Önceki başlık :: Sonraki başlık
|
Yazar |
Mesaj |
seyhun_akar
Site Admin
Kayıt: Mar 16, 2003
|
Tarih: 2010-10-01 14:22:49
Mesaj konusu: denemeler...
|
|
|
SPOR KÜLTÜRÜ
BAZEN KÜLTÜRSÜZLÜgÜN BAZEN DE YAsAM KOsULLARININ KÜLTÜRLENDiRDigi BiR GERÇEK; SPOR..
Kültür..
Sosyolojik olarak en net ifadesini Türk Dil Kurumu’nun sözlügünden elde etmek mümkündür; kültürü “Tarihsel, toplumsal gelisme süreci içinde yaratilan bütün maddi ve manevi degerler ile bunlari yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanilan, insanin dogal ve toplumsal çevresine egemenliginin ölçüsünü gösteren araçlarin bütünü” olarak ifadelendirmek en anlamli ve özce olanidir. Kültürün genel anlamda spor üzerine olan birikimi ve sporun cografyalara göre sekillenen, ciddi farkliliklar gösteren bir kültür birikimi vardir.
Örnegin Kuzey Amerika’da futbol –kendileri futbola score demektedir- en az izlenen ve takip edilen bir oyundur; buna karsin malum hepimizin bildigi beyzbol (MLB), basketbol (NBA), amerikan futbolu (NFL) ve buz hokeyi (NHL) sirasiyla o cografyanin takip edilen en gözde spor dallaridir. Dünya üzerinde ki bu sporlara iliskin konfederasyonlarin yönetim kademesini de genelde elinde tutar bu cografyanin spor adamlari. Peki neden bu spor dallari Amerika’nin birincil tercihleridir? Sebebi çok basit aslinda; Amerikalilarin tipik toplum ve birey tipolojilerinden kaynaklanmaktadir. ‘Kazanmak ya da kaybetmek’ veyahut da ‘ya hep ya hiç’ mantigi iste bu kültür olgunlasmasinin o cografya üzerinde ki tipik spor anlayisina da yansimistir. Yukarida ki bu spor dallarinda beraberlik gibi bir sonuç yoktur. Mutlak suretle iki takimdan biri kazanacaktir. Kazanmak zorundadir! iste bu spor algisinin toplumsal beklentileri tatmin etmede ki görevi de bu sekilde hayat bulmus olacaktir.
[URL=http://yukleresim.com/][img:ed5fcb9a2f]http://yukleresim.com/images/24344051520077190966.jpg[/img:ed5fcb9a2f][/URL]
curling
[URL=http://yukleresim.com/][img:ed5fcb9a2f]http://yukleresim.com/images/12034611200294125452.jpg[/img:ed5fcb9a2f][/URL]
dogal ortamda oynanan
eski bir curling oyunun
resimlestirilmesi
Bir de yasanan cografyaya iliskin birincil neden ve kosullardan kaynakli sekillenen spor aliskanligi ve algisi vardir. Soguk cografyalarda sekillenen spor dallari ile sicak cografyalarda sekillenen ve takip edilen spor dallari arasinda da ciddi farkliliklar bulunmaktadir. Örnegin soguk kuzey iskandinav cografyasinin birincil oyunu da buz hokeyidir. Ardindan yine soguk ülkelerde daha çok takip edilen –özellikle Kanada ve Kuzey Avrupa’da- curling oyunu da önemli bir takip edilme ölçegine sahiptir. Sicak cografyalarin en tipik oyunu futbol ve at yarislaridir. Özellikle Güney Avrupa ve Güney Amerika’da yogun ilgiyle izlenen ve takip edilen futbolun ülkemizde ki yansimasi da sahip oldugumuz Akdeniz ikliminin özelligiyle sekillenmis-hizlanmis ve gelismistir. Ülkemizde genel anlamda gelismis ve kent olma olgusunu içinde ki insanlarla sekillendirmis sehirlerin ve insanlarinin futbolu ve kendi kentlerinde ki takimlari takip etmeleri oldukça anlamlidir. Yine kendi ülkemizde futbolun en az ataga kalktigi cografyanin basinda soguk iklimli Dogu Anadolu Bölgesi gelmektedir.
At yarislari da genel anlamda zengin sicak cografyalarin sevdigi bir oyundur. Özellikle Arap Yarimadasinda ki petrol zengini küçük ülkelerde at yarisi ve ona alternatif olan deve yarislari ciddi anlamda takip edilmekte ve yüksek paralarla da bu oyunlara bahis yapilmaktadir. Düzlük ve tassiz arazilerin genis alanlara sahip olmasi, çöl ortaminin yogunlugu bu sporun sekillenmesinde ki en birincil nedendir. Yine daha amatör görünen ama bu amatörlügü gelisme düzeyinin ilerleyememesinden kaynakli kalan Afrika ülkelerinde de daha ilkel sartlarda at yarislari düzenlenmekte ve takip edilmektedir. Cografyanin sekillendirmesi o kadar büyüktür ki Afrika’da deve kusu yarislari dahi yapilmaktadir.
[URL=http://yukleresim.com/][img:ed5fcb9a2f]http://yukleresim.com/images/44937246643535760126.jpg[/img:ed5fcb9a2f][/URL]
deve kusu yarisi
Bu derece spor birikiminin kültürel argümanlarca sekillenmesi ve basli basina bir kültür insasinin olusmasi genel anlamda bu nedenlerle gelismektedir. Elbette ki bunlarin yaninda sonra ki zamanlarda gelisen ve takip edilen spor dallarinin da olmasi, bu spor dallarinin medyatik dayatmalarin ve popülist sunumlarin etkisiyle de degisime ugrayabilmesi normal bir süreç içinde düsünülmelidir.
Emperyalizm de basli basina bir spor kültürünün gelismesinde önemli bir nedendir. Dayatilan ve sunulan farkliliklara karsi toplumsal argümanlarin yetersizligi ve savunma gelistirememesi de dogal olarak bir cografyada bambaska bir cografyaya ait, farkli bir spor oyunun da hayat bulmasina neden olacaktir-olmustur da. Bu derece kültürel empoze hücumunun karsisinda savunmasiz kalan ve ona karsi tepki gelistiremeyen toplumlarin kendi dogal kültürlerinin disinda bambaska cografyalarda oynanan bir spor dalinin içinde yogrulmasi da bu olayin bilimsel olarak ne denli büyük bir malzeme tasidigini bizlere göstermektedir.
Örnegin eskiden beri zenginlerin oynadigi bir ingiliz oyunu olan kriket, -ingiliz emperyalizminin Güney Asya’da ki varligi sebebiyle- su anda kendi cografyasinin disinda bambaska cografyalarda da ciddi anlamda takip edilerek oynanmaktadir. Bir Pakistan, bir Hindistan, bir Nepal, bir Banglades, bir Sri Lanka vb. Güney Asya ülkelerinin ingiliz soylularinin oynayarak gelistirdigi ve hala zengin sporu olarak bilinen kriket oyununu normal bir sezonsal olgu ve düzen içinde oynamasi oldukça ilginçtir; ve ayni zamanda da emperyalizmin spor kültürüne ne denli müdahale edebileceginin de en önemli göstergesidir.
[URL=http://yukleresim.com/][img:ed5fcb9a2f]http://yukleresim.com/images/19175200649097955721.jpg[/img:ed5fcb9a2f][/URL]
Pakistan kriket milli takiminin oyunculari
[URL=http://yukleresim.com/][img:ed5fcb9a2f]http://yukleresim.com/images/02502973427530631677.jpg[/img:ed5fcb9a2f][/URL]
Pakistan kriketinin logosu
[URL=http://yukleresim.com/][img:ed5fcb9a2f]http://yukleresim.com/images/52966563152562443145.jpg[/img:ed5fcb9a2f][/URL]
Nepal ve Afganistan kriket milli takimlari
arasinda oynanan, Asya’da düzenlenen bir turnuvanin
final maçinin tanitim afisi
iste bu olgularin birikimi ya da tek tek müdahalesi kosullariyla sekillenen spor oyunlarinin ülkelere veyahut da cografyalara göre insasi ve gelismesi spor sosyolojisinin bilimsel yaklasimlariyla sekillendirdigi ve de sekillendirecegi bir konudur. Daha detayli ve determinist bilimsel veri paylasiminin spor dünyasi içinde yapildigi asikardir. Özellikle spor bilimciler bu konu zenginligi üzerinde hem sosyoloji hem de psikoloji disiplinlerini de en ince ayrintisiyla kullanarak, sunum yaparak, bilinmesi gereken bir gerçeklik mozaigini ortaya koymaktadirlar. Elbette bunun üzerine çok daha fazlasi eklenmeli ve yeni bilimsel veriler ortaya atilmalidir. Bu, sadece spor da degil, yasamin görünen-görünmeyen her seyi için en birincil ihtiyaci konumundadir.
