malicetinkaya
Site Admin
Kayıt: Dec 03, 2002
|
Tarih: 2012-03-13 21:23:12
Mesaj konusu: Ankara ve Futbolunun Türk Futbolundaki Yeri
|
|
|
Ankara futbolu, Gençlerbirligi’nin 2002-03 sezonunda sampiyonluk mücadelesine girismesi ve bir sonraki sezon UEFA Kupasi’nda ilk 16’ya girme basarisi göstermesinin ardindan ilk kez futbol gündemini isgal ediyor. Hem de bugüne kadar kendi yaginda kavrulmaya çalisan iki büyük takimiyla birden.
Bu takimlardan biri 54 yillik 1. Lig tarihinde 49. kez Ankara’yi temsil eden, 102 yasindaki Ankaragücü. Bir digeri ise 40. kez 1. Lig’de yer alan, 89 yasindaki Gençlerbirligi.
2002-04 döneminin ardindan geçen 8 yil içinde sürekli kan kaybeden ve 3 kez küme düsme tehlikesi geçiren Gençlerbirligi’nin, bu sezon dar ve tecrübesiz kadrosuna ragmen play-off mücadelesi vermesi, futbolseverlerin ilgisini çekiyor. Kirmizi-Siyahlilarin topladiklari puanlar disinda, ortaya koyduklari takim oyunu ve baslarinda bulunan Fuat Çapa’nin sezon basindan bu yana Türk futbolunun alisik olmadigi ilklere imzasini atmasinin da bunda etkisi var elbette.
Özellikle Çapa’nin bir yandan teknik direktör - taraftar arasindaki mesafeyi kisaltan pozitif adimlari, bir yandan da genç futbolcu yetistiren ve bunu bir sistem içinde yapan Arsenal modelinin Gençlerbirligi’ne kurulmasina yönelik açiklamalari da futbol camiasinda büyük ilgi görüyor.
Madalyonun diger yüzünde yer alan Ankaragücü ise tezat olusturacak bir sekilde gündemde yer aliyor. Uzun yillardir Cemal Aydin tarafindan yönetilen kulübün, 100. yilinda sampiyonluk vaadiyle Ankara Büyüksehir Belediye Baskani Melih Gökçek’in oglu Ahmet Gökçek’in eline geçmesinin ardindan yasanan kisa dönemde Sari-Lacivertliler çok büyük çalkantilar yasadi. Önce genel kurul iptal edildi, ardindan yeni bir baskan seçildi, o da gitti derken kulübün 100 milyon avro borcu oldugu açiklandi. Bunun üzerine futbolcular birer birer takimdan ayrilmaya basladilar. Federasyon da “futbolculara alacaklarini ödemiyor” diye kulübe transfer yasagi getirdi. A2 takimiyla maçlar acikan Ankaragücü Spor Kulübü, 21 yil aradan sonra küme düsmeyi neredeyse garantiledi.
Bu konunun iki ilginç tarafi var. Birincisi; kendi yaginda kavrulan bir takimin (örnegin Gençlerbirligi’nin 2011-12 sezonunda futbolculara, teknik adama, kulüp çalisanlarina ve yol masraflarina. Kisaca tüm giderlerine “sadece” 7 milyon avro ayirmisken) nasil 100 milyon avro borçlandiginin kimse tarafindan bilinmiyor olmasi. Ve 102 yillik kulübün bu duruma gelmesinde sorumlu kimsenin ortalarda gözükmemesi!
ikincisi ise; Türk futbolunun her asamasinda yasanan en büyük iki sorundan biri olan denetimsizligin, Federasyon tarafindan bir kere daha gözler önüne serilmesi. Ankaragücü 100 milyon avro borçlanirken, futbolcularin alacaklarini ve kulüplerin geleceklerini “korumasi” gereken Türkiye Futbol Federasyonu’nun hiçbir denetim yapmamasi çok büyük bir soru isareti! Benzer rakamlarda borçlari oldugu medyada tarafindan sürekli yazilip çizilen “büyük kulüplerin” ise benzer bir sona gitmemesinin en büyük nedeni de kurallarin standart olarak uygulanmamasi. Bu da Türk futbolunun en büyük ikinci sorunu.
