Alkaralar Dinlenme Tesisları Forum Ana Sayfası
 
Ah Milli Takm !
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Ziya Adnan
Site Admin

Kayıt: May 06, 2003

Mesaj Tarih: 2009-10-16 00:46:23      Mesaj konusu: Ah Milli Takim ! Alıntıyla Cevap Ver

Çocukluk yillarimda ulusal takim hiç olmazdi Dünya Kupalarinda. Yoklari oynardik. O yüzden Dünya kupasinin oynandigi yaz aylarinda Gerd Müller, Franz Beckenbauer, Karl-Heinz Rummenigge, Jairzinho, adlari kazinmisti minicik belleklerimize. Umut sokagin tozlu arsalarinda oynanan mahalle maçlarinda, en çok gol atanimiz Müller olurdu, en iyi çalim atan Johan Cruyff, en iyi kaleci Dino Zoff. Tipki o güzel reklamda oldugu gibi, görmedigimiz ülkelerin ulusal takimlarinin kadrolarini ezbere sayar, hayrani oldugumuz takimlar turnuvadan elenince üzülürdük. 1974 Dünya Kupasini ev sahibi Bati Almanya, Hollanda’yi 2-1 yenerek kazanmisti. Henüz 14 yasindaydim. Sonra 1978 Dünya Kupasi. Ulusal takimimiz yine yoktu yesil sahalarda. Mario Kempes’in Arjantini ev sahibi takimdi, ve kupayi Hollanda’yi uzatmalarda 3-1 yenerek kazandi. Umut sokagin çocuklarinin artik bir Kempes’i vardi. 1982 Dünya Kupasi zamanlarinda evimden, Umut sokaktan çok uzaklardaydim. Alismistim bizimkilerin bu büyük futbol söleninden en az benim kadar uzak olmasina. Nasilsa, ‘Portakallar’, ‘Panzerler’, ‘Sambacilar’ vardi. Brezilya’nin Zico, Socrates, Falcao, Eder’li kadrosu idi en çok ilgiyi çeken. Kaptanligini Dino Zoff’un yaptigi Italya, kupayi kazandiginda üzülmüstüm, malum Brezilya aski adina. Ancak çok gol atan, ama kalesinde kolay gol gören takimdi Brezilya. Velhasil vuslat kalmisti baska bir yaza. 1986 senesinin yaziydi. is hayatina henüz atildigim zamanlarda. Sicakti Londra. sehrin parklarinda top oynayan çocuklar vardi. Kendi ülkelerinin formalariyla oynayan çocuklara bakarken, gözlerim nafile bir umutla Ay Yildiz’li formayi arardi. Dünya Kupasi Meksika’da oynaniyordu. O yaz basladi ‘Meksika dalgasi’ çilginligi. Maradona’li Arjantin, bir kez daha kupayi kazanirken, Gary Lineker gol krali olmustu. Çeyrek final maçinda, ingiltere’nin Arjantin’le oynadigi maç esnasinda hayat durmustu bu diyarlarda. ‘Hand of God’ (Tanrinin Eli) ilk golde sahneye çikmis, sonra kendi yari sahasindan aldigi topla bes ingiliz’i geçerek, o müthis gole imza atmisti. Arjantin’in kazandigi o maç sonrasi mateme bürünmüstü ingiltere. Yakin geçmiste aramizdan ayrilan Bobby Robson’un, o maçtan sonra; ‘O golü Tanrinin degil, bir çakalin eli atti...’ cümlesi düsecekti futbol tarihinin sayfalarina. Muhtemel, o maçta Maradona’nin attigi o muhtesem gol gibisi bir daha görülmedi ondan sonraki turnuvalarda. 1990 Dünya kupasi italya’da oynanacakti. Otuz yasina basmis bir futbolseverin, takimini en görkemli futbol söleninde görmemis olmasi artik acitmiyordu aslinda. Derler ki, ‘Bilmedigi sey insani üzmezmis’. O güne kadar oynanmis en sikici Dünya kupalarindan biriydi. Turnuvanin belki en ilginç maçi, ingiltere ile Almanya arasinda oynanan yari final maçiydi. Normal süresi 1-1 bitmis, maçi penaltilar sonucu Almanya 4-3 kazanmisti. O maçin son dakikalarinda kirmizi kartla oyun disi kalan Paul Gascoigne’nin gözyaslari düsmüstü ekranlara. ingiltere’nin elenmesiyle, o maçtan geriye, kaçirilmis penaltinin pismanligi kalmisti. *** 1994 Dünya Kupasi Amerika’da, yine bizsiz oynaniyordu. Yunanistan, Nijerya, ve Suudi Arabistan ilk kez Dünya kupalarina katiliyordu. ‘Onlar var ama biz yokuz’ ruh haliye izledik maçlari. Hollandali golcü Dennis Bergkamp, Brezilyali Romario ve Rumen Gheorghe Hagi müthis gollerin kahramaniydi. Bu kez gönüllerin sampiyonu kupayi kaldirmayi basardi. Brezilya, normal süresi 0-0 biten maçta, penaltilar sonunda italya’yi yenerek kupayi aldi. Herhalde o maçtan sonra, penaltiyi kaçiran Roberto Baggio, tozlu arsalarda, mahalle aralarinda top kosturan çocuklarin uzun bir süre kahramani olmadi. 