Alkaralar Dinlenme Tesisları Forum Ana Sayfası
 
Nostalji
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
NuriBabic
Site Admin

Kayıt: Jan 24, 2008

Mesaj Tarih: 2008-01-28 14:42:59      Mesaj konusu: Nostalji Alıntıyla Cevap Ver

1989-1990 SEZONU 1.LiG 5. HAFTA MAÇI 08.10.1989 , 14.30 STAD:19 MAYIS GENÇLERBiRLigi : Nezihi BALOgLU,Rasim TUNCER,Metin KOYUNCUOgULLARI,Clodio Hugo ZACARiAS,Metin ALTINAY,Adnan GÜLEK,Gürcan ADAY,Jorge Roberto RiNALDi,Suat SARICAN,Atli EDVALDSSON,Kemal YILDIRIM Teknik Direktör :GÜNDÜZ TEKiN ONAY BURSASPOR :Mehmet , Salih , Kalayiç , Adnan , Platzs, Ersel , Yalçin ,A.Nail ,Beyhan ,Erhan ,Ali Teknik Direktör :YILMAZ GÖKDEL GOLLER : Dk.14 Clodio Hugo ZACARiAS , Dk. 29 Atli EDVALDSSON , Dk.39 penaktidan Kemal YILDIRIM ( GENÇLERBiRLigi ), Dk.88 Nejat( Bursaspor ] GENÇLERBiRLigi : 3 BURSASPOR : 1 :) :) :)
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et
Yazar Mesaj
onurnazliaka
Site Admin

Kayıt: Non 0, 0000

Mesaj Tarih: 2008-01-28 18:10:55      Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

Clodio Hugo ZACARiAS iste bu adami seviyorum.Kendisinin bir efsane olduigunu söyleyenler bile oldu.Ayrica sitede yazildigina göre Zacarias,Higuen'in dayisiymis.
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et
Yazar Mesaj
mehmet_galip
Site Admin

Kayıt: Aug 05, 2002

Mesaj Tarih: 2008-01-29 22:33:45      Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

bu topigi biri okudu ve mesut bakkal i hatirladi herhalde :twisted:
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et
Yazar Mesaj
Arda_Kucukahmetler
Site Admin

Kayıt: Aug 09, 2003

Mesaj Tarih: 2008-01-30 00:18:43      Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

"onurnazliaka"]Clodio Hugo ZACARiAS iste bu adami seviyorum.Kendisinin bir efsane olduigunu söyleyenler bile oldu.Ayrica sitede yazildigina göre Zacarias,Higuen'in dayisiymis. Bjk hazir Higuen'i gönderecken biz alsak ya. Belki kan çekerde bizde açilir ve golleri siralar. :D
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et
Yazar Mesaj
erdem_ceydilek
Site Admin

Kayıt: Oct 03, 2003

Mesaj Tarih: 2008-01-30 00:36:40      Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

baba tevfik'i, rüzgarin oglu zeyneli, hasan polati, ORHAN sEREF APAK'i, hadi pozani, zündap hüseyini, ressam burhanettin dogançayi yani geçmiste harbi harbi gençlerbirligini tutan, yüreginde gençlerbirligi sevgisi olan oyuncu ve yöneticileri istiyorum ben de.. çok sey mi istiyorum?
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et
Yazar Mesaj
mehmet_galip
Site Admin

Kayıt: Aug 05, 2002

Mesaj Tarih: 2008-11-28 01:41:38      Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

