Alkaralar Dinlenme Tesisları Forum Ana Sayfası
 
La Cantera'dan Trk Futboluna Bakarken...
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Ziya Adnan
Site Admin

Kayıt: May 06, 2003

Mesaj Tarih: 2011-03-07 00:54:56      Mesaj konusu: La Cantera'dan Türk Futboluna Bakarken... Alıntıyla Cevap Ver

Gençlerine güvenmeyen bir ülkenin lanetidir inandigi tüm futbol masallari... Barca’nin Arsenal ile oynadigi sampiyonlar Ligi maçi öncesinde Xavi’nin Ada basininda genis yer bulmus söylesisinde okumustum: ilk 11’inde altyapisindan yetismis sekiz futbolcu bulunan, dünya futbolunun en iyi akademisine sahip Barca’nin o akademiyi kurmasi sekiz milyon Avro’ya mal olmus. Günümüzde dünya futbolunun parlayan yildizlari Xavi Hernandez, Lionel Messi, Andres Iniesta, Cecs Fabregas, La Cantera’nin, yani Barca’nin kurmus oldugu futbol akademisinin mezunlari. Hikâyenin can alici noktasi, dünya futbolunda en üretken “futbolcu fabrikasi”nin degeri sekiz milyon Avro! söyle bir düsününce, Besiktas’in Filip Holosko, Rodrigo Tabata ve ismail Köybasi'na ödedigi bonservis ücretleri (20 milyon Avro) ile La Cantera ayarinda iki buçuk akademi kurmak mümkün! Sekiz milyon Avro! Besiktas’in ismail Köybasi’nin transferi için Gaziantepspor’a ödedigi miktara yakin... Daniel Guiza’nin üç sezonda Fenerbahçe’den alacaginin altinda... Besiktas’in kovdugu Vicente del Bosque’ye üç asagi bes yukari ödedigi tazminat kadar... *** Her sezon baslangicinda, çok asina, çok eskimis hikâyeler düser gazetelerin spor sayfalarina, televizyon ekranlarina, büyük puntolarla, büyük cümlelerle. Futbolumuza dair can alici, umut yeserten hikâyeler... Yazik bir nakarat tadinda, hep yaz aylarinda tekrarlanan... Bomba transferler, ayaginin tozu ile Avrupa sampiyonlugundan dem vuran teknik adamlar, kalabalik yöneticiler, egolari siskin baskanlar, milyon Dolarlik yildiz oyuncular, gidecekler, gelecekler… Son sezonlarda transfer edilen Roberto Carlos, Guti, Ferrari, Quaresma, Guiza, Baros, Aurélio, Hilbert, Juan Pablo Pino, Misimović ve digerleri... Hep ayni hikâyeleri okur beter düzenin çocuklari, hep ayni teranede yuvarlanir… Bir koca yalan esir alir bir ulusun futbolsever neslini... Gazetelerin spor sayfalarindaki cümlelere inanirsan eger, gerçekten dev aynasinda görürsün kendini, kocaman olduguna inanirsin. Kanarsin. Edirne’den Van’a, malum reyting meselesi… inanirsin, aldanirsin… Döneminin fasist diktatörü Franco’nun, o muhtesem Santiago Bernabeu stadinin yapilisina dair söylediklerini hatirlatir, “Bana 150,000 kisilik bir uyku tulumu yapin, halkimi uyutayim…” Sonra baslar “Hiç bitmesin!” dedikleri Kursunlu Süper Ligimiz! Filler tepisirken, karincalar ezilir. Pazar aksamlarinin futbol programlarinda üç esas oglanli, bol figüranli rekabetsiz, kalitesiz bir ligin berbat görüntüleri düser ekranlara. Birileri Türk futbolunun marka degerinden dem vurur, Avrupa’nin en iyi altinci ligi oldugundan, formadaki yildizlardan, gelen yabancilarin kalitesinden filan. Roberto Carlos, Guti, Ferrari, Quaresma, Guiza, Baros, Aurélio, Hilbert, Juan Pablo Pino, Misimović ve digerleri... inanirsin, aldanirsin… *** Oysa biraz uzaktan bakinca ortaya çikan fotografa, girtlagina kadar borçlu kulüpler, maç günleri bos tribünler, iskalanmis altyapilar, üç takima endeksli rekabetten uzak futbol fukarasi bir cografya bakar, görmesini bilenlerin yüzüne. Avrupa’nin en genç nesline sahip olmakla övünen, kafayi üç takimla bozmus bir ulusun dermanini misyoner yabancilarda aramasidir meselenin özeti. Siz 34 yasindaki Guti’den medet umarken, uzaklarda eloglu 19 yasinda alt yapisindan yetismis Jack Wilshire adinda bir bebeyi sürer sahaya, üstelik sampiyonlar Liginde Barcelona karsisinda! Siz 27 yasindaki Semih sentürk’e hâlâ “Genç Semih” derken, 23 yasindaki Cesc Fabregas Arsenal takimiyla Premier Ligde 200’ün üzerinde maça çikmistir. Siz 34 yasina gelmis, feri sönmüs yildiza altin tepside iki sene sözlesme sunarken, 30 yasini asmis hiçbir futbolcusuna bir seneden fazla sözlesme vermez futbol profesörü, uzaklarda... Siz son alti senede alti teknik direktörle çalisip, üstüne çuval dolusu paralar saçarken, dünyanin en zengin üçüncü kulübü Arsenal’de Arsene Wenger 1996 senesinden beri takiminin basindadir, her ne kadar son alti sezonda kupa kazanamamis olsa da... *** Bütün bu toz bulutunun arkasinda, kandirilmis çocuklar diyarinda Edirne’den öteye, daha ilk maçta ortaya çikar en büyük Türk yalani. Yalancinin mumu Avrupa kupalarina kadar yanar. Narkozun etkisi geçene kadar! Sonra aciyi hissedersin. Mazisini mumla arayan bir Ukrayna takimi bile senin dünya yildizlarini (!) transfer etmis olan girtlagina kadar borç içindeki büyügüne iki maçta sekiz gol atarken, aciyi fazlasiyla hissedersin. Cümleler tersine döner, inandigin her yalan yüzüne alayci bir gülümsemeyle bakar; o feri sönmüs yildizlarin hiçbiri derman olmaz yarana... Gençlerine güvenmeyen bir ülkenin lanetidir inandigi tüm futbol masallari... *** Gençlerbirligi tribünlerinin sevilen simalarindan Necdet Özkazanci anlatmisti, Özkan Karabulut’un hikâyesini. 16 Ocak 1991 dogumlu 1.86 boyundaki kaleci, daha 11 yasindayken, 2002 yilinda yapilan “Danone Dünya Minikler sampiyonasi”nda kendi yas grubunun en degerli kalecisi seçilmis... Bugüne kadar genç takimlarda 10 kez Milli Takimin kalesini koruyan Özkan, Gençlerbirligi’nin (A2) takiminda sabirla (A) takimin kalesini devralacagi günü bekliyor. Oysa ondan bir sene önce dünyaya gelmis Wojciech Szczesny, dünya devi Arsenal’in degisilmez kalecisi olma yolunda... *** Bilirim, zamanla kaybolup gidecektir bu yazilanlar, suya yazilmiscasina… Tipki, birkaç hafta sonra Besiktas’in Kiev kazasinin unutulacagi gibi... Tipki Fenerbahçe’nin sampiyonlar Liginde kendi bütçesinin çok altindaki Young Boys’a elenip gidisinin unutuldugu gibi... Tipki Galatasaray’in Karpaty faciasinin unutuldugu gibi… Kendi ligimizin sampiyonun, sampiyonlar Liginde averaj takimi olmaktan öteye geçemedigi gibi... Her sey unutmaya programlanmistir nasilsa… Ummak, beklemek, unutmak üçgeninde geçer zaman... Bak simdi nasil mutlu Fenerbahçe taraftari! Oysa La Cantera'dan Türk futboluna bakarken, gençlerine güvenmeyen, alt yapilarini tümden iskalamis bir cografya görünür. Siz Guti, Ferrari, Quaresma, Hilbert, Misimović ve digerleri ile oyalanirken, adina altyapi dedikleri futbolumuzun ücra kösesinde kalmis göstermelik futbol okullarinda, hikâyeleri hep yarim kalacak gençlerin izleri durur öylece. Gençlerine güvenmeyen bir ülkenin lanetidir inandigi tüm futbol masallari... inanirsin, aldanirsin... Ziya Adnan
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et
Yazar Mesaj
seyhun_akar
Site Admin

Kayıt: Mar 16, 2003

Mesaj Tarih: 2011-03-07 11:57:17      Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

bir ankarali olarak almanyada yasayan bacanakla olan muhabbetimiz genelde st. pauili ve hamburg takimlari arasinda ki muhabbetle alakalidir.. o hamburgta yasiyor ve hamburglu.. ben de st. pauiliyi enternasyonel askla destekledigimden beni sürekli sarhos nezdine yerlestirir muhabbette.. hatta hamburgun ice freezers buz hokey takimini bile destekler oluyorum hamburg muhabbeti acilinca.. yani demem o ki yerellik güzel bir sey :) güya alamanyaya tatile gidersem bacanak beni st. pauli ile freezersin macina götürecekmis :oops: :lol: diyesim geldi iste :D eline saglik ziya abi..
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et
Mesajları göster:    
Forum kilitlenmiştir Forum kilitlenmiştir