Önceki başlık :: Sonraki başlık
|
Yazar |
Mesaj |
seyhun_akar
Site Admin
Kayıt: Mar 16, 2003
|
Tarih: 2011-02-11 22:53:58
Mesaj konusu:
|
|
|
mübarek de gitti :)
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
yavuz_savata
Site Admin
Kayıt: Dec 24, 2009
|
Tarih: 2011-02-02 17:50:30
Mesaj konusu: Misir'daki olaylar büyüyor..!
|
|
|
Olaylar Hüsnü Mübarek yanlilarinin da devreye girmesiyle iyice büyümeye basladi.. Yaklasik 2 saattir CNN, BBC, Euronews ve bilumum haber kanallarindan canli olarak takip ediyorum.. Tahrir Meydaninda Hüsnü Mübarek yanlillari ve karsitlari arasinda tasli-sopali çatismalar her geçen dakika siddetini arttiriyor.. Özellikle havanin da kararmasiyla olaylarin daha da kötü bir hal alacagindan korkuyorum açikçasi.. Kolluk kuvvetleri Mübarek yanlilarinin yaninda.. Üniformali kimse yok ama sivil polislerin kalabaligin arasinda oldugundan süpheleniliyor ki çok büyük bir ihtimalle de öyle.. Muhalefetin Mübarek'e tanidigi süre cuma günü sona eriyor.. Durum vahim..
Umarim sonunda devrim kazanacak!
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
Ahmet_Ay
Site Admin
Kayıt: Nov 19, 2006
|
Tarih: 2011-02-02 22:04:54
Mesaj konusu:
|
|
|
Biraz daha ayrintili meseleyi iredeleycek birseyler paylasalim....Ölüm olmasi çok korkunç
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
MehmetGUNER
Site Admin
Kayıt: Aug 08, 2002
|
Tarih: 2011-02-03 11:49:15
Mesaj konusu:
|
|
|
benim anlamadigim birsey var.. yada böyle oluyor araplarin devrimi..
spiker bas bas bagiriyor, heyecandan gözü -bu t nerede lan- çikacak neredeyse.. misirda olaylar büyüyor, siddetli gösteriler falan oluyor, çatismada cabasi.. vs.. vs..
mübarek yanlilarida olaya karisti ama gene degisen birsey yok..
arkadaslar görüntüler bir bahar aksami misirin genis caddelerinde gezintiye çikmis araplar görünüyor..
bazen bi tank geçiyor üzerinde sarkanlar, gene her olayda oldugu gibi def esliginde ziplayan, kiviran erkekler..
adamlar yürüye yürüye bir diktatörü indiriyorlar..
bizimkiler dondurucu sogukta tazyikli suyla yerlerde sürünüyor, coplarin altinda inim inim inliyor, polis tarafindan orantisiz güçle ezilen bedenler, yarilan kafalarla bile bir otobüs biletini indiremiyorlar.. bir ögrenci harçlarini düsüremiyorlar..
ntv de gökhan abur bile hava durumunu bunlardan daha hareketli ve heyecanlandiri halde sunuyor..
editörün yorumu:
amerika yine demokrasi getririyorum ayagina misir, lübnan ve tunus'u sisteme entegre ediyor..
neo liberal düzen genislemesini sürdürüyor ve ilgi alanini degistiriyor.. dogu bloku ülkeleri eski sosyalit cumhuriyetlerden sonra ibre, uzakdogudan kayiyor.. güney dogu asya ve orta dogu kapsama alanina girdi..
bir koyup üç alacaktik hani.. hani tarihi firsat diye ziplamistik.. nooldu?. bilen var mi?. nedir bu tarihi firsat?. merak eden kalmadi mi?.
neo osmanlilar diye agzina bi parmak bal çalinan, kendisinin orta dogu bes baskani olacagini zirvalayan arkadasimiz, durdu durdu obama'nin telefonundan sonra erkeklesti gene..
davos'u terkedip, misira 48 kere, suriyeye 52 kere gidip aglayan, aglayarak araplarin güvenini kazanan bu planin tetikçisi.. o, arenayida terketmisti zaten.. terkedip gidip, arkasindan kapi kapi dolasip aglamak puan kazandiriyor demekki..
lütfen dikkat: orta doguda iran denklemin diger tarafinda atilip, yalniz birakiliyor.. yaninda bir tek biz kaliyoruz, burasi önemli.. bu bahar senlik var..
bu plani yapan bir ülkenin basinda islami görüslere sahip oldugu bilinen bir baskan var.. bu planda önemli köse basini tutan bir ülkede islami söylemleri kuvvetli bir hükümet var ve hedeftede bir islam ülkesi var...
eskinin kurt politikacilari, bu yolda görmüs geçirmis bir tek kulaginin arkasi kalmis bürokratlari demistir:
eger bir ülkede iktidarda dinci bir hükümet mevcutsa; amerika o ülkede operasyon yapiyor demektir..
ben demedim. o dedi..
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
erdem_ceydilek
Site Admin
Kayıt: Oct 03, 2003
|
Tarih: 2011-02-03 13:31:16
Mesaj konusu:
|
|
|
Dün
Erdogan: Mübarek halkin, sokagin insani taleplerini görmezden gelmemeli.
Bugün
KESK, DiSK, TMMOB ve TTB’nin “Torba Yasa” tasarisina karsi baslattigi “Ankara yürüyüsü”, polisin saldirisiyla karsilasti.
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
uralnadir
Site Admin
Kayıt: Dec 15, 2004
|
Tarih: 2011-02-03 14:05:51
Mesaj konusu:
|
|
|
"erdem_ceydilek"]Dün
Erdogan: Mübarek halkin, sokagin insani taleplerini görmezden gelmemeli.
Bugün
KESK, DiSK, TMMOB ve TTB’nin “Torba Yasa” tasarisina karsi baslattigi “Ankara yürüyüsü”, polisin saldirisiyla karsilasti.
Bizdeki ileri demokrasi ya. Ondan.
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
MehmetGUNER
Site Admin
Kayıt: Aug 08, 2002
|
Tarih: 2011-02-03 16:38:59
Mesaj konusu:
|
|
|
tabi orta doguda baska birsey daha oluyor.. onu belirtmeyi unutmusuz. misir gözden çikariliyor..
misir öyle bir kalemde geçilecek bir ülke degil.. yillar boyunca amerika'nin yalakaligini yapmis, arap aleminin "abi"si bir ülke..
amerika arap ülkeleri içerisinde kimin kulagini çekmek, kimin ensesine saplagini indirmek istese araplarin bu karakoyunu, o ülkeyi pesine takar coni'nin mezbahasina kadar götürür.. yalakaligini yapar avantasini alir yeni bir vazife için sirasini beklerdi..
ne olduda bunca seneden sonra kimsenin sikayetçi olmadigi(!) bu yalakalik düzeni, bu "abi"lik onurlu misir halkini rahatsiz etti?.
amerika yeni "abi" buldu kendisine.. gördünüzmü tarihi firsati?.
ilk önceleri akpnin ekonomik programlarini elestiren, bir türlü kafasinin basmadigini kendisi söyleyen ama son günlerde agzindan "yeni dünya düzeni" safsatalarini düsürmeyen yigit bulut salagida görmüstür insallah..
araplar tabiatlari geregi "abi"siz yapamaz..
yarin bi anket yapin isterseniz.. sorun bakalim "yeni abiniz kim olsun"..
kimin resimlerini tasiyordunuz geçen gün?. israil'e kafa tutan son davos erkegi kim?. bi sorun bakalim..
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
irfanakalp
Site Admin
Kayıt: Jul 28, 2005
|
Tarih: 2011-02-17 03:10:23
Mesaj konusu:
|
|
|
Evet, çok degil, bundan iki yil kadar önceydi… Gençlerbirligi’nin Teknik Direktörü, Samet Aybaba: ‘Beni bir araba tercih ettiler’ diyerek taraftara sitem etmis, bunun üzerine Alkaralar’da ‘Irkçi Teknik Direktör istemiyoruz’ diyerek kendisini protesto etmis, konu ülkenin ulusal basinina bile tasinmis, Milliyet gazetesi, ana sayfasinda olayi okurlarina: “ Futbolcusuna ‘Arap’ dedi taraftar ayaklandi…” basligiyla duyurmustu.
Aybabanin Arap dedigi kisi Gençlerbirligi’nin Misir vatandasi olan savunma oyuncusu El Sakaydi.
Gençlerbirligi’nde El Saka nin yaninda Ahmet Hassan ve Ayman’da birkaç yil takimin ilk onbirde yer alan ve hemen hemen hiç yedege düsmeyen oyunculari olmuslardi. Araplari küçük görüp asagilayan Teknik Direktör, Samet Akbaba’ya karsi bu sitede açilan ‘Irkçi Teknik Direktör istemiyoruz’ adli forum basliginda ise üyeler son derece hakli olarak bu konuda ne kadar hassas olduklarini göstermisler ve söyle demislerdi: “HEPiMiZ EL SAKA'YIZ!, HEPiMiZ ARABIZ!, HEPiMiZ iNSANIZ!, IRKÇI TEKNiK DiREKTÖR iSTEMiYORUZ!, SAMET AYBABA iSTiFA! [ Necdet Özkazanci]…” Bundan sonra "hepimiz el sakayiz, hepimiz arabiz"... (Serkan Güngördü)…” irkçilari hiç sevmem birde Arap düsmanligi yapanlara ayrica bir illet olurum.[Mehmet Doruk]…” Milliyet gazetesi de yanlis vermis bilgiyi. Biz Samet Aybaba El Saka'ya Arap dedigi için ayaklanmadik. "Arap" etnik kimligini bir asagilama unsuru olarak dile getirdigi için "ayaklandik". Zaten Samet Aybaba'yi irkçi yapan da bu tutumu. (Evren Isik)…” Ülkemizde çok yaygin olan “Gizli irkçilik” zaman zaman bu tür agizdan kaçirmalar ile ortaya dökülüveriyor. (irfan Akalp)
Hatta bir üyenin mesaji sakincali bulunarak, üyeligi geçici olarak askiya alindiginda site yönetimi söyle bir not düsülmüstü: “ insanlar arasinda mensup olduklari irki referans alarak karsilastirmalar yapmak, yargida bulunmak ALKARALAR tarafindan kesinlikle kabul edilemez bir davranistir Bu nedenle Suat Kaya'nin mesaji silinmis, üyeligi geçici olarak askiya alinmistir.”
Bilindigi gibi Gençlerbirligi’nin 32 yillik baskani tas gibi yerinde dururken, Misir’in 32 yillik baskani birkaç gün önce devrildi.
Elbette ki Hüsnü Mübarek, Aybaba’nin ve çogumuzun begenmeyip tepeden baktigi ve yüzde sekseni Arap olan Misir halkinin kararli direnisi sayesinde devrildi. Bölgede domino etkisiyle artik diger Kuzey Afrika ve Ortadogu ülkelerinde de babadan ogla geçen padisahlik, krallik ve baskanliklar artik tarihe karisacaklar.
Elbette bu ülkelerde her sey daha yeni basliyor… Önemli olan ve yapilmasi gereken sey ülkenin basindaki kisi ya da kisilerle birlikte, onlarin temsil ettigi azinliktaki isbirlikçileri tamamen iktidardan uzaklastirmak, sistemi degistirmektir. Ancak benim deginmek istedigim baska bir konu var:
Yukaridaki Misir ve Tunus ile ilgili olaylari konu alan iki ayri yazisinda Mehmet Güner kardesim, tam alti kez ‘Arap’ sözcügünü kullanarak yazisinin bir yerinde de: “Araplar tabiatlari geregi "abi"siz yapamaz.” diyor ve devaminda Misir’i kastederek: “yillar boyunca Amerika’nin yalakaligini yapmis, Arap âleminin "abi"si bir ülke.” Diyor.
Mehmet Güner,issizlik, yoksulluk ve daha birçok sorunun canina tak ettigi Misir halkinin otuz yildir ve daha öncede Enver Sedat ve Nasir katillerinin dikta rejimleri altinda inim inim inleyip,sömürüldügünü, sesini çikaranlarin, ördürülüp iskencelerde sakat birakildigini ve en ufak bir muhalif hareketin acimasizca bastirildigini görmezden gelerek: “ ne oldu da bunca seneden sonra kimsenin sikayetçi olmadigi(!) bu yalakalik düzeni, bu "abi"lik onurlu misir halkini rahatsiz etti?.” Diyebiliyor.
Mehmet Günerin bu sözleri, “insanlar arasinda mensup olduklari irki referans alarak karsilastirmalar yapmak, yargida bulunmak ALKARALAR tarafindan kesinlikle kabul edilemez bir davranistir” prensibiyle çelismiyor mu?
Bugün Misir’da, Tunus’ta, Cezayir’de, Yemen’de ve diger siradaki ülkelerde yapilan gösterileri, ayaklanmalari, isyanlari bizler yürekten alkislamaliyiz. Unutulmamali ki bu bölgelerde tarihte ilk defa, toplu sekilde böyle bir devrim durumu gündeme geliyor.
Misir, sadece su son onbes günde 300 kisiyi devrime sehit verdi. Otuz iki yillik kulüp baskanina ‘Padisah Cavcav’ diye iki yilda üç-dört kez cilizca bagiran bizler, otuz iki yillik baskanlarini deviren bu halklara karsi “lütfen daha saygili olalim.” Diyorum.
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
aksitozkural
Site Admin
Kayıt: Aug 27, 2002
|
Tarih: 2011-02-17 13:43:51
Mesaj konusu:
|
|
|
Yazilarini her dem ilgi ile okudugum degerli Irfan Akalp dostumuzun maalesef seyrekce yazdigi bir vakiadir.
Ben sevgili Irfan beyin hem daha yogun yazmasini hem de onu cok ozliyen tribundeki eski-yeni tum Gencler'lilerin arasina bir an once katilmasini talep ediyorum.
Cok mu sey istiyorum degerli dostum? :wink:
Misir meselesine gelince: Halkin demokrasi istemini, bu ugurda verdigi seviyeli ve guzel tepkiyi ayakta alkisliyorum. Yagma bile yapilmadi bu yogun gosterilerde.
Yalniz anliyamadigim tek sey su. Bir diktator gitti ama yonetim simdi orduda. Misir ordusunun genel yapisini bilmiyorum, keza gercek demokrasi ne zaman gelecek tam bir muamma. Bu ulkeyi de yeniden yapilandirmayi dusunen ( toplum muhendisleri :evil: ) bu koklu halka nasil bir rol bictiler bilemiyorum. Acikcasi hem bu toplum muhendislerine guvenmiyor, hem de halkin icinden gelecek cok sesli taleplerin ne olacagina iliskin bir tahminde bulunamiyorum.
Bu konu basit bir konu degil bence. Kendi goruslerimi de ifade ettim ama ben bu konuda ne kadar yeterliyim onu da hic bilmiyorum.
Umarim bu koklu halk guzel ve demokratik bir gelecege dogru yol alir.