hüseyin çakiroglu benim jenerasyonun bir sekilde gözüne takilan bir futbol beyefendisiydi zamaninda. ekürisi senol ile birlikte zamanlarinin "beyefendi futbolcu" sifatini fazlasiyla hakediyorlardi. fb yi hiçbir zaman sevmedim ama hüseyin çakiroglu yillar sonra bile hafizalarimiza kazidigi imajiyla semboldür benim için. 28 yasinda kansere yenildiginde hiçbirimiz inanamamistik bu habere...döneminin yildizi olan senol un futboldan soguma sürecinin de en sevdigi dostunun vefatiyla basladigi söylenebilir. ülke futbol tarihinin en trajik olaylarindan birisidir hüseyin in vefati...çok sevdigim hüseyin i hem aniyor hem de Allah'tan birkez daha rahmet diliyorum. Hüseyin Çakiroglu 01.06.2007 "Sen tek basina degilsin" "Ben agabeyime doyamadim..." Bu sözler Haluk Çakiroglu'na ait. 1957'de baslayan yasantisi hiç beklenmedik bir sekilde 1986'da sonlanan, Davutpasa'da basladigi futbol yasamini Karabükspor ve Gaziantepspor'da devam ettiren, 1984 yilinda geldigi hayallerinin takimi Fenerbahçe'ye doyamadan aramizdan ayrilan güleryüzlü bir tevazu simgesi Fenerbahçeli Hüseyin Çakiroglu'nun kardesine. Sahadaki basarisi, efendiligi ve samimiyetini gittigi her yere tasiyan bir istanbul çocuguydu Hüseyin. Sahalarda teshisi koyup, tedaviyi yaptigi için "Doktor"unvanini kazanmisti. Tedavisine kendi gücünün yetemedigi hastaligi neticesinde aramizdan zamansiz ayrildi. Yazan: Cem Zamur Bu Bu sene yüzüncü yilini kutlayan Fenerbahçe hedefledigi sampiyonluga ulasti. Futbol cangilimiza hâkim olan kavga, dövüs, desise gibi etkenlerden sonra bu sampiyonlugu sokaklarda çilginlar gibi kutlamanin bir kiymet-i harbiyesi kaldi mi ondan pek emin degilim. Hos, her tepkinin veya sevincin toplumsal histeriye evrildigi bir dönemde yasiyoruz. Burada özne Fenerbahçe degil de diger sampiyonluk oligarklarindan biri olsa, bu görüsüm farkli olmayacakti. Ama madem Fenerbahçe olarak girdik söze ve yüzüncü yilinda arzuladigi sampiyonluga ulasan takim o, onun üzerinden devam edelim. Evet Fenerbahçe bu topraklarda spor tarihine dair edilen her sözün ya da her yazinin içinde geçen, taraftar kitlesiyle, sempatizani veya karsitlariyla bu topraklarin en önemli spor kulüplerinden biri. Papazin çayirindan bugüne ulasan bir spor ve futbol fenomeni. Her dedigi olay, her dedikodusu haber degeri tasiyan, yeni tabirle de "çok satan bir marka" Fenerbahçe. Taraftarlik ise derinlemesine incelenmesi gereken bir kavram. Her seyden öte bir tutku. Bir takima tutkuyla baglanmak çogu kez iradeden bagimsiz olarak gelisir. Bilgiye, ölçüp biçmeye bagli bir sey degildir bu. Herkes kendini birtakim renklere kapilmis olarak buluverir. Ve kimse de nasil olup da o takimi tutmaya basladigini hatirlamaz. Kiminin dayisi sebep olur, kiminin babasi, kiminin arkadasi veya gördügü anda gönlünü çelen bir futbolcu. Taraf olmak kan bagini, andirir bir sekliyle. Akrabalarinizi seçebilme sansiniz yoktur ya, öyle bir sey. iyi ya da kötü onunla bir kan baginiz vardir ve bunu inkâr edemezsiniz. Siz "...lisinizdir" artik. Özellikle bizim gibi cemaat kültürünün izlerini derinden tasiyan toplumlarda bu, yan anlamlar da içermektedir. Sirf tuttugunuz takim nedeniyle size sempati veya antipati duyan insanlar olusur etrafinizda. Bu artik sizin denetiminizde degildir. Lakin sempati duydugunuz kulübün sizi rahatsiz eden birtakim islere imza atmasini da kayitsiz bir sekilde izleyeceksiniz demek degildir bu. Hamasi söylemler, muktedirlerin en sevdigi dil oyunlarindan biridir. Büyük bir çogunlugun, rakipleri ayni davranisi sergilese kiyasiya elestirecegi davranislari, gönül verdigi renkler söz konusu olunca bir anda gözleri görmez olur. Oysa sizin yavas yavas gönlünüzden kaymaya baslar o renkler. Ne yazik ki yerine baska bir renk de koyamazsiniz artik, is isten geçmistir. Elbette istisnalari da vardir bu durumun ve bunlardan birini sevgili Tanil Bora'nin kaleme aldigi "Nasil Gençlerli oldum?" yazisinda okumak mümkündür. (Takimdan Ayri Düz Kosu, iletisim Yayinlari, 2001) Onun eskali Benim Fenerbahçe'yle iliskim nicedir yukarida bahsettigim sekilde. Tekrar etmekte fayda var, büyük diye adlandirdigimiz tüm takimlar ayni karaktere sahip, "kim daha çok bagirirsa o daha hakli olur" düsturundan devam ediyoruz. Oysa Fenerbahçe'yi olusturan herkesi ve her seyi karsisina alan, bir üst perdeden konusturan dil degil, tam tersine bir seylerde öncü ve yapici bir yani olmasidir. Benim için bambaska bir seydir Fenerbahçe. Bir çigirtkanlik üssü degil, tevazu kalesi olmasini yeglerdim. Ve yüzüncü yilinda bu özelligi ile anilmasini. Benim için Fenerbahçe, Lefter agabeyin sari-lacivert dendiginde gözlerinin isimasidir. Ayni Lefter agabeyin, Metin Oktay dendiginde gözlerinin dolmasidir mesela Fenerbahçelilik. Çünkü esasen onlar yazmistir bu kulübün tarihini. Benim için Hüseyin Çakiroglu'dur Fenerbahçe. Güleç gözlerindeki sari-lacivert isiltidir onun, bizi taraf olmaya iten nedenlerden biri. Caninizi sikan her Fenerbahçe hadisesinden sonra ferahlamak, nefes almak için üstüne Murat Ünlü'nün radyo anlatimi bindirilmis Bordeaux'ya attigi o essiz golü izlemek yeterlidir. O sahici gol sevinci, o günlere özgü o naiflik bir süre daha hayatta kalmanizi saglar. Aglak bir nostalji olarak degil, bunlarin da mümkün olabildigini hatirlattigi için. Anlatacagimiz hikâye ona ait, Fenerbahçeli, istanbullu bir çocuga. Çakiroglu ailesinin üç çocugunun ortancasidir Hüseyin. 1957 yilinda istanbul'da dünyaya gelmistir. Agabeyinin futbola olan ilgisi, onu da etkiler Topla hasir nesir olmaya baslar baslamaz futbola olan yetenegi ortaya çikar. Genetik bir yatkinlik söz konusu olmali ki, üç kardes de profesyonel sözlesmelere imza atarlar sonradan. Aksaray'da ikamet eden Çakiroglu ailesinin ortanca oglu, 1972 yilinda agabeyi gibi sirtina Davutpasa formasini geçirir. Gönlünde ve düslerinde sari-lacivertli formayi arzulayan bir futbolcu adayi olarak. Davutpasa formasi altinda hemen dikkat çekmeye baslar Hüseyin. Yetenegi ile pesine ona hayranlik duyan kulüpleri takmaya baslar. Bunlardan ilki Galatasaray'dir. Oynadigi basarili futbolla istanbul Bölge Karmasi'na seçilen Hüseyin Çakiroglu, bir anda dikkatleri üzerine toplamayi basarmistir. Fakat sürüncemede kalan teklifler Hüseyin'i tatmin etmeye yetmez. O futbolcu olmak için zoru seçecek ve Karabük'e "evet" diyecektir. Direnisini bir anlamda Anadolu'dan baslatir. Direnis günleri siirleri Karabük'te artik futbolcu olma zamaninin geldigini kanitlayan maçlar çikarmaya baslar Hüseyin. Futbol görgüsünün üzerine her gün yeni seyler koyarak yoluna devam eder. 1976 yilinda formasini giymeye basladigi Karabük'te orta sahada gösterdigi basarili performansi, özellikle o dönem atilim hazirligindaki bazi Anadolu kulüplerinin dikkatini çeker. Tabii sadece orta sahada degil, sahanin her yerindeki varligiyla. Bu da onu oynadigi her yerde görünür kilar her daim. Üç sezon tasir Karabük formasini, ardindan teklifler siralanmaya baslar. Hüseyin takim arkadasi Ahmet'le birlikte Yilmaz Gökdel yönetiminde 1. Lig'e yeni katilan Gaziantepspor'da karar kilar. Kirmizi-siyahlilarla mütevazi bir rakama anlasir. Gaziantepspor rakamlarin yeni yeni bol sifirli olarak telaffuz edilmeye basladigi o senelerde, dogru bir hamleyle genç ve gelecek vaat eden futbolculari bünyesinde toplar. Takimin hedefi ilk sezonunda tutunabilmektir ve bunu da zar zor basarir. Ligi Göztepe'nin 1 puan önünde ve 13. sirada tamamlayarak düsmekten kurtulur. Tutunma modundan çikis moduna geçisi ise çok hizli olur Gaziantepspor'un. Bunda en büyük paylardan biri o dönem K. Hüseyin adiyla anilan Hüseyin Çakiroglu'nundur. Yasar, Nurettin, Fatih, Ünsal, Necmettin, Sami, Tugrul, Erdal, Turgut, Ömer, Hayri, Ahmet, Murat ve Hüseyin Çakiroglu'ndan kurulu kadro, sampiyon Trabzonspor'un 6 puan gerisinde ligi 4. sirada tamamlar. Üstelik Rausch gibi önemli bir isimi takimin basina getirip averajla kümede kalmayi basaran Fenerbahçe'yi Antep'te 3-1, istanbul'da ise 1-0 maglup eder. Genç Antep kadrosu bir anda ligi domine eden takimlarin cazibe merkezi haline dönüsür. Öncelik yildiz adaylarina hemen kancayi atan Fenerbahçe'dedir. Gaziantepspor o sene kalecilerinden baslayarak neredeyse talan edilir. Nitekim bu talanin ardindan bir sonraki sezon yine 13. olarak ligden düsmekten güç bela kurtulurlar. Aradan geçen süreçte takimin en önemli dislilerinden biri haline gelmistir Hüseyin Çakiroglu. Orta sahada oynamasina ragmen inanilmaz bir gol yüzdesine sahiptir. O sezon Selçuk Yula son lig maçinda Kocaelispor'a dört gol atip gol krali olmasa, belki de Hüseyin bir ilki basarip orta sahada oynayan bir oyuncu olarak gol krali tacini takacaktir. Oynadigi futbolla çaginin ötesinde bir görüntü çizen Hüseyin, Milli Takim'a da o dönemde seçilmeye baslar. ilk milli maçina 14 subat 1982'de çikar. Türkiye-Sovyetler Birligi arasinda