilal ve Vefayi teker teker yenmisler ama asil gürültüyü dönemin flas ekibi Beyogluspor' u yenerek çikarmislardi. Böylelikle baraj maçini oynamaya hak kazanmislar, Bursa' da yaplacak maçta ise o yillarin güçlü takimi Demirspor' la karsilasacaklardi. Bu arada deplasmana takimla beraber taraftarinda gitmesi ilk kez Hacettepe' nin hayata geçirdigi bir yenilikti. Hemde ne yenilik ! inanilir gibi degildi.
Deplasmandaki maçlara 2-3 bin kisilik kalabaliklarla gidebiliyorlardi. Bursa' daki maça da yine cümbür cemaat gitmis, tribünlerdeki yerlerini almislardi. Maç karsilikli gollerle geçmis ve Hacettepe son on dakikaya 2-1 yenik durumda girmisti. Bu arada futbolcularda da adim atacak hal kalmamisti. Takimla tribün bütünlesmesi iste tam bu noktada harekete geçmis; taraftarlar takimlarinin imdadina yine en iyi bildikleri yöntemle yetismislerdi. Kavgayla !
Eski kalecilerden Orley ihsan, rakip takimin taraftarlarinin üstüne saldiriya geçmis ve ortalik karismisti. O günkü kavgada yer alan "Nay nay nom Erol" un anlatimina göre karsi tarafa 40 yarali vermisler, kendilerinde ise basta kendisi olmak üzere 4 yarali ile bu cengi atlatmislardi. Bu arada istedikleri olmus, maça tam yarim saat ara verilmis, takim nefes alma imkani bulmustu. Maç tekrar basladiginda ise artik taraftarin görevi bitmis, is teknik direktöre kalmisti. O da üstüne düseni dahiyane bir taktikle yerine getirmisti. Teknik direktör Sabri Kiraz, erilen bu yarim saatlik aradan sonra sol kanatta oynayan Susak Yilmaz' i sagiçe almis bu degisiklikle rakibin tüm oyun planini alt üst etmeyi basarmist, Susak' ta bu degisikligi attigi nefis golle taçlandirmis ve maçi 2-2' ye tasimisti. Hacettepe 1. ligdeydi artik..
Sert abiler..
Mahallenin ve futbol takiminin en renkli simalarindan biride Karagöz Kemal' di. Asil adi Kemal Sevilen olan Karagöz' ün lakabi babasindan dolayiyda. Ünlü karagöz sanatçisi Hayali Küçük Ali olarak bilinen Mehmet Muhittin Sevilen' in ogluydu. Dünya ya geldigi hacettepe' de soyadi gibi çok sevilmis, kuruculuguna taniklik ettigi Hacettepe futbol kulübünün de sembol isimlerinden biri olmustu. Ama Karagöz' ün asil ünü , kabadayiligindan gelmisti. Üzerinde toplu igne dahi tasimayan mert biri olarak ünü tüm Ankara' ya yayilmisti. Akli dengesi bozuk birinin kaçirdigi kiz çocugunu, polisten önce davranarak güçlü kuvvetli bilekleriyle elinden almis, küçük kizin hayatini kurtarmasi tam bir sehir efsanesi olmustu. Hacettepe sert abilerin, agir delikanlilarin harman oldugu yerdi, ama efsanevi "Kabadayi Üçlemesi" Ankara' da herkese korku veriyordu.
Kabadayi Mehmet, Sari Veli (dayi), Karagöz Kemal
Karagöz Mehmet Ankara çapinda taninan bir kabadayiydi. Lakabi gibi soyadi da Kabadayi olan Mehmet mahalleli tarafindan son derece mert, iyiliksever bilinmesine karsin ayni zamanda çok sert, acimasiz ve gaddar biri olarak da taniniyordu. O yillardaki yakin korumasinin ismi bile Kabadayi Mehmet' in nasil bir kabadayi oldugunu bizlere iyi anlatir. Yakin korumasi: Dündar Kiliç. Kabadayi Mehmet' in ünü Hacettepe' nin disina tasmis, islettigi kumarhanesiyle Ankara' nin gayri-mesru hayatini kontrol eder olmustu. Ancak kuskusuz dçnemin Ankara' sinda yanliz degidi. Altindag' li Kürt Cemali ' de sehrin güçlülerindendi. Üzerinden elli yil geçmesine ragmen halen nasil oldugu bilinmeyen müthis bir cinayetle Kürt Cemali öldürüldü. Kabadayi Mehmet' in açtigi kulübe davetli olarak kumara gelen Kürt Cemali bir tartisma sonrasi konusan silahlardan çikan kursunlarin hedefi olmus ve oracikta ölmüstü. 50 yildir bu cinayet üzerine yapilan tartismalar bitmez. süpheli olarak Kabadayi Mehmet ve Dündar Kiliç aranir. Anlatilana göre kulübün isigi bir an için söndürülmüs ve karanlikta kimin kime ates ettigi belli olmayan bir çatisma çikmis, ortalik duruldugunda Kürt Cemali' nin cesedi ile karsilasilmisti. Cinayetten sonra Ankara kaynayan bir kazana dönmüs, infial içindeki Kürt Cemali' in yakinlari ve Altindag' lilar yürüyüs yapmis, intikam yemini etmisti. Cenazesi büyük bir kalabalikla kaldirilmis, gazeteler günler boyu bu olayi mansetten vermislerdi.
Artik Hedefteki Yer Hacettepe’ ydi
Yillar sonra Dündar Kiliç “O an bizi yakalayani Ankara’ ya vali yaparlardi” diyerek o günkü durumu özetler. Kürt Cemali’ nin ardindan agitlar, siirler yakilacak, hatta yillar sonra Haldun Taner’ in Kesanli Ali Destani adli oyunun da Kürt Cemali için yazdigi söylenecekti. Bu olay kabadayinin yakasini ölünceye dek birakmayacak, birkaç gün sonra teslim olup cezasini yatmaya baslayacakti. Arsi sira cinayetten sorumlu tutulan Dündar Kiliç da teslim olacak cinayete istirakten yargilanarak, cezasini Ankara Ulucanlar cezaevinde çekecekti.