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
MehmetGUNER
Site Admin
Kayıt: Aug 08, 2002
|
Tarih: 2011-02-17 15:01:01
Mesaj konusu:
|
|
|
arkadaslarim aramis cimbizla kelimelerin arasindan bulmuslar.. bravo.. arastirmaci ve sorgulayici taraftarlik budur iste..
benim arap yarimadasinda yasayan çok degerli kardeslerimize arap demem garibinize gitmeyecek..
tunusta kizil bayraklarla baslayan yoksulluga karsi direnisin neden sonra yesil bayraklara dönüstügü garibinize gidecek..
neo liberal düzen, salyali kapitalistler ilgi alanini kuzey dogu asyadan orta doguya kaydiriyor..
33 yildir yan gelip yatan kuzey afrika ve arap yarimadasinda yasayan kardeslerimiz bu defada meydanda yatarak devrim yaptilar..
domino etkisini birinin baslatmasi, en öndeki dominoya birinin ilk fiskeyi vurmasi gerekmiyor mu?. ilk domino tunus'ta kontrolden çikip, orak çekiçli bayraklarla genisleyen direnis hareketine daha sonradan islamcilari dahil eden olmasin bu hereketi baslatan?.
bunlar garibinize gitmiyor, benim arap yarimadasinda yasayanlara arap demem garibinize gidiyor..
garip ama gerçek: müslüman bir ülkede, islami kurallarla yönetilen bir ülkede islami devrim yapiliyor.. genis caddelerde dolasarak, meydanlarda gezerek 300 sehit veriliyor..
artik islami bir hüviyet kazanan, islami söylemlere bürünen devrim hareketi nedense ne amerikaya, nede israile bir tek söz söylemiyor..
ne bir amerikan bayragi yakiliyor, ne amerika nede israil büyükelçiliklerine karsi bir tacizde bulunuluyor..
büyük patron amerika oradan bir yorum salliyor: ne güzel devrim bee..
arkasindan günler boyu susmus olan ortadogu es baskani suskunluguna son veriyor:
halkin iradesine saygi gösterin diye..
bunu diyenin ülkesinde ögrenciler panzerlerin altinda, dondurucu sogukta tazyikli suyla yerlerde sürünüyor, yemedikleri cop, biber gazi kalmiyor ama bir ögrenci harcini, bir otobüz biletini indiremiyorlar..
ama arap yarimadasi sakinleri bir bahar aksami misirin genis caddelerinde yürüye yürüye 33 yillik bir diktatörü indiriyor..
buda garip ama bunuda gören yok.. kiyaslama yetenegimiz bile elimizden alinmis..
hiç cenaze töreni gören oldu mu?. olmadi.. ama çok kanli geçen devrim hareketinin 300 sehidi oldugu söylendi..
pardon.. siz irakta da kimyasal silah veya nükleer baslikli füze görmemistiniz..
mehmet güner'in 6 yerde "arap" dedigini görmüssünüz ama..
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
MehmetGUNER
Site Admin
Kayıt: Aug 08, 2002
|
Tarih: 2011-02-18 13:02:24
Mesaj konusu:
|
|
|
-özel durum-
arkadaslar insanlari uyandirmanin risk tasiyan yanlarida var. uyanirken huzursuz oluyorlar.
inanirsaniz eger, ben sizden çok istiyorum dirençli bir toplum hareketini. söyle topyekün bir direnis sergileseler, ezilen halklar birlesse, devrim önderleri çikarabilseler ve bu önderlerin izinde uzun ve mesakkatli bir mücadeleden sonra iktidardaki diktatörlügü çölün kumlarina gömebilseler.. ne güzel olurdu.
ezlen halklar dedik dikkatle okuduysaniz.. ezilen..
arkadaslar bunlar ezilmiyorki devrim yapsinlar.. meydanda toplanip, dümbelek esliginde kiviran erkekler görüyoruz.. –bahreyn hariç-
leninesk yoktur.. marksesk yoktur.. engeleks veya sovyeteks diye bir kültür yoktur.. arabesk vardir..
arabeski bir yasam tarzi olarak benimseyen, aci çekmeyi, aciyla haykirmayi, biat etmeyi bastan kabul eden bir toplum, nasil ezilecekte nasil devrim yapacak?.
onun için bos yere ugrasmayin bu cografyadan devrimci veya halk kahramani yada kahraman halk çikmaz.. bu cografyadan köle olmayi dogustan kabul edenler, biat ettikçe mutlu olanlar, suudun verdigiyle yetinen, bolca sükür eden bedevi çikar..
bu topraklardan edebiyatçi, sair ve hatta peygamberler çikar ama kahraman çikmaz.. bos yere aramayin bulamazsiniz.
hayir yanlis anlamayin bu isin uzmanlari, avrupada ve amerikada sicak koltuklarinda hamburgerlerini tikinip, kolalarini yudumlarken dünyanin ilk “naklen yayinlanan paylasim savasini” seyreden insanlara sunabilmek için aradilar taradilar ama bulamadilar..
hep amerika vuruyor, vuruyor, vuruyordu.. cnn tv ilaç için bu orantisiz, hayasiz ve salyali katliamin karsisina bir tane direnen irakli çikarmak istedi bulamadi.. siz nasil bulacaksiniz?.
hafizasi kuvvetli olanlar hatirlar bula bula 80 yasinda bir ihtiyari buldular: “av tüfegiyle apaçi helikopterini düsüren kahraman dede(!)” diye günlerce medyada yer aldi..
bu kadar absürb ve akil disi bir safsataya bile inanan oldu.. sonunda ezilen, toplu tecavüzlere, toplu iskencelere, asagilamalara karsi koyan biri çikti.. kahraman olacak yasi çoktan geride birakmis olsa bile olsun naapalim diye milletin gözünde birkaç gün saltanatini sürdü..
sonradan o apaçinin bir ariza sonucu adamcagizin bahçesine zorunlu inis yaptigi, baska bir timinde plotlari kurtarip –pardon- alip gittigi ortaya çikti..
umutlari terketmek kolay olmuyordu tabi.. hayallerin sönüp gitmesini izlemek insani tarif edilmez bir yikintiya sürüklüyor..
zor kabul etti insanlar bu gerçegi.. o günden beri hala bir kahraman arar dururlar..
neden kahraman meselesine takildik kaldik?. çünkü devrimin kahramanlara, önderlere ihtiyaci vardir..
çünkü devrimci pratik olmadan, devrimci teori olmaz.. meydanda def çalip kivirmayla devrim yapilmaz..
demokrasi, özgürlük ve bagimsizlik domino etkisiylemi geliyormus?. onlar yapti hadi bizde yapalim diyemi kazaniliyormus bu degerler?.
bunu bu ülkede nasil söyleyebiliyorsunuz?. pardon ya bizde neye sasiriyoruz, çanakkalede emperyalizmin en kesif ordularini denize dökeni yukaridan inen yesil sariklilara, nur yüzlü ak sakalli dedelere baglayanlarin oldugu bir ülkede hiç birseye sasirmayacaktik..
bunlari, dünyada küresel emperyalizme karsi savas vermis tek ülkede duyacagimiza arap olaydik daha iyiydi.. sasirmayacaktik gene sasirdik..
emek sermaye birikimin içine düstügü krizden çikis yolu olarak sisteme yeni ve taze oyunculari dahil etmesi olarak degil de; böyle domino etkisiyle, yani sirasi gelenin demokrasiye geçtigini söyleselerdi de 250 000 eli çapa tutan, dirgen tutan genç insanimizi kaybetmeseydik keske..
keske metrekareye 6000 merminin düstügü siperleri terkedip, bizim dominonunda devrilmesini bekleseydik..
lütfen dikkat:
eli çapa tutan, dirgen tutan dedim çünkü asker yoktuki.. çalisan kesimin tamamini, yüksek okuldakilerin hepsini ve liselilerin büyük bir bölümünü kaybettik.. çalisan kesimle birlikte ekonomimiz çöktü. laziyla, kürdüyle, çerkeziyle tek yumruk olduk, 7 emperayalisti ülkemizden kovduk ama bizde yokolma tehlikesiyle karsi karsiya kaldik..
demokrasi, özgürlük ve baris böyle kaznilir.. bir ara yokolma tehlikesini karsinda görürsün.. onlarda kazanabilir korkusu iliklerini sarsar.. böyle olur ezilenin devrimi..
sen bunlari bu sekilde say ve devrimin öyle degil böyle yapilacagini hatirlatmaya çalis;
sonrada bir arkadasim çiksin aylar sonra siteye –günün moda degimiyle- nefret suçu isleyerek dönsün ve onca kelimenin içinde “arap” larin üzerinde sekerek sana irkçi desin.. irkçi haa.. ben..
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
irfanakalp
Site Admin
Kayıt: Jul 28, 2005
|
Tarih: 2011-02-19 03:47:29
Mesaj konusu:
|
|
|
Dünya petrolünün dörtte birini ABD kullaniyor. Dünya petrolünün en büyük kismi Ortadogu’da üretiliyor ve dünya petrol rezervinin en büyük kismina sahip. Körfez ülkelerinin petrol rezervleri çok büyük ve bunlarin bir kismi yüzeye çok yakin oldugundan çok kolay üretilebiliyor.
Ortadogu, iste bu yüzden dünyanin en önemli ekonomik cografyasi durumunda. Ancak Ortadogu ülkeleri bunca zenginlige ragmen ekonomik olarak güçsüz ülkeler. Hepsinde gelir adaletsizligi çok büyük. Çok küçük bir azinlik elde edilen gelirin büyük kesimine sahip olurken, geri kalan kesim yoksullugun pençesinde kivraniyor.
Adaletsizligin bu kadar büyük olmasi nedeniyle de bütün Ortadogu ve körfez ülkelerinde diktatörlükler, baskici kralliklar var. Birçok diktatör yerine oglunu yetistiriyor.
Rus ve eski SSCB cografyasindaki ülkelerin petrolleri pazara çiktigindan beri rekabet dahada artmis görülüyor… Ortadogu’ya ilgi hiç azalmiyor emperyalist güçler, dev sirketler arasi rekabet bölgede giderek kizisiyor.
SSCB’nin yikilmasindan sonra, bölgesel egemenlik için harekete geçen alt emperyalist ülkelerden Irak, önce ABD’nin destegi ile iran’a saldirdi ve çok uzun süren kanli bir savasa neden oldu.
iran-Irak savasinin bitiminden sonra Irak bu kez Kuveyt’i isgal ederek bu ülkenin petrol geliriyle savas açigini kapatmak istedi ama bu emperyalistlerin hesaplarina uymadigi için 1. Körfez savasi patladi. ABD ve müttefikleri Irak’i Kuveyt’ten çikardilar.
Ardindan 2. Körfez savasiyla Irak, dize getirildi ve bölgesel bir güç olmasinin önü kesildi. simdi bölgede 3 güç var: Türkiye, iran ve Misir.
Misir Ortadogu’nun petrolü olmayan, ya da önemsenmeyecek miktarda az petrole sahip 2–3 Arap ülkesinden birisi olmasina ragmen ABD’nin bölgedeki yapilanmasinda kilit bir role sahip.
Ne var ki ABD açisindan hiç hesapta olmayan 25 Ocak’ta baslayan ayaklanmayi bazilari sanki ABD’nin organize ettigini sanarak dominonun ilk tasini ABD’nin devirdigi komplosuna kendilerini inandirmaya çalisiyorlar.
M. Güner’de: Tunus’ta baslayip Misira yayilan isyanlari, tam bir komplo mantigiyla degerlendiriyor. Artik Ortadogu’da Türkiye gibi ilimli bir islami ülke ve onun basinda da Arap ülkelerinde ellerde resimleri gezdirilen bir R.T Erdogan varken, ABD’nin bugüne kadar Araplara agabeylik yapiyor dedigi Misiri gözden çikardigini iddia ediyor ve soruyor: “ ne olduda bunca seneden sonra kimsenin sikâyetçi olmadigi(!) bu yalakalik düzeni, bu "abi"lik onurlu misir halkini rahatsiz etti?
Bunun yanitini Devrimci hareketin önde gelen isimleri olan Lenin ve Rosa Lüksemburg gibi Marksistler veriyorlar: “ Bütün büyük kitle hareketleri beklenmeyen bir biçimde ve beklenmeyen bir zamanda baslarlar.”
Bütün devrimler hemen hemen ayni yolu izler. Büyük yigin hareketleri bir merkezi, otoritenin çagrisi ile baslamaz ve çok zamanda merkezi bir örgütün denetiminin etkisinin disinda gelisir. Örnegin tarihin en büyük devrimi olan 1917 subat Devrimi kimsenin beklemedigi bir anda baslamis ve 8 ay sonrada Ekim devrimiyle noktalanmistir.
Ancak bir devrim için illa bir kahramana illa bir üniformali öndere ihtiyaç oldugunu zannedenler üniversite mezunu yoksul issiz bir gencin kendisini yakarak önderligin en alasini gösterdigini far edemiyorlar. Çünkü Türkiye’de sekiz yildir iktidarda bulunan AKP’ye ve onun baskani olan R.T Erdogan’a olan hinç gözleri öyle bir karartmis ki bu durum Tunus ve Misir gibi ülkelerde de sanki islam, hemen duruma hâkim olacakmis kuskusu ile devrimleri ve emekçileri küçümseyip onlarla dalga geçmeye kadar vardiriliyor.
Tahrir meydaninda toplu namaz gösterilerini görenler hemen bu devrimin bir islami hareket oldugu sonucuna vardilar. Oysaki namaz kilan Müslümanlara bir saldiri olmasin diye, daha geçenlerde Kiliseleri bombalanan Hiristiyanlar güvenlik çemberi olusturdular. Protestolar boyunca islamcilar ve laikler birlikte hareket ettiler, Dünyanin en güçlü baskici sistemlerinden birine karsi issizi, yoksulu, orta sinifi, küçük burjuvasi, Müslüman’i, hristiyani beraber hareket ettiler ve basariya ulastilar. Böylece M. Günerin: mübarek yanlilari da olaya karisti ama gene degisen bir sey yok.” diyerek sasirmasindan iki gün sonra Hüsnü Mübarek’i devirmeyi basardilar.
Güner’e göre ABD, artik bölgede Türkiye gibi bir ülke varken Misir’i gözden çikariyor… ‘Davos erkegi’ dedigi T. Erdogan’ yerine de yine ABD, Misir, Devlet baskani Mübarek’i gözden çikariyor… Tahrir meydanindaki halk’ta laf olsun diye, adet yerini bulsun diye ponpon kizlar gibi dans edip def çaliyorlar… Maden ABD, 2002 yilindan itibaren adim adim Türkiye’yi bölgenin, Ortadogu’nun sinif baskani yapiyordu da biz niye meydanlara çikip kendimizi atese veremedik. Bir ‘Arap’ kadar olamadik.
Güner: yine Arap halkini asagilamaya devam ederek onlarin arasindan hiçbir zaman bir kahraman çikmadigini iddia ediyor ve: “arkadaslar bunlar ezilmiyor ki devrim yapsinlar. Meydanda toplanip, dümbelek esliginde kiviran erkekler görüyoruz. –Bahreyn hariç-” Düsünebiliyor musunuz? Dünya petrolünün dörtte birini kullanan Amerika, Dünya petrolünün en büyük kisminin çiktigi bölgede, bir baska deyimle Dünya petrol rezervlerinin en büyük kismina sahip olan ve petrolün yüzeye en yakin olduklari bir bölgede, üstelikte israil in yani basindaki Misiri gözden çikariyormus. Hem de hiç petrolü olmayan Türkiye için. Aslinda ABD’nin Misiri falan gözden çikardigi yok… ABD sadece Tunus ve Misirda gelisen olaylara kendisini adapte edip yillardir destekledigi Mübarek ten vazgeçiyor. Bunuda iranda düstügü hataya bir daha düsmemek için yapiyor. Yani zorunluluktan istemeye istemeye yapiyor.