Adana'da oynanan ve 2-0 kaybedilen Ümit Milli maçi ilk milli müsabakasi olur. Ülkemin siir atlasi 1982-1983 senesi ise Gaziantepspor için çok zorlu geçer. Tüm çabalarina ragmen lige tutunamaz ve 2. Lig'e düser. Bu düsüsten yaklasik bir sene önce Fenerbahçe'den Hüseyin'e gelen teklifler giderek artar. Yerel basinda bile düsüldügü takdirde Hüseyin'in transferine izin verilecegi haberleri çikar. Hüseyin bunun üzerine Fenerbahçe'yle görüsmekte bir beis görmez. Artik düslerinde yasattigi takimda oynayabilecektir. Fakat hiçbir sey onun samimiyetine paralel olarak ilerlemez. Burada bir parantez de kardesi Haluk Çakiroglu'na açmak istiyorum. Sagolsun, kendisine böyle bir yazi yazma niyetimiz oldugunu söyledigimizden itibaren elindeki tüm belgeyi ve bilgiyi önümüze döktü. Yetmedi, çat kapi gittigimiz isyerinde vakit ayirip bizi misafir etti ve tüm bildiklerini, yasadiklarini bizimle paylasti. Böyle bir yazi ortaya çiktiysa en önemli pay onun, o yüzden ona bir tesekkür boynumuzun borcu. Ve daha da ilginci agabeyinden kalan bir samimiyetle karsiladi bizi, bir anlamda yillar sonra Hüseyin Çakiroglu'nu görmüs gibi hissettik kendimizi. O günlere dair onun tespiti yürek daglayan cinsten: "Gaziantepspor, 2. Lig'e düsmesine ragmen Fenerbahçe'yle anlasan agabeyime izin vermedi. Oysa Fenerbahçe'yle anlastigi için öylesine rahatlamisti ve mutluydu ki. Ama Gaziantepspor birakmayinca yikildi. Morali tam anlamiyla dibe vurdu. Vali, Belediye Baskani, Kulüp Baskani, Hüseyin'in gitmesini istemedi. Asker oldugu için tugay komutaniyla da konusup gitmemesini istemisler. Hatta gitmesin diye bonservis bedelinin bir kismini son dakikada zar zor para bulup federasyona yatirmislar. Hayatindaki en büyük hayal kirikligini yasadi o sene. Bir yil asker olarak orada kaldi. Ondan sonraki sene gelebildi, ancak belki bir sene önce gelseydi onun için her sey daha iyi olacakti." O sezon hem asker hem de futbolcu olarak Antep'te kalir Hüseyin. Bir sonraki sezon giyebilecektir ancak sari- lacivertli formayi. Aktaracagim can sikici detayla, durumun tuhafligi daha kolay anlasilacaktir. Hüseyin'in daha sonra da arkadasligini ayni forma altinda sürdürecegi ismail Kartal, Gaziantepspor'a geldiginde henüz 18 yasindadir. O siralar Hüseyin 25 yasindadir ve Anadolukavakli bir istanbul çocugu olan ismail'e kol kanat gerer. ismail'in de ona karsi olan sevgi ve saygisi hiç bitmez. Tuhaf olan su; ismail, Hüseyin'den daha önce Fenerbahçe'ye transfer olur. Bir ilginç satir arasi da Hüseyin'in Antep 2. Lig'de iken Milli Takim'a gelmeye devam etmesidir. Neticede 1979 yilinda imza attigi formadan ancak 1984'te ayrilabilir. Fenerbahçe ondan asla vazgeçmez ve bir yil gecikmeli de olsa takim arkadasi Tugrul'la beraber onu transfer eder. Hosuma gider Askerligi de biten Hüseyin ve Tugrul'la anlasan Fenerbahçe, bu iki oyuncuyu o günlerde moda oldugu üzere Bodrum'da agirlar ve bir aksilik olmadan da imza attirir. Artik arzuladigi kulüptedir Hüseyin. Bir sene öncesinde Trabzonspor'un gerisinde ligi ikinci sirada tamamlayan Fenerbahçe sezona bu transferlerle güçlenerek ve takimin basina da Veselinoviç'i getirerek girer. Veselinoviç'in istegiyle bu kadroya Dusan Pesiç de eklenir. O tarihte Galatasaray da Alman Milli Takimi'nin basinda görev yapmis olan Jupp Derwall'i getirir. Rekabet gitgide büyümektedir. Fenerbahçe sezona çok iyi bir baslangiç yapar. ilk bes maçta gol yemez. Artan orta saha hakimiyeti bunun ana etkenidir. Önder, Müjdat, ilyas, Hüseyin, Tugrul, Arif ve Pesiç'ten mürekkep orta saha, gerçekten oyunun iki yönünü de çok iyi oynamaktadir. I. Veselinoviç döneminin kiymetli kadrosu Besiktas'la çekismeye baslar. Hüseyin ligde ilk golünü Eskisehirspor'a atar. Ardindan Antalyaspor, Malatyaspor (2 kez) ve Gençlerbirligi Hüseyin'in ayagindan gelen toplari filelerden alir. 20 Mayis'taki önemli maçta Müjdat ve ilyas'in ayagindan gelen gollerle 2-2 biten Besiktas maçi sampiyonluga yaklastiklarinin kanitidir. Ardindan deplasmanda Orduspor'u 2-0 ve istanbul'da Antalyaspor'u 3-1'le geçerek averajla sampiyonlugu kucaklarlar. Evet rüya, bir rüya ile açilmistir Hüseyin için. ilk senesinde 26 lig maçinda 5 kez fileleri döven Hüseyin oynadigi futbolla bir anda dikkat çekmistir. Ben kendi adima bile bugün tam olarak degerlendirilemedigini düsünürüm Hüseyin'in. Çünkü gerçekten çaginin ötesinde bir futbol anlayisi vardi. Oyunun hem savunma hem de hücum