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
seyhun_akar
Site Admin
Kayıt: Mar 16, 2003
|
Tarih: 2010-10-01 14:23:26
Mesaj konusu:
|
|
|
FUTBOL KÜLTÜRÜ
TARiHSiZLEsTiRiLMEK iSTENEN FUTBOL…
Futbol…
Dogdugu ani bile bilinmeyen ama farkli cografyalarda, farkli iklimlerde, farkli sekillerde oynana gelen, epeski ama bir o kadar da sonraya tasinmis kuralci, ayak oyunlarina gelmis bir ayak oyunu.
Eski kabilelerden az yakin günümüze kadar hep ayni amaci güdülemis benmerkezci bir ayak topu. Her daim kazanma arzusunun yaratilisina mühür oldugu ama bir o kadar da oynayan insanlari kendine kopartarak, eglendiren bir oyun. Önceleri, rahiplerin yüzlerce insan kalabaliginin ortasina topu atmasiyla baslayan bu oyun; sonralari rahiplerce yasaklana gelmis. O dönemin imparatorlari kendi saraylarinin bahçelerinde oynarken halk yiginlarinin bu ayak topunu kendi kendilerine oynamasini kabullenememis ve çok agir iskencelerle bu oyunu yasaklamis.
Futbol… Her dönem baltalanmayla karsi karsiya kalmis bir dolu güzellik yigini olmustur. Her daim ‘gösteri’ moduna sokulmak istenmis, kodlanmaya çalisilmis hatta ve hatta toplumlari isyankar ediyor gerekçesiyle yasaklanmis, imparatorluklar düsmani bir oyun olmustur futbol.
Her dönem kendi varolan tarihini bile yasayamadan yeni tarih serüvenine itilmis, ayak oyunlari altinda ezilmis “alti-üstü bir ayak oyunu” diyebilsek de öyle olmayan, zengin kolejlerin hegemonyasina çekilmek istenen daha sonra toplumlari kendi güvenliklerine karsin yatistirmak için kullanilan bir oyun olmustur futbol.
Sonra yine kendi güvenliklerini rencide ediyor, kendilerine sikinti yaratiyor diye toplumlarin futbol serüveni yasaklanmak istenmistir. Bir dolu atar-döner mantikla süregelen bir altyapi olusturulmustur futbol adina. Belki isteyerek belki de istemeyerek belki planlanarak belki de laletayn gelismelerle plansiz gelisen bir süreç içinde hayat bulmus bir ayak topu olagelmistir…
Futbol; muzlumdur kendi tarihi içinde.
Politik argümanlar, siyasi çikarlar ve çikarci menfaatler yüzünden her daim futbolun sadece topla oyun olmasinin fizikiyati öne çikarilmistir. Futbol, sadece ve sadece kendi disinda gelisen gelismelerce yön bulan bir gerçek oluvermistir. Kendi cephesini bile yaratamadan yok olup gitmistir futbolun gerçek tarihi. Her tarih degisiminde lügatler bir kez daha haykirir kendi içlerinden; ‘tarih degil futbolu tarihsizlestiren… onu kendine oyun edenlerdir futbolun tarihini yok edenler.’
iste futbolun mazlumlugu buradadir. Tarihinin nedensiz bir sekilde zedelenmesi ve tarih bilimince dahi netlestirilememesi bu oyunun ne denli genis bir kültür ocagina sahip oldugunu göstermektedir. Kültürlerin içinde kültürlenen belki de kültürleri kendi kültürüyle gelistiren bu oyunun zaman zaman hirpalanmasi zaman zaman da pohpohlanmasi elle tutulacak ciddi bir argüman içermez futbol sevenlerine. Çünkü; gerçegi isin içinde olmayacaktir. Olmamistir da çogu zaman.
[URL=http://yukleresim.com/][img:93f309e9a5]http://yukleresim.com/images/07784428338519274704.jpg[/img:93f309e9a5][/URL]
[URL=http://yukleresim.com/][img:93f309e9a5]http://yukleresim.com/images/74798557042831331743.jpg[/img:93f309e9a5][/URL] Sokrates
[URL=http://yukleresim.com/][img:93f309e9a5]http://yukleresim.com/images/37487743644952440494.jpg[/img:93f309e9a5][/URL] Aristo
Bu duvar kabartmasi kabaca neyi çagristirir zihinlerde? Örnegin bir Sokrates veyahut da bir Aristo’yu canlandirabilir. Eski Yunan Mitolojilerine ait bir tarihsel kanitin parçasi gibidir. Ama o algilarin yaninda onlardan daha da eskidir. Bir Sokrates M.Ö. 470-399 bir Aristo M.Ö. 384-322’lerde hayat bulmusken bu yukarida ki yarim kabartma Eski Yunan’da topla yapilan jimnastik M.Ö 500’lere dayanmaktadir. Yani çok daha eskidir.
Futbolun eski-yeni fark etmeksizin sahip oldugu yarin da sahip olacagi olgusal faktör onun bambaska pisliklerle kirletilmek istenmesidir. Eskisinin belki de daha temiz kalabilmesi bi’ihtimaldir, ancak yenisinin daha temiz olmadigi asikardir. Futbolun günümüz dünyasina sahip olan yansimasinda ki gerçekliginin çok hos bir fotografini sizinle paylasmak istiyorum.
[URL=http://yukleresim.com/][img:93f309e9a5]http://yukleresim.com/images/43345444286750201864.jpg[/img:93f309e9a5][/URL]
Bu fotograf Vasilis Sambrakos'un yazdigi ‘Kilavuzu Yirt’ adli kitabin kapagina ait; Kasim 2009’da Ellinika Grammata (Yunan Edebiyati) Yayinevi tarafindan yayinlanmis. içeriginin en kestirme özeti konumunda ki bu gösterge; kitabin kapagi.
Kitabi bize haberdar eden SETIMES “Vasilis Sambrakos'un kaleme aldigi romanda sike, fuhus, mafya ve yolsuzluklarin kaniksandigi bir spor dünyasi tasvir ediliyor.” diye açiklama sunuyor bizlere.
[URL=http://yukleresim.com/][img:93f309e9a5]http://yukleresim.com/images/71927185505501695112.jpg[/img:93f309e9a5][/URL]
Futbola dair bir küçük fotograf iste bu. Ne denli ele alinmisliginin göstergesi konumunda. Basli basina bir konu olarak -ayri bir yazimizda- bu konuyu muhakkak ele alinmalidir. Ama öncülü olarak ne denli futbolun kirletildigini içsel olmasa da görsel olarak çok hosuma gitmesinden ötürü sizinle paylasmak istedim.
Biri ya da birileri –ki ‘biri’ ise zaten bu Kurtlar Vadisi’nde ki Baron gibi biri olacaktir; ama o Baron’un da üstünde birileri vardi degil mi- futbolun F’sinden dahi anlamadan çok güzel sekilde idare edebilmektedirler bu oyunu. Kendi sinifsal üstünlüklerinin bir verisi ve koruyucusu hatta yaraticisi konumuna dahi sokabilmektedirler. iste yazar Vasilis kitabinda bu olgulari romanlastirarak öne sunum yapmistir. Nedir bu olgular; sike, fuhus, mafya ve yolsuzluklar. Ne kadar da günümüz yasaminin bir parçasi konumundalar degil mi. Yadsinamaz gerçekliklerimiz iste bunlar. Ve sevdigimiz gerçekligimiz futbolun da içine sizmis-sizdirilmis ‘taraflardir’ bu olgular.
Ayni Fethullastirilmaya çalisilan Türk futbolu gibi. Bu pislik mozaiginin derin neden-sonuç iliskisi elbette ki vardir. Memleket idaresinin ne anlamda ne ölçüde geriletilmek istenmesi gözle görünmektedir; iste futbolun da bu yola tasinma çabasi hayatin bir parçasi olan futbolun gücüyle alakalidir.
