erdagyenel
Site Admin
Kayıt: Jan 09, 2007
|
Tarih: 2007-01-17 16:00:37
Mesaj konusu: Gelisme tarihi içinde ve kapitalizmde futbol
|
|
|
[[color=red:6c74879eb6]size=18]isçiler futbolu seviyor, anavatanlarini degil![/size][/color:6c74879eb6]
(Avusturya’daki Marksizm Çalisma Grubu tarafindan 4 yil önceki ‘98 Dünya Kupasi için kaleme alinip dagitilan asagidaki yazi, 31 Mayis 2002 tarihinde Alman Junge Welt gazetesinde yeniden yayinlandi. )
(...) Futbol yüzyillar boyunca ingiltere’de kalfa ve “hödük”lerin (köylü gençler -çev.) oynadigi kaba, kuralsiz bir halk oyunuydu. Oyun sahasi iki köy arasinda kalan tüm alandi, oyuncu sayisi sinirsiz, oyun süresi karanlik basana degindi. Önemli olan beceri degil, güç ve siddetti. Egemen sinif tarafinda bu vahsi oyun kamu yasami için tehlikeli görüldü ve yasaklandi.
18. yüzyilda futbol ingiliz Public Schools ögrencileri tarafindan oynanmaya baslandi. Spor burada -kapitalizmin yükselmesiyle birlikte iki büklüm- ilk kez yazili kurallara kavustu: Halk oyunu vahsi karakterinden kurtarildi. Bu, gelisen burjuva degerler sistemine uygun olarak, mesru olan ve olmayan siddet arasinda farklilasmanin bir ifadesi oldu. Oyuncularin sayisi, oyun sahasinin ölçüleri ve oyun süresi kararlastirildi. Bunlarin ekonomide ölçü ve agirligin standartlasmasi sürecinden hemen sonra olmasi hiç de tarihi bir tesadüf degil. Futbolda bu, rekabetin kosulu olarak sembolik bir tarzda, yari devrede kalelerin degistirilmesinde ifadesini buluyor. Gollerin ve puanlarin toplanmasi ve tabelanin düzenlenmesi sadece muhasebe ile benzesmiyor. Oyun süresi de belirlenerek, endüstriyel kapitalizmde süresi ölçülen ise uyduruldu. Futbolun halk sporundan modern spor oyununa bu gelisimi, burjuvalasmasinin ifadesi ve araciydi.
Proleter kitle sporu
Futbol gelismesinin üçüncü asamasinda, sanayinin (erkek) isçilerle fethiyle birlikte, yine kitle fenomeni oldu -süphesiz düzene sokulmus biçimiyle. Gelisen sanayi isçilerince futbol öylesine heyecanla sahiplenildi ki, proleter sporu olarak sözedilmesine neden oldu. ingiliz futbolunda isçi sinifinin agirligi, 1860’li ve 1870’li yillarda Cumartesi ögleden sonralarinin tatil olmasiyla basladi. 1883 yilinda Blackburn Olympic ile ilk kez bir isçi kulübü kupa finalini kazaninca, burjuva sporcular sok oldular. Onlar, uygulanmasi sosyo-ekonomik ayricaliga bagli olan, yabancilari kabul etmeyen bir sosyal çevre güvencesi veren bireysel sporlara yöneldiler.
Futbol özellikle ingiltere ve Almanya’da büyük kentlerde isçilerin sosyal birlikteliklerinde önemli bir rol oynadi. isçilerin birbirleriyle dayanismalarini ve kendilerine güven duymalarini sagliyordu. Ve bu burjuvazi tarafindan güven duyulmayan da isçi kültürünün esas bu yönüydü. (...)
Futbol fiziki istihdam gerektiriyordu ve proleter sporcular bunu islerinden taniyorlardi. Ama bu bir karsilasmaydi ve bu karsilasma ekonomik-politik sistem tarafindan proleter oyuncularin baski altinda tutulan beceri ve zekalarini uyandirmayi olanakli kiliyordu. isçi sinifina mensup oyuncular sadece güçleri, inatçiliklari ve kondüsyonlariyla degil sakalari, buluslari ve oyuna göre sezgileriyle ün salmisti.
Burjuva çevreler futbolu reddetmisti, çünkü oyunlar giderek proleter kitlelerin gürültü patirtisina dönüsmüstü. ingiltere’de daha “iyi seyirci” giderek Cricket toplantilarina yönelmisti. Vahsi, ilkel karakteriyle eski halk oyununun agirlik merkezi simdi bir biçimde seyirci siralari olmustu. Bu proleter ve birbirine kenetlenmis kitlesel bulusmalar, hakim siniflar tarafindan yeniden kamu düzenini tehdit etme olarak görüldü.