yönünü oynayabilen ender orta saha oyuncularindan biriydi. O yillarda uzak mesafelerden sut atmak bile cesaret isi iken, toplara sert ve düzgün vuruslariyla birçok gol atmasi bile basli basina bir devrimdir. Hüseyin Çakiroglu belki de hücuma dönük orta sahalarin memleket topraklarinda yetisen ilk örnegidir. Ayaginda top tutmayip tek pas oynayarak, arkadaslarini pozisyona sokan, asist yapan, üstüne üstlük bir orta saha oyuncusu için azimsanmayacak kadar çok gol atan bir oyuncu oldu hep. Sorumluluktan kaçmayan yapisiyla saha içinde lider bir kisiligi vardi, saha disinda oldugu gibi. Ve bir baska devrimi de oyunun diger bölümünde yapti. Belki de ilk çapalardan biriydi ki, bunun için "Sari" Hüseyin olarak geldigi Fenerbahçe'de lakabi bir anda "Doktor" oldu. Çünkü teshisini koyup tedaviyi yapiyordu. Bunun en yakin taniklarindan biri Derwall olmustu. Haluk Çakiroglu'nun animsattigi gibi uyum sürecinde zor günler geçiren Derwall'e gazeteciler neden bir türlü istenen oyunun oynanamadigini sorarlar. Derwall bunun zamanla olusacak bir sey oldugunu belirterek, bu sürecin Hüseyin ve ilyas gibi modern futbol oynayan oyuncularla daha kolay asilabilecegini, Galatasaray'in mevcut kadrosuyla biraz daha zamana ihtiyaci oldugunu belirtir. Yorumcu altina hemen ekler: "Hüseyin ve ilyas olduktan sonra size ne gerek var Sayin Derwall, onlar bir sekilde Galatasaray'i sampiyon yapar zaten." Haluk Çakiroglu, agabeyinin futboluna en yakin oyuncu olarak dogru bir tespitle Tugay'i gösteriyor. Ancak eklemeden edemiyor: "Fakat çok daha fazla gol ataniydi." Hüseyin'in Fenerbahçe'de ikinci sezonuna baslamadan önce Hayat Spor'a verdigi röportaj karakteriyle ilgili çok önemli ipuçlari tasiyor. Neredeyse çocuklugundan beri Fenerbahçeli olan, sonunda hayalindeki takimda oynayan, üstüne üstlük ilk sezonunda sampiyonlukla onurlanmis bir insanin sözleri. Zaten spotu okuyunca, zarif bir insanla karsi karsiya oldugunuzu anliyorsunuz: "Her insanin bir hedefi olmali. Benim de hedefim futbola ilk basladigim günden beri istanbul'da üç büyük takimdan birinde oynamakti... Ve amacima ulasmanin mutlulugu içinde Fenerbahçe'de futbol oynuyorum." Rakiplerini küçümsemeyen, aksine onurlandiran o kadar sahici, o kadar da içten bir ifade bu. Ayni röportajda bakin neler söylemis Hüseyin Çakiroglu: "Türk futbolunda birçok sorunlar var. Bunlarin basinda tesis yetersizligi ve altyapinin olmamasi geliyor. Bozuk sahalar futbolun kalitesini düsüyor. Ayrica bu sorunlari giderebilecek kisiler olayin bilincinde degil. Futbolun geri kalis nedenlerine beslenme yetersizligini de eklemek gerekiyor. Düzenli ve yeterli beslenme saglanamiyor. Ama bunlara ragmen Türk futbolunda ilerlemeler kaydediliyor. Eger altyapi sorunu halledilirse ki bunun için çalismalara baslanmistir, Türkiye gelecekte çok daha iyi futbol vaat etmektedir. Türkiye'de çok büyük futbolcular da yetisiyor. Fenerbahçeli Selçuk, senol, ismail, Besiktasli Metin, Galatasarayli Erdal begendigim futbolcular." Son sözünü o sene oynanacak lige getiren dergiye cevabi da ayni tondan oluyor: "Lig her yil oldugu gibi bu sene de dört büyük arasinda geçecek. sampiyonluk konusunda simdiden bir sey söyleyemeyecegim. Top yuvarlaktir fakat çalisan bunun karsiligini alacaktir ve Fenerbahçe'nin sampiyon olacagina inaniyorum. ileride Türk futbolunun kalitesinin yükselmesini ve gelecekte daha iyi statlarda daha kaliteli bir futbol sergilenmesini diliyorum." Ayni dönemde Ankara bir büyük maça ev sahipligi yapmaya hazirlaniyordu. Ligin sampiyonu Fenerbahçe, Türkiye Kupasi'ni kazanan Galatasaray'la karsilasacakti. 12 Haziran 1985 tarihinde iki rakip karsilasti. Kupanin mahiyetinden çok iki ezeli rakibin düellosu seklinde tezahür etti final. Veselinoviç takimi sampiyon yapmasina ragmen en çok Hüseyin'e yeteri kadar zaman tanimamasiyla elestiriliyordu. Lig maçlarinda sahada gezinen onca futbolcu varken ilk Hüseyin'i oyundan aliyordu örnegin. Nitekim finale de Hüseyin'siz bir kadroyla çikti. Galatasaray'in saglam defansi ve oyun kurgusuyla pozisyon bulmakta zorlanan Fenerbahçe, devrenin bitimine az bir süre kala Bülent Alkiliç'in ayagindan golü de yiyince, soyunma odasina 1-0 maglup girdi. Simoviç, Cüneyt Tanman, Rasit Çetiner ve Fatih Terim'den olusan defans kilidini açabilmek için bir çilingire ihtiyaci vardi sari-lacivertlilerin. Veselinoviç ikinci yariya Hasan Özdemir'in yerine Hüseyin Çakiroglu'nu