Ziya Adnan
Site Admin
Kayıt: May 06, 2003
|
Tarih: 2007-11-22 22:54:31
Mesaj konusu: Milli Takima Dair ...
|
|
|
Ahmet Altan’in bir yazisinda okumustum, bize ait seyleri pek güzel özetleyen satirlari;
Dünyanin en tehlikeli eglencesi Türk olmaktir. Burada hayatin bizzat kendisi bile hayata sasar. altmis milyonluk bir ‘bungee jumping’ dir hayat. Bir beton zemine dogru milyonlarca insan düseriz; tam çarpacagimiz zaman, kim oldugunu kimsenin bilmedigi bir güç, ucunda sallandigimiz lastik halati çekiverir ve biz yukarilara siçrariz...
Geçtigimiz haftasonu, Milli takimin Norveç deplasmaninda oynadigi, henüz maçin baslarinda yan toptan yedigimiz golle 1-0 yenik düstügümüz maçta aklima geldi bu ‘bungee jumping’ meselesi. Tam baslar öne egilmeye baslamisken, daha simdiden ‘Haziran sikintisi’ bastirmisken. Sonra, umutlarimizi yitirmeye basladigimiz zamanlarda, ucunda sallandigimiz lastik halati, Avrupa’nin iki üst duzey liginde forma giyen futbolcularimiz çekti, bizi ipten aldi. Emre Belezoglu ve Nihat Kahveci. Tam da dibe vurmusken, iki müthis golle. Türk’ün akli bir kez daha yumurta kapiya dayaninca.
Bizi, bazen biz bile anlamiyoruz kanimca...
Milli takimin gülen yüzü, nicedir Avrupa’nin üst düzey liglerinde forma giyen futbolcularimiz sayesinde. Nihat, Emre, Hamit, Yildiray ve digerleri. Zaten kendi ligimizin kalitesi ortada. ‘Kursunlu’ Süper ligimizde oynayan kaç Türk futbolcu böylesine stresli bir maçta o golleri atabilirdi ki. Mücadele gücü, rekabet ortami yüksek Avrupa liglerinde ki orta sira takimlarinda forma giyen futbolcularimiz Milli takimda yildizlasiyor. Türk futbolunu Milli maçlarda Avrupa’li Türkler sirtliyor, adinin içinde ‘süper’ olan, ama kalitesinin pek vasat oldugu ligimiz, milli davaya ne yazik ki derman olamiyor. O yüzden Türk futbolunun kurtulusu mümkün oldugunca fazla Türk gencinin Avrupa’nin üst düzey liglerinde forma giymesi.
Emre’ler, Nihat’lar, Hamit’leri çogalmali. O yüzden nacizane önerim, kendi ligimizde ki yildiz adaylarina,
“Firsatini bulursaniz mutlaka Avrupa takimlarina…”
***
Tabi bir de sevinçleri ve üzüntuleri de uçlarda yasama gibi bir aliskanligimiz var kahrolasi. Neden bunca sevinç, böylesine vasat bir gurubu ikinci bitirdigimiz için mi? Üstelik gurubun en disli takimini deplasmanda dört golle geçmisken. Ama iste, bize dair istikrar sorunu, Malta, Bosna Hersek ve sahamizda yenildigimiz Yunanistan maçlari. istikrar fakiri Türk futbolu, hem saha içinde, hem saha disinda.
Fatih Terim’in maçtan sonra ki sevinç hallerini izlerken, “Kimler geldi, kimler geçti Türk futbolundan..”. Hani o eski sarkida ki gibi. Dünya futbolunda isim yapmis nice Teknik direktörler, nice deneyimli hocalar. Almanlar, ingilizler, Belçikalilar, Romenler, Macarlar, ispanyollar, Brezilyalilar. Zaman zaman ugradilar, yorgun futbolumuza derman olma adina. Ama hiç birisi uzun süre sevilmedi. O eski sarkida ki gibi. Sabretmeyi, futbola baska bir pencereden bakmayi, futbolun içinde kazanmak kadar kaybetmenin de oldugunu ögrenememislerin diyarinda nicelerini yitirdik zamanla.
Kazandigimiz zamanlarda bile istikrari yakalayamadik. Nerede, ne zaman, ne yapacagi belli olmayan, ta en basindan sevdalandigimiz, ama beklemek ve ummak arasinda gidip gelen bir pendulumdan öte geçemedi Milli takim. Sevinçleri ve hüsranlari arda arda yasadik, pek siklikla…
***
Geçtigimiz günlerde, soguk bir Kasim aksaminda, ingiltere Premier liginin lideri Arsenal, ligde ikinci sezonunu yasayan Reading Town ile karsilasti deplasmanda, Madejski stadinda. Takimlar sahaya çikarken, gözüm 1 Ekim 1996 dan bugüne, onbir sezondur Arsenal’in basinda sahaya çikan Arsene Wenger’e takildi. Fransiz teknik adamin bu takimda gerçeklestirdiklerini düsününce, aklima geldi bizim sabir gösteremedigimiz teknik adamlar. Wenger’in gencecik takimini izlerken düsündüm Türk futbolunda ki sabredememe hadisesini, istikrar meselesini. Hele de Sir Alex Ferguson’un 21 senedir Manchester United’da görev yaptigini düsününce…
O aksam, Wenger’in talebelerini izlerken, ‘keske bizim yönetimlerimiz, baskanlarimiz da hocalarina bu kadar güven duysalar…’ geçti içimden..
