Ziya Adnan
Site Admin
Kayıt: May 06, 2003
|
Tarih: 2007-01-11 17:13:59
Mesaj konusu: Ceyhun Eris Söylesisi ...
|
|
|
Geçmise uzanarak, bize kisaca, futbola nasil basladiginizi, kariyerinizi, futbola olan sevdanizin sizi bugünlere nasil getirdigini özetleyebilir misiniz …
1977 dogumluyum, aslen Karadenizliyim (Giresun) ama istanbul’da büyüdüm. Futbola, 10 yasimda Galatasaray alt yapisinda basladim. Futbola baslamamda babamin etkisi büyüktür, zira kendisi de futbolcu idi. Uzun bir süre Galatasaray alt yapilarinda forma giydim. Graeme Souness’in Teknik direktör olarak Galatasaray’a geldigi sezon A takima yükseldim, yasim 17 idi. Yanilmiyorsam 1994 -1995 sezonu. Beni ilk kez A takima alan Souness idi. Bana o dönem çok destek veren alt yapi hocamiz Ahmet Keskinkiliç’in da emegi inkar edilmez. Özellikle Fatih Terim döneminde, düzenli olarak forma giyme sansi bulamadim. Fatih hocanin ilk sezonunda, Rizespor’da kiralik oynadim. Daha sonra ki sezon Göztepe’de yine kiralik oynadim. Bir sonra ki sezon yine Göztepe’de forma giydim. Fatih hocanin Galatasaray’da ki son sezonunda Siirtspor’a kiralandim. Siirtspor o dönem 1. ligdeydi ve baskanligini Fadil Akgündüz yapmaktaydi. iki sezon Siirt’de futbol oynadiktan sonra, Fenerbahçe’ye transfer oldum. Transfer oldugum sezon, ligde ki 18 takiminin hemen hepsi beni transfer etmek istedi. Bu arada Siirtspor küme düsmüstü. iki sezon Fenerbahçe formasi giydim ama o dönemde ayak bilegimden çok ciddi bir sakatlik geçirdim. Büyük bir ameliyat geçirdim ve uzun süre sahalardan uzak kaldim. Bir futbolcu için en zor sey, sakatlik nedeni ile sahalardan uzak kalmak. Sakatlik sürecinde maddi, manevi çok kaybim oldu. Ama ayni zamanda, daha çok düsünme, geçmiste yaptigim hatalari degerlendirme ve en önemlisi kimin dost, kimin düsman oldugunu anlama firsati buldum.
Kisaca, o dönem benim kendimle hesaplasma dönemim oldu.
Zaman olarak çok uzun bir süre kaybettigimi düsünüyorum. Futbolculuk kariyerinde, kaybedilen iki sene, bir futbolcu için gerçekten çok uzun. Belki bu yüzden, normal sartlarda olmam gereken yerde olmadigimi düsünüyorum. simdi kaybettigim zamani geri kazanmaya çalisiyorum ve her geçen gün kendimi daha hazir hissediyorum.
su an 29 yasindayim, gerçi sene olarak 30 olduk ama ….
• Ankaragücü takiminda mutlu musunuz diye sorsam…
Ankaragücü’ne Samsunspor’dan geldim. Bugüne kadar oynadigim bütün takimlarda isteyerek ve severek oynadim. Sadece isteyerek oynamadigim ve pek mutlu olmadigim bir tek takim oldu. O da yasimin çok küçük olmasindan kaynaklaniyordu. Henüz 18 yasindaydim. ilk defa istanbul disina çikiyor, ailemden ve arkadaslarimdan uzaklasiyordum. Rizespor’a kiralanmistim ve isin dogrusu bundan10 sene önce, Rize çok güzel bir sehir degildi. Ancak simdilerde, daha güzel bir sehir haline geldigini söyleyebilirim. O dönem haricinde, oynadigim bütün takimlarda keyifle, severek ve heyecan duyarak futbol oynadim ki Ankaragücü takimi da buna dahildir. Ankara’yi çok sevdigimi de belirtmeliyim. Üç senedir Ankara’da yasiyorum. Ailem ile birlikte, futbol yasantimdan sonra da Ankara’da yasamayi düsünüyoruz. Esim izmir’li ama o da Ankara’da çok mutlu.
istanbul’u çok sevmiyorum, çok kozmopolit ve çok karisik. Hatta karisik olmanin da ötesine çikmis bir kent diyebilirim. Uzun yillar istanbul’da yasamis olmama ve istanbul’u karis karis bilmeme ragmen, orada rahat yasam sürmek zor. Ankara bu konuda daha rahat.