Bu arada mahalle de Sari Veli’ ye kalmisti. Mahallenin Veli Dayi dedigi Sari Veli, Kabadayi Mehmet’ in en yakin arkadasiydi. içtikleri su ayri gitmezdi. iki kabadayi sirt sirta verip tüm dövüslerden çikmis, ayni cezaevinde ayni yatagi paylasmis, can doztlariydi. Ama kabadayinin cezaevinden çikmasindan sonra ne olmussa olmus, iki can dostunun arasina çekememezlik girmis, yollari ayrilmisti.
Ardindan belkide Hacettepe tarihindeki en dramatik olay yasanmis, Kabadayi Mehmet en yakin arkadasi Sari Veli’ yi öldürmstü. “Ölümün ve raconun çocuklari” artik birbirlerine de kiymaktaydi. iki büyük aileninde arasi açilmisti. Hacettepeliler aradan geçen onca yilda, bu olayi iki kabadayinin arasina girenlerin hazirladigini düsünürler.
Bu kez çalar Kabadayi için çalmaktadir. Hayati boyunca hiç agladigi görülmeyen Kabadayi’ nin, öldürdügü yakin arkadasi Sari Velinin mezarini ziyaret ettiginde, gözlerinin doldugu anlatilir. En yakin arkadasini katletmis, yakin korumasi Dündar ise çoktan istanbul’ a yerlesmistir. Savunmasiz kalan Kabadayi için beklenen son gecikmez. Yillar önce isledigi cinayetin bedelini ödeme zmani gelmistir. Kabadayi Mehmet, Kürt Cemali’ nin yakinlarinca öldürülür.
Kabadayi Mehmet ve Sari Veli ölmüs, Karagöz Kemal se zaten onlar kadar kiyici olmadigi için kabuguna çekilmistir. Dündar Kiliç çoktan istanbul’ u mesken tutmustur.
Hacettepe artik hiçbir zaman eskisi gibi olmayacaktir.
Menekselerin Hüznü
Bu isyankar mahalle, daha birçok kez mahkeme tutanaklarina, adliye koridorlarina düsecektir düsmesine ama mahallenin yasadigi en büyük ve en son sarsinti ise ihsan Dogramaci ile olacaktir. Hacettepe’ ye bir Hastane projesini hazirlayan Dogramaci, ilkin mahallenin tepkisiyle karsilasir. Özellikle furbol takiminin kapanacagi endisesi, Hacettepeliler’ i ayaga kaldirir. Ancak ihsan Dogramaci dahiyane bir sözle mahallenin gönlünü alir: “Hacettepe’ yi Arsenal yapacagim.”
Takim için kurulan bu fantastik hayal bir tarafa, evler için yatirilan istimlak bedelleri daha iyi yasam hayalinde olan mahalle sakinleri çin bulunmaz bir nimet olmustur. Birer ikiser istimlak bedelleri bankadan çekilmeye baslanir. Zamaninda harbiye ögrencilerine bile ölümüne direnen bu ele avuca sigmayan mahalle, belki de kendisini tümden yok edecek bu harekata beklenen direnci gösterememstir. Halen tüm Hacetepeli’ lerin anlayamadigi bir teslimiyetle “hastane projesi” için evlerini bosaltmaya baslarlar.
Böylelikle “En arizali semt” ayiklanmis ve kendilerine Hacettepeli deyip ceket omuzdan yürüyenler, kentin dört bir yanina savrulmustu.
Artik anlatilacak siki hikayeler disinda sarilacaklari tek bir birliktelikleri kalmisti: Futbol takimi.
Ancak o da mahallenin dagilmasini izleyen yillarda 1. Ligde zor tutunmaya baslamisti. 1968’ de 1. Lige veda eden Hacettepe bir daha 1. Lig yüzünü göremeyecek 2.ve 3.lig derken amatör kümeye kadar düsecekti. Kulübün gelecegini kurtaracagim diye alan Melih Gökçek’ in son hamlesiylede tarih olacakti. Keçiörengücü adini alan kulüp Hacettepeli’ lerin açtigi iptal davalarina aldirmaksizin kendi yoluna devam eder. Artik Hacettepe ile hiçbir ilgisi kalmayan kulübü geri almak için açilan davanin itiraz süresini kaçiran Hacettepeli’ lere ise her zamanki duygulari miraz kalir: Öfke !
Bu gün Hacettepe’ yi sevenler Dayanisma ve Yardimlasma Dernegi’ nin lokalinde toplanan bu “Ankara’ nin Eski Firtinalari”, mor renkli örtülerin serili oldugu masalarda oturup, anilarini yad ediyorlar. Ölen arkadaslarinin cenazelerini Hacettepe bayragi serip kaldiriyor, birbirlerinden bahsederken abimizdir, kardesimizdir sözlerini eksik etmiyorlar. Çok uzun yillar önce mahalleden ayrilan Karagöz Kemal’ in Çanakkale’ de oturdugu evin dis boyasinda yasayan Mor Beyaz renkler, belki de son sigindiklari bir liman gibi duruyor. Dernek eski baskani Lütfi Yanar’ in öncülügünde biraraya gelen Tik Tik Sami, Baba Kazim, Santrafor Hayri ve eski baskan Cemal, geçen günleri bugünmüs gibi anlatirken; ellerinden alinan mahallelerine inat, gelecek kusaklarla paylasacaklari Hacettepe öykülerine siki sikiya sariliyorlar.
