Alkaralar Dinlenme Tesisları Forum Ana Sayfası
 
Taraftar olmak, seyirci olmak, mteri olmak
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
erdem_ceydilek
Site Admin

Kayıt: Oct 03, 2003

Mesaj Tarih: 2009-06-27 15:02:44      Mesaj konusu: Taraftar olmak, seyirci olmak, müsteri olmak Alıntıyla Cevap Ver

Seyircilik, taraftarlik, müsterilik hepsi bir arada artik. Kulüp yönetimlerinin bu üçünü dengeli sekilde desteklemesi de olmazsa olmaz. Taraftarlik nerede ne zaman basladi kesin ve net bir tarihi bilgi yok elimizde. Spor dallarinin tarihini antik Yunan olimpiyatlarina kadar çeksek bile bunu mantikli bir temele oturtmak zor. Kim, neden, kimi kendine yakin hissetmis ve destekleme geregi duymus bilinmez. Hani tanidiklik olsa, "bizim komsu", "hanimin agabeyi" veya "bakkalin çiragi" olsa neyse de, gerçekten çok uzak isimlere, takimlara bile sempati duyulmasi bir noktadan sonra taraftarligin oturdugu ("oturmaya gelmedik!") temeli sorgulanir kiliyor. Taraftarliktaki akil disi hadiseleri karsiya anlatmaya çalisirken basvurulan benzetmeler de çaresiz kaliyor. Ebeveyn-evlat benzetmeleri örnegin. Kendi evladini yuhalayan anne baba var mi? Aslinda var, beterini bile yapiyorlar ama ayipliyoruz! Politika denenir bazen. Kimi kulüplerin politik geçmisleri ve sembollükleri olsa da günümüzde topla birlikte küresellesen futbolda bunu söylemek de zorlasiyor. Dine bile benzetenler olur ki en radikali de bu. Her birinin maksadini astigi yerler oldugu gibi yetersiz oldugu noktalar da var. Hiç biri anlatamiyor yani, baska bir sey "taraftarlik". Seyirciler var bir de. Taraftarlar sevmez pek. Onlar gelirler, giderler, alkislarlar, yuhalarlar, sahaya birseyler atarlar ve/veya atanlara dayilanirlar (sonlari pek iyi olmaz). Her halükarda oraya ait degildirler. "Çekirdekçi" olarak adlandirilirlar, tuttuklari takima karsi olan sevgileri bile hor görülendirler. Ama yine de "müsteriler"den iyidirler. Müsteriler yeni türediler. Kombineler, localar, davetiyeler, sponsorlar derken kimi spor aktiviteleri "moda" olmaya basladi. Yeni tabiriyle (o bile eskidi gerçi ya) "In" oldu maçlara gitmek. Bugün UEFA finali, yarin F1, öbür gün Euroleague, önümüzdeki ay tenis. Güzel güzel giyinip tribünlerin en pahali ve tabi ki sahayi (ne sahasi olursa olsun) en iyi gören yerlere yerlesiyorlar. Gelip geçici olani yine çekilebilir ama uzun vadeli yerlesenlerinin sürekli kozu para; "Para verdik/kombine aldik/forma aldik, oynayin!". Bu profil en tehlikelilerinden, en az hooligan tabir edilen asiri fanatikler kadar tehlikeliler. Paranin isin içine girip bozmadigi sey az, spor dallari da bundan nasibini aliyor. Romantizm, idealizm bir kenara, her türlü olayin Dünya'nin dört bir yanindan takip edilebilirligi bugünki kadar arttigindan beri, bunlari o kitlelere ulastirmak ve bunun üzerinden kâr etmek de olaganlasti. Reklamlar pesi sira geldi, yetmedi sponsorlar türedi. Oyunun rengi gittikçe yesillesiyor ve bunun üzerinde oynandigi çimlerle alakasi yok. Taraftarin kendi evrimini yasamasi zamani geldi de geçti. Eylemlerindeki siddeti anlattiklari romantizmle bagdastirmayi mantigimiza sigdiramadigimiz, "hard-core" tabir edilen taraftarlar bile kimi deplasmanlara uçakla gider oldular. Internetin, bilgi çaginin her türlü nimetlerinden yararlanip en ucuz seferle, en ekonomik konaklamayi ayarliyor ama içlerine sigdiramadiklari aski müsbet ve menfi anlamiyla degerlendirebileceginiz tüm siddetiyle oralarda da yasiyorlar, kimse de yadirgamiyor, yadirgamamali da. Ama bu evrimin sirf seyahat ve konaklama bazinda olmasi düsünülemez. Zihinsel de olmak zorunda, fayda-zarar denkliklerini iyi kurabilmeli, taviz verebilmeli, taviz alabilmeli artik. Henüz zorlandigi nokta da bu (ben dahil!). Seyircilik, taraftarlik, müsterilik hepsi bir arada artik. Kulüp yönetimlerinin bu üçünü dengeli sekilde desteklemesi de olmazsa olmaz. Aksi takdirde kulüplerin sahibi olarak kendilerini görenler rüzgarla terse dönüveriyorlar, hakli olarak, kendilerini korumak adina, tuttuklari takimi da korumak adina. Bizde özellikle, gerçek anlamda sirketlesmis kulüpler olmadigi için, kulüplerimiz dernek statüsünde olduklari için patronlarin "Ben böyle istiyorum, siz kimsiniz" deme sansi da hiçe yakin. O yüzden tribün getirir, tribün götürür bizde, hâlâ. Ve memnun edilmesi zor bir topluluktur tribün, sirf bu yukarida anlatmaya çalistigim türlerin olusturdugu karman çormanliktan ötürü bile. Bazilarini hiç ilgilendirmez yeni alinmis bir oyuncunun nereden geldigi. Iyidir, yamandir, sagdan soldan akandir, attigi/vurdugu yerden sokandir, o onun için yeterlidir. Kimisi için ise 5 sene önce oynanan bir maçta simdiki takimindan bir oyuncuya yaptigi sert faul bile unutulmamistir. Hele ki gazete, televizyon demeçleri varsa isin içinde, hafizalar görsel olarak da desteklenir. Bir süre sonra kizina damat arayan babadan daha seçici (aha! Benzetme!) hale gelir. Bazilari o kadar kati degildir ama, Dede Korkut masallarindaki gibi, isim almak için kahramanlik yapmasini bekler oyuncudan. Oldu oldu, olamadi geçmis olsun. Herkes kendince destek olur, kimi sesini kisar bagirmaktan, kimi eve ekmek götürecegine kale arkasina atar kendini. Kimi isi gücü birakir, kovulmak pahasina kaçar, karisini evde tek birakir, kimi karakollardan toplanir. Kimi de nutuk söyler sadece Orhan Veli siirindeki gibi. Hepsine hitap etmek zordur, hepsini mutlu etmek imkansizdir. Hepsi kendine taraftar derken kendi gibi olmayana yukarida saydigim, veya yaziya baslik olan isimlerden takarlar, daha bile ileri giderler kimi zaman. Sevdalari aynidir. Kimi severken bogar, kimi yan bakmaya bile cesaret edemez. Hepsi ayni seyi ister, yönetimler onlari asla anlamaz. Kiminin parasi kiminin duasi denebilir ama duayla da nereye kadar. Ridvan Dilmen'in dedigi gibi "Duayla olsa Suudi Arabistan Dünya sampiyonu olurdu". -------- Baris Gerçeker-NTVSPOR http://www.ntvmsnbc.com/id/24977750/
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et
Mesajları göster:    
Forum kilitlenmiştir Forum kilitlenmiştir