• Geçmise dönüp baktiginiz zaman, “keske sunu yapmasaydim, ya da keske daha farkli yapsaydim” diye düsündügünüz oluyor mu…
Her insanin hayatinda bu tip ikilemler olur ama ben “Keske” demeyi seven bir kisilige sahip degilim. Keske dedigim sadece sakatligima dair olmustur. Bugün hala, “Keske sakatlanmasaydim” diye düsündügüm zamanlar olur, ama bu da benim elimde olan bir sey degildi.
“Keske” dedigim tek konu budur.
• içtenlikle sunu sorsam size, Fenerbahçe ve Ankaragücü’nde forma giymis bir oyuncu olarak, her iki takimin sartlarini ve ortamini kiyaslasaniz ortaya nasil bir tablo çikar...
Her seyden önce, Fenerbahçe çok daha göz önünde bir takim. Hem maddi, hem manevi açidan gerek medyanin ilgisi, gerek taraftar sayisi olarak Türkiye’nin en önde gelen kulüplerinden biri. iki kulüp arasinda mutlaka farkliliklar var, ama kanimca en büyük farklilik maddiyatla, bütçeyle ilgili. Eger her iki kulübünde gelirleri üç asagi bes yukari ayni olsaydi, bu kadar büyük farkliliklar olmazdi. Günümüz futbolunda kulübün geliri ve maddi dayanagi çok büyük etken oluyor. Taraftar olarak baktiginiz zaman, Fenerbahçe’nin çok büyük bir taraftar kitlesine sahip oldugu zaten biliniyor. Ankaragücü olarak baktiginiz zaman da, hatiri sayilir bir taraftar kitlesinin oldugunu görürsünüz. Ayni zamanda belki özlenen ve beklenen basarinin bir türlü gelmemesi yüzünden, takimin küsmüs taraftar sayisini da göz ardi etmemek gerekir. Türk futbolunda, destek, basariyla alakali. Ne kadar basarili olursaniz, o kadar destek buluyorsunuz ve medyanin ilgisi de üzerinizde oluyor. Ancak isin gerçegi, hedefi hep en önde olmak olan takimlar, basarili olsalar da olmasalar da her zaman daha çok göz önünde oluyorlar. Dolayisiyla arkalarindan gelen taraftar sayisi da daha fazla oluyor. Ancak maddi konular ve gelir kaynaklari biraz daha dengeli olsa, medya da gereken ilgiyi Ankaragücü’ne gösterse, arada çok büyük farkliliklar olacagini zannetmiyorum. Ankaragücü’de köklü ve Türk futbolunda hatiri sayilir bir yeri olan bir kulüp.
• Ben, Türk futbolunun “haksiz rekabet” üzerine kuruldugunu düsünüyorum. Herhalde bu görüsümü destekleyen en somut örnek, Pazar aksamlari televizyon kanalarinda ki futbol programlaridir. Saatlerce üç istanbul takimi tartisilirken, Anadolu takimlari sürekli ‘figüran’ konumundadir. Bunda ki en büyük payda süphesiz Türk spor medyasinindir. Sizin bu konuda görüsleriniz nelerdir…
Bu sorun yalnizca bu sezon veya bundan önceki sezona mahsus degil ki. Ben kendimi bildim bileli bu sorun var olmustur. Ben on yasindayken de, en çok konusulan takim Fenerbahçe idi, ben otuz yasima geldim, hala en çok konusulan takim Fenerbahçe. Bunu yaratan bizleriz, bunu yaratan Türk insanidir. Bugün televizyon kanallarinda ki magazin programlarina bir göz atin. içerikler ne kadar garip olursa olsun, bizim toplumumuz o programlari izlemeyi seviyor. Bu hadise, kesinlikle, arz - talep ile ilgili. Neyi ön plana çikarirsaniz, insanlar onu izliyor. Avrupa ülkeleri, bu konuda çok farkli. Örnegin, ingiltere Premier liginde, kümede kalma mücadelesi veren bir takim, sahasinda oynadigi her maçinda, kendi taraftari önünde, tika basa dolu tribünlere oynuyor. Kümede kalmaya çalisan takimlarin, 40,000 in üzerinde kombine biletli taraftari var. Bizde ise futbol taraftari yalnizca basariya odaklanmis konumda. Futboldan zevk alma, maçin neticesi ne olursa olsun, sahada verilen mücadeleyi alkislama, o görselligi yakalama bize uzak kavramlar. Biz çogu zaman, futbolun neticede bir spor oldugunu unutuyoruz. Takim, basarili oldugu sürece arkasindayiz, ama en küçük basarisizlikta sirtimizi dönüyoruz.