-ALINTIDIR-
[img:eade451908]http://www.ankara06.info/modules/coppermine/albums/spor/hacettepe/normal_hacettepe.jpg[/img:eade451908]
O koca Hacettepeden geriye kala kala burasi kaldi.. :(
|
|
uralnadir
Site Admin
Kayıt: Dec 15, 2004
|
Tarih: 2006-11-04 10:44:13
Mesaj konusu:
|
|
|
Sanirim daha önce alkaralarda okumus ve kaydetmistim. Okumayanlar için yeniden yollamanin sakincasi yok diye düsünüyorum. Ankaranin tarihinde önemli bir yeri vardir Hacettepenin.
KENARIN DiRENisi: ANKARA’YA KARsI HACETTEPE
Funda senol – Levent Cantek
Bu çalismada merkez-kenar karsitligi temel alinarak, Cumhuriyet’in insa sürecinde merkeze (istanbul’a ve Osmanli payitahtina) karsi kurulmus, ancak kendisi yeni bir merkez olusturmus Ankara’nin, kenarlarindan biri olan Hacettepe mahallesiyle iliskileri ele alinmistir.
Yüzyil baslarinda tek özelligi ortasindan geçen trenyolu ve çapi giderek küçülen sof kumas üretimi ve ticareti olan Ankara, romantizmin sembolü, payitahtin istanbul’u için “uzak bir sehir”di. istanbul’un isgali ile birlikte Anadolu’nun dört bir yanina kan pompalayan bir “kalp” konumuna gelen sehir, savas sonrasi genç Cumhuriyet’in “terakki çizgisinin vitrin sehri” olacakti. Saltanat’i, geçmisi ve Cumhuriyet’e muhalefeti temsil eden “istanbul’a ragmen” “yoktan varedilen” sehrin kuzey-güney dogrultusu Alman sehir plancisi Jansen’in imar plani uyarinca geliserek “muasir”lasacakti. Modern sehir planlamasi, kent kültüründeki içine kapalilik ve parçalanmisligi yoketme amaci tasir ve bir eritme potasi içinde kent sakinlerini biraraya getirmeyi hedefler. Ama birarada bulunmasi istenen kent sakinleri o kenti temsil edebilecek nitelige sahip kisilerdir. Izgara biçiminde planlanmis kent sokaklarina özenle serpistirilirler. Hemsehrilik baglantilari, akrabalik, muhaliflik potansiyeli ve bunlari güçlendiren mahallelilik kimligi modern kentliligin mekandaki etkilerini silmeye çalistigi unsurlardir. Farkliliklar mümkün oldugunca geri plana itilir ve kent bu farkliliklarin karsilasma ve çatisma mekani olmaktan çikarilmaya çalisilir. Kentsel mekanin dogal düzensizligine zorla da olsa bir düzen getirilir. Çünkü akilci ve verimli bir kent planlamasi bunu gerektirmektedir. Bu yöndeki tüm çabalara karsin, dogu-bati eksenindeki eski Ankara hiç hesapta olmayan bir biçimde göç alarak büyüyecektir. Göçle birlikte gündelik yasam kaliplari farkli bir nüfus, sehrin imar disinda tutulan bölgelerine egemen olarak, “medeni” Ankara’yi rahatsiz edecektir.
Kenar sehrin en dikkate deger ve belki de en “isyankar” mahallesi Hacettepe’dir. Diger birçok mahallenin aksine, Ankara’nin en az birkaç kusaklik “yerli”lerinden olusan Hacettepe, futbol takimi ve kabadayilariyla ünlüdür. Merkez ile iliskilerini hiçbir zaman saglikli olarak kuramamis olan mahalle, 1959 yilindan baslayarak 1971 yilinda tamamlanan istimlakler sonucunda, yerine Hacettepe Hastanesi’nin kurulmasiyla tarihe karismistir. Ahalisi sehrin muhtelif yerlerine (genellikle de yoksul ve orta sinifin yasadigi yerlere) dagilmistir.
I
Bu çalisma, sözlü tarih yöntemiyle, Ankara’nin çesitli semtlerine dagilmis Hacettepelilerle görüsmeler yapilarak hazirlanmistir.
Görüsülenlerin büyük bir kismi erkek ve en genci kirk yasin üzerindedir. Hacettepe Mahallesi’nin istimlak edilmesiyle Ankara’nin çesitli bölgelerine tasinan bu insanlar, bugün Hamamönü’nde bulunan Hacettepe’yi Sevenler Dayanisma ve Yardimlasma Dernegi’nin lokalinde biraraya geliyorlar. Genellikle iskambil türü kagit oyunlari oynayarak, kimi zaman saz çalip türküler söyleyerek ama daha çok konusarak vakit geçiriyorlar. Argonun kullanimi, lakaplar, takilmalar ve göndermeler geçmisi çagristiriyor. Konusulan kisilerin çogu, Hacettepe hakkinda olumlu bir tablo çiziyor. Mahalle hakkinda anlatilanlar, geçmise-güzel günlere duyulan özlemle hikayelestiriliyor. Hacettepe’nin paylasmaci ve dayanismaci komsuluk iliskilerinden, hayatlarinda bir daha bulamadiklari “bambaskaligindan” bahsediyolar. Mahallenin alt kültürlere özgü yasadisiliklari genellikle tatli bir ani, zararsiz bir eylem ya da bir savunma olarak tanimlanip aktariliyor. siddet hikayeleri bile ustalikla bir Hacettepe güzellemesine dönüstürülebiliyor. Konusmacilar, evlerinin istimlak edilerek farkli bölgelere tasinmak zorunda birakilmalarini kendilerine yapilmis bir haksizlik olarak üzüntüyle anlatiyorlar. Mahallenin benzersizligine olan vurgulari ve nesnellikten uzak tanimlamalari bu zorunlu kopusla dogrudan ilgili gözükmektedir. Mahallenin kisa tarihine bakacak olursak, Hacet Tepesi, Dilek Tepesi ya da daha eskilerde Haci Tepesi olarak geçen Hacettepe, sehrin alisveris merkezi sayilabilecek