Türkiye ise ayaklanmadan tam on gün sonra neler olup bittigini anliyor ve Basbakan ‘Misir halkinin yanindayiz’ diyerek gelisen halk hareketinin devamiyla birlikte tutum degistiriyor. Tamda Erdogan’in Misiri ziyaret edip Mübarek ile görüsmesine bes kala.
m. Güner: “ABD Misir’i gözden çikardi” diyor ama hemen bir iki satir sonra : “Amerika yine demokrasi getiriyorum ayagina misir, Lübnan ve Tunus’u sisteme entegre ediyor.” diyerek kendisiyle çelisiyor. Misir ve diger Ortadogu ülkeleri ne zaman Kapitalist sistemin disina çiktilar ki tekrardan giriyorlar.
Sanki soguk savas yillarindan beri Ortadogu, Arap yarimadasi ve Misir ABD’nin kapsama alaninda degilmis gibi: “ neo liberal düzen genislemesini sürdürüyor ve ilgi alanini degistiriyor. Dogu bloku ülkeleri eski sosyalist cumhuriyetlerden sonra ibre, uzak dogudan kayiyor. Güney dogu Asya ve orta dogu kapsama alanina girdi.” diyebiliyor… Oysaki biraz önce ABD, Misiri gözden çikardi diyordu.
M. Güner: demokrasi, özgürlük ve bagimsizlik domino etkisiyle mi geliyormus? Onlar yapti hadi bizde yapalim diyemi kazaniliyormus bu degerler?” diyerek Misir halkinin hemen tamaminin issiz gençlerden olustugunu ve bu gençlerin aksama kadar internette diger ülkeleri izledigini unutuveriyor.
Hitler fasizmi ve 2. Dünya savasi yillarinda en önemli araç Radyo idi. Ayni sekilde 12 Eylül 1980 de Türkiye de darbe yapildiginda en önemli iletisim araci Televizyondu. simdi ise bilgisayar ve internet in rolü ve önemi toplumsal olaylarda ve devrimlerde olaganüstü bir öneme sahip bulunmakta…
Güner: Misirdaki meydani kastederek gösterileri “ne bir amerikan bayragi yakiliyor, ne Amerika nede israil büyükelçiliklerine karsi bir tacizde bulunuluyor.. Diye küçümserken, Tahrir meydanindakilerde Güner’e soruyor: Sen niye Cumhuriyet mitinglerinde binlerce Türk bayragi tasidin da bir tane bile ABD bayragi yakmadin? Niye Tandogan’dan ABD büyükelçiligine dogru yürüyemedin?
M.Güner: “ arabeski bir yasam tarzi olarak benimseyen, aci çekmeyi, aciyla haykirmayi, biat etmeyi bastan kabul eden bir toplum, nasil ezilecekte nasil devrim yapacak?” Diye sorarken bende diyorum ki sen sekiz senedir “Türkiye laiktir laik kalacaktir” diye aciyla haykirdin da ne oldu? Erdogan’imi devirebildin yoksa Gülün Çankaya’ya çikmasini mi engelleyebildin.
Sormazlarmi simdi sana begenmedigin Misirlilar: “ABD, koyu Amerikanci olup sik sik darbe yapan ve ABD’de egitim gören Türk Silahli Kuvvetlerinin generallerini gözden çikarip AKP ile nikâh kiyarken ve aradan sekiz sene geçmisken sen niye Taksime, Kizilay’a çikip ABD bayragi yakmadin, meydanda yatmadin” diye.
Sormazlarmi simdi sana madem devrimin kahramanlara, önderlere ihtiyaci vardi da niye bir taneniz ortaya çikmadinizda bizi Davos fatihi R.T Erdogan’a mahkûm ettiniz diye.
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
MehmetGUNER
Site Admin
Kayıt: Aug 08, 2002
|
Tarih: 2011-02-19 13:25:40
Mesaj konusu:
|
|
|
domino etkisi görmek isteyenler sovyetler birliginin dagilip sisteme dahil olmasini, tayvan, çin (devlet desteklide olsa) ve hindistan güzergahini izlerlerse daga dogru bir seçim yapmis olurlar..
ama sadece küçük bir masada oynanan dominoya bakip yorum yapanlar tabiki bu kadar dar ve nereden geldigi, nereden basladigi bilinmeyen bir tespite çikarlar..
ve onlar küresel emek sermaye birikimin ilgi alanini sadece ve sadece ortadogu petrolleriyle sinirli oldugunu sanip bu kadarcik dar ve ucu hiçbir yere çikmayacak kelimenin gerçek amlamiyla "sonuç"a ulasirlar..
ve onlar geçtigimiz yilda hindistanda 27 olam milyarder sayisinin bu yil 52 ye çikmasini hintlilerin çok çaliskan olmasina baglarlar..
evelki sene tayvan çok çalismisti, geçen sene çin, bu sene hindistan çok çalisarak bu duruma geldiler demek gibi birsey bu..
sevgili irfan akalp bazi bölümleri sasirtici bir biçimde dogru anlamis.. zaten o bölümlerde birsey yok. o bölümler herkesin gözü önünde olmus bitmis seyler.. yani 91. dakikada yapilan maç yorumlari..
uzak kaldigi seyler ve sadece kelimeleri ve tümceleri tek tek alip elestirmesiyle yazinin tümünden bagimsiz ele aldigi, çeliski gördügü nokta ise su:
tabii uzun uzun yazmazsan böyle olur..
misir'in gözden çikarildigi yönündeki tespitim ve arkasindan demokrasi ihracatcisi amerikanin msir, tunus, lübnan'a demokrasi getiriyor olmasi..
abd misir'in arap alemindeki hegemonyasini iptal ediyor.. misir'i degil..
bizde amerika dedik bakin.. sadece kelimelere saplanip kalmayin bisey anlatiyoruz burada.. amerika degil, küresel emek sermaye birikimi..
simdi:
1970'lerin krizine çözüm olarak uydurduklari safsatalarin, münüplasyonlarin günümüz krizine yol açmasini geçde olsa farkeden küresel emek sermaye hirsizlari, kisaca: salyali kapitalizm; afrika'nin henüz hazir olmayisi üzerine kuzey afrika ve orta doguya yöneldi.. iste sana domino.. haa sen gene dmokrasinin dominoyla kazanildigini sanarsin benim bu dediklerima komplo dersin.. oda olur.. naapim zorla degil ya..
salyali kapitalizm dünyaya geldiginde kanla yikanmistir..
bu adamlarin misir gibi 85 milyon "tüketiciyi" kanini sömürecekleri emekçiyi gözden çikarmasi mümkün mü?. yani bunu ben bu sekilde söylesem bile yazinin tümüne bakip bu sonucu çikarmaman gerekirdi.. ama sen kalkmis birde bunun üzerine kurmussun benim komplo(!)larimi..
amerika oyuncu degistiriyor.. sahanin kenarinda duran 4. hakemin elinde 83 yaziyor..
hüsnü mübarekin numarasi bu.. ayni zamanda yasi da..
bir taraftanda oyuna yeni girecek es baskanin numarasini kontorl ediyor.. bir ara bizimkinin numarasini görür gibi oldum ama inanmayan beklesin görsün..
israile ve amerikaya karsi düzenlenen bu sanli arap direnisine büyük patron neden 350 milyon dolar yardim yapti ki?.
sen bilmiyorsan davostan baslayan kavga(!)yla her gördügü yerde israili firçalayan, yetmeyince amerikan elçisine bile -bile- posta koyan erkege sorsak mi?.
gitmisken diger soruyuda sorarsin artik.. ankara'da 1 milyon, izmirde 2 milyon kisiyi cumhuriyet mitinglerinde meydana toplayanlarin nerede oldugunu..
ne güzel iste böyle.. sorun biraz..
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
irfanakalp
Site Admin
Kayıt: Jul 28, 2005
|
Tarih: 2011-02-21 17:02:39
Mesaj konusu:
|
|
|
Ucuz isçilik nedeniyle Misirda üretim yapan Eroglu Tekstil yetkilisi Ümmet Eroglu söyle feryat ediyor: “Daha düne kadar 49 saat çalisirken simdi 42 saat çalismak istiyorlar. MÜBAREK’i DÜsÜRDÜK siMDi SIRA PATRONLARDA diyorlar”.
“benim anlayamadigim sey su ” diyerek hakli olarak soruluyordu: “ def esliginde ziplayan, kiviran erkekler.. Adamlar yürüye yürüye bir diktatörü indiriyorlar.
Bizimkiler dondurucu sogukta tazyikli suyla yerlerde sürünüyor, coplarin altinda inim inim inliyor ama Tayip Erdogan’i düsüremiyorlar”
iste tamda meselenin özü burada yatiyor, tipki iran’daki olaylar gibi. simdi söyle soralim: iranda reform yanlilari da sokaklara çikip gösteri yaptiklari halde neden Misirda ya da Tunusdaki gibi Ahmedinecati deviremiyorlar acaba?
Sebebi su: iranda reform isteyen ve Ahmedinecatin gitmesini isteyenler, tipki bizdeki endiseli, laik, modernler gibi Tahranin Çankayasinda, Nisantasi’nda ve de Tahranin Alsancaginda oturan üst orta siniflara mensup, zengin kisiler. Ama iranin ezilen, yoksul, isçi, emekçileri ise iktidardaki Ahmedinecati destekliyorlar, tipki bizdeki gibi. CHP, Çankaya, Nisantasi, Alsancak gibi zengin semtlerde oy patlamasi yaparken, AKP, de varoslarda ve yoksul illerde oy patlamasi yapiyor.
iste bazilari olaylara sinifsal bakamadiklari için hemen bütün suçu ‘Cahil halka’ yükleyerek isin içinden siyriliveriyorlar. AKP’nin her seçimden sonra haritayi sariya boyamasiyla nasil Bekir Coskun gibileri suçu ‘cahil halka’ yüklüyorsa, Bazilari da Ortadogu ve K. Afrika’da neden isyancilarin ilk önce gida maddeleri satan marketleri yagmaladiklarini bir türlü anlayamiyor. Bölgede temel gida maddelerine yapilan acimasiz zamlarla beraber neoliberalizmin yarattigi yoksulluk, açlik ve issizlik karsisinda kitlelerin ve gençlerin öfkesi, onlarin gögüslerini neden kursunlara karsi açtiklari ve kendilerini neden atese verdikleri anlasilamiyor. Gelecekten umudunu yitirmis, kaybedecek bir seyleri olmayan bu genç issizlerin neden bu hale geldikleri sorgulanmiyor.
iste bu is sinifsal oldugundan Tunus’taki gösterici çaresizlikten, açliktan market e saldirirken, Cumhuriyet mitinglerindeki kaybedecek çok seyi olan zengin göstericilerimiz hamburger-kola yiyerek bodrumdaki yazliginda raki içememe endisesiyle bizleri ‘tehlike’nin farkina varmaya çagiriyor.
Asil anlasilamayan önemli bir konu ise 89-91’de SSCB ve Dogu Avrupa’nin çökmesiyle baslayan, yükselen gericilik, artik eski cazibesini yitirerek sona yaklasiyor, gericilikten uzaklasiliyor. Bu dönem içerisinde toplumlarin refahinda, yoksullugun giderilmesinde, esitlik ve adalette sanki siyasi bir alternatifmis gibi gösterilen, islam, bir alternatif olmaktan çikiyor. islam’in artik bir alternatif olamayacagi anlasiliyor. Müslüman kardesler örgütü bile tipki bizde milli görüs hareketinin bölünmesi gibi üçe bölünüyor. Avrupa ve dünyanin diger yerlerinde Marks’in Kapital’i yeniden satislarda üst siralara yükseliyor.
Yani bazilarimizin sandigi gibi ABD, oralara neoliberalizmi R.T Erdogan araciligi ile simdi götürmeye yeltenmiyor. Tam tersine oralarda zaten var olan neoliberalizm, samar gibi tokat yiyor. Misir ve Tunus’ta sendikalar bastan beri olaylarin içindeler. Evet… Oranin insani, sicak ikliminde etkisiyle biraz agirkanli olabilir. Arapça alfabenin harfleri YATARKEN gökyüzüne bakilip, yildizlar seyredilerek yildizlarin hareketinden esinlenilerek olusturulmus olabilir, ancak bölge halklarinin 1954 Nasir döneminden beri baslayip gelen antiemperyalist, anti kolonist mücadelelerini inkâr edemeyiz.
Tahrir meydaninda toplu namaz kiliyorlar diye mücadelelerini küçümseyemeyiz.
“Ne oldu da simdi Misir karistirildi.” Diye sorup sasiranlar, Misirda 2005 yilindan beri sürüp gelen tekstil iskolunda ve diger yerlerdeki grevleri görmüyor, göremiyorlar. Misirda 2005 den beri devamli olaylar oluyor. Misir, uluslar arasi sermayenin öteden beri ucuz üretim merkezi…
Yine bazilarimiz, Ortadogu ve Kuzey Afrika halklarinin açlik, issizlik, yoksulluk gibi sorunlara karsi siradan mücadelelerini görmezden gelerek olaylarin gerisinde ABD’nin bölgeye demokrasiyi tasima’ oyunu oldugunu zannediyor ve sahadan 83 numarali oyuncu Mübarek’i alirken yerine yedek kulübesinden Tayip Erdogan’i oyuna demokrasi katmasi için sahaya sürdügünü zannediyoruz.
Olaylara sinifsal bakamayan ( bakmamasi da çok normal olan) bir baska kisi ise, Kemal Kiliçdaroglu. Oda dünkü demecinde bakin demokrasiyi nasil göklere çikartip Tayyip Erdogan’in orta dogudaki esbaskanligini onaylar duruma düsüyor ve onunla ihracat ortakligi yapiyor: “Libya'da Libyalilarin da demokrasiye, insan haklarina, esitlige ihtiyaci olduguna inaniyoruz. Gönlümüz Libyali demokratlarin, özgürlükçülerin yanindadir. Onlari destekliyoruz, onlarla beraberiz. Baskiya artik dünyanin hiçbir ülkesinde izin vermemeliyiz. insanligin ortak paydasi özgürlük olmali, demokrasi olmali, Özgür düsünen insan olmali. Bunu savunan her yerde, herkesle beraber olmaya haziriz.”
Olaylarin sinifsal yönünü yani sömürüyü, açligi, sefaleti, issizligi gözlerden kaçirip sanki onlarin hiçbiri yokmus gibi davranirken, Kiliçdaroglu, nasilda Erdogan gibi konusuyor. Üstelikte “Bunlar demokrasi adi altinda seriati getirecekler” dedigi kisi ve onun partisi gibi. Türkiye’de Kürtlere ve basörtülülere demokrasiyi çok görüp onlarin baska bir sey istedigini sanan bu zatlar birden demokrasi havarisi kesilebiliyorlar.