Basbakanin dedigi “bi’taraf olmayan bertaraf olur”un en güzide pekistirecidir iste bu sunumda ki örnekler. Ama buna ragmen futbol içinde taraf olanlar da bertaraf olmaktadir. Ayni 12 Eylül’den sonra referandumunda basbakanin kendinden olmayanlari bertaraf edecegi gibi(!)
iste futbol böyle bir seydir; taraf da olsan bertaraf olabilirsin bu tarihsizlestirmenin içinde. Çünkü üreten ve üretilen bu yukarida bahsi geçenlerce pek sevilmez. Kendisine karsi düsünce üretilmesinden dahi korktugu için her zaman kötülestirilmeye ve geriletilmeye çalisilmaktadir. iste futbol da bu ahenk tasinin bir parçasidir.
HER ZAMAN OLDUgU GiBi, TARiHSiZLEsTiRiLMEK iSTENEN ÜRETiLENDiR!!!
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
seyhun_akar
Site Admin
Kayıt: Mar 16, 2003
|
Tarih: 2010-10-01 14:23:54
Mesaj konusu:
|
|
|
GÖLGEDE KALMIs TARiHi BAsARI
Dünyanin En Zor ve En Kültürlü Sporunda Avrupa 10.su Olduk!
1870’ler…
ingilizler ve iskoçyalilar cografyalarinin soguk denizlerinde ve göllerinde sandallari kale kösesi yaparak, bir topla suyun içinde bogusurcasina birbirlerinin kale olarak gördükleri sandallarin arasindan takimlari için gol atmaya çalisirlardi.
iste sutopu (waterpolo) oyununun baslangici böyle olmustur. Önceleri eglencesine topu suda yüzdürüp karsi tarafa atmakla baslayan oyun, ciddileserek ve kurallarla biçimlendirilerek 7 kisilik bir takim oyunu haline gelmistir. 1890 yilinda tam olarak kurallari sekillenmis ve ilk resmi maç da ingiltere ile iskoçya arasinda oynanmistir. Dünya literatürüne 1900 yilinda Olimpiyat oyunlariyla giren sutopu, 1908 yilinda da Dünya Sutopu Yönetimi ile dünya spor aitligine kavusmustur.
Ülkemizde de spor branslarinin çesitlenmesi ve gelismesiyle beraber 1930’lar ile sutopu resmi olarak oynanmaya baslamistir. Geçmis dönemin aktif sporu konumundayken yakin zamanda bir dönem unutulmaya yüz tutmustur ancak son zamanlarda yeniden kendinden söz ettirir duruma gelmistir.
Ülkemizin en eski sutopu takimlari Galatasaray, Fenerbahçe, Deniz Lisesi, Beykoz, Beylerbeyi ve Adana Demirspor’dur. Özellikle istanbul ve Adana sehirlerinin sutopu oyununa ciddi katilimlari ve katkilari olmustur. Adana ilinin içinde geçmis zamanlardan bu yana sutopu üzerine sekillenen spor kulüpleri kurulmus ve birçok basarilar elde edilmistir.
[URL=http://yukleresim.com/][img:0db69031d4]http://yukleresim.com/images/46905534914343473763.jpg[/img:0db69031d4][/URL]
Adana Demirspor 1963-64 Türkiye Sutopu sampiyonu
Sutopu, dünyanin en zor iki spor oyunundan biridir. Buz hokeyi ile birlikte sutopu dünyada ki en zor takim oyunlarinin basinda yer alir. Tatil beldelerinde ki havuzlarda eglence ve serinleme amaciyla havuz içinde kuralsizca sutopu oynanmasinin disinda bu spor, dünyanin en yorucu ve fazlasiyla taktik gerektiren bir takim oyunu olmakla birlikte farkli spor dallarinin bilesiminin bir bütünü konumundadir. Sutopu; Basketbol, hentbol, güres, yüzme ve futbol oyunlarinin karisimi olarak da düsünülmelidir. Kale ve kaleciden dolayi futbola, gol atabilmek için yapilan atislardan dolayi basketbol ve hentbole, suyun üstüne ve altindaki mücadeleden dolayi da gürese benzemektedir. Bu anlamda ciddi bir performans ve idman gerekliliginin oldugu asikardir.
[URL=http://yukleresim.com/][img:0db69031d4]http://yukleresim.com/images/80949197192072067578.jpg[/img:0db69031d4][/URL]
Avrupa’da ciddi anlamda takip edilen ve büyük yatirimlara sahip olan bir spor olmasi, genel anlamda Avrupa kitasinda basari profilini de etkiliyor bu sporun. Avrupa’da özellikle Balkan ülkelerinde ciddi yatirimlara sahip bir spor sutopu. Özellikle de Macaristan’in milli sporu konumunda. su anda dünyanin en iyi sutopçularinin Macaristan’dan çikiyor olmasi ve tribünsel anlamda da sutopunun binlerce insan tarafindan takip edilmesi bosa degildir. Avrupa’da ispanya, italya ve eski Yugoslavya ülkeleri de bu sporda ciddi basarilara ve yatirimlara sahiptirler. Avrupa disinda ABD ve Küba’nin da sutopunda ciddi söz haklari vardir.
Ayrica takim oyunlari içinde sporcularin ve teknik adamlarin egitim düzeylerinin en yüksek oldugu spor dali sutopudur. Tüm dünyada sutopuyla ilgilenen insanlar, yüksek okullarda okuyarak ciddi anlamda kaliteli islerde çalismaktadirlar. Örnegin Sutopu Milli Takimimizin tüm sporculari, teknik heyeti ve diger idarecilerinin tümü yüksekokul mezunudur ve çalisma yasaminda da iyi yerlerde bulunmaktadirlar.
Ülkemizde yakin zamanda gerileme içinde olan sutopu, milli takim statüsünde 19 yildir Avrupa sampiyonasi’na katilamamaktaydi. Son zamanlarda sürecin dogru yönetilmesi ve teknik olarak ciddi çalismalarin hayata geçirilmesiyle birlikte Sutopu Milli Takimimiz uykusundan uyanarak Avrupa’da ki kuvvetli rakiplerinin arasina ve önüne geçmeyi bu sene basardi.
[URL=http://yukleresim.com/][img:0db69031d4]http://yukleresim.com/images/75155659064615527027.jpg[/img:0db69031d4][/URL]
"Bazi basarilar vardir, haberlerde 2 saniye ya bahsedilir ya bahsedilmez. iste bu haber de tam da gölgede kalmis spor branslarindan biri olan sutopu içindir. Sutopu Milli Takimimiz, 29 Agustos-11 Eylül tarihleri arasinda Hirvatistan’in baskenti Zagreb’de düzenlenen 2010 Avrupa Su Topu sampiyonasi’nda Avrupa’nin en iyi ilk 10 takimi arasinda oldugunu hem bizlere hem de tüm dünyaya gösterdi.
Mayis 2010′da yapilan eleme maçlarinda Slovakya’yi 6-5, Malta’yi 12-5 geçerek Avrupa’nin en iyi 12 takiminin mücadele ettigi sampiyonaya katilmaya hak kazanan millilerimiz, sampiyonayi 10. sirada tamamladi. Sinirsiz taraftar destegi, seferber edilen her türlü imkana ragmen evimizde, “ama olsun, olsun, olsun…” diye reklamlar izleyerek geçirdigimiz Dünya Kupasini düsünecek olursak günde ortalama 6 saatini antrenmanlarla geçiren millilerimizin ne kadar büyük bir basariya imza attiklarini daha iyi anlayabiliriz. Kendi özverileri ve çabalariyla, dogru dürüst takdir bile görmeden, sinirli imkanlarla ülkemizi, bizleri Avrupa’da temsil ettikleri için asagida isimlerini gördügünüz milli takimimiza ve ekibine tesekkürler".*
Antrenör: Sinan Turunç, Emre Veri
Takim Oyunculari: Atilla Sezer, Emre Coskun, Yigithan Hantal, Berk Günkut,Halil Beskardesler, Oytun Okman, Alican Çagatay, Can Gözüsulu, Anil Sönmez, Can Güven, Deniz Tolga Balta, Tarkan Güveli, Serdar Hakyemez
Kafile baskani olan Ugur Üstünel’e, dünyanin en iyi su topu hakemlerinden Erhan Tulga’ya, kondisyoner Mehmet Zeki Özkol’a, spor hekimi Bilen Kürklü’ye, masör Hakan Göksen’e ve bu basarida emegi geçen, adini bilmedigimiz herkese de ayrica tesekkürler.
sampiyonlugu Hirvatistan’in kazandigi 29. Avrupa Sutopu sampiyonasi’nda ilk 10 siralama içinde yer alan takimlar da su sekildedir;
1. Hirvatistan
2. italya
3. Sirbistan
4. Macaristan
5. Karadag
6. Almanya
7. Romanya
8. ispanya
9. Yunanistan
10. Türkiye
11. Rusya
12. Makedonya
* www.sporlog.com spor sitesinden alinmistir.