Avrupa’da taraftar çok farkli. Adam kombine biletini aliyor, iki haftada bir zevkle stada gidiyor, yense de yenilse de takimina destek veriyor. O stat da bulunmaktan keyif aliyor. Bu biraz kültürle, biraz ekonomik sartlarla, biraz egitim ile alakali.
Futbolcu açisindan baktiginiz zaman da ortaya ayni tablo çikiyor. Anadolu takimlarinda forma giyen futbolcularin çogunun hedefi, istanbul takimlarindan birine transfer olabilmek. Zira onlar da o takimlara transfer olduklarin da, daha çok göz önüne çikacaklarini, hem maddi hem manevi anlamda daha fazla tatmin olacaklarini biliyor.
Gençlerbirligi bunun en güzel örnegidir. O kadar maddi potansiyeli olmasana ragmen sürekli istanbul takimlarina futbolcu satiyorlar. Zihniyet her zaman, ‘ucuza alalim, yetistirelim, ve istanbul takimlarina pazarlayalim’, Ne yazik ki düsünce tarzi bu.
Hâlbuki kendi bünyesinde ki futbolculari barindirip, önüne iddiali hedefler koysa, ilerlemeyi planlasa, belki çok daha iyi yerlere gelecek.
Hiç bir Anadolu takiminin, sezona ‘sampiyon olacagiz’ inanci ile basladigina inanmiyorum. Hedef her zaman kümede kalmak, veya ilk 10’a girebilmek…
• Peki, siz, bir futbolcu olarak, bu inançsizligi ve hedefsizligi, sahaya çikarken hissediyor musunuz …
Ben sahaya çikarken çok fazla hissetmem ve düsünmem. Maç günü sahaya çikarim, baslama düdügünden, bitis düdügüne kadar mücadelemi verir, elimden gelenin en iyisini yaparim. Benim hedefim her zaman kazanmaktir…
• istanbul takimlarini bir tarafa birakirsak, Anadolu takimlari arasinda bir kiyaslama yaptigin zaman, ortaya sizin penceremizden nasil bir görüntü çikiyor…
Bilhassa son sezonlar da, maddi destegi güçlü olan kulüplerin ön plana çiktigini görüyoruz. Kayserispor, Vestel Manisaspor, Ankaraspor bunun en net örnekleri. Sonuçta para önemli bir faktör, Bir takimin ne kadar büyük bir bütçesi varsa, o bütçe dogrultusunda dogru transferleri yaptigi zaman, o ölçüde basarili oluyor. Her sey para degil elbette, ama paraniz oldugu zaman daha iyi sartlarda çalisma firsati yakaladiginiz tartisilmaz bir gerçek…
• Çok içtenlikle söyleyebilirim, bir futbolsever olarak, ben Ceyhun Eris’in Türk futbolunun yildizlarindan biri oldugunu düsünüyorum. Sezon basinda Ankaragücü’ne geldiginizde, bu transferin Ankaragüçü adina son derece faydali olacagini söylemistim ve ilk yarida çikardiginiz performansa bakildiginda ne kadar hakli oldugum ortaya çikiyor. Bundan sonrasini nasil görüyorsunuz, Ankaragücünde hedefleriniz nelerdir…
Yaklasik on üç sezondur profesyonel futbol oynuyorum. Bu süre içerisinde, dokuz veya on takimin formasini giydim. Bu durum futbolseverlerin bana çok önyargili davranmasina neden oluyor. Kimileri benim için istikrarsiz diyor, kimileri sürekli takim degistirdigimden dem vuruyor. Neticede ben profesyonel futbolcuyum ve mukavelem bittigi zaman, bana en iyi teklifi sunan kulübü seçmek en dogal hakkimdir. Benim mukavelem bu sezon sonunda bitiyor. Eger Ankaragücü beni tatmin edecek sartlari sunarsa, elbette Ankaragücünde kalmak isterim.