çesitlilikte dükkanin da bulundugu bir yerdi. Ankaralilarin dilek diledikleri, adak adadiklari, namazgah olarak kullandiklari söylenen yer, esasen bir yerlesim bölgesiydi. Semtte çok sayida adak yeri, yatir, mezar vardi. Semt sakinleri bunun nedeninin zamaninda fakirlikten veya hasta yataginda vasiyet edilmesinden dolayi ölülerin evlerinin bahçesine gömülmesi, bu siradan mezarlara da zamanla bir kutsiyet yüklenerek, naminin dilden dile dolasmasi oldugunu söylüyorlar. Bugün Hacettepe Hastanesi’nin bulundugu yerde kurulu olan Hacettepe Mahallesi,Sihhiye-Cebeci yolunun kuzeyindeki agaçlik tepenin çevresinde, Erzurum Mahallesi, Samanpazari ve Hamamönü semtleri arasinda konumlaniyordu. (ASETAT) Tek bir arabanin bile zor geçebilecegi kadar dar sokaklari olan mahalle, çogunlugu yüzyil baslarinda insa edilmis eski Ankara evlerinden olusuyordu. Nüfusun büyük bölümü birkaç kusaktir Ankara’da yerlesikti. Ankara’nin ilçelerinden (Kalecik, Haymana gibi) ve diger Orta Anadolu sehir, kasaba ve köylerinden çalismak üzere gelip yerlesenler varsa da sayilari oldukça sinirliydi. Gelenler de burada bir yakinlari veya hemsehrileri oldugundan ya da ev kiralari daha ucuz oldugundan burayi tercih ediyordu. Çünkü göçmenlik Choldin’in kavramsallastirmasina basvuracak olursak, Giris iskelesi islevi gören, özel bir yakinlik iliskisine ihtiyaç duyuyordu. Hacettepe örneginde, göç edenler büyük sehre, özellikle de Cumhuriyet’in ilk yillarinda yeni rejimin gündelik hayattaki yansimalarina uyarlanabilmek ya da en azindan bunlara karsi hazirlikli olmak için tanidiklarinin yanina siginiyor ve ilk zamanlarin maddi ve manevi sikintilarini böyle atlatmaya çalisiyorlardi.
II
Mahallenin ortasinda bütün sokaklarin açildigi ve bir alisveris merkezi islevi de gören meydan vardi. Bu meydanda iki ayri kahvenin disinda, kasap, tatlici, yogurtçu, kalayci, kunduraci, manav ve bakkal dükkanlari bulunuyordu. Meydanin vitrinini ve kamusal yasantinin candamarini kahveler olusturuyordu. Mahallelinin dilinde bu meydan “kahvenin ora” olarak ifadelendiriliyordu. Kahve’deki kamusal yasantiya tabii ki sadece erkekler katilabiliyordu. Bizim Kiraathane ile Alaaddin Abi’nin kahvesi mahallenin erkekleri için hayati bir öneme sahipti. Öncelikle haber alisverisinin yapildigi yerlerdi. Mahallenin tüm erkekleri bir biçimde kahveye ugrar ve kesintisiz sohbete bir yerinden katilir veya konusmalara kulak misafiri olurdu. Mahallenin birkaç kez üst üste seçim kazanan muhtari Zeynel Balaban DP propagandasini kahvede yapardi. Sohbete katilabilen ve söyledigi sözü dinletebilenler ise genellikle mahallenin namli kisileri, kabadayilar, ihtiyarlar olurdu. Özellikle kabadayilar, kahvelerin ahalisi içinde merkezi bir öneme sahiptiler. Bu kahvelerde tüketilen içki, uyusturucu ve oynanan kumar onlarin denetimindeydi. Zaten kahvelerin isletmesi de çogu zaman bu kabadayilarin elinde olur, onlarin mekâni olarak anilirdi. Kendilerine meydan okuyanlarla da yine bu mekânlarda yüzlesir, gerekirse vurusurlardi. Kabadayilar arasindaki kavgalar, bu kalabaligin önünde ve özellikle aleni bir biçimde gerçeklesiyordu. Bentderesi, Rüzgarli, ismetpasa’daki bar, pavyon gibi eglence mekânlarinda kabadayilar arasinda yasanan sürtüsmeler de Hacettepe kahvehanelerine kaçinilmaz biçimde sirayet ederdi. Gece yasananlar, gündüz kahvenin dilinde yeniden üretilirdi.
Kahvehaneler bir eglence merkezi olma özelligi de tasiyorlardi. Özel günlerde, Ramazan ayi boyunca, gölge oyunu, kavuklu ve pisekar gösterileri düzenleniyordu. Mahallenin komiklik ve taklit yapan insanlari vardi ve bunlarin göndermeleri Cemmaat içi bir dilin sifrelerini çözerek anlasilir hale geliyordu. Gülme ve mizah, cemaat içi iliskileri ve yakinlasmayi arttiriyordu. Ayrica mahalleye elektrigin geldigi 50’li yillarda kahvehanelerde radyonun kamusal kullanima açilmasi, haber dagilimina katki sagladigi gibi, gündelik hayata da renk katiyordu. Mahalle kahvelerindeki kumar partileri bir oyun olmaktan çikip, bir gösteriye de dönüsebiliyordu. Mahallenin usta kumarcilari ve onlarin namini duyup gelmis, baska semtlerin kumarcilari genis bir seyirci kitlesinin önünde hünerlerini sergiliyorlardi. Hacettepe Futbol Takimi’nin maçlarina gitmek için mahallenin erkekleri ve çocuklarinin toplandiklari mekân da yine kahvehanelerin önüydü. Hacettepe Futbol Takimi’nin zaferleri bu kahvelerin önünde toplanan kalabalik tarafindan bir karnaval havasinda kutlaniyordu. Mahallenin erkek nüfusu, sokaklari dolduruyor, içiyor, küfrediyor, coskulu naralar atiyordu. Yenilginin hüznü de ayni siddetle yasaniyordu. Ama bu kez rakip takim taraftarlariyla çatismaya dönüserek.