Misir, Tunus, Libya gibi ülkelerde baslayip yayilacak olan bu sinifsal ayaklanmalarin en iyi tarafi su olacak: Aslinda birbirlerinden hiçbir farklari olmayan Sermayenin AKP’si ile sermayenin CHP’sinin birbirleriyle pastadan pay kapma derdi içinde olduklari (Çalik-Dogan grubu, Tüsiad-Müsiad) bütün çiplakligi ile ortaya çikacak. Asagidan yükselen orta dogudaki mücadele, “Türkiye ye de siçrayacak” endisesiyle, çikarlari ortak olan, birbirlerine çok benzeyen bu iki sermaye partisini giderek birbirine yaklastiracak.
1- 1905 Rus devrimini baslatan Papaz Gapon adinda bir rahipti. Gapon öncülügünde bir grup ellerindeki pankartta; “ÇAR BABAMIZ LÜTFEN BiZE sEFAAT EYLE” yazdigi halde saraya yürümek istediler. Ancak kendilerine ates edildi. Ardindan 8 Martta kadinlar sokaga çiktilar ve devrim ve 8 ay sonra Ekim devrimiyle noktalandi.
2- 2011 Tunus devrim sürecini baslatan ise Muhammet Buazizi adinda bir sebze saticisi oldu. Buazizi ye bir zabita görevlisi, 17 Aralik günü tokat atarak ruhsatsiz oldugu gerekçesiyle, sebze sattigi arabasina el koydu. Buazizi kendisini yakarak devrimleri yoksullarin baslattigini bir kez daha dünyaya ilan etti.
Zengin ve gelismis Fransa, Tunus yöneticilerine: “ Ben bu islerde çok tecrübeliyim. isterseniz asker yollayip devrimi bastirabilirim.” Dedi.
Libya su son 6 günde 290 kisi öldü. Olaylar yayilarak devam ediyor...
Tek sorun buralarda donanimli, devrimci bir partisinin olmayisi
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
Mehmet_Doruk
Site Admin
Kayıt: Sep 17, 2003
|
Tarih: 2011-02-21 18:28:23
Mesaj konusu:
|
|
|
10larca yil iktidarda olan diktatörler birer birer düsüyor. Acaba bu domino etkisi birgün Gençlerbiriligine kadar gelir mi?. Daha fazla özgürlük daha iddaali takim her seen sampiyonluga oynayan takim isteriz.
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
irfanakalp
Site Admin
Kayıt: Jul 28, 2005
|
Tarih: 2011-02-21 22:24:07
Mesaj konusu:
|
|
|
Son durum:
1- Libya……..Muammer Kaddafi………42 Yil.
2- Türkiye……ilhan Cavcav…………….33 Yil
3- Misir…… Hüsnü Mübarek………… 30 Yil....Gitti
4- Tunus……Z.Abidin Bin Ali…………..24 Yil.....Gitti
5- Yemen…..Abdullah Salih…………….21 Yil
6- Fas……….Muhammed………………..12 Yil
7- Cezayir… Buteflika…………………..12 Yil
8- Ürdün…….2. Abdullah……………….12 Yil
9- Suriye…….Besar Esad…………………11 Yil
10- Suudi Arabistan…Abdullah……………6 Yil
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
uralnadir
Site Admin
Kayıt: Dec 15, 2004
|
Tarih: 2011-02-21 23:20:24
Mesaj konusu:
|
|
|
"irfanakalp"]Son durum:
1- Libya……..Muammer Kaddafi………42 Yil.
2- Türkiye……ilhan Cavcav…………….33 Yil
3- Misir…… Hüsnü Mübarek………… 30 Yil....Gitti
4- Tunus……Z.Abidin Bin Ali…………..24 Yil.....Gitti
5- Yemen…..Abdullah Salih…………….21 Yil
6- Fas……….Muhammed………………..12 Yil
7- Cezayir… Buteflika…………………..12 Yil
8- Ürdün…….2. Abdullah……………….12 Yil
9- Suriye…….Besar Esad…………………11 Yil
10- Suudi Arabistan…Abdullah……………6 Yil
11 ile 6 arasinda birini atladik mi?
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
irfanakalp
Site Admin
Kayıt: Jul 28, 2005
|
Tarih: 2011-02-22 01:24:11
Mesaj konusu:
|
|
|
Sevgili Uralim,
Haklisin. söyle de yazabiliriz: 8+(5'de elde var)=13 O zamanda üst siralara tirmaniyor,Mübarek..
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
irfanakalp
Site Admin
Kayıt: Jul 28, 2005
|
Tarih: 2011-02-23 13:38:29
Mesaj konusu:
|
|
|
Kapitalizmin ve dolayisiyla Emperyalizmin son yüzyilin en büyük krizi olan 2008 ekonomik krizini anlamadan Ortadogu’da olup bitenleri anlayamayiz. Hatilanacagi gibi olaylarin ilk isaretleri Fransa’da ve Yunanistan’da baslamisti.
Yunanistan Aralik 2008’de bir ay süren bir isyanla sarsildiktan sonra 2010’da uygulanan kemer sikma politikalarina karsi defalarca aktif genel greve gitti. Türkiye 2010’un ilk aylarinda Tekel mücadelesini yasadi. Fransa, 2010’un çogunu emeklilik yasasina karsi genel grevlerle, milyonlarca insanin gösterileriyle, isgallerle geçirdi. ispanya’da, Portekiz’de, italya’da isçiler ve gençler büyük mücadeleler verdiler. Bunlarin hepsi Akdeniz ülkeleriydi.
Fransa’da günlerce sokaklarda arabalari yakan isyan eden gençler, Parisin varoslarinda yasayan issiz genç göçmenlerdi. Bu gençler Akdeniz öte yakasindaki Fas, Tunus, Cezayir gibi Fransa’nin eski sömürgelerinden gelen gençlerdi.
iste bugün Akdenizin güney sahillerinde yasanan olaylarin fitili aslinda Akdenizin kuzey sahillerinden ateslenmisti.
Tunus, gelirinin büyük kismini turizmden elde ediyordu ve ülkeye gelen turistlerin hemen tamami Avrupaliydi. Kriz nedeniyle gelen turistin ve turizm gelirinin azalmasi genç Tunuslu isçilerin issiz kalmasina yol açti.
1- Avrupa’yi sarsan ekonomik krizin Tunus ekonomisinin esas gelir kaynagi turizme darbe vurmasi sonucunda ülkedeki issizlik tahammül edilmez boyutlara ulasti.
2- Bunun yani sira Avrupa Birligi isgücü göçünü engellemek için çok sert tedbirler aldi. Bu da Kuzey Afrika gençliginin bireysel kurtulus ufkunun kapanmasina yol açti.
iste bu yüzden Akdeniz bir devrimci havza haline geldi.
Bunu göremeyen, görmek istemeyen ABD, AB, Fransa ile Türkiye’deki liberaller ile laikler ve dinciler tek yumruk olup ya suskunluk içerisine girdiler ya da olaylari küçümseyip arkasinda iran’i aradilar. “Müslüman ya da Dogulu toplumlar koyun gibidir, isyan etmez” diyecek kadar saçmaladilar. “Aç tavuk dari ambarini yikar” sözünü unuttular.
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
MehmetGUNER
Site Admin
Kayıt: Aug 08, 2002
|
Tarih: 2011-02-24 10:39:55
Mesaj konusu:
|
|
|
devrimler hiç kimsenin beklemedigi bir anda, umulmadik bir zamanda beklenmedik bir biçimde olur denince ben tartismayi biraktim..
kusura bakmazsaniz eger, benim bu güne kadar duydugum en absürb yaklasimdi. bunun üzerine söylenecek birsey olurmu?
bizde kalkmis büyük buhrandan, ingilteredeki örgütlü emegin mücadelesinden baslayip, sovyetler birligine uzanan uzun yürüyüsten bahsediyoruz..
insan nelere gülüyor yarabbim.. ilk insanlar yolda yürürken demir bir çapa buldular, maden çagi basladi; gibi bir sey oldu..
bunun bir altyapisi olmazmi, evveliyati, ulsacagi bir hedefi olmaz mi?. elinde kitap tutan -sopa anlamis arkadaslarim- bir önderi olmaz mi?.
böyle bir gece ansizin çikip gelecegini zannedersen olmaz tabii..
simdi biz bunu diyenlere, nasilki kapitalizmin feodalizmin bagrindan dogduysa, sosyalizmin kapitalizmin bagrindan dogdugunu nasil anlatacagiz?.
anlatamayacagimiz için ben sözlerimi bitirdim.. uçurumlari lafla asacak halim yok..
iran devriminde bile sah gidince yerine kimin gelecegi belliydi.. adina devrim denen bu seyi kimin baslattigi, diktatörleri gönderince kimlerin gelecegi belli degil..
binali'yi gönderen -övmüyorum haa.- sanli arap direnisinin, yerine yardimcisi besyüzali'yi getirmesini, misirda mübareki deviren halkin yönetimi orduya devretmesini anlayan ve buna devrim diye sahip çikan kim var?..
yukarida uzun uzun anlattik.. devrimin nasil gelistigini, hangi süreçlerden geçtigini, hedefinin ne oldugunu ve nereye ulasmasi gerektigini uzun uzun anlattik..
bir seyyar saticinin kendini yakmasiyla baslayan ve domino etkisiyle oldugunu sananlar sansin.. naapim hersey zorla degil ya..
yinede teorimi havada birakmamak için;
buhrandaki salyali kapitalistin; kaddafinin libyasina düzenlediklerinin, büyük avrupa pazarina iltimasli petrol satan ve euro bölgesine geçis yapan saddam irak'ina düzenledikleri ile büyük benzerligine dikkat çekerek;..
bu tartismaya devam etmenin anlamsizligini vurgulamak isterim. biz ne dersek diyelim herkes kendi devrimini yasar en nihayetinde..
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
aksitozkural
Site Admin
Kayıt: Aug 27, 2002
|
Tarih: 2011-02-24 15:50:20
Mesaj konusu:
|
|
|
Ne varsa 68 kusaginda var :D
Hem sevgili Irfan bey, hem de sevgili Mehmet Guner kendi bakis acilarindan durumu ozetliyorlar.
Yakinda ben de postallarimi ve haki renkli parkami ustume cekersem kimse sasirmasin.
Saka bir yana Kuzey Afrika ayaga kalkmis vaziyette. Buna iliskin tum yorumlari dikkatle izliyorum.
Umarim halklarin ayaga kalkisi bu dost ulkelere gonenc. ic baris ve demokrasi getirir.
Aslinda, ozellikle demokrasinin bugunden yarina kurulamiyacagina eminim. Bize baksaniza, 1946-2011, tam 65 yildir demokrasiyi ( bazilari demihrasi diyor :D ) oturtmaya calisiyoruz, daha hala almamiz gereken cok yol var.
Bununla beraber artik halklar ( beyni sulanmis diktator bozuntularina karsi gelmeye baslamis ) ana oznenin kendileri oldugunu iyice farketmistir.
Bundan sonrasi sancili ama daha kolay olacak.
Saglikli bir demokrasinin yerlestigi bir Kuzey Afrika, dunya insanligi icin cok onemli ve yararlidir.
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
MehmetGUNER
Site Admin
Kayıt: Aug 08, 2002
|
Tarih: 2011-02-24 17:52:18
Mesaj konusu:
|
|
|
"aksitozkural"]Umarim halklarin ayaga kalkisi bu dost ulkelere gonenc. ic baris ve demokrasi getirir.
abi; senin arka sayfada kalan gene böyle bir beklentin, umudun vardi.. bende ah keske demistim. keske öyle olsa..
aradan bunca zaman geçti bu beklentine yanit niteliginde olacak en ufak bir ipucu bulabildin mi?.
bulamazsin ki, nasil bulacaksin?. en az 7 arap ülkesinde bir anda demokrasi, özgürlük ve haklar mücadelesi basliyor.. bu kadar örgütlü(!) bir hareketin manifestosu yok.. ortada ne bir lider ne bir örgüt nede bir bilimsel yol haritasi veya kitap olmadigi için kimse bilmiyor nereye gidecegini..
kaddafiden baska yorum yapan çikmadi.. oda: benim basima gelenler el kaidenin isi dedi.. dogru veya yanlis, en azindan bir sey dedi..
biz devrime giden çok uzun ve mesakkatli süreci çizip, kapitalist evrelerin dinamiklerini ve bu dinamikler arasindaki diyalektigi isaret ettigimizde:
"devrimlerin herhangi bir andan ve önceden belirlenemeyen bir yerden baslayacagi" gibi tek bir cümleyi alinti yaparak; iste gördünüzmü böylede olabiliyormus diyenler çikti..
o tümcenin önünde yer alan 150 sayfayi ve arkasindan gelen 350 sayfayi yok sayip sadece bu tümce üzerine sayfalar dolusu bosta kalan yorumlar yapildi..
tabiki anti-kapitalist hareket -ki; burada öyle birseyde yok- herhangi bir yerden baslayacaktir.
ama o herhangi bir yerden baslayan hareket bu tartistigimiz örnekte; emek süreçlerinden, kavramsal tahayyülden, toplumsal iliskilerden, dogayla iliskilerden, devrimci teknolojilerin ve örgütsel biçimlemelerin tasarimindan, kaniksanmis yasam biçiminden yada kurumsal ve idari yapinin, devlet gücünün yeniden düzenlenmesi isteminden geçtimi?.
40 yil boyunca en ufak bir sinyal dahi vermemis bu cografyada bu süreçlerden geçti, olgunlasti, manifestosu hazirlandi da bizmi göremedik de; herhangi bir yerden siçradigina inanalim simdi?.
buradaki esas mesele;
devrim olur baska birsey olur ama siyasi bir hareketi bir safhadan digerine geçerken birbirini güçlendirecek sekilde dinamik tutmak.. bizde ne dedik zaten: kapitalizm, feodalizmin bagrindan dogmustur.. olmadimi böyle birsey simdi? bizim her dedigimiz bilimsel bir kaynaga dayaniyor..
mevcut yönetime alternatifler yaratilmadan ortaya atlamiyoruz, yasasin devrim oluyor diye..
çünkü iktidardaki zorbaya alternatif yaratmak için daha önceki denemeler, bu denemelerde yapilan hatalardan edinilen tecrübeler yok burada..
olmayinca bu safhalar arasindaki diyalektik hareketin gelisimini yada belirsizliklerini ve tahmin edilemezliklerini neye dayanarak ortaya koyuyoruz belli degil..
kapitalizm tamda bu noktada bu safhalar arasindaki diyalektik hareketleri basariyla kavradigi ve krizlerde dahil olmak üzere -maalesef- çok dogru yorumladigi için ayakta kalabildi.. buna bile fransiziz..
ona fransiziz ama sanki bütün bunlar oldu, bütün bu süreçlerden geçildi ve anti-kapitalist hareket baskilara dayanamdi ve bir yerden patladi gibi yorumlar yapip;
yasasin baski altinda inleyen, ezilen halklar bas kaldiriyor.. kosun devrim oluyor diyoruz..
bende onu diyorum zaten: keske öyle olsa abi.. keske öyle olsa..