Ankara'nin Türk Futbolundaki Yeri
Ankara futboluna dönmeden önce, Türk milli takiminin Ankara ziyaretlerine bakmanin Ankara’nin Türk futbolundaki yerini belli etmesi açisindan çok önemli bir nokta oldugunu düsünüyorum. Çünkü Ankara’da yapilan ilk milli maç sehrin baskent olmasindan iki yil sonrasina rastlar. 15 Mayis 1925’de SSCB ile yapilan ve 2-1 kaybedilen bu maç Türk futbolunun baskent Ankara’ya bir göz kirpmasidir. Zira Ankara, bir sonraki milli maç için tam 24 yil bekleyecektir.
1925’den bugüne kadar 28 milli maçin yapildigi Ankara’da en göze çarpan dönem 1960’lardir. 14 maçin yapildigi bu dönemde Mithatpasa’nin zeminin çok kötü iken Ankara 19 Mayis stadinin zemininin çim olmasinin bunda büyük etkisi vardir. Tabi bir de (hakkinda somut bir bilgi olmasa da) 27 Mayis Darbesi’nin Ankara’yi ön plana çikartmak için Türk futboluna bir göz kirpmasi da olabilir.
Yogun geçen 1960’lardan sonra milli takim baskentin yolunu unutur. Çünkü Kirmizi-Beyazlilar son 42 yilda 9 ve son 19 yilda sadece bir kez baskente ugrayacaklardir…
Ankara Futbolu
1910’lardan beri futbolun oynandigi kabul edilen Ankara, tek tük basarilar disinda hiçbir zaman Türk futbolunda ön planda yer almadi. Tanil Bora’nin Cumhuriyet'in ütopyasi: Ankara kitabinda yer alacak olan Ankara Futbolu: Bazen Karakter Oyuncusu, Bazen Figüran baslikli yazisinda yaptigi tanimlama, sanirim Ankara futbolunu en iyi sekilde özetliyor; “Ankara, Türkiye’nin futbol sahnesinde hemen her zaman var oldu. Ama hiçbir zaman basrolde degil. Jönlerin istanbullu oldugu bir filmde bazen saygin bir karakter oyuncusuydu, bazen bir yan rol, bazen sadece figüran.”
Baskent olmasinin Ankara futbolundaki en büyük etkisi hiç süphesiz ki istanbul ve izmir’le birlikte kurulan futbol liglerinde temsil hakkini elde etmesiydi. Özellikle profesyonelligin kabullenilmeye baslandigi yillarda kurulan Milli Lig’de Ankara, 4 takimla birden temsil edildi. Sonralari bu rakam 6’ya kadar çiksa da bunlar sportif basarilara dönüsmeyeceklerdi.
Ankara futbolu ciddi anlamda ilk kez 1965-66 sezonunda gündeme geldi. Ankara’nin en köklü kulüplerinden olan Gençlerbirligi, Milli Lig’i 3. olarak tamamlayarak üç büyük istanbul takiminin adeta parselledigi alana giren ilk futbol takimi oldu.
Ankara futbolunun adini duyuran ikinci olay, Ankaragücü’nün 1962’den beri düzenlenen Türkiye Kupasi’ni 1971-72 sezonunda Ankara’ya getirmesiydi. Ankaragücü bir sezon sonra Türkiye Kupasi’nda bir final daha oynayacak ama Galatasaray’a kaybedecekti. Ayni yillarda Gençlerbirligi futbolun iyice endüstriyellesmeye baslayan yeni haline ayak uyduramayacak ve 1970’den itibaren 13 sezon boyunca “uzakta var olmaya” çalisacakti.
Gençler’den sonra Ankaragücü'nün de 2. Lig’e düstügü ve Ankara'nin temsil edilmedigi 70’lerin sonu Ankara futbolunun en buhranli dönemiydi. Bu dönemde Ankara futbolu için hala konusulan bir basari ve akabinde siyasi hamle yasanacakti. 1980-81 sezonunda Ankaragücü 2. Lig’deyken Türkiye Kupasi’ni kazandi. 80 darbesi ardindan iktidara gelen Kenan Evren, Ankaragücü'nün futbol camiasindaki rüzgârini da kullanmak için, 1. Lig'de Ankara’nin da temsil edilmesi gerektigini söyleyerek, Ankaragücü’nü 1. Lig'e tasidi.