Hacettepe'nin öne çikan özelliklerinden biri de sehrin yeralti dünyasina - ya da kenar-sehire - hükmeden kabadayilariydi. Bu kabadayilarin her biri birer efsane olarak dilden dile anlatilan olaylarin kahramaniydilar. Bunlarin elinden çikan bir cinayet, bir kiz kaçirma, bir yaralama olayi bir kahramanlik öyküsüne dönüstürülüveriyordu. Bunda mahalleliye karsi bonkör ve korumaci tavirlarinin da etkisi vardi. Hatiri sayilir bir kabadayi bir gün gelip mahalleden ayrilmak zorunda kalsa bile mahallenin üzerinden “elini çekmiyordu”. Örnegin zamaninda ünlü Kabadayi Mehmet’in korumalarindan biri olan Dündar Kiliç, Mehmet’in öldürülüsünden sonra istanbul’a göç etmis ve mahalleden otuz yili askin bir süre ayri kalmis olmasina ragmen, ölümüne kadar muhtaç Hacettepelilere ayni ve nakdi yardim saglamis, is imkâni yaratmis, okutmustu. Mahallenin namli kabadayilari kendilerine mallarini, namuslarini, hatta canlarini emanet etmek isteyenleri geri çevirmezlerdi. Kabadayilar, disaridan hemen taninabilecek biçimde kiyafetler giyer, etraflarindaki yakin arkadaslari ve korumalariyla birlikte dolasirlardi: Kabadayi Mehmet, belde kusak, bir tarafta tabanca, bir tarafta biçak ve ceket omuzda hatirlaniyor. Oturacagi zaman etrafindakilere “Hursit, tut bakalim” diye ceketini tuttururmus. Bütün konusmacilarin önemle üzerinde durdugu, korku ve hayranlikla karisik biçimde anlattigi Kabadayi Mehmet, yer alti ve suç dünyasiyla iliskilerine karsin, içki, sigara ya da esrar kullanmayan, namus ve adalet gibi kavramlarla kurallar koyan, oldukça karizmatik biriydi. En yakin arkadasi sayilan Sari Veli’yi öldürerek hapse girmesine karsin mahalleli bunu, “arabozucular, laf tasiyicilar” yüzünden yasanmis bir olay olarak niteliyor. Bir kez daha, kurallari koyan, istisnai saydigi hallerde kendisine onlari çigneme hakki taniyor ve bu da o kurallarin sultasinda yasayanlarca sineye çekiliyor.
simdi biraz da konutlardan bahsedelim. Hacettepe evleri kerpiç ve ahsap karisimi bir malzemeden yapiliyordu. Birkaç evin çevreledigi genis avlular vardi ve Hacettepeliler, mahalleli kadinlarin ve çocuklarin gündelik hayatlarinin büyük bölümünün geçtigi bu yere “hayat” diyorlardi. Hayatta özellikle yaz aylarinda çocuklar oyun oynuyor, kadinlar nöbetlese yaktiklari maltizda yemek pisiriyorlar, çay içip sohbet ediyorlar, gözleme yapiyorlar, kislik nevalelerini hazirliyorlardi. Kadinlarin varolma mekanlari neredeyse sadece bu hayatlardi. Bunun disinda yanlarinda bir erkek olmadan gidebildikleri bir yer yoktu. Ara sokaklarin darligi sebebiyle evlerin cepheleri birbirine çok yakindi, bu da komsuluk iliskilerini hem sikilastiriyor, hem de toplumsal denetimi agirlastiriyordu. Hacettepe’nin bu tipik evlerinin yani sira üç katli, konagimsi ve kaliteli malzemeden, yani betondan yapilmis evler de vardi. Bunlar semtin zenginlerinin evleriydi. Bu evler yola daha yakin ve avlulari arkaya, bakimli bir bahçeye bakiyordu. Evin mahremiyetini korumak için, gündelik hayatin döndügü, kadin ve çocuklarin sik indigi bahçe ve avlu bu evlerin arka tarafinda yer aliyordu. Ama pencereleri yola bakiyordu. Yol, akan bir su gibiydi. Nasil ki medeniyetler su kenarina kurulursa, susuz yerlerde de yol kenarina kuruluyordu. Böylece zamanin akisina dahil olunuyor, müdahale ediliyor, gözleniyor, izleniyor, can sikintisi önleniyordu. Ama tekrarlayalim, bu görece zenginlerin harciydi. Futbol, kahve aliskanligi, içki, esrar, sigara, kumar, bahçe kültürü, süs havuzlari, kümes, tandir yemekleri, hamur isleri, atesli-atessiz her tür silah, Esenpark Gazinosu’ndan sizan sarkilar-türküler Hacettepeli için Bourdieu’nun sembolik sermaye olarak adlandirdigi seylerdi. Ev içleri birkaç aile birarada yasadigindan onlarin asgari ihtiyaçlarina yanit verebilecek biçimde döseniyordu: Yer yataklari, büyükler için sedirler, çocuklari yikamak için genis bakir legenler, su isitmak için boy boy ibrikler, yatak-dösek koymak için genis oyuklar ve onlari örten islemeli patiska örtüler, duvarda aile büyügünün resmi ve mahallelinin kavgaci ve gözünü budaktan sakinmaz özelligini simgeleyen bir kama veya silah.