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
irfanakalp
Site Admin
Kayıt: Jul 28, 2005
|
Tarih: 2011-02-24 23:50:07
Mesaj konusu:
|
|
|
Aksit abi,
Eskiden sik sik, "benden bi çay iç" diyen Mehmet Güner, bu kadar çene patlattigimiz halde görüyorsun,"bi çay molasi verelim arkadas", " sakin ol hele benden bi çay iç" bile demiyor...Nerede o eski demli çayli bol dumanli kantinler... :cry:
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
MehmetGUNER
Site Admin
Kayıt: Aug 08, 2002
|
Tarih: 2011-02-25 11:24:55
Mesaj konusu:
|
|
|
arkadaslar simdi steye girdim.. cenazem var çok acele çikmak zorundayim. çaylarinizi söyledim.. için sicak sicak..
benden.. :lol: :lol:
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
seyhun_akar
Site Admin
Kayıt: Mar 16, 2003
|
Tarih: 2011-03-03 13:30:55
Mesaj konusu:
|
|
|
walla ben kaddafi'yi destekliyom arkadas.. ne yalan söyliyim yani..
zamaninda saddami da destekledigim gibi.. ama saddam serefiyle kaybetti adaletsiz savasi irak'la beraber.. simdi sirada libya mi var.. hayir olmamali..
vursun tokadi libya'nin issiz topraklarindan gürül gürül akan petrole göz koymus zorba hirsizlara..
her yerde bir kaddafi tukakaciligi.. medyanin her alaninda böyle.. ama altini üstünü sorgulayan yok.. libya'nin bu kargasa öncesini de hesaplayan yok.. ulan önce kendi memleketinizde ki hale bakin be.. yilda kazandiginiz parayi orda kaddafi dogum yapan kadinlara veriyor..
ahan da 6. filo dayandi libya sahiline.. demek ki plan belliymis.. sahibi de.. organizatörü de.. hala mi kaddafi'ye tukaka..
akilli olun..
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
yavuz_savata
Site Admin
Kayıt: Dec 24, 2009
|
Tarih: 2011-03-04 15:22:54
Mesaj konusu:
|
|
|
"seyhun_akar"]walla ben kaddafi'yi destekliyom arkadas.. ne yalan söyliyim yani..
zamaninda saddami da destekledigim gibi.. ama saddam serefiyle kaybetti adaletsiz savasi irak'la beraber.. simdi sirada libya mi var.. hayir olmamali..
vursun tokadi libya'nin issiz topraklarindan gürül gürül akan petrole göz koymus zorba hirsizlara..
her yerde bir kaddafi tukakaciligi.. medyanin her alaninda böyle.. ama altini üstünü sorgulayan yok.. libya'nin bu kargasa öncesini de hesaplayan yok.. ulan önce kendi memleketinizde ki hale bakin be.. yilda kazandiginiz parayi orda kaddafi dogum yapan kadinlara veriyor..
ahan da 6. filo dayandi libya sahiline.. demek ki plan belliymis.. sahibi de.. organizatörü de.. hala mi kaddafi'ye tukaka..
akilli olun..
Ben ne Misir'da, ne de Libya'da yasanan ayaklanmalarin batili güçler tarafindan yahut destegiyle yapildigina, yapilacagina, desteklenecegine hiç mi hiç ihtimal veremiyorum.. Çünkü bu tepedeki diktatörler halihazirda batinin adamlaridir.. Onlarin garantörlügünde rejimin basina geçip, orada kalabildiler.. Bu süre zarfinda hem onlarin hem de kendilerinin keselerini doldurdukça halk, gitgide fakirlesti.. Zaten Misir basta olmak üzere Arap ülkelerindeki en temel sorun fakirliktir..
Arap devrimlerinden sonra bati yanlisi, daha demokratik görünen "dikta" iktidarinin yerini daha radikal islamci güçler alacak ve bu da ne Amerika ve israil'in, ne de Avrupa'nin hiç mi hiç hosuna gitmeyecektir.. Ben Kaddafi bütün olaylardan El Kaide'yi sorumlu tutmasini da aslinda buna bagliyorum..
Her sey bir yana, halkini (sözde) bu kadar çok seven, düsünen, onlara her türlü yardimi yapan vs. bir insanin, onlarin üzerine mermi-bomba yagdirmasini, ülkesinin en büyüük kaynagi olan petrol kuyularini yakmakla tehdit etmesini ve daha nicesini gördükten sonra hasta ruhlu bir adam oldugu ortaya çikan Kaddafi'yi desteklemek tamamen anlamsiz kalmaktadir.. Ülkesi için savastigini söyleyip yine kendi vatandasini öldürmesi, hatta Afrika'dan parali askerler getirmesi ne demektir? Bunun hiçbir mantikli açiklamasi yoktur..
Dis güçlerin askeri müdahale ve benzeri fikirleri tamamen endiselerinin sonuçlarinda ortaya çikmaktadir.. Yani sanilanin aksine önceden planlanmis bir sey degil; basa gelecek ve kendi istediklerini yaptirabilecekleri bir iktidar yaratma planlarini hayata geçirebilmek için bu kargasadan pay çikarma endisesidir.. Bu yüzden de aslinda olaylarin daha da ileriye gitmesini, isin içinden çikilamamasini beklemektedirler..
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
erdem_ceydilek
Site Admin
Kayıt: Oct 03, 2003
|
Tarih: 2011-03-04 15:34:10
Mesaj konusu:
|
|
|
"batili güçler"e "emperyalist güçler"e karsi durmak savunulasi bir sey. kabul.
ama bu mücadele tepede duran bir diktatörün mücadelesi olursa bir sey ifade etmez. o mücadeleyi halka indiremedikten sonra. ve diktatörce yönetilen ülkelerin uluslararasi ortamda yükselttigi anti-emperyalist sesler, sadece devletlerin pazarlik gücünü arttirir, o diktatörlere de iç politikada güç kazandirir. buna türkiye de dahil. buna davos'ta israil'e gider yapan tayyip erdogan da dahil. kalici, tabana yayilan bir mücadele kültürü olusturamaz.
yani önce emperyalizm karsitligi (diktatör tarafindan olsa bile) sonra halklara özgürlük degil,
önce halklara özgürlük, demokratik bir ülke yönetimi, sonra emperyalizm karsitligi.
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
seyhun_akar
Site Admin
Kayıt: Mar 16, 2003
|
Tarih: 2011-03-07 12:21:54
Mesaj konusu:
|
|
|
ilimli islam sentezinde bir yönetim abd'nin istedigi bir yönetim degil midir..
en yakin örnek iste basimizdakiler..
bu arada kendi halkina kursun sikmakla hitap edilen kaddafi için sunu diyebilirim; acaba buyrun geçin ülkenin basina demesi mi gerekirdi.. y ada söyle diyeyim bu derece askeri bir hücum ve savunma organizasyonu yapan yerel bir halk sadece kendi kendine mi yapabilir bu isleri.. bence ülkeye sizmis ya da sizdirilmis birilerince bu is iyi organize edildi ve ediliyor kaddafi de dogal olarak bunlarin tepesine bombalari yagdiriyor..
unutmayin vatani savunmak her seyi yok etmekle olacaksa her sey mesrudur..
örnegin mao zedung çin devriminden önce bozulan, devrim için ahengini kaybeden çin komünist partisini bombalamistir..
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
irfanakalp
Site Admin
Kayıt: Jul 28, 2005
|
Tarih: 2011-03-10 23:32:32
Mesaj konusu:
|
|
|
Seyhun Akarin “ , valla ben kaddafi'yi destekliyom arkadas.. ne yalan söyliyim yani..” demesi birçok kisinin söylemeye cesaret edemedigi düsünceyi, dünya görüsünü açikça ortaya koymasi açisindan önemli.
Bilindigi gibi Ortadogu ve Kuzey Afrika’da onyillarca ‘Arap sosyalizmi’ adi altinda Sosyalizm ile hiç alakasi olmayan dikta rejimleri, asker kökenli diktatörler tarafindan sürdürüldü. Irakta Saddam, Suriye’de Hafiz Esat, Misirda Sedat ve onun devami olan Mübarek, Libya da Kaddafi gibi… Bu kisiler, ekonomik olarak batinin isbirlikçisi olmakla beraber laik, hatta bazilarinin ateist olmalari nedeniyle de batiya yakindilar.
Bu diktatörler kendi ülkelerinde hak talep eden halklari acimasizca çoluk çocuk demeden katlettiler. Halepçede Kürt halkina karsi kimyasal silahlarla soykirim yapildi. Bütün bu yapilanlar tipki Bati gibi Türkiye’de de kendisine ‘ilericiyim’ diyenler tarafindan görmezden gelindi.
Bizde tipki Kolonyalist Avrupalilarin uygarlastirma, uygarlik götürme, halklari ilerletme anlayisina benzer sekilde bu diktatörlerin ‘halki adam etme’ tesebbüsü ve anlayisini onayladik. Bunu da anti-emperyalizm adina yaptik. Bu da çok normaldi. Çünkü kendi ülkesinde seçimlerde çaresizlikten AKP’ye oy veren yoksul halki ‘cahil’, ‘Bidon kafali’ olarak gören oryantalist anlayis, diger ülkelerde de ayni seyi düsünecekti.
Kendi ülkesinde yasayan Kürt halkinin en dogal en masum isteklerini ‘Emperyalistlerin kiskirtmasi’, ‘Sevrcilerin kasimasi’ olarak algilayanlar elbette ki Irakta, Suriye’de Kürt halkina karsi yapilan vahseti sirf laiklik adina sessizce geçistirip, kafasini baska tarafa çevirip, görmemezlikten geleceklerdi.
iste bu yüzden “AKP’nin Kürt açilimi emperyalizmin planidir” kolayciligi ile meseleyi arastirmayanlar Misir, Tunus ve Libya daki isyanlari da ‘ABD’nin bölgeyi yeniden düzenlemesi” olarak degerlendireceklerdi.
Önce bir yanlis anlamayi giderelim; Libya da Kaddafi eger gerçekten anti-emperyalist ise ona karsi isyan edenlerde en az onun kadar antiemperyalisttirler ve günlerdir dis müdahale istemediklerini haykirmaktadirlar.
Eger tarih boyunca yasanan ayaklanmalarin, belli bir esik asildiginda ezilen-sömürülen-asagilanan siniflarin korku duvarini astigini görebilseydik orta dogudaki olaylarin belirleyici nedeninin ABD degil iç dinamikler oldugunu anlardik. Yine ayni sekilde Misir, Libya ve Tunus’ta yillardir düzene karsi muhalefet edenlerin hapislere atilip iskenceler ile katledildigini bilebilseydik bugünkü olaylari daha objektif degerlendirebilirdik.
Misirda Tahrir meydanini görenler bilirler; meydanin kenarini çevreleyen binalarin çatilarindaki dev tabelalarda ABD’nin dünyaca meshur hamburger ve içecek markalarinin reklâmi on yillardan beri oradadir, vardir.
Libya’daki olaylari degerlendirirken ABD’nin getirisine ya da götürüsüne endeksli degerlendirirsek tipki Türkiye’de AKP-ABD iliskisini açiklarken düstügümüz kolayciliga düseriz.
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
ulas_karadag
Site Admin
Kayıt: Feb 07, 2011
|
Tarih: 2011-03-12 20:39:24
Mesaj konusu:
|
|
|
çagimiz felsefeci ve düsünürlerinden Alan Badio'nun konuyla ilgili yazisi, okumalariniza sunulur:
Alain Badiou: “Tunus, Misir: Dogu’nun rüzgari Bati’nin küstahligini süpürdügünde”
25 subat 2011
Dogu rüzgâri Bati rüzgarina üstün çikiyor. Zavalli ve karanlik Bati, kendilerini hâlâ dünyanin efendisi olarak görenlerin “uluslararasi camiasi”, bütün gezegene iyi yönetim ve davranis dersleri vermeye daha ne kadar devam edecek? Bazi entelektüelleri vazife basinda, bizim için döküntü bir cennet gibi duran sermaye-parlamentarizminin uygun adimdan çikmis askerleri olarak, kendilerini muhtesem Tunus ve Misir halklarinin hizmetine sundugunu, “demokrasi”nin esaslarini bu vahsi nüfuslara ögretmek için kendilerini ortaya attigini görmek gülünesi degil mi? Sömürgeci küstahligin israrci sikintisi! Yasadigimiz acinasi siyasi durum dikkate alindiginda, devam eden halk isyanlarindan ders almasi gerekenlerin bizler oldugu belli degil mi? Oligarsik, yozlasmis ve herhalde hepsinden de önemlisi Batili devletlerin utanç verici birer kuklasi olmus hükümetlerin kolektif eylemlerle devrilmesini mümkün kilan seyin ne oldugunu hepimizin acilen yakindan incelemesi gerekmiyor mu?
Evet, bu hareketlerin ögrencileri olmaliyiz, budala ögretmenleri degil. Çünkü bu hareketler kendi icatlarinin dehasiyla, bazilarinin uzun zamandir modasinin geçtigine bizi ikna etmeye çalistigi bazi siyasi ilkelere hayat verdiler. Özellikle de Marat’nin hiç durmadan bize hatirlattigi ilkeye: is özgürlüge, esitlige, kurtulusa geldiginde her seyi halk isyanlarina borçluyuz.
isyan edilmeyi hak ettik. Siyasette oldugu gibi, devletlerimiz ve onlardan istifade edenler (siyasi partiler, sendikalar, entelektüel usaklar) yönetimi isyana tercih ediyor; iddialari ve “düzenli geçisi” herhangi bir kesintiye yegliyor. Misir ve Tunus halklarinin bize hatirlattigi sey, devlet iktidarinin skandal isgali karsisinda hissedilen ortak duyguya denk düsen tek eylem biçiminin kitlesel ayaklanma oldugudur. Böyle bir durumda, kitleleri olusturan ayri gruplari birlestirebilecek tek parolanin “Sen oradaki, defol!” oldugudur. Bu durumda isyanin olagandisi önemi, elestirel gücü, bu parolayi milyonlarca kisinin tekrarlamasinin hiç kuskusuz ve geri çevrilemez biçimde ilk zafer olacak seyin degerini göstermesinde yatar: Böyle hitap edilen adam kaçacaktir. Sonrasinda ne olursa olsun, yasadisi nitelikteki halk eyleminin bu zaferi ebediyyen muzaffer olacaktir. Devlet iktidarina karsi bir isyanin mutlak olarak muzaffer olacak, evrensel olarak alinabilen bir derstir. Bu zafer, hukukun otoritesinin hesabindan düsülmüs bütün kolektif eylemlerin ufkunun, Marx’in “devletin basarisizliga ugramasi” dedigi ufkun öne çiktigini gösterir her zaman.
Yani bir gün, kendi yaratici güçlerinin yayilmasiyla özgürce birlesen halklar, devletin kasvetli zorlayiciligi olmadan da yapabilir. iste bu sebepten, bu nihai fikir yüzünden, yerlesik bir otoriteyi deviren bir isyan bütün dünyaya sinirsiz bir sevkin yönünü çizebilir.