Burjuvazinin futbolu reddetmesinin yanisira, Almanya ve Avusturya’da politik isçi sporcu hareketinin de elestirileri vardi. Oyun yarisma karakterinden dolayi tavizsiz rekabet düsüncesini gelistiriyordu. Jimnastik ve bisiklet yarislarindan farkli olarak futbol oyuncularda kollektivizmi, yaraticiligi gelistiriyordu.
Hakim siniflar ve devletleri, proleter kitle sporunun üstünü örtemeyeceklerini daha açik anlayinca, 1945’ten sonra futbolu daha güçlü bir biçimde entegre ve kontrol etmeye yöneldiler. Futbolun ticarilesmesi, parayla tutulan görevlilerin öneminin büyümesiyle birlikte dernek üyelerinin, oyuncularin ve taraftarlarin etkisi azaldi ve burjuva ideolojisi hakim oldu: Seyircinin kendi sinifiyla özdeslemesinin yerini bölgecilik ve milliyetçilik aldi.
Futbol yerine tenis
Bugün futbolun medyatik ve sponsora bagli pazarlanmasi etkin olsa da, o isçi sinifinin sporu olarak kaldi. Futbol tüm sporlardan fazla olarak isçiler tarafindan oynaniyor ve isçiler tarafindan izleniyor. Kurallarinin basit ve açik olmasi cezbediyor, kollektif olarak ve büyük (maddi) külfet olmadan uygulanabiliyor. Futbol hakim siniflarin yelken, ata binme ve golf oyunlarindan temelde ayriliyor.
10-20 yildir burjuvazi ve onlarin futbol menejerleri tüm Avrupa çapinda stadyumlardaki isçi çevrelerini, buna bagli olarak zaten yok olma sürecinde bir kültürel kurum olarak futbolu hizla parçaliyor. Bunu tüketiciye yönlendirilmis futbol endüstrisinin çikarlari dogrultusunda yapiyor. Stadyumlar butikler, restoranlar, salonlarla donatildi. Televizyonda gösterim hakki ve reklamlar ile daha fazla gelir hedefleniyor, biletlerden ise daha az. Böylece taraftarlar futbolda son etki olanaklarini kaybediyorlar.
Gelismenin önemli bir yönü de, UEFA yöneticileri tarafindan dayatilan ve PSV ve Bayern gibi zengin kulüplerde egsersizi yapilan, oturma yerlerinin bulundugu stadyumlar yapilmasi. Bu daha az giris biletinin daha yüksek fiyatlarla satilmasi anlamina geliyor. Bunun sonucunda seyircinin bir kismi dislaniyor, çünkü futbolu canli olarak yasayabilmeye olanaklari elvermiyor. Buna atmosferin kaybolmasi ekleniyor. Bu atmosfer proleter futbol kültürünün bir parçasiydi. Çünkü ayakta durulan tribünler sadece ucuz olmakla kalmiyor, büyük ölçüde iletisim ortami yaratiyordu. Oturakli stadyumlar sosyal olarak farkli yapidaki seyirci için karar verme anlamina geliyor. Bunlar stadyuma konforsuz oldugu ve fazla proleter oldugu için gitmeyenlerdi. Bunun açik anlami: Futbol yerine tenis.
Burjuvazinin temel amaci her alanda bir kültürel hegomonya kurmak, toplumda arta kalan proleter çevrelerin çözülmesi ve fethedilmesi. Futbol seyircisinin daginik davranisinin sistem için hava bosaltma fonksiyonu olsa da -burjuvazi ve sözcüleri her Cumartesi Avrupa stadyumlarinda toplanan, burjuva davranis normlarina uymayan yüzbinlerce proleter kitleyi görüyor ve nefret ediyor.
Oturma yerli stadyumlar, tel örgüler, video kayit kameralari ve kayitli biletler ile taraflar numarali birer hayvan benzetiliyor; “Holiganizm”. Stadyumlarda eksik olan; oyun sahasinda ve taraflar arasinda tel örgülü sinirlar olmayan, polisin kulüplerin emri ile stadyumlardan uzaklastirmadigi, taraftarlarin tanidigi ve kabul ettigi, görevlilerin dernekler tarafindan tayin edildigi, yönetim kurulu, oyuncular, görevliler ve taraftarlarin elbirligiyle çalismalari... Holiganizm ve milliyetçi görüsler, burjuva devlet tarafindan çözülemez, aksine bunlarin kaynagi burjuva toplumun kendisidir.
Erkek egemenligi
Futbolun hakim siniflar araciligiyla ticari ve milliyetçi bir biçimde araç haline getirilmesi nedeniyle, solcular arasinda da proleter kitle sporuna çekimser ve ikircikli bakanlara, hatta açikça reddedenler rastliyoruz. Buna, sol ile isçi sinifi arasinda sosyal ve kültürel uzakligin ifadesi olarak Alman ve Avusturya solunda diger ülkelerden daha yaygin rastlaniyor. (Bu ayrica fasizmin Alman ve Avusturya isçi sinifi tarihinde devrimci gelenekleri parçalamasina dayaniyor.)