Ancak, bir futbolcunun taraftar gibi davranmasini bekleyemezsiniz. Neticede ben, ekmek parami futboldan kazaniyorum. Benim ikinci bir meslegim yok. Beni maddi ve manevi anlamda tatmin edecek kulüp hangisi olursa, ben o forma için ter dökerim. Sakatligim nedeni ile kaybettigim iki sezon bana maddi açidan çok sey kaybettirdi. Gelecegimi, ailemi düsünmek zorundayim. Ben bu isi hobi olarak yapmiyorum. Sezon sonunda, gelismelere göre kararimi verecegim.
• Ben Ceyhun Eris’i Milli takim da oynarken görmek isterim. Sizin Milli takim ile ilgili düsünceleriniz nelerdir...
Benim hedeflerim her zaman olmustur ve her zaman olacaktir. Ailem ve arkadaslarim, bunu çok iyi bilirler. Ben, çok küçük yaslarda kendime hedef belirlemistim. Hedefim, ‘yaptigim iste, meslegimde siradan olmamakti.’ isimde siradan olacaksa, o isi yapmamayi yeglerim. Bugüne kadar bunu basardigimi düsünüyorum. Türk futbolunda siradan bir futbolcu olmadigimi düsünüyorum. Milli takim formasi giymek her futbolcunun hedefi olmali. Milli takima seçilirsem çok sevinirim, gurur duyarim.
• Bu konuda, Türk futbolunda sikça gündeme getirilen ‘Milli takima seçilmek ve düzenli olarak forma sansi bulmak için, istanbul takimlarindan biride oynamak gerekir’. Sizce bu tez dogru mudur…
(Ceyhun burada gülüyor). Ben iki sezon istanbul’da Fenerbahçe’de futbol oynadim ve orada oldugum sürece, kendi bölgemde, ofansif orta saha oyuncusu olarak, iyi performans gösterdigimi düsünüyorum. Ama o dönemde de, Milli takima çagrilmadim. Bu Milli takim hocasinin tercihidir. Ben, her futbolcunun Milli takim sansi oldugunu düsünüyorum. Ancak, Milli takim kadrosuna seçilmek için büyük rekabet var. Türkiye liglerinde kendi takimlarinda düzenli olarak oynayan yüzün üzerinde oyuncu var. Bunlarin içinden Milli takima oyuncu seçmek hiç de kolay degil. Bu, tamamiyla tercih ile ilgili. Saygi duymak gerekir. Milli takima çagrilsam çok memnun olurum ve elimden gelenin de en iyisini yaparim.
• Bu söylesi sirasinda, Türkiye liglerinde çesitli takimlarda forma giydiginizi, hemen hepsinde severek oynadiginizi anlattiniz. Bu takimlar da oynarken, siz de büyük saygi uyandiran, sizi en iyi sekilde motive eden ve onunla çalismaktan keyif aldiginiz Teknik adamlar kimlerdi…
Bu cevap vermesi güç, çok göreceli bir kavram, zira zaman kisileri çok degistiriyor. Dün, hakkinda çok iyi seyler söylediginiz kisi ile bugün ters düsebiliyorsunuz. Zaman, kavramlari, insanlari, düsünceleri, geçmise dair kavramlari degistiriyor. Futbolu, herkes kendi bakis açisindan yorumladigi için, kolayca “su veya bu kisi’ diyemiyorum. Mesela, Hikmet Karaman’i çok seviyorum ve aramiz çok iyi. Aslinda, hocanin yalnizca beninle degil, bütün takimla arasi çok iyi. O göreve geldigi günden beri, bariz bir sekilde bize pozitif etkisi oldu. Hikmet hocam, futbolcularini gerçek anlamda motive etmeyi biliyor. O yüzden de seviliyor. Hikmet hocanin en sevdigim tarafi, ‘sabit fikirli’ olmamasi. Karakter olarak, genis bir pencereden bakmayi biliyor ve birçok görüse açik. O, önyargilarini kafasindan atmis. Futbolcuyu kazanmayi biliyor.