[size=9:0db69031d4]16.09.2010[/size:0db69031d4]
TÜRK VOLEYBOLUNUN ASLANLARI FiNALLERDE
A Milli Erkek Voleybol Takimimiz, 2011 Avrupa sampiyonasi Elemeleri play-off ilk maçinda Yunanistan' i 3-1 yenerek avantaj elde etmisti. 12 Eylül 2010 Pazar günü Girit’te Allikarnassos Spor Salonu’nda yapilan play-off ikinci maçinda Yunanistan’i bu kez 3-2 yenerek 2011 yilinda Çek Cumhuriyeti ve Avusturya’ da düzenlenecek Avrupa sampiyonasi finallerine katilma hakki kazandi. Müsabakanin setleri 15-25, 21-25, 25-20,25-18 tamamlandi; Ukraynali Mykhaylo Melnyk ile Slovenyali Boris Sukudnik hakem ikilisinin yönettigi karsilasmanin uzatma (tie-break) seti de 11-15 Türkiye’nin üstünlügüyle geçildi.
[URL=http://yukleresim.com/][img:0db69031d4]http://yukleresim.com/images/24800394933046195573.jpg[/img:0db69031d4][/URL]
2011 Erkekler Avrupa sampiyonasi Elemelerinin Ankara'da oynanan 1. tur maçlarinda Türkiye; Romanya ve Belarus'tan sonra italya'yi da set vermeden 3-0 yenerek, italya'da 28-30 Mayis 2010 tarihleri arasinda yapilan 2. tur maçlarina lider olarak baslama avantajini elde etmisti. 2. tur maçlarinda ise Romanya'yi 3-0 yenerken, Belarus'a 3-2, ev sahibi italya'ya da 3-0 maglup olarak finaller için ümidini (B) Grubu 2'ncisi Yunanistan'la oynayacagi eleme maçlarina tasimisti.
2011’de oynanacak olan Avrupa sampiyonasi’nda finale kalarak büyük bir basariya imza atan Voleybol Milli Takimimizi da tebrik ediyoruz.
[size=9:0db69031d4]ekleme 17.09.2010[/size:0db69031d4]
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
seyhun_akar
Site Admin
Kayıt: Mar 16, 2003
|
Tarih: 2010-10-01 14:24:15
Mesaj konusu:
|
|
|
BiR BENLiKLENEMEME ÖRNEgi
Utanmak mi… yoksa Basarmak mi…
Bursaspor…
2009-2010 Türkiye Süper Liginin sampiyonu olarak Avrupa’nin hatta Dünyanin en prestijli kupasi olan sampiyonlar Ligine dogrudan ön elemesiz katilma hakkina sahipti. Sahipti çünkü artik ilk ve ayni zamanda son iki maçindan aldigi skorla artik gruptan çikma sansini matematiksel olarak olmasa da realite olarak ortadan kaldirdi. Ve artik bu büyük turnuvadan bu sene için Bursaspor adina geçmis zaman olarak bahsetmek yanlis olmayacaktir.
ilk maçini kendi evinde oynayan Bursaspor, Valencia’ya 4-0’lik net bir skorla maglup oldu. Belki ilk maçin heyecanidir yargisiyla ikinci maçtan en azindan bir beraberlikle dönebilecegi umudu söz konusuydu. Ama bu sefer ikinci maçi da iskoçya’nin kraliyete bagli Glasgow Rangers takimiylaydi; ve maçin sonucu Bursaspor’un ciddi bireysel hatalariyla, oyun oynama hevesine ragmen ev sahibinin 1-0’lik -çok hos durmayan ve galibiyeti çigirdan çikarmayan- galibiyetiyle tamamlandi. Maçta yenilen golden sonra ve özellikle de ikinci yari Bursaspor’un hamle ataklari ev sahibini fazlaca yordu ve sahip olduklari fiziki kuvvet hakimiyeti ve teknik beceriye ragmen galibiyeti topun Bursaspor’u fazla sevmemesiyle koruyabildiler.
Bu son maçta ki durus Bursa adina daha bir benlikliydi. Bu, esasen iyi bir gelismeydi. Ama bu sonuca yazili basinda en güzel basligi Fanatik Gazetesi atmisti: “BURASI sAMPiYONLAR LiGi… BURADA TECRÜBE KONUsUYOR!” (30/09/2010 Fanatik)
Hayatta elde edilebilecek yegane zaferlerin sürece etki etmesine ve hayat içerisinde ki akisini kültürlestirerek, yasam haline dönüstürerek uzun süreç içinde aliskanlik haline getirme beklentisine, futbol içinde benliklenme* duygusuyla betimleyerek karsilik vermek mümkündür. Bunun disinda sosyal psikolojik yaptirim ve beklentilerin uzun süreç içinde ki karsilanamama ya da ütopyalarin kirilma yasamasiyla bu benliklenme duygusu, genelligini yitirerek sadece bir mazi ve geçmis tarihsel basari olarak geçerliligini devam ettirir. iste bu benliklenme duygusundan arinmak mi yoksa onu kuvvetlendirmek mi önemlidir futbol için?
Elde edilen basarinin sürece indirgenememesinden dolayi, bu kültürel gelismenin yasam içinde hayat bulamamasiyla bir türlü sahip olunamayan benliklenme duygusunun dogal sonucu olarak ortaya çikacak olan kaybedimler sonrasi, futbol takiminda ve onun çevresel gerçekliklerinde siginma ve bu gerilemeye yönelik mazeretler içerisine iste bu duygunun daha fiziki olgulari yerlestirilir. Örnegin; ‘tecrübesizlik’ en dogal sonuçlandirma ve net olan ifadesidir bu yaklasimin.
Elde edilen basarinin korunamamasi bazi zamanlarda da farkli hamlelere iter birey ve gruplari. Bulunulan mevcut çizginin korunmasi ya da daha da geriye düsülmemesi adina fiziki hamleler de yapilabilir. Ancak bu basarisizlik performansini azaltmayacak, aksine anlik kazanimlarin üzerine daha da ciddi yikimlara neden olabilecektir.
[URL=http://yukleresim.com/][img:4244b1ba94]http://yukleresim.com/images/88678738966806087719.jpg[/img:4244b1ba94][/URL]
iste bu gibi bir dönem içinde degerlendirebilecegimiz Bursaspor’un Avrupa kupalarinda ki ilk sette ki basarisizligi da bu benliklenememesinin net sonuçlarindan biridir. Benliklenememe görüntüsünün agir oldugunu göstermektedir bu son gelismeler. Hele ki ilk maçta ki sonucun ardindan fiziki hamle ve bu benliklenme hevesinin de etkisiyle kendi evinde ki ilk maça nazaran daha bir dirk ve durusuyla daha canli bir görüntü veren Bursaspor maalesef ki bir Galatasaray bir Besiktas ya da bir Fenerbahçe’de ki benliklenme görüntüsünü ya da kültürel davranis örüntülerini bu ikinci maçina da tasiyamamistir. Elbette ki ilk maçtan sonra ufak bir gelisme vardir ancak sonuç itibariyle utangaç ve korkak duygu kombinasyonunun kendisine yükledigi psikolojik baskisini üzerinden atamayarak bu olumsuz konsültasyon içinde bogulmustur.
Yine bu düsün penceresine eklenebilecek farkli bir örnegi de su sekilde sunmak mümkündür; mesela, bir Fenerbahçe’nin veyahut da bir Galatasaray’in Avrupa’da ki basarisizliginin nedenlerini, teknik olarak yargilama sürecine girer bilir kisiler(!). Futbolcusundan, teknik direktörüne kadar; yönetiminden, taraftarina kadar genis bir bakisa siçrayabilecek bir neden bulmak çok mümkündür; ancak Bursaspor’un bu son Avrupa basarisizligina neden bulma adina bu derece detaylandirma yapmak mümkün degildir; ve hiçbir yazar da bunu bu sekilde deglare etmez. Neden, esasen kestirmeden bellidir; tecrübesizlik ve görmemislik**.