Mahalleli, bahar ve yaz aylarinda Mamak, Kayas ya da Gazi Orman Çiftligi gibi Ankara’da nadir bulunan yesil alanlara giderek topluca egleniyor, piknik yapiyordu. Ama hem Çiftlik hem de Çubuk’a gitmenin zaman ve para açisindan oldukça yüklü bir maliyeti vardi. Ankara için büyük bir yenilik olan ve çok ragbet gören çiftlikteki Marmara ve Karadeniz Havuzlari delikanlilar ve erkek çocuklar için bulunmaz bir eglence yeriydi. Öte yandan yazlari açikhava sinemalari, kislariysa kapali sinemalar önemli eglence olanaklarindandi. Aileler için Türk filmleri, gençler içinse kovboy ve macera filmleri tercih edilen türler oluyordu. Kadinlar için kadinlar matineleri düzenleniyordu. Çocuklukla delikanlilik arasinda gidip gelen erkeklerin en büyük eglencesi ise geceleri, ceplerine doldurduklari bir avuç leblebi esliginde Hacettepe Parki’nin kuytu köselerinde ya da fidanligin içinde daha ucuz oldugu ve su, bardak, buz vs. gibi fazla merasime gerek duymadigi için sarap içmek, uzaktan uzaga duyulan, Esenpark Gazinosu’nda çalan müzikleri dinleyerek demlenmekti. saraba alisildiktan sonra sira kimileri için esrara da geliyordu. Mahalle içinde esrar satilmasa da, mahalleli esrar saticilari vardi. Esrar bulmak bu sebeple çok zor degildi. Raki içmek ise racon isiydi. Biraz daha parali olmayi, mezeyle, demlenerek, yavas içmeyi gerektiriyordu. Bentderesi, ismetpasa ya da Samanpazari-Hamamönü çevresindeki lokantalar ve içkili yerlerde çogunlukla raki tüketiliyordu. Mahallenin delikanlilari için buralarda içmek, oradan pavyonlara geçerek devam etmek “büyümenin” “ben buradayim” demenin-kisiligin göstergesiydi.
Mahallede kadin-erkek iliskileri oldukça sorunluydu. Disaridan herhangi birinin mahallenin kizlarina yaklasmasi – söz konusu kiz bu konuda gönüllü olsa bile – imkânsizdi. Mahalleden birisiyle flört eden bir genç kiz ise – ki bunu gerçeklestirmek çok zordu – onunla evlenmek zorundaydi. Flörtün tabu olarak görülmesine ragmen, mahallenin delikanlilari bir kiz için aralarinda kavga edebilir, birbirlerini yaralayabilirlerdi. Ayni durum mahallede yasayan bir kadini kendisine “dost” edinen kabadayilar için de söz konusu olabilirdi. Ancak bu tür vakalarda rakibin akibeti daha karanlik olurdu. Mahallenin içe dönük baskiciligi ve ahlakçiligi, yasanan yillarin kosullariyla eslenerek ifadelendiriliyor: “O zamanlar degil Hacettepe’de, hiçbir yerde kadin-erkek iliskisi-flört, simdiki gibi mümkün degildi”. Oysa, ayni insanlar Bulvar’da kiz arkadaslariyla “turlayan”lari, “muhallebi çocugu” olarak adlandiriyorlar.
Bu kati ahlâkçi anlayisin varligina ragmen, mahallelinin dini ritüeller konusunda çok fazla titiz olmadigi söylenebilir. Mahalle meydaninda bulunan mescide yaslilarin disinda ancak belirli zamanlarda – bayram sabahlari, teravih namazlari – ragbet ediliyordu. Ezan okuyan müezzin ayni zamanda mahallenin manaviydi. Ezan okurken dükkanina giren-çikan olup olmadigini gözleyen manav çogu zaman asil isine odaklanamadigi için, kahvedekilerden küfür de yemekteydi. Dine karsi bu ilgisizlik, mahallenin oldukça genç olan nüfusuna bagli oldugu gibi, Hacettepe disinda yasanan sosyo-ekonomik gelismelere, Cumhuriyet laisizminin agirlikli yerine baglanabilir. Konusmacilarin bir kismi mahalledeki mescidlerde ve kimi evlerde, sehir disindan gelen öksüz ve yetim çocuklara Kur’an kursu verildiginden, bu konuda da Kemal Pilavoglu adli, sonralari hapis cezasi alan ve imrali’ya sürgün edilen birinin oldukça etkin oldugundan söz ediyorlar. Ancak ayni konusmacilarin neredeyse tamami, küçük yasta bu kurslara degil de mahalle disindaki mescidlere gittiklerini anlatiyorlar. Bu tercih, mahallelinin Pilavoglu tarikatinin farkinda oldugunu ve ona katilmaktan kaçindigini göstermekte. Din adamlarina ve tarikatlara olan mesafelilikleri onlari sakalli, ticani, din tüccari biçiminde tanimlarken sarih bir biçimde ortaya çikiyor.
Hacettepe’nin en önemli özelligi, cemaatvari iliskilerini kimi zaman yogun bir dayanismacilik içinde sürdürüyor görünmesiydi. Hemen hemen herkesin kisisel özelliklerine atifta bulunan, mahallenin kolektif bilincinde yer edecek bir lakabi vardi: Parlatir Mustafa, Disi Bakkal, Diksaç Nevzat, Japon Ali, Orley ihsan. Bu lakaplar, kisinin mahalle yasantisi içerisindeki iliskilerinin yogunluguna göre, bazen ismini unutturacak derecede süreklilik kazanir, kimi zaman da unutulur ya da bir yenisiyle yer degistirirdi. O yüzden bugün Hacettepelilerle konusurken, “Hangi Osman, hangi Ali?” türü sorularla siklikla karsilasilmakta, yasayanlar çogunlukla lakaplariyla hatirlanmaktadir. Bu lakaplarin yani sira insanlar memleketlerinin ismiyle de çagrilmaktadirlar. Mahallenin bir veya birkaç evinde yan yana ya da yakin oturan ve ayni memleketten olanlari, hemserililigi tanimlayan ifadeler de kullaniliyordu: Kalecikliler, Sungurlulular, Amasyalilar gibi. Mahalle hayatinin içine karistikça hemserilige gönderme yapan lakaplar yerlerini karakter özelliklerine gönderme yapanlarla degistiriyorlardi.