Tabi ki biz kapitalist bos zaman endüstrisinin ticarilesmesinden bagimsiz olan kitle kültürü istiyoruz, devrimci isçi hareketi ile baglantisi olani tercih ediyoruz. Bu hareketin günümüzde güçsüz olmasindan dolayi, ama kendimizi sosyal olarak yalitmamak için de, kapitalist kitle kültürüne farkli biçimlerine kismi katilim gerekli.
Futbol ve kitle kültürlerinin diger biçimlerine, kendine yabancilasmasinin, kapitalistlesmesinin etkisiyle milliyetçilik ve erkek egemenligi hakim oldu. (...)
Kitle kültürünün su anki biçimi özgür sosyalist toplumda var olamaz. Ama kitle kültürü kendi içinde kapitalizmin çeliskilerini (gerici ve ilerleyen unsurlar) tasiyor. Burjuva ve proleter politik görüsleri, sinifsal çikar çeliskilerini, kapitalist üretim iliskilerindeki çeliskileri yansitan... Tam da kitle kültürüne genis aktif katilim ve kollektiviteyi olanakli kilan biçimleri, ilerleme potansiyeline sahip. Örnegin futbol tarihinde, sadece politik ve sosyal problemlere yönelme olarak karsimiza çikmiyor, kollektif onur ve sinif bilincini de gelistiriyordu.
Kitle kültüründe gerici ve ilerici ögelerin ne ölçüde güçlü olacagi (örnegin futbol) siniflar arasinda toplumsal güç iliskilerine bagli. isçi hareketinde atilim sadece isçi spor dernekleri ve isçi egitim derneklerinde proletaryanin kültürel faaliyetine eslik etmiyor; ayrica burjuvazinin himayesindeki kitle kültürü sporuna güncel somut sekil vermede, ilerici dayanismaci yönde gelisiminde de etkili oluyordu.
Bugün futbol; ilerici ögelerin zayif olmasinda, milliyetçiligin, erkek egemenliginin agirlikli olmasinda, genel toplumsal durumda, isçi hareketinde sinif bilincinin ve sinif mücadelesinin zayifliginda, sosyal demokrat entegrasyon ve uyum saglama politikasinda, proletaryanin fasizmle tarihi yenilgisinin etkilerinde ifadesini buluyor. Ama Avusturya’da bile ilerici ögeler mevcut: Anti-rasist durusa sahip birçok oyuncu, solcu taraftar inisiyatifleri vardi ve halen var.
Yine Avusturya
(...) Futbol karsilasmalarinda oldugu gibi seyircilerin bulusmalarinda da büyük farkliliklar var. Birçok büyük futbol kulübü için seyirci giderek aksesuar niteligi kazaniyor. Onlar için önemli olan tek sey izleyici sayisi; yani reklam ve yayinlanmasindan elde edilen kazanç. Pazara yönelik hazirlanan medya sovunda seyirci sadece istatistik olarak biletini almis oluyor. Tek tek bazi derneklerin varligi, belli bir bölgede, sehirde veya semtte isçi ve emekçilerle iliskisi bu yolla giderek parçalaniyor. Bugün küçük kulüplerde taraftarlar zengin medyatik kulüplerden daha aktif katiliyorlar, ama bu degisim de kaçinilmaz.
Genel olarak kulüp futbolunda taraftarin yapisal etkisi milli takim oyunlarinda daha fazla olanakli. ilkinde taraftarlarin kendi kulübünde yabanci oyuncularla özdeslesmesi, çok sayida oyuncunun dayanismaci tutumlarinin halklari birlestirici yönleri oldukça güçlü. Uluslararasi karsilasmalarnda ise milliyetçilik agir basiyor. Dünya Kupasi ve Avrupa kupasina katilan ülkelerin hakim siniflarin küçümsenmeyecek derecede ideolojik islevi var. Buralarda halkin milliyetçi hayranligi isteniyor. Burada ulusal birlik -farkli çikarlarla bölünmüs siniflarda- yemini ediliyor. Burada futbol 22 oyuncu ve bir top ile savasin devami olarak hazirlaniyor. Burada atrenör “sahanin efendisi”, taraftarlar cephenin tembelleri olarak nitelendiriliyor. Burada oyunculara milli marsin söylenmesi buyuruluyor.
Burada Karl Marx’a gönderme yapabiliriz: “isçilerin vatani yoktur!” Karl Liebknecht’in dedigi gibi, “gerçek düsman kendi ülkemizdedir”. Bizim futboldaki sagci egilimlere, erkek egemenligine ve milliyetçilige karsi çikmak, halklarin dayanismasinin futbolunu savunmak için çok nedenimiz var. Futbol özünde gerici degildir. Milliyetçilige gerekli açiklikta karsi çikilirsa, Dünya Kupasina içimizden sevinmeli ve güzel oyunlar ümit etmeliyiz.
|
|