Bursaspor, Avrupa’da ki ilk set sürecinden sonra muhtemelen gruptan çikamayarak mücadelesini devam ettirecegi UEFA’da farkli bir konumda olacaktir. sampiyonlar Ligi’ne nazaran bir ölçü daha az zengin ve bir ölçü daha az gelismis konumda ki UEFA Avrupa Ligi’ne katilma zaman diliminde ki takimsal psikolojik durusu daha da netleserek benliklenme içinde hamle yapma sürecini arttirarak Türkiye içinde ki basarisiyla da bunu perçinlemis olacaktir. Bu, büyük bir ihtimal içindedir. Determine bakis açisinin sonuç itibaresi, Bursaspor’un UEFA’da daha basarili bir çikis sergileyecegi yönünde düsünebilir. Biraz daha simarik ve biraz daha kendinden emin olma duygu yetisiyle kendine olan güveni artarak daha sert ve kontrollü müdahalelerde bulunacaktir.
Bu yazinin ana konusu; Bursaspor adina olan sonucu degil, bir futbol takiminin benliklenme duygusunu yasayip yasamamasiyla elde edecegi basari ve kaybedimler sürecinin boyutlaridir. Bu örnek, benliklenememe adina gelisen olumsuzlugun gelismesine, bakis olusturmasi adina verdigi iyi bir örnektir.
* Kendini begenmek, gururlanmak (Türk Dil Kurumu Sözlügü)
** Birdenbire ulastigi iyi duruma uymayan (Türk Dil Kurumu Sözlügü)
[size=7:4244b1ba94]01/10/2010[/size:4244b1ba94]
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
seyhun_akar
Site Admin
Kayıt: Mar 16, 2003
|
Tarih: 2010-10-04 13:53:03
Mesaj konusu:
|
|
|
SPORCU KiMDiR?
Sporsuz bir bedenin sagliksizligi baska vücutlarda da ayni mi?
Sporcu..
Bir oyunun içinde ki fragman mi yoksa oyunun ta kendisi mi? Bir spor eyleminin içinde mevcudiyeti olmazsa olmaz olan ve sporu var eden olgunun yaraticisi konumunda ki sporcu kimdir, necidir, neyin nesidir?
Sporcu, Türk Dil Kurumu’nun (TDK) sözlügünde en kestirme ve yalin haliyle tanimlanir; “Sporla ugrasan kimse”. Peki ya hayatini sporla devam ettiren, ekmegini spor ile çikaran kimse kimdir? Spor’un TDK’ye göre olan tanimi nettir; “Kisisel veya toplu yarislar biçiminde yapilan, bazi kurallara göre uygulanan beden hareketlerinin tümü”. Bunun yanina, altina ve üstüne pozitif anlamda detayli bilgi eklemesi yapmak mümkündür. Sporu hafta sonu aktivitesi ya da günlük eglence ile pekistirilen bir hareket düzeni gibi algilayarak bunu zaman zaman da yarissal faaliyet içine sokarak bir eylem dizimi sekline büründürmek çok olagandir; bunu hafta sonlari havuzlarda ki arkadaslar arasi organize edilen su sporu maçina ya da yine hali sahalarda oynanan haftalik futbol maçlarina veyahut da seker, tansiyon, kolesterol vb. gibi hastaliklardan korunmak için yapilan günlük yarim saatlik yürüyüs ve kültür fizik hareketlerinin tamami olarak ele almak mümkündür. Bu olaganliklari TDK’nin spor tanimina uygun hale getirmek yukarida ki spor çesitliligine göre çok daha mümkündür. Ama gerçekten de spor bu mudur, ya da sporu bu yasanilanlar disinda algilama serüveninde ele almak sporcuyu ve sporu ne anlamda gösterir bize?
Günümüzde spor, bir yaris düzeni ve çekisme performansini gösteren en birincil sistem dizimidir. Bilimsel verilerle tibbi yaklasim modellerinin de içinde oldugu bir sistemler ve disiplinler bütünüdür.
Sporu üretim ve emek penceresinden algilayan ilerici dünya görüsünün sporu bir hareket ya da fiziki yarisma serüveninin disinda görmesi çok dogaldir. Sporu bir emek ve emekçi serüveniyle karsilayan Spor Emekçileri Sendikasi’nin (SPOR-SEN) sporu ve sporculugu kendi netligiyle ifadelendirmesi de spora olan bakis açisini degistirecektir. Nedir peki bu görüs(ler)e göre spor ve içinde ki sporcu; “Sporcu kesinlikle oyuncu degildir. Spor, sporcunun ekmek parasini kazandigi ya da kazanabilecegi varsayimiyla tüm gününü spora adamak zorunda birakildigi bir eylem biçimidir.”
[URL=http://yukleresim.com/][img:00b8ea9f87]http://yukleresim.com/images/50999797035975417621.jpg[/img:00b8ea9f87][/URL]
Örneklerle pekistirmek gerekirse, farkli bir spor ve sporcu örnegini de bu hususta bu konu içine koymak gerekir. 2. Dünya Savasi zamani; Kiev, Hitler’in ordusu tarafindan isgal edilmistir. Almanlar isgal ettigi her yerde yaptigi gibi üstün irk olduklarini göstermek için o isgal ettikleri kentin takimiyla maç yapar ve dogal olarak karsi takimin kaybetmesi beklenir. Çünkü Almanlarin maçi kaybetmesi rakibinin infazini gerektirecektir. isgal altinda ki Kiev’de de ayni senaryo hayat bulacakti kendilerince. Kiev takimi cephede olan futbolculari disinda kalan diger futbolculariyla Hitler’in takiminin karsisina çikar. Kiev’li futbolcular maçin ilk devresini rölantide tutarlar; ancak buna ragmen tribünlerde ki Kievlilerin islikli protestosuyla kendilerini bir anda ajite ederek maçi ölüm tehditlerine aldirmadan galip bitirirler; ve Almanlar tüm Kievli futbolculari kursuna dizerek katlederler. Peki nedir bu Kievli futbolcularin gerçegi. Onlar sporcu mudur yoksa savasçi mi?
[URL=http://yukleresim.com/][img:00b8ea9f87]http://yukleresim.com/images/90610600767436894190.jpg[/img:00b8ea9f87][/URL]
Sporculuk bir üretim isidir; hatta bu bir meslektir. Amatörlügüyle beraber profesyonelligiyle de üst sinifi vardir. Ülkemizde ve Avrupa’da sporcu denildigi zaman özelde futbolcu sembolizesi öne çikmaktadir. Dogan Durgun’a göre ülkemizde ki futbolcu su sekilde ifadelendirilmektedir; “Hiçbir futbolcumuz, sosyal, siyasal, toplumsal veya genis katmanlari ilgilendiren herhangi bir konuda görüs sahibi degil. Birakin görüs sahibi olmak, dünyadan ve yasadigi ülkenin gerçeklerinden kopuk ve mankenlerin dünyasina takilmaktan baska bir sosyal(!) yönlerinin olmadigi gerçegi sadece onlarin sorunu mu? Yoksa Türkiye'de genelde spora, özelde futbola bakis açisindan mi kaynaklaniyor? Tartisilmasi gereken en önemli konulardan biri de bu.” *
Gerçekten de sporu ve sporcuyu genel anlamda anlamlandiran gerçek bu mudur? Sporculukla yilda yüzbinlerce dolar para kazanmak bir emekçilik degeri midir? Yoksa para kazanirken kendini tatmin etme serüveni midir?
[URL=http://yukleresim.com/][img:00b8ea9f87]http://yukleresim.com/images/45384575377221138904.jpg[/img:00b8ea9f87][/URL]
iste yukarida ifade edildigi gibi sporun ve sporcunun ne anlamda ve ne derece bilinçle algilandigi önemi burada kendini göstermektedir. Sporcu; bir üreten olmakla beraber bir emekçi midir, hangi emekçi 3-4 yilda milyon dolarlar kazanabilir? Yoksa sadece sporcu, amatör branslarda veyahut da daha alt kategorilerde mücadele eden ve yoksunluk içinde hayatini devam ettirmeye çalisan bir figür müdür? Ya da bir eglence öznesi midir, kendini ve ötekileri eglendiren bir gösteri insani midir? Belki bir isyancidir; hayata ve kendine karsi olanlara bir direnç ve isyan etme gerçegi midir? Belki de politik bir eylem adamidir? Veyahut da kavgada dayak yiyen bir gencin kendini savunmak için ögrenmek istedigi bir silahin kendisine yükledigi sifattir? Belki düsmanligin kardesi ya da kardesligin düsmanidir?