Üzülerek söylüyorum, Türk futbolunda görev yapan birçok Teknik adam da önyargi var ve bunlarin içine yabanci hocalar da dâhil. Ben bunu çok yasadim, önyargilar yüzünden sikintiya düstügüm zamanlar oldu. Hikmet hocamin bana ve diger takim arkadaslarima karsi önyargisiz davranmasini, çok olumlu buluyorum.
• Madem konunun içinde ‘Yabanci’ teknik adamlar ile ilgili bir cümle geçti, simdi sorma sirasi. Sizce, Türk futbolunda yabanci Teknik adamlara daha çok prim taniniyor mu …
Bence taninmiyor ama yabanci Teknik adamlar daha saglam ve kendilerini güvence altina alacak mukavele yapiyorlar. Besiktas’ta görev yapan Tigana buna güzel bir örnektir. Yabanci Teknik adam, görevi kabul etmeden önce, mukavelesine ‘Beni sürem dolmadan görevden uzaklastirsaniz su kadar tazminat ödersiniz’ maddesini koyduruyor, haliyle bu yabancilara daha çok prim sagliyor. Aslinda, bu kavram, yabanci futbolcular için de geçerli. Yerli Teknik adamlar veya futbolcular, mukavelelerini ayni kosullarda yapamiyorlar.
Keske yapabilseler…
• Yabanci konusuna devam ederek, sizce Türk futboluna gerçekten kaliteli yabanci futbolcular geliyor mu…
Bence Türk futboluna ara sira kaliteli yabanci futbolcular geliyor ve geçmiste çok iyi olanlarini hep beraber izledik. Mesela, Gheorghe Hagi kalitesi tartisilmaz bir futbolcuydu, mükemmeldi diyebilirim. simdilerde, Fenerbahçe’de oynayan Alex’i begeniyorum. inanilmaz bir futbol zekasi ve oyun sezgisi var. Belki çok kosmuyor, oyun içinde zaman zaman durarak oynuyor, ama her sezon 15 in üzerinde gol atmasi ve bir o kadar asist yapmasi kalitesinin göstergesi. Ancak eksileri de var.
Tabi bir de su konu var, Alex’e taninan prim bana veya diger yerli arkadaslara taninmadi. Ben onun bir maçta kostugunun yüzde elli daha fazlasini kossam, benim için ‘Ceyhun çok fazla kosmuyor’ derlerdi, bu isin gerçegi.
Appiah’in, Alex kadar yetenekli oldugunu düsünmüyorum ama maç esnasinda yaptiklarina baktiginiz zaman, takima, Alex’den daha faydali gibi görünüyor. Çok kosuyor, top kapiyor, mücadele ediyor ve üstelik gol de atiyor. Ancak, ben yine de, Appiah’in, Alex kadar kaliteli oldugunu sanmiyorum.
Bunlarin haricinde Galatasaray’da oynayan iliç’i begeniyorum ve iyi futbolcu oldugunu düsünüyorum. Oyunun kaderini degistirebiliyor.
Yalniz bu konuyla ilgili sunu da söylemek isterim;
Türkiye liginde oynayan takimlarin çogu, yabanci transferini kaliteli yabanci futbolcu transfer etme adina degil, limiti doldurma adina yapiyor. Hani su bes yabanci oynatma meselesi var ya. Bir de bazi ülkelerden gelen oyuncularin maddi açidan daha külfetsiz olduklari gerçegi var. Mesela, Brezilya liginden gelen vasat bir oyuncu, daha az para karsiliginda Türkiye’de oynamayi kabul ediyor.
• Size, Türkcell Süper Ligi kaliteli bir lig midir diye sorsam…
Bence zor bir lig ama açik söylemek gerekirse çok kaliteli bir lig oldugunu düsünmüyorum. ispanya ve ingiltere liglerinde ki maçlari izlediginiz zaman kalite farki hemen belli oluyor. ingiltere Premier liginde, Chelsea’nin oynadigi maçlardan büyük keyif aliyorum ve oynadiklari futbolu begenerek izliyorum. Özellikle izledigim maçlar, agirlikla ispanya ligine ait, bilhassa Barcelona ve Real Madrid maçlari. ingiltere Premier liginde büyük takimlar arasinda oynanan, mesela (Manchester United – Chelsea veya Arsenal – Liverpool) maçlari kaçirmam.