alarak basladi oyuna. Bununla da ilk yariyi bosa geçirmis oldugunu anladi. Fenerbahçe'nin orta sahasi bir anda canlanmis, pas trafigi Hüseyin'in kontrolünde makine gibi islemeye baslamisti. Fakat Galatasaray defansi hazirlanan tüm pozisyonlarda Repçiç, senol ve ilyas'a yine de sans tanimiyordu. Fenerbahçe Galatasaray'i sahasina hapsetmis, gerçekten yenilgiyi kabullenmeyen bir sampiyon gibi oynuyordu. Fenerbahçe 57. dakikada Galatasarayli ismail'in çift sari karttan oyun disi kalmasina ragmen bir türlü istedigi gole kavusamamis, kupanin ezeli rakiplerine gidecegi düsüncesiyle karsi karsiya kalmisti. Ama Hüseyin önderligindeki Fenerbahçe pes edecek gibi degildi. 78. dakikada orta sahada kaptigi topla ilerlerken iki Galatasaraylidan siyrildi ve yaklasik otuz metreden Simoviç'in korudugu kaleye bir füze yolladi. Bitime on dakika kala skor esitlenmisti. Fenerbahçe baskisi daha sonra da devam etmesine ragmen gol getirmedi. Final uzatmalara tasindi. Uzatmalarda biraz daha toparlanan Galatasaray'la beraber maç bir heyecan kasirgasina dönüsmüstü. Uzun yillar hafizalardan çikmayacak bir final oynaniyordu. Nitekim 120 dakika neticelendi, kazanan penaltilarla belirlenecekti. Fenerbahçe'de sirasiyla ismail, ilyas ve Hüseyin penaltilari gole çevirdi. Galatasaray'da ilk atisi kullanan Simoviç penaltiyi kaçirdi, ardindan Abramczik ve Rasit golü buldu. Galatasasaray adina Fatih Terim penaltiyi degerlendiremezken, Selçuk Fenerbahçe'ye sezonun ikinci kupasini getirdi. Fakat kupanin asil kahramani maçi çeviren Hüseyin ve penaltilara dur diyen Yasar'di. Bir sonraki sezon takimin basina Macar Mezsöly geldi. O sezonun en önemli futbol olaylarindan birinin bas aktörlerinden biri de Hüseyin oldu. Belki de en unutulmaz golün sahibi... Fenerbahçe'ye sampiyon Kulüpler Kupasi'nda ilk turda rakip olarak Bordeaux çikti. 1984 yilinda Avrupa sampiyonu olan Fransa'nin lig sampiyonu. O zamanlar Fransiz oyuncular birkaç istisna disinda çogunlukla kendi liglerinde boy gösteriyorlardi. Yani diger anlamiyla Avrupa sampiyonu olan Fransiz Milli Takimi agirlikli olarak kendi liginin oyunculariyla bu basariyi yakalamisti. Fenerbahçe'nin durumu umutsuz görünüyordu. Maç televizyondan yayinlanmadigi için tüm Fenerbahçeliler radyolarin basindaydi. Daha sonra izlenecek görüntülere kadar her sey tahayyül üzerine kuruluydu. Yayin basladiginda ve Murat Ünlü kadrolari okudugunda içimize bir sikinti çökmüstü. Hüseyin ilk onbirde yoktu. Oysa Bordeaux, Tigana, Giresse, Batistonlu kadrosuyla tam tesekküllüydü. Fakat Fenerbahçe maça her oyuncusunun iki kisilik oyunuyla basladi. Herkes aklindan "Daha ne kadar dayanirlar acaba?"diye geçiriyordu. Oysa topa en çok sahip olanlar Fenerliler oluyordu geçen sürede. Makûs talihini beklemek yerine hücuma kalkiyor, pas yapiyor, sut atiyordu sari-lacivertliler. 21. dakikada orta sahadan uzatilan topa bir anda hareketlenen Selçuk inanilmaz bir hizla iki Fransiz defans oyuncusunun kendisine yaklasmasina bile izin vermeden kaleci Dropsy'nin solundan fileleri görüyordu. Sevinç büyüktü ama itidâl de gerekliydi. ilk yari Bordeaux'nun soku atlatamamasiyla ve Fenerbahçe'nin sakin oyunuyla 1-0 bitti. ikinci yarida sahadaki oyun futboldan çok bir efor testiydi sanki. 57'de Reinders beraberligi saglayinca umutlar azalsa da bu golden iki dakika sonra senol'un kuvvetiyle tasidigi topu sag çizgi dibinden beklenmedik bir sutla kaleye vurmasi, kalecinin de üzerine gelen bu topu içeri tiplemesi sanki "olacak galiba" dedirtti herkese. Skor 2-1 olmustu. Ama yorulan Fenerbahçe'yi baski altina almayi basaran Fransizlar 74. dakikada Hanini'nin golüyle beraberligi sagladi. 61. dakikada orta sahanin top tutabilmesi için yorulan Pesiç'in yerine oyuna Hüseyin'i almisti Mezsöly. Hüseyin topu tutmakla kalmamis, bir anda Fransizlar için en büyük tehdit haline dönüsmüstü. Tek paslariyla bos arkadaslarini görüsü, oyunu rahatlatan hamleleriyle, kuvvetiyle tasidigi toplarla oyunu Fenerbahçe lehine rahatlatti. Dakikalar 78'i gösterdiginde ise Parc Lescure Stadi buz kesti. Ceza sahasinin hemen ön çizgisindeki pas alisverisinde Hüseyin önünde kalan topa hâkim oldu, önce saga çekip Batiston'u yatirdiktan sonra kaleyi görür görmez müthis bir sut çikardi. Dropsy sag direk dibine dogru gelen bu topu sadece gözleriyle takip edebilmisti. Fenerbahçe zoru basarmis Fransa sampiyonunu Fransa'da maglup etmisti. Hüseyin Çakiroglu 2. Lig'den bile seçildigi A Milli Takim'da 10 kez forma giydi. 