Bir kivilcim bir tarlayi atese verebilir. Her sey, fazlalik haline getirilmis, hayatta kalmasini mümkün kilan sefil durumdaki isi yasaklanmakla tehdit edilmis, bu dünyada neyin gerçek oldugunu anlasin diye suratina bir kadin polisin tokadini yemis bir adamin kendini yakarak intihar etmesiyle baslar. Bu hareket günler, haftalar içinde yayilir; uzaklarda bir meydanda milyonlarca insan sevinçlerini haykirip güçlü yöneticiler kaçincaya kadar. Bu muhtesem yayilma nereden geliyor peki? Bir özgürlük salgininin yayilmasi mi bu? Hayir. Jean-Marie Gleize’nin sairane bir üslupla dedigi gibi “Devrimci bir hareket bulasmayla yayilmaz. Titresimle yayilir. Burada ortaya çikan bir sey, surada ortaya çikan bir seyin saldigi sok dalgasiyla titresir.” Bu titresime, “olay” diyelim. Bu olay yeni bir gerçekligin degil, birçok yeni olasiligin birden yaratilmasidir.
Bu olasiliklarin hiçbiri de zaten bildigimiz bir seyin tekrari degildir. “Bu hareket demokrasi talep ediyor” (bizim Bati’da sahip oldugumuzu ima ederek) ya da “Bu hareket sosyal iyilesme talep ediyor” (bizim ülkelerimizde küçük burjuvanin orta halli refahini kast ederek) anlamina gelmesinin sebebi de budur. Neredeyse hiçbir seyden dogan, her yerde titresen halk isyani bütün dünya için bilinmeyen olasiliklar yaratir. “Demokrasi” kelimesinin aslinda Misir’da hiç lafi geçmedi. “Yeni bir Misir”dan, “gerçek Misir halki”ndan bahsedildi; seçimle olusacak bir meclisten, mutlak bir varolus degisiminden, görülmemis olasiliklardan bahsedildi. isyan kivilcimiyla ates alan önceki tarlanin artik hiç olmayacagi yerde olacak yeni tarlayla ilgiliydi bu konusmalar. Bu yeni gelecek tarla, güçleri devirmenin ilaniyla yeni görevler üstlenmenin ilani arasinda duruyor. Genç bir Tunuslunun “Biz, isçiler ve çiftçilerin çocuklari suçlulardan daha güçlüyüz” sözleriyle genç bir Misirlinin “Bugünden, 25 Ocak’tan itibaren ülkemin islerini ele aliyorum” sözleri arasinda duruyor.
Evrensel tarihi yaratanlar insanlar, ancak ve ancak insanlardir. Bizim Bati’da hükümetlerin ve medyanin Kahire’nin bir meydanindaki isyancilari “Misir halki” diye degerlendirmesi çok sasirticiydi. Nasil ama? Bu tiplere göre, halk, tek makul ve yasal halk genellikle ya bir kamuoyu yoklamasindaki ya da seçimdeki çogunluga indirgenmemis miydi? Nasil oldu da isyan eden yüzbinlerce insan birden seksen milyonluk bir nüfusu temsil eder oluverdi? Bu unutulmayacak bir ders; biz de hatirlayacagiz.
Bir kararlilik, dikbaslilik ve cesaret esigi asildiginda bir halk gerçekten de varolusunu bir meydanda, bir caddede, birkaç fabrikada, bir üniversitede yogunlastirabilir. Bütün dünya bu cesarete, özellikle de ona eslik eden eserlere tanik olacak. Bu eserler orada bir halkin temsil edildiginin kaniti olarak kalacak. Misirli bir protestocunun dedigi gibi “Eskiden ben televizyon seyrederdim, simdi televizyon beni seyrediyor.”
Bir olayin ortasinda, halki, olayin onlara dayattigi sorunlarin nasil çözülecegini bilenler olusturur. Ayni sey meydanin isgali için de geçerli: Yiyecek, uyuma düzenlemeleri, korunma, ibadet, savunma mücadelesi; her sey, her seyin gerçeklestigi yerin, bir sembol haline gelmis yerin ne pahasina olursa olsun oradaki insanlarda kalmasi içindir. Bu sorunlar, oraya her yerden gelmis yüzbinlerce insan ölçeginde çözülmesi imkânsiz sorunlar olarak görünebilir, özellikle de devlet o meydandan kayboldugu için. Çözülemez sorunlari devletin yardimi olmaksizin çözmek; bir olayin kaderi budur. Bir halkin, birden ve belirsiz bir süre boyunca, toplanmaya karar verdigi yerde var olmasini belirleyen de budur.
Komünist hareketler olmaksizin komünizm olamaz. Bahsettigimiz halk isyani açikça partisiz, hegemonik bir örgütlenmesi, taninmis bir lideri olmayan bir isyandir. Bu niteligin bir güç mü yoksa bir zayiflik mi olduguna her zaman karar verilmelidir. Her halükarda bu nitelik isyanin, bir hareket olarak komünizmden bahsetmemizi saglayacak bütün gerekli özellikleri saf bir biçimde, hiç kuskusuz Paris Komünü’nden bu yana en saf biçimde göstermesini saglamistir. Burada “komünizm” kolektif bir kaderin ortak bir biçimde yaratilmasi anlamina gelir. Bu “ortakligin” iki ayirt edici özelligi vardir. Öncelikle jeneriktir, bütünlügü içinde insanligi bir yerde temsil eder. Bu yerde genelde nüfusu olusturan her türden insan vardir, her söz isitilir, bütün öneriler incelenir, bütün zorluklar oldugu gibi karsilanir. ikincisi, devletin asmaya muktedir tek güçmüs gibi yaptigi büyük çeliskileri asar: entelektüeller ile el isçileri arasindaki, erkekler ile kadinlar arasindaki, zenginler ile yoksullar arasindaki, Müslümanlar ile Kiptiler arasindaki, tasrada yasayan insanlarla baskentte yasayanlar arasindaki…
An be an, bu çeliskilerin çözümü için milyonlarca yeni olasilik dogar; devletin, herhangi bir devletin tamamen kör oldugu olasiliklar. Tasradan yaralilari tedavi etmek için gelmis genç kadin doktorlarin güçlü genç adamlarin olusturdugu bir çemberin ortasinda uyuduklarini, kimsenin saçlarinin kilina bile dokunamayacagini bildiklerinden hiç olmadiklari kadar rahat olduklarini görürüz. Genç mühendislerden olusan bir örgütün banliyölerden gelen gençlere hitaben dayanmalarini, hareketi mücadele etme güçleriyle korumalarini istedigini de görürüz. Ayakta siralanmis Hiristiyanlarin ibadetleri sirasinda egilen Müslümanlari gözettigini de. Sokak saticilarinin issizleri ve yoksullari besledigini görürüz. Herkesin tanimadigi komsusuyla konustugunu da. Herkesin hayatinin herkesin büyük Tarihi’yle iç içe geçtigi binlerce pankart okuruz. Bütün bu durumlar, bu icatlar hareket olarak komünizmi olusturur. iki yüzyil var ki yegane sorun su: Uzun vadede hareket olarak komünizmin icatlarini nasil tesis edebiliriz? Yegane gerici ifade de su: “Bu imkânsiz, hatta yikici olur. Gelin devlete güvenelim.” Tunus ve Misir halklari çok yasasin, bize gerçek ve yegâne siyasi görevi hatirlattilar: Devletle yüz yüze gelindiginde, hareket olarak komünizme örgütlü sadakat.
Savas istemiyoruz, ama savastan korkmuyoruz. Devasa hareketlerin baris sükûnetinden her yerde bahsedilmistir; bu, harekete bahsettigimiz seçici demokrasi idealiyle iliskilendirilmistir. Ne var ki yüzlerce ölü oldugunu, ölü sayisinin her geçen gün arttigini unutmayalim. Birçok örnekte bu ölüler, bu inisiyatifin savasçilari ve sehitleri, yani hareketin korunmasi için ölenler olmustur. isyanin siyasi ve sembolik yerlerinin, tehdit edilen rejimlerin milisleri ve polislerine karsi yogun bir mücadeleye girismek pahasina korunmasi gerekmistir. Peki, bu bedeli en yoksul siniflardan gelen gençler disinda kim kendi hayatiyla ödemistir? “Orta siniflar”, bizim sevke gelmis Michèle Alliot-Marie’nin hareketin demokratik bir sonuca varmasinin onlara, yalnizca onlara dayandigini söyledigi orta siniflar o kritik anda, hareketin sürekliligin ancak ve ancak halkin milislerinin sinirsiz bagliligiyla güvence altina alindigini her zaman hatirlamali. Savunmaci siddet kaçinilmaz. Tunus’ta genç tasrali eylemcilerin yoksulluklarina gönderilmesi sonrasi zor kosullarda hâlâ devam ediyor.
Bu sayilamayacak kadar çok inisiyatifin ve aci fedakârliklarin temel hedefinin halkin, tipki bizim burada Bay Sarkozy ile Bay Strauss-Kahn arasinda karar vermeye çekildigimiz gibi, Süleyman ile El Baradey arasinda bir tercih yapmasini saglamak oldugunu cidden düsünebiliyor muyuz? Bu muhtesem dönemin tek dersi bu mu olacak?
Hayir, binlerce kere hayir! Misir ve Tunus halki bize sunu söylüyor: isyan etmek, hareket olarak komünizmin kamusal alanini insa etmek, o alani her sekilde savunmak ve onun sonraki eylem adimlarini olusturmak; halk özgürlük siyasetinin gerçekligi budur. Elbette ki begenilmeyen, esasen seçimli ya da seçimsiz gayri mesru olan sadece Arap devletleri degildir. Gelecekleri ne olursa olsun, Tunus ve Misir isyanlarinin evrensel bir anlami var. Uluslararasi degeri olan yeni olasiliklar salik veriyorlar.
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
ulas_karadag
Site Admin
Kayıt: Feb 07, 2011
|
Tarih: 2011-03-20 02:08:08
Mesaj konusu:
|
|
|
bir de wallerstein'in kaleminden libya meselesisinin bir boyutu okumalariniza sunulur:
libya ve Dünya Solu
Immanuel Wallerstein
Libya’da olan biten konusunda o kadar büyük bir ikiyüzlülük var ve yapilan yorumlar o kadar çok kafa karisikligi yansitiyor ki insane neresinden baslayacagini bilemiyor. Durumla ilgili olarak, en çok konusulmayan sey ise
dünya solunun bu konudaki bölünmüslügü. Bir çok Latin Amerika ülkesi, en önemlisi Venezuela Albay Kaddafi’ye tam destek veriyor. Ama Orta Dogu, Asya, Afrika, Avrupa ve hatta Kuzey Amerika’dan dünya solunun sözcüleri bu görüsü
kesinlikle paylasmiyor.
Hugo Chavez’in degerlendirmesi esasen ve hatta sadece Amerika Birlesik Devletleri ve Bati Avrupa’nin Kaddafi rejimine yönelik tehditleri ve yaptiklari kinama açiklamalarina odaklaniyor gibi görünüyor. Kaddafi, Chavez ve diger
bazilari, bati dünyasinin Libya’yi isgal etmek ve Libya’nin petrolünü çalmak istediginde israrli. Ama bu yorum, olan biteni tamamen görmezden geliyor ve Chavez’in yargisina duyulan güvene–ve hatta onun dünya solunun geri kalani
nezdindeki itibarina gölge düsürüyor.
Herseyden önce, son on yildir ve bir kaç hafta öncesine kadar Kaddafi bati dünyasinda gayet makbuldü. Kendisinin hiç bir sekilde “terörizmi” desteklemedigini ve tek arzusunun dünyanin merkez jeopolitik ve ekonomik yapisina tamamen eklemlenmek oldugunu kanitlamak için herseyi yapiyordu. Libya ve Bati dünyasi arasinda yapilan karli anlasmalar birbirini izliyordu. Bu yüzden Kaddafi’yi en azindan son on yil boyunca dünya anti-emperyalist hareketinin
kahramani olarak görmem zor.
Hugo Chavez’in degerlendirmesinin gözden kaçirdigi ikinci nokta ise su: Bati dünyasi Libya’da kayda deger bir askeri müdaheleye girismeyecek. Yapilan açiklamalarin tümü bu ülkelerin iç kamuoylarini etkilemeye yönelik içi bos
laflardan ibaret. BM Güvenlik Konseyinden karar çikmayacak çünkü Rusya ve Çin onaylamayacaklar. NATO karar alamayacak çünkü Almanya ve diger bazi ülkeler kabul etmeyecek. Sarkozy’nin militan Kaddafi karsiti tutumu, Fransa’da bile dirençle karsilasiyor.
Herseyden önemlisi Amerika Birlesik Devletleri’nde askeri bir müdaheleye muhalefet hem kamuoyundan hem de daha önemlisi ordudan geliyor. Savunma Bakani Robert Gates ve Genel Kurmay Baskani Amiral Mullen açikça uçusa yasak bölge olusturulmasina karsi olduklarini söylediler. Savunma Bakani Gates daha da ileri gitti. 25 subat’ta West Point’te askeri ögrencilere hitabederken, “Gelecekte Amerikan baskanina bir daha, Asya, Orta Dogu ya da Afrika’ya büyük bir kara gücü göndermesini tavsiye edecek her müstakbel savunma bakaninin bence gidip bir kafasindaki tahtalari muayene ettirmesi gerekir” dedi.
NATO güçlerinin eski komutani emekli General Wesley Clark ordunun bu görüsünün altini çizmek amaciyla 11 Mart tarihinde Washington Post gazetesine, “Libya’da ABD’nin askeri müdahelesinin kosullari yok” baslikli bir makale yazdi.
Dolayisiyla sahinlerin ABD’nin müdahelesinden yana tüm çagrilarina ragmen Baskan Obama ayak direyecektir.
Bu yüzden mesele Batinin askeri müdaheleye girisip girismeyecegi degil. Mesele, Kaddafi’nin bütün muhalefeti en acimasiz bir sekilde bastirma çabasinin ikinci Arap isyani açisindan sonuçlaridir. Libya, Tunus ve Misir’daki basarili
ayaklanmalar yüzünden karisti. Ve eger bir komplo var ise, bu ancak Kaddafi ile Bati arasinda, Arap isyaninin önünü kesmek hatta ezmek için yapilmis bir komplo olabilir. Kaddafi, basarili oldugu ölçüde, bölgede iktidari tehdit altinda olan bütün diger diktatörlere, ödün vermenin degil, siddetle bastirmanin ise yaradigi mesajini vermis olacaktir.
Dünya solunun geri kalaninin gördügü bu, Latin Amerika’daki bazi hükümetler öyle düsünmese de. Samir Amin’in Misir ayaklanmasiyla ilgili yorumunda isaret ettigi gibi, protestocular arasinda birbirinden farkli dört unsur vardi –gençler,
radikal sol, orta sinif demokratlar ve islamcilar. Radikal sol, bastirilmis sol partiler ile yeniden canlanan sendika hareketlerinden olusuyor. Libya’da çok çok daha küçük bir radikal sol ve çok daha zayif bir ordu olduguna kusku yok.
(Kaddafi’nin kasted yarattigi bir durum bu). O nedenle bu ülkede ne olacagi çok daha belirsiz.