Belki de bunlarin tümünü içeren bir kültür yaraticisi ve degistirenidir?
[URL=http://yukleresim.com/][img:00b8ea9f87]http://yukleresim.com/images/06684951439479896716.jpg[/img:00b8ea9f87][/URL]
Gerçekten kimdir sporcu?
* Dogan DURGUN, “Sol’un Sporla imtihani”, 11.06.2008
04/10/2010
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
seyhun_akar
Site Admin
Kayıt: Mar 16, 2003
|
Tarih: 2010-10-04 15:14:25
Mesaj konusu:
|
|
|
asagida ki yazi tarafimca -haziran gibi- yari gevezeligine yazilmistir.. ama karsilik bulmada ki ciddiyet beni sasirtmistir :)
yazi devam edecekti ama edemedi.. daha dogrusu ben artik yazinin devamini götürmeyi anlamli bulmadim.. çünkü ciddiye alanlar olmustu bu yaziyi
-------------------------------
BAHiS FELSEFESi -1-
Yüzyillardir bir seyler üzerine ciddi ya da gayri ciddi bahisler yapilir..
Ama bahisi bahis yapan onun bir tercih meselesi olmamasidir.
(Bahis: Görüsünde veya iddiasinda hakli çikacak tarafa bir sey verilmesini kabul eden sözlü anlasma -TDK sözlügü- )
Özetle bahis bir tercih meselesi degildir. Tercihin olma ihtimalinin agirligi tercihi tercih yapmaktan çikarir.. bahis, inanç da degildir. inandigimiz inanç faktörlerine gözü kapali baglilikla özdeslestirilecek bir olgu degildir bahis. Bahisi sans faktörünün elinden çekip alan bahisi yapanin bilgi birikimi ve onu kullanma becerisidir..
Bahis aldigimiz bir takima tanri gibi inanmayacagimiza göre bahisin açilimi inanç duygusalligiyla açiklanamaz.. tercihsel faktörün sansla iliskili oldugu kumar gerçegi de bahisle irdelenemez. Örnegin yüzyillar öncesinde bile yasanabilmis bir durumdan bahsedilebilir.. bir esegin bir dereden geçip geçemeyecegine bahise girmeyi tahmin, inanç faktörleriyle gelistirirsek kazanma ve kaybetme sansimiz %50’dir. Ama esegin ve derenin özelligini bilerek bunu bahis alan bir kisi o anda ki tercih ve inanç faktörlerinden siyrilmis demektir. Derenin derinligi ve esegin inatçiligiyla kuvvetini bilen biri eger faktörler esegin dereyi geçebilme ihtimalini güçlü kiliyorsa 1 çuval bugdayina bahise girebilir. Ama esek sahibinin kuvvet degerlerini bilmeden esegine olan inanci yüzünden bahise girmesi bir çuval bugdayi %50 kazanmasina y ada kaybetmesine neden olacaktir. Esek, tanri olmadigina göre esege sahipligimiz olsa da inanmamiz mantikli degildir bahis olgusu adina..
Bahis, bir dersler-ödevler ve kazanimlar bileskenidir. Bu bilesimden elde ettigimiz degerler bahis yapmada ki ölçümüzü ve pratigimizi kuvvetlendirir. Peki nedir bu bileskenler; bu degerler toplulugu pratik ve teori ikilemiyle açiklanabilir.. yasanmisliklarimiz, kayiplarimiz ve bu yasanmisliklar içinde ki kazanimlarimiz degerli bir pratik örnek olarak bize ders olur. Bu dersleri degerli kilacak olan sey de o birikimimizi bir zaman noktasindan sonra hayata geçirebilmemizle iliskilidir.. pratik, teorisiz gelisemeyecegine göre teori de pratiksiz üretilemeyecektir. Pratige uygulayacagimiz bahis eylemleri geçmisten aldigimiz ders, ödev ve kazanimlarimizin yaratacagi teoriyle hayat bulacaktir. Sahip oldugumuz ya da zamanla gelistirdigimiz/gelistirecegimiz teoriden ufacik bir sapma yasadigimiz anda dengeyi sarsmis ve tercih-inanç faktörüne yeniden dönmüs oluruz. Pratige dönüstürdügümüz düsünsel gerçekliklerimiz (teorimiz) eger yanlisliklar tasiyorsa yine zaman kiskaci içinde kendini yenileyecek ve gelistirecektir.. bu kaçinilmazdir.. bu kaçinilmazligin da adi; çeliskidir.
Bahis bir hayat oyunudur.. hayatin içinde dogru ve yanlisla bir arada gelisen bir gerçekliktir. Buna göre bunu “doga ve toplumda ki her gelisme, ancak çeliskiyle açiklanabilir” felsefi yaklasimiyla tespitlendirebiliriz.. hareketin kendisi bizzat çeliski olduguna göre, çeliskisiz bir sey yoktur. Çeliskinin varligi ancak iki zit kutbun var olmasiyla açiklanabilir. iki zit kutup olmadan, çeliski var olmaz. Bahisi de çeliskiden ayri olarak göremeyiz. Bu genel degerlendirmeyi; “zitlarin birligi ve mücadelesi” [1] olarak ifadelendirebiliriz.
Çelismeyi düsünce alanimizda da yasariz.. söz gelimi, insanin içinde var olan sinirsiz bilgi edinme yetenegi ile bu yetenegin ancak dis kosullar tarafindan sinirlanan ve sinirli bir bilgiye sahip olan insanlarda bulunmasi arasinda ki çelisme –bize göre, hiç degilse pratik bakimdan- sonsuz bir kusaklar dizisi ve sonsuz ilerleme içinde çözüme kavusur. Bu durumun bahis ile olan bagini su sekilde ifade edebiliriz; “savasta saldiri ve savunma, ilerleme ve geri çekilme, zafer ve yenilgi hep karsilikli olarak birbirleriyle çelisen olaylardir. Biri olmadan öbürü de olamaz. iki yön ayni anda hem çatisma içindedir hem de karsilikli olarak birbirlerine bagimlidir. iste bir savasin bütünlügünü olusturan, onun gelismesini saglayan ve sorunlari çözen budur.” [2]
iste zitlarin birligi ve mücadelesi budur. sirketler ve bahisçiler birbirlerine zit iki kutuptur ve sürekli birbirleriyle mücadele halindedirler, ama bu mücadele o ikisinin varligi (birligi) olmadan olmayacagina göre zitlarin birligi de burada hayat bulmaktadir.
iste bir bahisçinin verecegi savasin içerigi de tam da bu sekildedir. Bir seylere karsi verilen mücadele, o mücadele içinde ki degerlerimiz, zaferlerimiz ve yenilgilerimiz.. ilerlememiz ve gerilemelerimiz.. hepsi bir savas oyunudur bahis dünyasi içinde.. dogru kazanimlarla olusturulan düsünsel yaklasimin pratige aksettirilmesiyle gelisecek olan arti ve eksi gerçeklikler ancak bu sekilde ifade edilebilir.. bahiste ki degerler birikimi de tam da bu noktada kendini göstermektedir.. ve sonuç; zafer ya da yenilgi!!!
devam edecek...
[1] Mao Zedung, (seçme eserler)
[2] Mao Zedung (seçme eserler, cilt 1, sf. 401)
BAHiS FELSEFESi -2-
Bahis içinde bahisi geçen her çelisme gerçegi nesnel bir olgudur. Nesnel çelismeler öznel düsüncede yansirlar ve bu süreç kavramlarin çelismeli hareketini olusturur; düsüncenin gelismesini saglar ve insan düsüncesinde ki sorunlari durmadan çözer.