• Gelecek ile ilgili planlariniz arasinda Avrupa liglerinde futbol oynama istegi var midir. ‘Keske Avrupa liglerinde yer alan iyi bir takimdan teklif alsam, Avrupa sahalarinda kendimi göstersem’ diye düsündügünüz oluyor mu…
Avrupa’da futbol oynamayi çok isterim Ayrica, mutlaka çok büyük bir takim olmasi da gerekmez. Mesela, ingiltere birinci liginden (Premier ligin bir alti), teklif gelse seve seve giderim. Zira orasi bir vitrindir, kendinizi gösterme firsatidir, orada iyi performans gösterirseniz kisa bir süre içinde hedefinizi büyütme firsatiniz olur. Benim en büyük isteklerimden biridir yurt disinda futbol oynamak. Bir sezon için bile olsa bunu çok isterim. Keske demeyi sevmedigim için, futbolu biraktiktan sonra, gelecekte bir gün ‘keske yurt disinda bir takima gitseydim’ demek istemiyorum…
• Avrupa’da formasini giymek istediginiz bir takim var mi …
Belli bir takim yok, zaten hedef belirlerken gerçekçi olmak lazim. Elbette Chelsea’de oynamak isterim ama dedigim gibi gerçekçi olmak lazim.
Ancak Türk futbolcularin Avrupa sahalarinda boy gösterebilmesi için öncellikle Avrupa Birligine girmemiz sart. Zira Avrupa takimlari, yabanci futbolcu hakkini Türk futbolcudan yana kullanmak istemiyor.
• Bunun nedenini sorsam, sizce Avrupa’da, Türk futbolcusuna karsi bir ön yargi var mi…
Mutlaka var, ama çok büyük ön yargi oldugunu düsünmüyorum. Büyük ön yargi olsa, Emre Belezoglu, Tugay abi, Alpay bunca zamandir Avrupa sahalarinda oynama firsati bulamazdi. Tabi bu saydigim isimlerin disinda da, Avrupa takimlarina gidenler oldu. Ancak demin de bahsettigim gibi, Avrupa Birligi üyesi olmamiz çok önemli.
Eger Avrupa vatandasi olsak, ülkemizden disariya, çok sayida Türk futbolcusunun gidecegini düsünüyorum.
• Türk hakemligi hakkinda görüsleriniz...
Ben hakemlerle ilgili konusmayi sevmiyorum. Maç esnasinda, saha içinde hakeme tepkilerim, kizginlarim olur. Ancak maçtan sonra asla hakemler hakkinda konusmam, yorum yapmam. Hakemlerin de insan oldugunu unutmamak lazim. Kaldi ki, biz futbolcular da çogu zaman verilen karara saygi duymayi beceremiyoruz. Benim vücut dilim biraz agresif (gülüyor), dolayisiyla maç esnasinda, maçin hakemine, normal bir cümle bile söylesem, disardan bakanlara, çok kötü bir sey söylemisim gibi geliyor.
• Sahaya çikarken alismis oldugunuz bir ugurunuz var midir…
Benim ugurum yok, ancak esimin söyledigi, ‘baslama vurusundan önce ellerimi ovusturdugum zaman, o maçta gol attigim’. Ben buna dikkat etmedim ama esimin gözünden kaçmamis. (beraber gülüyoruz).
• Esiniz maçlara gidiyor mu, sizi izliyor mu …
Evet, evimizde oynadigimiz hemen her maça gidiyor. Ankara’da oynadigimiz hiçbir maçi kaçirmiyor. Yalniz deplasman maçlarina gitmiyor.
• Futbolu biraktiktan sonra ne yapmayi düsünüyorsunuz, mesela Teknik Direktörlük aklinizdan geçer mi …
Benim hedeflerim her zaman yakin olanlaridir, gelecege dair kararlarimi futbolu biraktiktan sonra düsünecegim.
• Futbol disinda kalan zamanlarinizi nasil degerlendirirsiniz…
Esim ve çocuklarim ile zaman geçirmeyi seviyorum. Çok evcil bir kisiligim var. Disarida çok zaman geçirmeyi, geceleri çikmayi sevmem. Esimle sinemaya gitmeyi seviyorum. Ankara’da huzurlu bir yasantim var.
Söylesi için tesekkür ederim…
Ziya Adnan
6 Ocak 2007
|
|