4 kez de Ümit Milli Takim formasini sirtina geçirdi Hüseyin. A Milli formayi ilk kez 29 Ocak 1983'te Ali Sami Yen Stadi'nda 1-1 biten Türkiye-Romanya müsabakasinda tasidi. Yine en unutulmaz maçlarindan birini, 30 Mart 1983'de Belfast'ta K. irlanda'ya karsi çikardi. 2-1 kaybedilen maçta yine inanilmaz bir performans sergilemisti. Son milli maçi ise 12 Mart 1986'da isviçre'yi 1-0 maglup ettigimiz karsilasmaydi. A Milliler bir sonraki Yugoslavya deplasmanina inanmak istemedikleri bir haber alarak, aglaya aglaya gitti. Gözyaslari da çiçek açar Haluk Çakiroglu'yla yaptigimiz sohbette beni en çok etkileyen sözü: "Ben agabeyime doyamadim," olmustu. Hüseyin Çakiroglu 1986 yilinda çok hizli bir sekilde ayrildi aramizdan. Kimse ne oldugunu anlayamamisti tam manasiyla. Olayin birinci tanigi kardesinin agzindan nakledelim o günleri: "Ben 18 yasina geldigimde, Fenerbahçe'ye transfer olmasiyla kavustum ancak agabeyime. On yili gurbette geçti. Agabeyim vefat edeli neredeyse 20 yil oluyor ama ne zaman tanimadigimiz bir ortamda konu futbola gelse, tesadüfen 'Rahmetli Hüseyin'in kardesiyim' dedigim zaman, Galatasarayli ve Besiktasli bile olsa karsimdaki insanlar aglamakli oluyor. Taniyorsa, yasi müsaitse adamin sekli degisiyor. Çogu gençler tanimiyor çünkü. Besiktaslisi, Galatasaraylisi, Trabzonlusu hepsi iyi aniyorlar agabeyimi. Herkes tarafindan sevilen bir yapisi vardi rahmetlinin. Ölüm haberini aldiklarinda Milli Takim Yugoslavya deplasmanina dogru yola çikmis. senol aglaya aglaya maça gidiyor mesela, hepsi perisan oluyorlar. Çok insancildi, çok mütevazi, duygusal, ince ruhlu bir insandi. Futbolcularin kültür seviyesi biraz daha düsüktür örnegin basketbolculara nazaran. istisnai tiplerden biriydi rahmetli. Kitap okumayi severdi, tüm klasikleri alir ve okurdu. Rus yazarlari, Dostoyevski'yi severdi mesela. Arkadaslarina da dikkat ederseniz düzgün insanlardir. Mesela senol Çorlu yapi olarak sakin, kültürlü bir insandir; en iyi arkadasi da oydu zaten. O dönemlerde gece hayati haberleri meshurdu; hiç öyle bir seyi yoktu mesela. Bayan arkadasi vardi, zaten sözlülerdi. Ama evlenmek kismet olamadi. Sag bacaginin iç kisminda bir beni var, fotograflarinda da gözükür. Ben, yavas yavas büyüyor. Masör masaj yaparken eline falan takiliyor. 'Agabey bunu aldiralim' falan diyor. O da önem vermedi, biz de öyle. Kaya Çilingiroglu'na gönderiyorlar; onun asistani var, o aliyor beni. Aldiktan sonra yapiliyor tahlili. Habis çikiyor, oradan vücuda yayilmaya baslamis. O siralar zaten idmandan geliyordu, 'Çok yoruldum,' diyordu ki normalde teknik olmasinin yani sira çok da kuvvetliydi. Teknik oyuncunun gösterdigi dirençten daha fazla direnç gösteriyordu. Bir anda hastalik tüm vücuduna yayiliyor. En son evde bir kriz geçirdi, sara krizi gibi. Ondan sonra götürdük Amerikan Hastanesi'ne ama is isten geçmisti. Agabeyimle ilgili hatiralarim hep güzellikler içerir. Sonuçta Derwall gibi Alman Milli Takimi'nda görev yapmis bir futbol adaminin bile ilk bahsettigi oyuncu Hüseyin ise, bu az sey degildir diye düsünüyorum. Gaziantep'ten buraya Milli Takim kampina gelirlerdi, Tarabya Oteli'ne. Ben kampa giderdim, takim elbiselerini götürürdüm. Beni futbolcularla tanistirirdi, örnegin Fatih Terim'le, Rasit Çetiner'le. Maçlardan sonra da konusurduk. Mesela bir K. irlanda maçi vardi, çok iyi oynamalarina ragmen deplasmanda 2-1 kaybetmislerdi Belfast'ta. Onun dönüsünde alti oyuncuyu havaalaninda askere aldilar, agabeyim de dahil. Saçlarini kestiler, ondan sonraki maçta hepsi keldi. Bunlari anlatirdi, çok hossohbet bir insandi. Ama istedigi kadar ne Fenerbahçe'yi ne Milli Takim'i yasayabildi. Biraz geç kesfedildi. Kayibiyla hepimiz bir travma yasadik. Ben Fenerbahçe altyapisindan yetistim, istanbul disina gidecektim. Gidemedim, çünkü büyük agabeyim iskenderunspor'daydi. Hüseyin agabeyim rahmetli olmustu. Üstüne babam vefat etti, annemi birakip da gidemedim. Burada 3. Lig'de falan oynadim. Bu travma belki benim futbol hayatimi bile etkiledi. O zaman baskan Tahsin Kaya'ydi, sagolsun çok ilgilendiler. Kulüp çok ilgilendi, hiçbir magduriyet yasamadik. Tüm futbolcularla iyi arkadasti. Büyük agabeyim o zaman Uzunköprüspor'da oynadigi için hastanede bir gün annem, bir gün biz kaliyorduk yaninda. Besiktasli Metin, Riza falan geldiler, çok severlerdi agabeyimi. Hatta Metin çikamadi yukariya, 'Tutamam kendimi, aglarim', diye. O söz konusu olunca sanki kulüpçülük kalmazdi ortada. Galatasaraylisi, Trabzonlusu, her kulüpten geldiler ziyaretine." Sen tek basina degilsin Yazinin en basinda dedigim gibi, benim için Fenerbahçe Hüseyin Çakiroglu'dur. Baska bir sey degil. Tüm bu yazinin ara basliklari ilk bakista anlamsiz gelebilir. Ara basliklarin hepsi 1985 yilinda kaybettigimiz sair Abdülkadir Bulut'tan alinti. Basliklarin tümü onun bir siirinin adidir. Travma insani hiç beklemedigi anlarda vurur. Sevdiginiz bir futbolcu ya da sevdiginiz bir sairin zamansiz kaybi, fark etmez. 