Yukarida ki bu ifadelendirmeyle bahis gerçegi içinde ki her bir çelismenin yarin için bir deger olmasi; o degerin de insanin düsüncesinde varolan/varolacak olan yanlis saptamalari giderecegi kabul edilmelidir. Bu farazi bir sunum degildir. Her yanlis yapilan bir gerçekten elde edilecek ödevsel kazanimin yarin için bize verecegi teoriksel güç, o an için sahip oldugumuz -en gereksinim duyacagimiz- deger haline bürünecektir. Bu degerler bütününü gereksinim dahilinde hayata geçirmek ve pratikle olgunlastirmak da bu mücadele içinde ki bireyin silahi konumunda olacaktir..
Bahis zenginligi içinde sürekli ve durmaksizin farkli yaklasimlarla karsilasabiliriz. Her yerden her an bir ses duyabiliriz. iste bizim adimiza bu husus su sekilde ifadelendirilebilir; bahis içinde durmadan farkli türden düsünceler arasinda karsitlik ve mücadele meydana gelir. Bu, toplumda ki farkliliklar arasinda ki ve eski ile yeni arasinda ki çelismelerin hayat (bahis) içinde ki bir yansimasidir. Bahis içinde çelismeler ve bu çelismeleri çözmek için verilen sistemli teoriksel mücadeleler olmasa, bahis hayatimiz sona ererdi. Unutmadan paylasmak gerekir ki; bu çeliskilerin/farkliliklarin çözüm yönteminin düsünceyle mücadele oldugunun altini çizmek gerekir.
Hayat içinde mevcudiyete sahip olan her sey ancak zitlarin birligi ve mücadelesiyle açiklanabilir. Hiçbir sey tek basina bir sey degildir. Daha da derine girecek olursak Marks’in Felsefenin Sefaleti kitabina basvurmak gerekir, Marks kitabinda; “diyalektik[3] hareketi olusturan sey, iki çelisik yanin bir arada varolmasi, bunlarin çatismalari ve yeni bir kategori içerisinde eriyip kaynasmasidir.” der.[4]
Çeliski, iki karsit hareketin birligi ve mücadelesidir. Bahis sirketleri ve bahis oynayan global bahisçiler bu iki karsitin en somut örnegidir. Bahis sunan zengin sirketler olmasaydi, onun karsiti global bahisçiler de olmazdi. Bu iki farklilik (tabaka da diyebiliriz) çeliskinin iki kutbunu meydana getirir. iste düzenin düzensizligini biz ancak bu sekilde açiklayabiliriz. Yasadigimiz dünya üzerinde ki bu çeliski zenginligi içinde sadece sirketlerden söz edip onun altinda arayis içinde olan bahisçilerden söz etmemis olsaydik, bu çarpik isletme sistemini çözümlememis olurduk. Diyalektik materyalizmin[5] yasasi olan zitlarin birligi ve mücadelesi sahip oldugumuz profesyonel bahis düzeni ve sistemi içinde ki kazanimlarimizda da geçerlidir. iyi bir kazanim elde ediyor olsak da bu yasayi kabul etmemek, diyalektigi reddetmek anlamina gelir. Bunun anlami, bu düzende çelismenin ana yönünü sirketler belirlerken, kazanim içinde olan bahis sisteminde ise o bahisçi belirlemektedir. Kazanim içinde de sirketlerle olan mücadele daha da sertlesir. Ortam çatismasiz bir hal almaz, aksine daha da kendini gelistirir. Çünkü buna bahisçinin ihtiyaci vardir, ayni sekilde sirketin de.
iste önemli nokta buradan sonra gelisir. iyi bir bahisçi olmak ile savasi kaybetmek istemeyen bir sirketin mücadelesinde süreç gerilemeye sahne olabilir. Eger bahisçi revizyona ara ara ugrarsa geriye dönüsler hizlanir. iste önemli nokta burada kendini gösterecektir. Felsefi olarak terminolojiden faydalanmak gerekirse Mao buna; “iki dünya görüsü” demektedir. iki dünya görüsü; çeliskinin evrenselligi, çeliskinin özgüllügü; bas çeliski ve çeliskinin ana yönü; bir çeliskinin yönlerinin özdesligi ve savasimi, çeliskide uzlasmaz karsitligin rolü olarak bütünlestirilebilir.[6] kisacasi iki dünya görüsü çeliskinin ta kendisidir; ve bu çeliskinin bir ucunda dogru diger ucunda da yanlis vardir. Yanlis için dogru yanlisken, dogru içinde yanlis yanlistir.
(Çeliski: 1. Ne dogru ne de yanlis olan önerme. 2. Hem dogru hem yanlis olan önerme. -TDK sözlügü- )
insan bilgisinin tarihinde, evrenin gelisme yasalari ile ilgili olarak, daima iki görüs bulunmustur: 1- metafizik görüs (doga üstü, doga ötesi); 2- diyalektik görüs. Bu iki görüs birbirine tamamen karsit, iki dünya görüsüdür. Lenin söyle der: "Gelismenin (evrimin) iki temel kavrami sunlardir: azalis ve artis olarak, yinelenis olarak gelisme ve karsitlarin birligi olarak gelisme (bir birligin karsilikli olarak birbirlerini distalayan karsitlara bölünmesi ve onlarin karsilikli iliskileri)." iste Lenin, burada, bu iki dünya görüsüne isaret ediyordu.[7]
Yani, yazimizin en basinda bahsettigimiz tercih ve inanç faktörleri ile maddi(fiziki) kosullarin sunumuyla sekillenen görüssel faktörlerin birbiriyle çelismesidir. isin özcesi budur. Bu sorunun bahis içinde ki yansimasinin ne denli tahrikkar ama bir o kadar da geriletici oldugundan 1. yazimizda iyi-kötü bahsettik. Bu duruma iliskin çok daha ciddi derinleme yapmanin fazlaca gereginin olmadigini düsünüyorum.
sirketlerce istenen sey; bahisçinin metafizik görüsle sekillenmesidir. Diyalektik olarak sekillenen bahisçinin ara ara revizyona ugrayarak metafizik görüs içinde sayilacak yaklasim ve tercihlerde bulunmasi dahi sirketler için kafidir. iste bir bahisçinin düsman olarak algiladigmiz sirketlere kaybinin en birincil geriletici sebebi budur.
devam edecek..
[3] Gerçekligi ve onun çelismelerini incelemeye yarayan ve bu çelismeleri asmayi saglayan yollari aramayi öngören akil yürütme yöntemi (TDK sözlügü)
[4] Karl Marks (felsefenin sefaleti)
[5] Her türlü gerçekligin -yalnizca nesnel degil, ruhsal ve tinsel olan gerçekligin de -özünü ve temelini özdekte gören, özdekten baska hiç bir tözün bulunmadigini öne süren dünya görüsü. Maddecilik (TDK sözlügü)
[6] Mao Zedung (çeliski üzerine 1937)
[7] Lenin (diyalektik sorun üzerine)
BAHiS FELSEFESi -3-
Bahis dünyamiz içerisinde birey olarak sahip oldugumuz teorik güce ragmen farkli düsünce ve fikirlerin oldugunu inkar etmek ya da onlari görmezlikten gelmek; kendimizi teoriyi pratige uygulamiyor biçimine sokmak, geriletici revizyonist tehlikeye karsi silahsizlandirmak ve sirketlere karsi savunmasiz birakmak demektir. Her seye açik olmak ve düsünce paylasimlarina katilarak en azindan alici olmak yükümüze hiçbir sey katmasa da kendimizi geriletmeyecektir.
Bahis dünyasi yasayan canli bir organizma gibidir. Düser ve kalkar. Bahisin de dogal olarak kendine has bir iç diyalektigi vardir. Ayni zamanda onun olusumunu açiklayan ve hareketini saglayan bir dizi çelisme vardir. Bu çelismeler bilinmeden kendisine özgü yasalari kavranilmadan, bahis denen maddi olgu dogru tarzda bilince çikartilmaz. Bahis dünyasi içinde sürekli kaybedenler olacak ancak onun varligini tamamlayan karsiti olmayacak! Böyle bir önerme tutarsiz ve anti-materyalisttir. Bu anlamda bahisi dogru kavradigini ifade eden bir çok çevre bu konuda metafizige saplanmaktadir. Nedeni ise, bahis içinde ki kayiplarin-gerilemelerin nedenlerini dis etkenlere baglamalari, belirleyici olanin iç çelismeler oldugunu gözardi etmeleri ve diyalektigin temel yasasi olan zitlarin birligi ve mücadelesini kavramamalaridir.