Arap Birliginin biraraya toplanan liderleri Kaddafi’yi kamuoyu önünde kinayabilirler, ama epeycesi, hatta çogu gizli gizli onu alkisliyor ve onun yolunu izlemeye niyetleniyor olabilir.
Bu yaziyi dünya solundan iki taniklikla noktalamak faydali olabilir. Afrika’da, bölgenin en radikal hareketleriyle dayanisma çalismalari dolayisiyla iyi taninan irlandali bir Marxist eylemci olan Helena Sheeham, Kaddafi rejiminin davetlisi olarak üniversitede ders vermek üzere Libya’ya gitmisti. Gidisi olaylarin patlak verdigi siraya rastladi. Üniversitede dersler iptal edildi, ve tamamen yalniz birakilan Sheeham, kendi çabasiyla ülkeden ayrilabildi. Libya’daki son günü olan 8 Mart’ta güncesine sunlari yazdi: “Bu rejim hakkinda bütün tereddütlerim gitti, gitti, gitti. Zalim, yolsuz, düzenbaz, saplantili bir rejim”.
Bir de Güney Afrika’nin en büyük sendika federasyonu ve solun sesi COSATU’nun açiklamasina göz atabiliriz. COSATU Libya’da rejimin sosyal basarilarini methettikten sonra söyle devam ediyor: “ Ne var ki COSATU olarak, bu
basarilarin, Albay Kaddafi’nin baskici diktatörlügünü protesto edenlerin katledilmesini hiç bir sekilde hakli gösteremeyecegini düsünüyor, Libya’da ve bütün kitada demokrasi ve insan haklarini destekledigimizi bir kez daha
vurguluyoruz.”
Gelin gelismeleri izlemeyi sürdürelim. Dünya çapinda su anda kilit önemdeki mücadele ikinci Arap isyani. Bu mücadeleden gerçek anlamda radikal bir sonuç elde etmek ise hiç de kolay olmayacak. Kaddafi Arap ve hatta dünya solunun önünde büyük bir engeldir. Belki de hep birlikte Simone de Beauvoir’un siarini hatirlamaliyiz: “Kendiniz için özgürlük istemek, baskalari için özgürlük istemek demektir.”
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
MehmetGUNER
Site Admin
Kayıt: Aug 08, 2002
|
Tarih: 2011-03-21 17:51:56
Mesaj konusu:
|
|
|
kaç senedir gözümüzün önünde.. hani dünyanin diger ucunda olsa ama irak kaç senedir gözümüzün önüne..
amerika'nin irak disina bir varil petrol çikarmadigini göre göre, yada size demokrasi getirdim ama benimde su kadar masrafim oldu, suda sizin savas tazminatiniz diye bir allah kurusu talep etmedigi halde -ki bekleniyordu- mesele libya petrolü meselesidir diyerek konuyu yanlis ele alipda ondan sonra isin içinden çikamayanlar gibi onlarinda kafasi karisik herhalde..
onlarin sorunu, solun sorunu.. hala anti kapitalist hareketin küresel emek sermaye birikiminin imtiyazli kalelerine saldiracak ve onlari yerinden edecek yollari bulup çikarmakta zorlanmalari bu yüzdendir..
chavez'in bu tip yorumlarla sayginligini kaybetmesine sasirmadim.. çünkü libyada su anda dogru olan birsey yok.. bu adam neyi düsünüyo?.
eski sovyetler birliginin dagilmasi ve sisteme katilmasina ragmen bunlar olmamis gibi "sosyalist dikta" rejiminin son temsilcisi zorba kaddafiyimi yoksa küresel salyali kapitalistlerin aksam toplayip sabah aldiklari birlesmis milletler kararlarindan bile önce libyaya dalislarini desteklemelerini düsünmeleri bile yanlis..
burada dogru olan bisey var mi?. bu daginik ve henüz benligini bulamayan sol neyi dogru yorumlayacak?.
dogru olani tekrarlamakta fayda var:
tam adiyla söylemek gerekirse; küresel arti emek sermaye birikiminin büyümesini sonsuza kadar sürdürebilmesi mümkün degil..
1970'lerin krizine çözüm olarak sunulan yöntemlerin aslinda kendilerinin kriz oldugu ortaya çikti.. ortaya çikmadi aslinda zaten öyleydi de; dünya sonunda farkina vardi..
ve yine bu krizi atlatabilmeleri yaratilan sanal piyasalar, sanal ticaret rakamlari ve spekülasyonlar disinda mümkün görülmüyor.. lütfen dikkat: son 20 yilin en büyük sirketleri elektronik piyasa sirketleri ve finansal kuruluslar.. ne üretiyo bunlar?.
hiiiçç uzatmayacagim..
amerika simdi kalkipta "libya'da kimyasal silah var" dese.. biz, bizim sitemiz, ülkemiz, bölgemiz kisaca herkes anlar..
ama bu sefer amerika kimyasal silah demedi onun yerine birlesmis milletleri toplantiya çagirdi.. aksam toplanip, sabah müdahale karari alan birlesmis milletlerin bu güne kadar görülmemis bas döndürücü hizi yetrsiz gelmis olacak ki; bu defa almanya ve fransa'dan iyi polisi oynayan fransa kesimi karardan önce libyaya daldi.. dalmadi mi?. haa sahi, irak'in altini üstüne getirdi, kimyasal silah bulabildi mi?.
simdi kalkipta nato'yu kimlerin yönettigini bilmiyormus gibi, birlesmis milletlerin ne için birlestigini unutmus gibi alinan kararlarin "arap alemine demokrasi getirmek için" alindigini sanmak veya ne bileyim ezilen libya halkinin selameti için yapildigini sunmak zaten bu karari alanlarin istedigi istikamette toplamak istedikleri görüslerdir..
gene yani basimizda gözlerimizin önünde olmasi açisindan; irakta milyonlarca müslüman katledilirken, toplu iskencelere, toplu tecavüzlere, toplu asagilamalara maruz birakilip, bu görüntülerinde sanki kontrolden kaçmis gibi dünyaya servis edilmesine ses çikarmayip, buraya bir seyyar saticinin kendisini yakmasi üzerine dokuz arap ülkesinde birden baslayan bir hereketle gelindigini sanmak gibi kendi kendini inkar etmek demektir su anda dünya solunun durumu..
bu konuyla ilgili geçenlerdeki tartismaya son sözümü "irakta olanlar ile libyada olanlarin arasindaki müthis benzerlige dikiz" diye bitirmistim sözümü..
bütün bunlari söylemedigimi farzedin gene ayni sözümle bitireyim mesajimi "su anda hepimizin çok iyi bildigi gibi; irak'a yapilanlarin aynisi libya'ya da yapiliyor"..
meseleye salt petrol veya libya'nin yeralti kaynaklari diye bakmak, sömürü düzeninin hala bir ülkeyi isgal etmek, onun dogal kaynaklarini birbirine baglayan demiryollari ile denizlere ulastirmak oldugunu sanmak dünya solunun artik kafa karisikligini geride birakan evreye girmis oldugunun ispatidir..
maalesef ama maalesef küresel salyalikapitalizm bu kadar aptal degil ve onlar marks'in isaret ettigi anlar arasi diyalektigi çok iyi kavrayip, gelistirebildikleri için buralara kadar gelebildiler..
ama artik bundan daha ileri götüremeyecekleri belli oldu.. sovyetler birliginin, çinin ve tayvanin arkasindan güney dogu asyanin ve simdide orta dogunun sisteme dahil edilmesi bile bu krizi önlemekte yetersiz kalacak.. derim ben..
kiyilarda, köselerde anti kapitalist hareketi basariya ulastiracak, ortak devrimci kuram etrafinda toplayacak yollar mevcut..
ama dünya solu bile bu kadar basit bir hamle karsisinda savasan iki tarafinda yanlis tarafta oldugunu göremeyip hala bazi kapitalistlerin bile yanildigi "mesele libya'nin petrolleri meselesidir" diyebiliyorsa; bu nasil olacak?..
çözüm tektir ve basittir:
meselenin asla ve asla petrolün kendisi degil; petrolün fiati oldugunu anlayabilirlerse yeniden görüsürüz kendileriyle..
çünkü kilit kelime spekülasyondur ve salyali kapitalizmin bundan baskada krizden çikis yolu kalmamistir..
yok öyle isgal misgal.. amerika irak'a vurdugunda petrolün fiati kaç dolardi?. simdi kaç dolar?.
isgal bitti petrolün varili dolar bazinda düsmekte idi, amerika libya'ya daldi?. simdi varili kaç dolar?.
bu böyle sürer gider.. milletde yorum yapar kosun devrim oluyo diye..
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
irfanakalp
Site Admin
Kayıt: Jul 28, 2005
|
Tarih: 2011-03-25 12:44:10
Mesaj konusu:
|
|
|
Libya’da iç savas: Arap devriminde bir sapma
Sungur Savran
Osmanli’nin “Trablusgarp” eyaleti, yani Libya, 1911’de italyan emperyalizmince isgal edilmis, ülke 1951’de Birlesmis Milletler karariyla bagimsizligi taninana kadar kirk yil emperyalizmin hakimiyeti altinda kalmisti. Bundan tam yüz yil sonra, 2011’de Libya’nin 60 yili bulan bagimsizlik döneminin 42’sinde ülkeyi demir yumrukla yöneten Albay Muammer Kaddafi’nin rejimi büyük bir isyanla karsi karsiya kalmis durumda. Bu isyanin, kivilcimi Tunus’ta parlayan, Misir’da gerçek bir yangin haline gelen, Magrip’te Cezayir’den Masrik’ta Yemen’e ve Bahreyn’e kadar orman yangini gibi yayilan Arap devriminin bir yan ürünü oldugu kusku götürmez. Baska biçimde söyleyelim: Eger Tunus ve Misir olmasaydi, Kaddafi bugün yakin dostu italyan basbakani Berlusconi ile kol kola gülümsüyor olabilirdi.
Ama Libya’daki isyan ve iç savasin Arap devriminin uluslararasi rüzgârinin bir yan ürünü olmasi baska, o devrimin dolaysiz bir ifadesi olmasi, daha da somut söyleyelim, o devrimin bir parçasi olmasi baska. Libya’dan sizan kit bilgiler Libya isyani konusunda kesin yargilara ulasmamiza olanak tanimiyor. Ama bilebildiklerimizi bir araya getirirsek, bu isyanin Arap devriminin isçi-emekçi karakterini tasimadigini, sinifsal bir dinamik göstermedigini, bu yüzden de Libya’da bir sürekli devrim sürecinin beklenmesinin bugünkü veriler isiginda anlamli olmadigini söyleyebiliriz. isçi sinifi ve öteki emekçi katmanlarin mücadelesinin hâlâ devam ettigi Tunus ve Misir’dan, taleplerinin agirliginin hissedildigi Ürdün, Yemen ve Bahreyn’den farkli olarak Libya iç savasi, öyle anlasiliyor ki, issizlerin ve yoksullarin sorunlarinin etkisi kismen hissedilse de, asiretlerin ve hakim siniflarin farkli kanatlarinin arasindaki hesaplarin görüldügü bir arena olacak.
Arap devrimine petrol karisti
Petrol 20. yüzyildan itibaren Arap dünyasinin gelismesine bir bütün olarak damgasini vurmus. Bu damga en büyük etkisini elbette emperyalizmin Arap dünyasi ile iliskisinin kurulus tarzinda gösteriyor. 20. yüzyil basindan bu yana Ortadogu’nun tarihine daha büyük etki yapan bir faktör düsünmek zor. Ama petrolün etkisi sadece uluslararasi iliskilere damga vurmasi ile sinirli degil. Arap ülkelerinin iç yapilarinin gelismesinde de etkiler yaratmis. Bu açidan bakildiginda, büyük petrol (ve dogal gaz) rezervlerine sahip ülkelerde yarattigi dolayisz etkiler ile petrol zenginliginden nasibini alamamis ülkeler üzerinde yarattigi dolayli etkiler, bu iki tür ülke arasinda büyük farklar yaratiyor. 2011 Arap devrimi, sahneye çikisini petrol varligi ihmal edilebilir düzeyde olan iki ülkede yapti: Tunus ve Misir. Devrimin bu tür ülkelerde (en yakin adaylar Ürdün ve Yemen) devam etmesi halinde, petrolün sinif yapisinda ve devletin karakterinde yarattigi dolaysiz etkiler daha bir süre isin içine girmeyecekti. Ama devrim firtinasi, batida Tunus, doguda Misir tarafindan iki yani devrimle çevrilmis olan Libya’yi sarsmaya baslayinca, Arap devrimi ile petrolün yolu erkenden kesismis oldu.
Irak ve Cezayir (ve Arap ülkesi olmamakla birlikte iran) gibi, büyük petrol zenginligine sahip olmakla birlikte nüfusu yüksek olan, tarihsel gelismesi içinde daha modern sinif olusumu ve siyasi yapilar gelistirmis olan ülkelerden farkli olarak, bir baska tür petrol üreticisi Arap ülkesi bütünüyle petrolün damgasi altinda bir tarihsel olusum yasamistir. Esas olarak, günümüzde Körfez isbirligi Konseyi bagrinda örgütlenmis Basra Körfezi krallik, emirlik ve seyhliklerinden söz ediyoruz: Suudi Arabistan, Kuveyt, Katar, Umman, Birlesik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn. Bunlari öteki Arap ülkelerinden ayiran bazi özellikler vardir. Birincisi, bu ülkeler kisi basina düsen ulusal gelir bakimindan dünyanin en zengin ülkeleri arasinda yer alirlar. Örnegin Katar kisi basina düsen 90 bin dolariyla bu bakimdan dünya birincisidir! ikincisi, bu ülkelerin modern proletaryasinin çok yüksek bir orani yabancilardan olusur. Üçüncüsü, bu ülkelerin toplumsal yapisi da, devletlerinin karakteri de büyük ölçüde petrol rantinin yarattigi olanak ve dinamiklerle belirlenir. Dördüncüsü, bunlar son yillara kadar modern cumhuriyet rejiminin sadece kendisini degil en ilkel biçimlerini dahi tanimamanin yani sira kast tipi sosyal yapilara sahiptir. Örnegin bunlarin bir bölümünde hiçbir siyasi hakka sahip olmayan yabanci isçilerin yani sira, kadinlarin da hiçbir hakki yoktur. Ayrica, bazilarinda yerli halkin pleb siniflarinin da haklari son derecede kisitlidir. Besincisi, petrol ranti üzerine yükselen bu yapi kapitalizm-öncesi bir toplumsal iliski tarzi olan asiretlerin bu ülkelerde bazi baska Arap ülkelerine göre daha direngen olmasina yol açmistir. Irak’ta (özellikle Irak Kürdistan’inda), Cezayir’de (özellikle güneydeki Berberi kabileler arasinda), Misir’da (özellikle Yukari Misir diye anilan güneyde) ve baska Arap ülkelerinde de asiret bir toplumsal yapi olarak direnmektedir, ama Körfez ülkelerinde ulusal politika üzerindeki etkisi çok daha agirliklidir.