Sorarim, 1996 senesinde Japonya’nin Nagoya Grampus Eight takimindan Arsenal’e degil de, bizim takimlarimizdan birinin basina gelmis olsaydi Fransiz Teknik adam, ne kadar kalici olurdu ki Türk futbolunda.
Taraftar, adini daha önce hiç duymadigi, kariyerini hiç bilmedigi bir Fransiz’a ne kadar güven duyardi ki. Kaça bölünürdü ki yönetimler, kaç agizdan kaç degisik name çikardi acaba. Kaç baskan bunca zaman arkasinda dururdu. Hele de adi sani duyulmamis gencecik yetenekleri sahaya sürmeye baslayinca, ne kadar sabredeblirdi ki onun yürekten inandigi ‘gençlik asisina’ futbol ulemalarimiz. Kimler kazmazdi ki kuyusunu, eski futbolcular, menajerler, yöneticiler, spor yazarlari. Kuyusu hemen kazilirdi, hem de en derininden. Pazar aksamlarinin zehir zemberek futbol programlarinda neler söylenmezdi ki hakkinda. Hep ayni nakaratli, futbol proflarimiz, ona dair nice sifatlar yaratirdi kimbilir. Bir kaç yenilgi sonrasinda yükselirdi süphesiz ugultular tribünlerden, ‘istifa’ tezahüratlari, malum ne kadar sabredebilirdi ki ‘1-0 olsun bizim olsun’ a yürekten inanmis, sahada oynanan futbolun kalitesine degil de, skora endeksli fanatik taraftarimiz.
Elli yasima merdiven dayamisken, tüm yasamimda kendi takimini dünya kupasinda bir kez, Avrupa sampiyonasinda ancak iki kez izlemisken, tebrik ediyorum milli takimi, kismetse üçüncü festivali yasayacagim için tesekkür ediyorum.
Ancak biliyorum,
Dünyanin en tehlikeli eglencesi Türk olmaktir...
Ziya Adnan
|
|
MehmetGUNER
Site Admin
Kayıt: Aug 08, 2002
|
Tarih: 2007-11-24 12:35:55
Mesaj konusu:
|
|
|
ay valla ben bu isi sevdim.. hemde çok sevdim..
laf lafi açinca neler çikiyor ortaya.. lütfen dikkat..
bak simdi sevgili ziya kardesim; bizim bir hocamiz vardi, geriye yaslanip oynardi..
bu oyun sekli ise bizim geleneklerimize, göreneklerimize, ruhumuza ve herseyden önemlisi o dönemdeki kadro yapimiza uygun degildi..
gençlerbirligi formasini sahaya birak; ileri dogru devrilirdi netekim..
ben gittim "yahu hoca" dedim, "bu iste bir terslik yok mu? çakili 4lü savunma, önünde iki adet sabit ön libero -ne demekse- birde kaleci.. ettimi 7.. orta sahada oynattigin iki adaminda bir ayagi geride.. 9 kisiyle savunma yapiyoruz"
diyecektim ki..
hoca dediki:"dur bi".. oda bize kalsin dedi..
bek simdi sevgili ziya kardesim.. ben durdum..
bunu ultra aslanlara, çarsicilara veya antu.coma diyecekti.. gerisi malum..
ama ben durdum.. bir devir kapaniyor, bir devir açiliyordu.. üstelik bunu yapanda, öyle fatihe falan benzemiyordu.. adam alenen yusuftu.. ama ben durdum.. hemde 1.5 sene..
simdi diyeceksin ki; noolmus erdemlik göstermissin..
iyide sevgili ziya biz duruyoruz, etrafimizdakiler kosuyor..
baktim sagimizdan, solumuzdan geçenlerin haddi hesabi yok; dayanamadim,
"daha duracaz mi?" dedim..
aynisini yukarida baskan içinde söyledim:
"30 sene beklemisiz, daha bekleyecez mi?"
durmak önemli degil, dururuz da..
hatta duruyoruz da; burasi oralar gibi degil.. sizin oralarda hocalar hiç hata yapmiyorlar.. elindeki kadroyu hatasiz sürüyor, hatasiz dizilisle gücü nisbetinde elinden gelenin tamamini yapmaya çalisiyor.. burasi önemli..
o yüzden bu adamlarin maçlari doluyor..
yoksa kimse her pazar arsenali yenelim diye gitmiyor stada..
arsenal'i yenemeyeceklerini hepsi biliyor ama arsenale karsi ortaya koyacaklari mücadelenin ilerideki maçlarina ne kadar bir umut tasiyacagini görmek için gidiyorlar..
bizde ise adam geliyor, hatalarla basliyor.. bekliyorsun düzelecek diye; çok daha kötüye gidiyor..
nedeni ortada: alt yapisi yok.. bilgi birikimi yok.. ekip çalismasindan haberi yok.. bilime uzak..
onun için derim ki: tamam bir kere affet ama bir umut yoksa elleme gitsin..
zaten öyle olmuyor mu?. bu oyunda kural ne?.
önce bir ikaz..
arkasindan bir sari kart..
hala devam ediyorsa, yapacak ne kaliyor?..
|
|