Hacettepe, alt siniflarin (isçi, küçük esnaf, küçük memur v.b.) yasadigi, küçük-büyük herkesin sehrin çesitli yerlerinde çalismak zorunda oldugu bir yerdi. Bu nedenle biraz palazlananlar veya mahallenin kesmekesinden tedirgin olanlar –özellikle memur aileleri - mahalleden ayrilip daha nezih semtlere göç ediyorlardi. Semtin Merkez’le, dis dünyayla baglantisini yine bu memur aileleri ve üniversite ve lise ögrencisi gençler sagliyordu. Bu dünyaya dogrudan maruz kalan bu kesim de semtten en önce kaçip gidenler oluyordu. Biraz mürekkep yalamis olanlar, iyi aile çocuklari, hassas bir karaktere sahip olanlar, geliri biraz artanlar Cebeci, Keçiören, Abidinpasa gibi semtlere yerlesiyorlardi. Dolayisiyla semt bir cemaat bagiyla Merkez’in korktugu kadar kosulsuz bagli degildi. Mahalle gelir seviyesi düserek mahalleye tasinmak zorunda kalanlar ile sehre yeni gelenlerin olusturdugu nüfus ile de göç aliyordu. Mahallede kisa bir süre kalmis olsa da ilginç bir Hacettepeli profili daha vardi: mahalleyle ilgili istimlak karari alindiktan ve asil Hacettepeliler sehrin baska semt ve mahallelerine tasindiktan sonra, onlarin bosalttigi evlerde son ana kadar “kaçak” oturan yeni bir göçmen nüfusu. Bunlarin bir bölümü halen hastane civarinda saglam kalan tek tük evlerde oturuyorlar.
Hacettepe Mahallesi’nin adinin suç ve belayla birarada anilir olmasi mahallenin futbol takimi kurma girisimi sirasinda engelleyici bir unsur olarak kendini göstermisti. Mahallenin onbes-onalti yasindaki gençleri kendilerinden on yas kadar büyük ve “Apça” diye hitap edilen Fahri Kabadayi’ya giderek bir futbol takimi kurmak istediklerini, yardimci olmasini istemislerdi. Mahallelinin yardimi ve Fahri Apça’nin çabalariyla bir takim kuruldu. Ancak, bundan kisa süre sonra Fahri Apça, polis tarafindan evinden alinarak, Birinci sube’de sabaha kadar sorguya çekildi. “Bu cemiyeti neye istinaden, hangi sebeple” kurmak istedigi israrla soruldu. Apça’nin “bu cemiyeti, kötü muhitin (istanbul’un Kasimpasa’si, Ankara’nin Hacettepe’si) kötü söhretini silmek için” kurdugunu söylemesi de polise pek inandirici gelmedi. Yine de serbest birakildi. Kabadayi, bu olaydan sonra Hacettepeli gençlere bir yerlerde bosbogazlik, kavga yapmamalarini tembihledi. Dönem Ankara’sinin en etkili ismi Vali Nevzat Tandogan’di. Kulübün kurulabilmesinin tek yolunun onunla konusmak oldugu düsünüldügünden rica minnet bir randevu alindi. Eli yüzü düzgün, mürekkep yalamis Hacettepeliler Valilik makamina çiktilar. Fahri Kabadayi o sikintili ani söyle anlatir:
“Hiç kimseyi içeri koymuyorlar, disiplinli bir vaziyet var, biz de 26-27 yaslarindayiz, genciz; komiser beye ‘Vali Bey’le görüsecegiz’ dedik. Sertçe ‘Oturun suraya!’ dedi. Geçip salona oturduk. Yanimdaki Suat Bey daha da küçük, 16-17 yasinda. O sirada komiser geldi. Buyurun dedi. içeri girdik, Suat paravanin arkasinda, ben ayakta duruyorum. Nevzat Bey de evrak imza ediyor. Kafasini kaldirdi, ‘Buyurun oturun’ dedi, oturduk. Makamina yazilan yaziyi ve ekli olan tüzügü verdik, okudu, ilk sözü – hiç unutmam – su oldu: ‘Ben, dedi, Hacettepe semtini yakacagim.’ Hakliydi da davasinda. Çünkü o zamanlar, bir aile tepeye çikamiyordu. Her gün kavga, dövüs, içki alemleri falan oldugundan, sikayet çok fazla oluyordu. Karakollar mütemadiyen hakkimizda rapor yaziyordu, onun için, hakli idi. Ben, Sayin Vali Bey, biz bu cemiyeti kuracagiz, bizim cemiyetimizin gayesi, bu kötü insanlari yola getirmek olacak, eger siz de bize yardimci olursaniz, tahmin ederim bu isler düzelecek ve eseriniz, kiymetli eseriniz tarihi bir sekilde anilacak’ dedim. Reis muavinini çagirtti. ‘Tahsin Bey dedi, buyurun bir evrak var, bakin bakalim’ dedi. Birbirlerine de göz kirptilar. O sirada Nevzat Tandogan dedi ki ‘Ben size yardimci olurum. Eger sizin niyetiniz iyi ise, ben de yardimci olurum’ dedi.”
Tandogan’inkine benzer bir tavir sonradan, dönemin Basbakani Menderes tarafindan da sergilenecekti. Menderes makam arabasiyla sik sik semtin yakinina geliyor ve etrafindakilere “N’olacak bu çöplük?” diye söyleniyordu.