Libya, Körfez ülkelerinden bazi bakimlardan çok farkli olmakla birlikte, bazi bakimlardan da onlara benzer özellikler tasir. Önemli farklardan ilki, Libya’nin 1951’de emperyalizm tarafindan basa getirilen Kral idris’in hakimiyetini yikarak 1969’dan itibaren (Kaddafi’nin kendine özgü üslubuyla “sosyalist halk cemahiriyyesi” olarak andigi) cumhuriyet rejimiyle tanismasi, bütünüyle örümceklenmis ortaçag rejimleri altinda yasayan Körfez ülkelerine karsit olarak, göstermelik de olsa dogrudan demokrasiye yaklasan bazi denemeler bile (degisik zaman dilimlerinde “halk komiteleri”, “devrim komiteleri”, “arinma komiteleri”, “yanardag komiteleri”) yapmis olmasidir. ikincisi, kadinlarin Libya’da Körfez ülkelerine bütünüyle karsit olarak formel hukuk açisindan büyük ölçüde erkeklere esit bir konuma yükselmis olmasidir. Üçüncüsü, kismen bununla ilgili olarak, bazi Körfez ülkelerinin aksine, Libya’da ülkenin vatandaslari arasinda formel siyasi haklar bakimindan farkliliklar yaratan bir kast sistemi olmamasidir.
Ama Libya’nin Körfez ülkeleriyle paylastigi bazi sosyo-ekonomik ve politik özellikler de vardir. Bunlarin ilki büyük bir petrol zenginligi ile düsük nüfusun bir araya gelmesidir. Nüfusun düsüklügü, örnegin Kuveyt, BAE veya Bahreyn’de oldugu gibi ülkenin küçüklügünden kaynaklanmaz. Aynen Suudi Arabistan gibi, ülkenin topraklarinin çok büyük bir bölümünün çöllerden olusmasindan kaynaklanir. Libya’nin yüzölçümü Türkiye’ninkinin iki buçuk katidir, ama nüfusu son tahminlere göre 6 milyonu ancak biraz asar, çünkü topraklarinin sadece % 1,2’si tarima elverislidir. Yüksek petrol geliri ile düsük nüfusun bir araya gelmesi, rantiye devlete büyük olanaklar saglar. (Suudi Krali Arap devrimi karsisinda içine düstügü korku dolayisiyla halkina 36 milyar dolarlik bir rüsveti derhal teklif edebiliyor!)
ikincisi, Libya’nin proletaryasinin önemli bir bölümü de yabancidir. Devletin elindeki büyük kaynaklar sayesinde muazzam bir altyapi gelistirme faaliyeti içinde insaat sektörü büyük önem tasir. Burada yaygin biçimde yabanci isçiler (Türkiyeli, Çinli, Koreli, Vietnamli, Filipinli vb.) istihdam edilir. Misirli isçiler bazen yüz binlerle, bazen milyonla sayilmaktadir. Üçüncüsü, petrol rantinin Kaddafi tarafindan asiretlerin sadakatinin bagliligini satin almak amaciyla dagitilmasi, bu kapitalizm öncesi toplumsal yapinin gücünün bir ölçüde muhafaza edilmesini saglamistir.
iste simdi Arap devriminin girdigi ilk petrol zengini ülkede gösterdigi sapma, büyük ölçüde bu özelliklerden etkileniyor. Libya’da isyan bir proleter ayaklanmasindan ziyade, asiretler ve bölgelerin hakim siniflari arasinda bir hesaplasmanin damgasini tasiyor. Bu, elbette Libya isçi sinifinin bu ayaklanmada hiçbir payi olmadigi anlamina gelmiyor. Bunu söyleyebilmek için elimizdeki bilgiler çok sinirli. Üstelik Tunus ve Misir deneyimlerinden (ve daha eski sayisiz örnekten) biliyoruz ki uluslararasi burjuva medyasi bu devrimlerin hepsinin sinif karakterini gizlemeye çalisiyor (internet devrimi, küresellesmeye ayak uydurmak isteyen orta siniflar vb. vb.) Libya’nin bir proletaryasi elbette var. Petrol sektörünün, altyapinin isletilmesinin yani sira, deriden tekstile, gidadan insaat malzemelerine bir dizi sektörde çalisan Libyali isçiler var. Bunun da ötesinde Libya, topraginin büyük bölümü çöl oldugu için son derecede yüksek kentlesme yasamis bir ülke. Nüfusunun % 80’ine yakini kentlerde oturan bir ülkede, ne yaparsaniz yapin hizmetler sektöründe bir proleterlesme mutlaka yasanacaktir. “Kaddafi petrol gelirini bütün halka dagitiyor” türü laflar, efsanedir. Libya bir sinifli toplumdur, isçi sinifina bedava cennet vermez. Bugün ülkede yüksek derecede issizlik vardir (issizligin % 30’a kadar yükseldigini ileri sürenler var) ve bu baska ülkelerin müteahhit firmalarinin santiyelerinde çalisan yabanci isçilere gösterilen sert tepkileri bir ölçüde anlasilir kilmaktadir.
Ancak, petrol rantiyesi devlet, birazdan ele alacagimiz “sosyalist” yönelisin de etkisiyle, halkin bazi asgari ihtiyaçlarina karsilik verecek önlemleri de onyillar üzerinden gelistirmistir. insani Kalkinma Endeksi bakimindan Libya dünyada 51., Afrika’da ise ilk sirada yer alir. (Türkiye’nin 83. sirada yer aldigini hatirlatmak karsilastirma bakimindan anlamli olabilir.) Parasiz egitim ve saglik, ucuz konut gibi alanlarda Libya birçok Arap ülkesinden ileridedir. Bu yüzden de bugünkü iç savasin isçi sinifinin ve emekçilerin çikarlari açisindan ne getirip ne götürecegi dikkatle izlenmesi gereken bir seydir.
Libya “sosyalist” mi?
Kaddafi’nin 1969 yilinda askeri darbe ile basa geçerek kurdugu rejimin 1977’de “Büyük Libya Arap Sosyalist Halk Cemahiriyyesi” adini tasimasi, Kaddafi’nin isyani bir “Amerikan oyunu” olarak niteleyerek Libya’nin yeni bir Irak, Afganistan veya Somali yapilmaya çalisildigini ileri sürmesi, halk arasinda ve solun tabaninda bazi kafa karisikliklari yaratiyor. Bu konuya da kisaca deginmek yararli olacak.
Libya’daki rejimin kendisine “sosyalist” adini vermesinin ardindaki dinamik, Arap dünyasinda “burjuva devrimi” nitelemesine en fazla yaklasan, bütün bir tarihsel döneme damgasini vuran bir atilimin sonucudur. Libya’nin dinamiklerinden ziyade Arap ülkelerinde yasanan bir uluslararasi dalganin ürünüdür. Bu konuya ileride baska yazilarda dönecegimiz için meseleyi burada kisaca ele alacagiz.
Kaddafi ve subay arkadaslarinin Kral idris’e karsi gerçeklestirdigi 1 Eylül 1969 darbesinin kendisi bu dalganin bir parçasi, belki de son örnegi idi. Atilimin kendisi, ikinci Dünya Savasi sonrasinda, dünya çapindaki dekolonizasyon dalgasi baglaminda Arap dünyasinda ortaya çikan, sömürgecilik karsiti, laiklik yönelisli, halk kitlelerini gözeten, Arap ulusal birligini hedefleyen bir siyasi hareketlenme idi. Misir’da 1952 devrimi ile basladi, Nasir’in 1954’te iktidarin iplerini ele alisi ile derinlesti. Cezayir’de 1954’te baslayan (ve 1962’de Fransa’dan bagimsizligin elde edilmesiyle zaferle sonuçlanan) ulusal kurtulus savasiyla yayilmaya basladi. Irak’ta 1958 devrimiyle kralin devrilmesi, Suriye’de Baas’in iktidara geçisi, Kuzey Yemen’de 1962 devrimiyle imam’in devrilmesi, Güney Yemen’de 1967’de Britanya sömürgecilerinin ülkeden kovulmasi ile bütün Ortadogu’ya yayildi. Filistin Kurtulus Örgütü’nün silahli mücadeleye girmesiyle emperyalizmin Ortadogu’daki kalesi israil’i karsisina aldi. iste Kaddafi’nin 1969 darbesi bu uzun zincirin son halkasidir.
Bu dalga içinde ortaya çikan rejimler sömürgecilige ve kralliklara son verdiler, Arap dünyasinda bagimsiz ulusal devletlere ve cumhuriyete giden yolu açtilar. islamin siyasi hayat üzerindeki hakimiyetine karsi degisen derecelerde bir laik devlet kurmaya çalistilar. Sömürgecilik karsitliklari dolayisiyla emperyalizmle çeliski içine girdiler; bu yüzden Sovyetler Birligi ile ittifak kurdular. Bunun da etkisiyle, isçi, köylü ve emekçilere yönelik korumaci politikalar uyguladilar. Sömürgeci dönemden kalma sosyo-ekonomik yapilarla ve yerlesik çikarlarla mücadele içine girmek zorunda kaldilar. Devletlestirmelere gittiler, ekonomik kalkinmayi kamu sektörünün öncülügünde gerçeklestirmeye çalistilar. isçilere olanaklar tanidilar, gerçek bir halk devriminin ürünü olan Cezayir’de “özyönetim” deneyleri yaptilar, kirda kooperatifleri gelistirmeye çalistilar. iste Libya’da da Kaddafi’nin rejimi bu tür politikalar uyguladi.
Arap milliyetçiligi gerçekte bir burjuva hareketi oldugu halde, Sovyetler Birligi ile ittifaki dolayisiyla kendine “Arap sosyalizmi” adini verdi. “Arap sosyalizmi” gerçek komünizme siddetle düsmandi ve birçok ülkede “komünist” adini tasiyan partilere agir baskilar uyguladi. iste Kaddafi’nin rejiminin tarihsel gelismesini bu çerçevede okumak gerekir.
“Arap sosyalizmi” Nasir’in 1970’teki ölümünden itibaren solugunu yitirdi. Zamanla modelin öncüsü Misir ve Cezayir basta olmak üzere, özel mülkiyet ve özel sektör temelli bir ekonomi ön plana geçti. Bu ülkeler emperyalizmle baristilar. O kadar ki, Misir, Nasir’dan sonraki ilk cumhurbaskani Enver Sedat döneminde, gerici Suudi Arabistan’dan bile hizli davranarak Camp David Anlasmasi (1978) ve israil ile imzalanan antlasma(1979) temelinde israil’i taniyan ilk Arap devleti oldu! Mübarek de onun politikasini sonuna kadar sürdürdü.
Kaddafi, bir deli ve bir megalomanyak olarak uluslararasi alanda kendini yalnizlastirdigi için emperyalizmle daha geç baristi. Ama son yillarda bu barisma çok ileri evrelere ulasmis durumda. Libya’nin, eski sömürgeci güç italya ile 2008 Agustos’unda imzaladigi Dostluk Antlasmasi, Kaddafi’nin Avrupa emperyalizmi ile kucaklasmasinda yepyeni bir evre olusturuyor. Bugün Kaddafi ailesinin özel yatirimlari da, Libya devlet yatirim fonu Libyan Investment Authority (LIA) araciligiyla çesitli ülkelere yapilmis 70 milyar dolar yatirim da bu kucaklasmanin ekonomik altyapisini olusturuyor. Son yillarda özellikle italyan finans kapitali ile Libya rejimi arasinda müthis bir iliski agi olusmus durumda. italyan tekelci sermayesi Libya’da dev yatirimlara sahip. Petrol sirketi ENI’nin yani sira, Finmeccanica Libya’da helikopter üretme hazirliginda, Ansaldo demiryollari sinyalizasyonunu hazirliyor, Impregilio Tunus sinirinda Misir sinirina kadar bir otoyol insa edecek. LIA, çesitli italyan sirket ve bankalarinin hissedari. Örnegin, Finmeccanica’nin italyan devletinden sonra en büyük hissedari bu yatirim fonu. Kaddafi ayni zamanda bizim Koç’un da “hismi” sayilir. Koç Holding’in bankasi Yapi Kredi’nin ortagi UniCredit’in % 7,5 hissesi Kaddafi’nin yatirim fonunun elinde!
Tabii, bu tür baglar baska bir dizi karmasik iliskiye de yol açiyor. Örnegin, Pirelli’nin Yönetim Kurulu Baskani Marco Tronchetti Provera, hem LIA’nin danisma kurulunda görevli, hem de italya’daki Libya yatirimlarinin aracisi konumunda olan Mediobanca’nin baskan yardimcisi. Üniversiteyi önemseyenler için de güzel bir örnek vaka: Libya’daki iç savasta Kaddafi’nin yaptigi katliam ünlü London School of Economics (LSE) ögrencilerince sert sekilde protesto edildi. Nedeni, Kaddafi Uluslararasi Hayir ve Kalkinma Vakfi’nin üniversitenin Kuzey Afrika programina 1,5 milyon sterlin bagista bulunmus olmasi. O Kuzey Afrika programinda Libya konusunda nasil “tarafsiz” ve “objektif” arastirmalar yapiliyordur ama!
Toparlamak gerekirse, Libya hiçbir zaman “sosyalist” olmamistir. Son yillarda ise emperyalizmle derinden bir kaynasma içine girmis bir rejimdir.
Libyalilari kan denizinde bogan rejime karsi çikalim!
Bütün bunlar gösteriyor ki, Libya’da Tunus ve Misir’dan farkli bir olusum ile karsi karsiyayiz. Libya rejimi ilerici oldugu veya Kaddafi ABD tarafindan devrilmek istendigi için degil, Libya’daki isyan ve iç savas, önceki iki Arap ayaklanmasindan farkli olarak henüz belirgin bir sinif karakteri tasimadigi, hakim siniflar içi bir hesaplasma sinyalleri verdigi için.
Buna ragmen, Libya’yi 42 yildir istibdadi altinda tutan sarlatan Kaddafi’nin ve ogullarinin halki bir kan denizinde bogma çabalarina karsi isyanin yaninda yer almamiz ve Libya’da oluk oluk akan kanin bir an evvel durmasi için elimizden geleni yapmamiz gerekir. Elbette, basta Misirli ve Tunuslu devrimciler olmak üzere, bütün dünyanin devrimcilerinin görevi, Libya isyaninda isçi sinifi, emekçiler ve ezilenler lehine gelismeler ugruna mücadele eden bütün unsurlari arayip bulmak, elimizi onlara uzatmak ve isyanin sinif karakterinin gelismesi için ne yapilmasi gerekiyorsa yapmaktir.
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
seyhun_akar
Site Admin
Kayıt: Mar 16, 2003
|
Tarih: 2011-03-25 13:51:12
Mesaj konusu:
|
|
|
bingoooo.. sira suriye'de..
bakalim tombala diyebilecek mi bati..
bence suriye'yi misira ya da libya'ya çeviremezler.. suriye iyi bir idarede su anda hem bati için hem de ülke nüfusu için.. su ana kadar baas partisi idaresinde gelmis geçmis en iyi yönetimde suriye.. iktidar içinde elbette ki eski kafalilar hala var, ama devlet baskani ogul esad reformcu ve batili-modern yapisiyla ülkeyi biraz olsun rahatlatabiliyor..
bakalim suriye'de neler olacak..
|
|
Başa dön
|
|
|
|
|