80'lerin ortasi benim için böyle bir anlam ifade ediyor. Kesfedilen kahramanlarin kaybolusu... Bir yil arayla göçüp giden iki kahraman, ben her zaman ikisini birbirine çok yakin buldum. Biri hiç tanisamadigim ama uzaktan bile taniyip sevdigim, vefatiyla derin bir üzüntü duydugum insan. Yillar sonra kardesinin çizdigi profili sevgi ve hürmetle dinleyip, sahte degil aksine bir o kadar gerçek olusuyla, onunla ilgili tüm düsüncelerimi katlayarak büyüten Hüseyin Çakiroglu. Digeri ise Anamur'un kekik kokulu sairi. Kitabini almak için girdigim bir yerde kitapçi arkadasin "Bir dakika," deyip kayboldugu ve kendisiyle çikageldigi, tanistigim için kendimi sansli addettigim, adima imzaladigi kitabini hâlâ kütüphanemin amentüsü gibi sakladigim Abdülkadir Bulut. Biri yesil sahalara, digeri kagitlara sanatini naksetmis, hemen hemen ayni tarihlerde bazi çocuklari kahramansiz birakmis iki degerli insan. Hüseyin Çakiroglu'yla ilgili bir metnin her yerine yakisir Abdülkadir Bulut'un dizeleri. Sonuna oldugu gibi: "Sen tek basina degilsin Yagmurda kosan taylar gibi Ve topragi iyice kavrayan Kökler kadar akranin var Omuzlarinda hayat ve siir Alinterinden bir yürüyüs." antu com dan hüseyin için notlar... (coimbrazico, 12.02.2008 10:25:48) 1. sanirim 12-13 yaslarindaydim ama futbolcu olarak en cok sevdigim insandi öldügü gün inanamadim bütün gün aglamistim ama inaniyorum ki bizi yukaridan görüyo fenerbahcenin ne kadar yol katettigini ne basarilara imza attigini biliyodur MEZARINDA rahat uyu hüseyin abi (legendfb3, 26.11.2008 12:53:04) : 0 : 0 2. Hüseyin Çakiroglu 2. Lig'den bile seçildigi A Milli Takim'da 10 kez forma giydi. 4 kez de Ümit Milli Takim formasini sirtina geçirdi Hüseyin. A Milli formayi ilk kez 29 Ocak 1983'te Ali Sami Yen Stadi'nda 1-1 biten Türkiye-Romanya müsabakasinda tasidi. Yine en unutulmaz maçlarindan birini, 30 Mart 1983'de Belfast'ta K. irlanda'ya karsi çikardi. 2-1 kaybedilen maçta yine inanilmaz bir performans sergilemisti. Son milli maçi ise 12 Mart 1986'da isviçre'yi 1-0 maglup ettigimiz karsilasmaydi. A Milliler bir sonraki Yugoslavya deplasmanina inanmak istemedikleri haberi, Sari Hüseyin'in vefat haberini alarak aglaya aglaya gitti. (zvan_lukovcan, 12.02.2008 10:40:01) : 0 : 0 3. Hücuma dönük orta sahalarin memleket topraklarinda yetisen ilk örnegidir belki de. Ayaginda top tutmayip tek pas oynayarak, arkadaslarini pozisyona sokan, asist yapan, üstüne üstlük bir orta saha oyuncusu için azimsanmayacak kadar çok gol atan bir oyuncu oldu hep. Sorumluluktan kaçmayan yapisiyla saha içinde lider bir kisiligi vardi, saha disinda oldugu gibi. Ve bir baska devrimi de oyunun diger bölümünde yapti. Belki de ilk çapalardan biriydi ki, bunun için "Sari" Hüseyin olarak geldigi Fenerbahçe'de lakabi bir anda "Doktor" oldu. Çünkü dogru yer tutusu, dogru paslari ve maç içinde yasanan sikintilara aninda teshis koymasiyla ünlüydü. (zvan_lukovcan, 12.02.2008 10:37:58) : 0 : 0 4. Gerçek bir istanbul beyefendisiydi. 28 yasinda amansiz bir kansere yenik düsmüstü. Hasta yataginda son röportajini verirken, çok özledim formami, taraftarimizi, Kadiköy’ü diyen oyuncudur. Birinci Veselinoviç Dönemi'nin unutulmaz ortasaha oyuncularindandir kendisi. (dusanpesic, 12.02.2008 10:35:19) : 0 : 0 5. 1957'de baslayan yasantisi hiç beklenmedik bir sekilde 1986'da sonlanan, Davutpasa'da basladigi futbol yasamini Karabükspor ve Gaziantepspor'da devam ettiren, 1984 yilinda geldigi hayallerinin takimi Fenerbahçe'ye doyamadan aramizdan ayrilan güleryüzlü bir tevazu simgesi Fenerbahçeli futbolcu. Unutulmaz Bordeaux 2 Fenerbahçe 3 maçinin kahramanlarindandi. (coimbrazico, 12.02.2008 10:26:51
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et
Mesajları göster:    
Forum kilitlenmiştir Forum kilitlenmiştir