Kulübün renkleri Hacettepe parkinin menekselerinin rengi olan mor ve beyazdi. (ASETAT) Tamami Hacettepeli gençlerden kurulu takim üçüncü kümede-mahalli ligde oynadigi maçlarda sürekli galip geliyordu. Üç yilda üç sampiyonluk kazandi. Üç küme atlayarak Ankara 1. Ligine yükseldi. 1953-54’te ilk kez Ankara sampiyonu oldu. Profesyonel lig kurulana kadar 1955-56 ve 1957-58’de bu sampiyonluklari yineledi. Bu basarida, sonraki yillarda Ankara’nin ünlü kabadayilari olacak olan Karagöz Kemal, Orle ihsan, Kabadayi Mehmet’in takimda yer almasinin ne derece etkisi oldugunu bilebilmek mümkün degil. Ancak Hatay milletvekili Mustafa Deliveli’nin baskanliginda birinci lige kadar çikan ve sürekli olarak orta-alt siralarda mücadele eden Hacettepe’nin seyircileri nezdinde bu kabadayilarin büyük etkisi vardi. Kabadayilar o kadar etkiliydi ki, Bursa’da yapilan 1961-62 Sezonu birinci lige yükselme maçlarinda takimin yoruldugunu ve elenecegini farkeden Orle ihsan kasten büyük bir kavga çikartarak maça ara verilmesini saglamisti. Böylelikle takim dinlenme firsati bulmus ve sampiyon olarak birinci lige çikma basarisini gösterebilmisti. iç sahada oynanan maçlarda saat kulesinin altinda maraton tarafinda toplanan Hacettepe seyircisi, deplasman takimlarinin tezahüratlarindan hazzetmiyordu. Eger yakinda ise kendi deyisleriyle “kibarca uyariliyor”, karsi tarafta ise Kabadayilar tribün önüne gidip, hiç ses etmeden yürüyorlardi. Ankarali olup onlari tanimayacak yok gibiydi. Hele Ankarali olup da istanbul takimlarina tezahürat yapmak ve daha önemlisi sehir ve Hacettepe hakkinda ahlaka mugayyir konusmak bastan suçtu. Bu belirli bir risk içeriyor, Hacettepelilerle karsilasacak olanlar tarafindan “kibarca uyarilma” tehlikesi tasiyordu. Elbette her seyin bir ölçüsü vardi, özellikle sahada oynanan futbol geregi yasananlar kimi zaman ayni kabadayilarin korumasi altinda saha disina aksettirilmiyordu. Hacettepe’nin açik farkla maglup oynadigi bir maçin sonlarina dogru rakip takim, bir de penalti kazanmisti. Ancak, penaltiyi kullanan oyuncu Hacettepe’yle alay ederek orta sahaya kadar gerilmis, sonra yürüyerek topun yanina gelmis, kaleye dogru vurmak yerine bilerek taca atmisti. Maglubiyetin üzerine tüy diken, simdilerin deyimiyle “centilmenlik disi” hareket Hacettepe taraftarlarini çileden çikartmisti. Maç bitiminde mahalleli futbolcuyu stad disinda beklemeye baslamisti. Hacettepeli ünlü kabadayi Karagöz Kemal, soyunma odasina giderek yaptiklarini tasvip etmese de bu “terbiyesiz” futbolcuyu korumasina alarak disariya kendisi çikartmisti.
Hacettepe istimlaklerinin yogun olarak yasandigi yillarda futbol takiminin önce ikinci lige ve ardindan mahalli kümeye kadar düsmesi, bu travmatik etkiyi arttirmisti. Farkli yerlerde yasayan Hacettepeliler hafta sonlari maç sirasinda biraraya gelebilirken, takimin ilgisizlikle giderek düsen basari grafigi buna da ket vurmus gözükmekteydi. Takimin taraftari olabilecek genç nüfus Hacettepe Üniversiteli ögrencilerden olustugunda, bir mahallenin bütünüyle silindigi belgelenmistir onlara göre. Takim, Seksenli yillarin ikinci yarisinda Keçiören Belediye Baskani Melih Gökçek tarafindan Hacettepe adini ve ruhunu sürdürmek niyetiyle alinsa da, adi çok geçmeden Keçiörengücü olarak degistirilecek, mahallenin adini tasiyan o ünlü takim tamamen yok olacakti.
III
Yasadigimiz dönemde iktidar savasi mekân üzerinden yapiliyor. islamî yasam adaciklari, Alevi mahalleleri, siteler v.s. gibi. Hacettepeli ise istimlak, yani mekandan izlerinin silinmesi sürecine karsi koymuyor. Geregi gibi mücadele etmiyor, mekanini savunmuyor. Örnegin, istimlak karsiliginda bankaya yatirilan paralari mahallelinin çogu gidip aliyor ve istimlaki onaylamis oluyor. Hukuki mücadele için biraraya gelmeyi reddediyorlar. Hükümetten aldiklari cüzi bedelle hemen gidip baslarini sokacak küçük birer dair aliyor ve Hacettepe’deki birkaç katli, bahçeli, büyük evlerinin karsiligi olarak bu kutu gibi apartman dairelerine kanaat ediyorlar. Özellikle istimlakin hizinin arttigi günlerde semt hakkinda yayilan kötü söylentiler ve islenen birkaç cinayet semtle olan son baglarini da koparmalarina neden oluyor. En büyük tesellileri ise Hacettepe Hastanesi projesinin fikir babalarindan ihsan Dogramaci’nin futbol kulübüne sahip çikacagi ve onu gelecegin Arsenal’i yapacagi yolundaki vaadleri. Oysa kisa zaman sonra bu sözlerin tutulmadigi görülüyor. Ancak is isten geçmis oluyor. Böylece de Hacettepeli mekan üzerinden yapilan iktidar savasini kaybetmis ve hiç mücadele etmeden maçi karsi takima vermis oluyor.
Bugün bir üniversitenin adi olarak yasamakla birlikte, kavgalari, kabadayilari ve futbol takimiyla ünlü “asil” Hacettepe toplumsal hafizada yer almamaktadir, Ankara’ya iliskin tarih arastirmalarinda sözü geçmemektedir, genç kusak için ise bir hastanenin ve üniversitenin adindan ibarettir.
[/quote]
|
|