Bu saptama özcesine göre varolan sikinti ve gerilemelerin nedenlerini kurcalarken iç hesaplasmamizi gerçeklestirmemiz gerekmektedir. Sahip oldugumuz iç çelismelerimizi yok sayarak dogruya ulasma amaci gütmek; ‘yanlisin dogruyu yanlis görmesiyle’ es degerde olacaktir.
Bahis olgusunun degerleri içine girdigimizde yogunluklu olarak izleyecegimiz yolun ve sorgulanmasi gereken ana hatlarin nerelerde aranmasi gerektigine el attik. Bu degerleri ana unsurlariyla irdelemeyerek yok saydigimiz anda kaybetmememiz için bir sebep de kalmayacaktir. Varligimiz karsisinda karsit bir varligin oldugunu kabul etme bilinciyle yazimizin girisini yaptik. Sonra ki paylasimlarda da bahis dünyasini kesfetmemiz adina sahip oldugu degerler bütününün içinde ki mevcudiyetleri siralamaya çalistik. Bu degerler bütününü kendi perspektifimizle sekillendirerek yolumuzu çizmek ve kendi iç çelismelerimizle hesaplasmak adina irdelemelerde bulunduk.
Bundan sonra ki yazilarimizin içerigini önceki yazilarimizdan da faydalanarak farkli bir konu basligiyla irdeleyecegiz. Mücadele hususunda daha sert bir manevra yapip daha olmazsa olmazlara girecegiz.
devam edecek..
[img:92c5f1e344]http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc4/hs043.snc4/34536_411833055837_108076500837_4717989_5236592_n.jpghttp://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc4/hs043.snc4/34536_411833055837_108076500837_4717989_5236592_n.jpg[/img:92c5f1e344] :roll: :roll: :lol: :roll: :lol:
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
seyhun_akar
Site Admin
Kayıt: Mar 16, 2003
|
Tarih: 2010-10-12 16:10:49
Mesaj konusu:
|
|
|
UTANGAÇ BiR ÇOCUgUN BURUK SEViNCi
Nasil da Galeyana Gelir Bir Tutam Cahil… Öfkeyle Boynunu Büktürür Bir Utangacin…
Mesut Özil..
15 Ekim 1988 tarihinin soguk mevsiminde, kömür isinin yogun oldugu bir Alman kenti Gelsenkirchen'da dünyaya geldi. Babasinin Zonguldakliligiyla kömür tozunu yutan bir ailenin Almanya’da yasayabilecegi ve ekmek yiyebilecegi en makul kent Gelsenkirchen’di; çünkü kömür madenlerinin Türklere as-is oldugu en verimli kentlerinden biriydi.
1970’li yillarda kömür ocaklarinda çalismaya giden Zonguldak’in Devrek ilçesinden Hisiroglu köyünün bir ferdiydi Mesut’un babasi Mustafa Özil; esi Gülizar Hanimla birlikte göçtükleri Almanya’da utangaç bir çocuk dünyaya getirdiler. Sonrasinda söhretli ve varlikli bir futbolcu olacak olan bu utangaç çocuk, meslek hayatinin en verimli döneminde daha da utangaçlasacakti. Dünyanin en büyük kulüplerinde futbol oynayarak kendini gelistiren ve isminden tüm dünyaya söz ettiren bu çocuk, gün gelecek ve kendini dogup-büyüdügü Almanya’nin bir ferdi olarak görecek ve futbolunu, ekmegini yedigi memleketin ulusal futbol takiminda sahlandiracakti.
Var miydi bunda bir tuhaflik? Veyahut da bir hainlik?
[img:04c54bfb6b]http://t0.gstatic.com/images?q=tbn:ANd9GcSYJon4fELHAyB0gZq7Md1zVBOzPfStykIG1F1oos_EOVtPwOA&t=1&usg=__T1uRrxhlVkTGFRmcg_9Mk3DQGwY=[/img:04c54bfb6b]
Fatih Terim’in Milli Takima çagirmasindan sonra Mesut; “kendimi bir Alman gibi hissediyorum” diyerek bu daveti nazikçe geri çevirerek futbolunu Alman Milli Takimi’nda zirvelestirmeyi tercih etti. Peki, Mesut’a Almanya için oynayacagi garantisini veren birileri var miydi? Var ya da yok, hiç fark etmez. Çünkü, o artik Türk asilli bir Alman vatandasiydi, Almanya’da dogdu, büyüdü; orada okudu, oranin kültürüyle yetisti ve futbolu da orada ögrendi. Var miydi hâlâ Mesut’un Almanya Milli Takimi için oynamayi tercih etmesinde bir tuhaflik. Yoktu elbette!
Ayni bizde ki Brezilya asilli Türk futbolcu, siyahi Mehmet Aurélio; yine Etiyopya asilli Türk atletler Elvan Abeylegesse ve Alemitu Bekele gibi. Çok da basarili bir spor yasamina Türk vatandasligiyla imza atan bu Türkler gibi, daha birçok örnek var ülkemizde ki spor tarihinde.
Ne onlar dogup-büyüdükleri memleketler için hain ne de Türkiye için yabanci kisilerdi. Onlar da diger Türk kimligiyle Türkiye için basariya ter akitan sporcular gibiydi. iste Gelsenkirchen’li Mesut’un durumu da bundan çok farkli degildi. Hatta ülkemizde ki örneklerinden daha da dogru ve mantikliydi Mesut’un tercihi.
iste bu yasanmislik içinde, utangaç Alman vatandasi Türk çocugu kendisinden çok uzak olmayan anne-babasinin dogdugu Türkiye’de yasayanlarin bazilarinca aforoz edildi. Memleketi Almanya’da ki kendi gibilerce de küfürlerle karsilandi, sahiplenilmedi. Neydi ona karsi diger Türk vatandaslarini ya da Türk asilli Alman vatandaslarini dolduran sey. Türk Milli Takimi yerine Alman Milli Takimi’nda oynamayi tercih etmesi mi?
ilkellesebilecek boyutta, determine olamadan yapilabilecek bu saldiri karsisinda buruk bir sevinç duygusu yasayan Mesut’un, utangaç bir çocuk gibi Almanya-Türkiye maçinda, Almanya safinda yer almasi karsiliginda stadyumda ki Türk seyircilerinin bir koro halinde, topun Mesut’un ayagina geldigi anlarda isliklama ya da yuhalama eylemine girismesi maçi izleyen Almanlarin dahi tuhafina gitmis olmaliydi. Almanlarin bu maçtan Mesut adina beklentisi, Türk seyircinin Mesut’u tribüne çagirarak ona sahip çikmasi hatta attigi golden sonra da onu alkislayabilmesiydi; ama maalesef öyle olmadi.
Bu duruma iliskin en güzel betimlemeyi alkaralar.com’dan senol Akdemir; “Stadi dolduran Türkler, Mesut'u islayacaklarina enerjilerini; top, Almanlarin ayaginda iken onlara yapsalardi daha anlamli bir taraftarlik sunmus olurlardi. Ama bunu yapamazlardi, çünkü karsilarinda panzerler vardi ve 11 kisiydiler, güçleri yetmezdi; en kolayi bir çocugun üzerine yüklenmekti, bu degil miydi ki dogru olan(!) Zira kendileri ayni durumda olsa, böylesi bir tepkiden çok etkilenip elleri ayaklari birbirine dolasirdi, sadece statta degil televizyonun basinda islik çalip, küfür edenler de aynini düsünüyorlardi muhtemelen. Bu; acizligin, asagilik kompleksinin, düskünlügün, yoksunlugun ifadesinin toplu korolarla en güzel anlatimi. Ama en mesut olani, attigi golden sonra buruk bir sevinç ile selamladi, anlayanina. Anadolu çocugu olmanin essiz bilgeligini.” seklinde ifade etmektedir.
Alman vatandasi Türk çocugu utangaç Mesut’un, bu çarpik tepki karsisinda ki hissiyatinin buruk bir sevinç ve öfkeli bir bilenme duygu serzenisi olmasi ihtimali çok yüksekti. Ve maç öncesi yasanan utangaçlik sonrasi gelisen buruk ve öfke dolu bir anin en güzel cevabini hem kendi hem de Almanya adina Mesut verdi. Mesut’un golüyle Almanya 3-0 ile Türkiye’yi güzel bir oyunla yendi.
Yine soralim…
Var miydi bunda bir tuhaflik?
Seyhun AKAR
12/10/2010
|
|
Başa dön
|
|
|
|
|