1998 Dünya Kupasi yakinlarda, Fransa’da idi. Keske Ay-Yildiz’li takimim orada olsaydi, ama yine kader aglarini örmüstü. Bir kez daha ev sahibi takim kazanirken kupayi, Zinedine Zidane adi futbolseverlerin hafizalarina kazilacakti. *** Ve 2002... Kim unutabilir ki... 42 senenin eksikliginin hincini çikarma adina geçtik televizyonlarin karsisina. Bizim maçlarin saniyesini bile kaçirmak istemiyorduk, malum onca zaman yoklari oynadiktan sonra. Maçlar Japonya ve Güney Kore’de oynaniyordu. Bizim maçlarin oynandigi günlerde istanbuldaydim. Birkaç arkadas eve kapanip, bütün maçlari izliyorduk. Bilhassa Hasan sas’in yildizlastigi turnuvayi üçüncü bitirdi Milli takimimiz. Ahmet Altan’in o güzel cümlesi pek güzel tanimladi bu durumu. ‘48 yil boyunca dünya futbol sampiyonasinin kapisindan bile geçemedikten sonra ilk katildigi sampiyonada dünya 3'sü olmayi Türkler basarir...’ Üçüncü olduk ya, sandik ki bundan sonra ki turnuvalara abone olacaktik. Sandik ki, futbol devlerinin arasinda yerimizi alacaktik. Sandik ki... Ama çok geçmedi bir kez daha hatirladik yoklugun, istikrarsizligin ne demek oldugunu. Bir kez daha anladik futbolda ekolün önemini. Üstelik maçlar Avrupa’da Türkler’in en yogun yasadigi ülkede oynanacakti. Ev sahibinin kendi verdigi partiye katilmamasi gibi bir durumdu bizimkisi. Ribery, Vieira, Henry ve Zidane’li Fransa turnuvayi kesin kazanir gözüyle bakarken, finalde hiç hosumuza gitmese de italya kupayi penaltilar sonucu Fransa’yi yenerek aldi. *** 2010 yilinin yaz aylarinda elli yasima basmis olacagim, kimilerine göre ömrün sonbahari. içimde onca zaman, ulusal takimini Dünya Kupalarinda ancak bir kere görmüs olmanin buruklugu. Futbolu bu kadar seven bir ülkenin, bu kadar futbolsuz olusuna sasirmayacagim artik. Biliyorum, nasilsa birileri yine bize futbolumuzun marka degerinden dem vuracak, Avrupa’nin en iyi 6. ligine sahip oldugumuza inandirmaya çalisacak birileri. Dünyanin en büyük derbisinden, üç büyükler yalanindan bahsedecek birileri, sansizliktan yakinip, dogru yolda oldugumuzu anlatacak. Birileri spor sayfalarinda, teknik direktörün istifasinin perde arkasini yazacak. Eskimis isimler arasinda, yeni arayislara yelken açilacak... Ve bir zaman sonra 2010 Dünya Kupasi baslayacak bizden uzaklarda. Televizyon ekranlarinda, orada olan takimlarin taraftarlari olacak rengarenk. Yenseler de yenilseler de, katilan her takim turnuvada izini birakacak. Ve biz yine disardan bakacagiz tüm olup bitene. Avrupa’nin en genç nesline sahip olmakla övünen bir ulusun çocuklari, bir kez daha dünyanin en renkli futbol festivalinde olmayacak. Nicedir yaptigimiz gibi, sevgili Tanil Bora’nin o güzel tanimlamasinda oldugu gibi, ‘futbol müminlerinin ramazaninda’, bir kez daha kimimiz Brezilyali, kimimiz ispanyol olacak. Ekranlarda, Gerrard, Lampard, Torres, Ronaldinho, Messi; benim ükemde tozlu arsalarin mahalle maçlarinda, kendi cografyasindan çok uzak ülkelerin futbolcularinin adlari ile çagrilan, kandirilmis çocuklar olacak... Ziya Adnan
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et
Mesajları göster:    
Forum kilitlenmiştir Forum kilitlenmiştir