1983-84 sezonunda Gençlerbirligi de 1. Lig'e döndü. Böylece Ankara yeniden en üst ligde iki takim ile temsil edilmeye baslandi. Kirmizi-Siyahlilarin 1986-87 sezonunda Türkiye Kupasi’ni kazanmalari, Ankara futbolunu bir kere daha gözler önüne serdi.
Ankaragücü, 1970 ve 1980’lerin özellikle ilk yarisinda Ankara futbolunu daha iyi temsil etse de, 1990’larla birlikte Gençlerbirligi hem tesislesmede hem de sportif anlamda Ankaragücü'nün önüne geçiyordu. Özellikle üç büyük istanbul takimina karsi alinan sasali galibiyetler, Kirmizi-Siyahlilarin ön planda olmasini sagliyordu. Ama bu basarilar ayni zamanda gündelikti. Kisacasi Ankara futbolu, yarisin içinde olmadigi bir oyunda sadece sampiyonluk yarisindakilere çelme takarak kendini gösteriyordu.
Ankara futbolunun (ve Gençlerbirligi’nin) uzun soluklu olarak futbol gündeminde oldugu dönem 2000’lerin ilk bölümüydü. 2000-01 sezonunda Gençlerbirligi, uzun yillar Türkiye Kupasi’na hasret olan Fenerbahçe’yi finalde yenerek Türkiye Kupasi’ni dördüncü kez Ankara’ya getiriyordu. 2002-03 sezonunda 37 yillik aradan sonra, yeniden sampiyonluk mücadelesi veriyorlar ama o dönemin “tabularini” bir türlü yikamiyorlardi. Ayni sezon Türkiye Kupasinda finale kadar gidiyorlar ama kupa finalde Trabzonspor’a kaptiriyorlardi.
2003-04 sezonunda Gençlerbirligi, UEFA Kupasi’nda ardi ardinda Blackburn Rovers, Sporting Lisbon ve Parma’yi eliyor ve ilk 16’ya adini yazdiriyordu. 4. turda rakip o sezon hem La Liga, hem de UEFA Kupasi’ni kazanacak olan Valencia idi. Ankara’da ispanyollari 1-0 yenen Gençlerbirligi ayni zamanda rakibine UEFA Kupasi’ndaki ilk ve tek maglubiyetini tattiriyordu. Gençlerbirlikliler rövans maçin uzatma anlarinda yenen golle kupadan eleniyor ama Ankara futbolunu ilk kez Avrupa’ya duyuyorlardi. Ayni sezon bir kere daha Türkiye Kupasi’nda final oynaniyor ama Kupa bir kere daha Trabzonspor’a kaptiriliyordu.
1990’lar ve 2000’lerin ilk yarisinda futbolcu satarak ayakta duran Gençlerbirligi, 2000’lerin ikinci yarisiyla birlikte düsüse geçmeye basladi. Çünkü yönetim hala futbolcu satma pesindeyken oyunda piyonlarin yerleri degismisti. Yayin geliri ve puana-para gibi uygulamalarla artik sportif basarilar ödüllendirilmekteydi. Bu degisikligi bir türlü kabullenmeyen Gençlerbirligi yönetiminin yanlis hamleleri Gençlerbirliklilere her geçen gün kan kaybettiriyordu.
Ankaragücü’nde ise 1990’lardan beri ufak tefek anlik basarilar disinda degisen bir sey yoktu. Kulüp zaman zaman küme düsme potasinda zaman zaman ise ligi orta siralarda tamamliyordu.
2000'lerin ikinci yarisinda iki Ankara takimi birden her sezon küme düsme çizgisinin yakinlarinda dolastilar. Gençlerbirligi üç kez ciddi ciddi küme düsme tehlikesi atlatti. Ankaragücü ise neredeyse her sezon düsmekten son anda kurtuluyordu.
100. yilinda sampiyonluk parolasiyla Ankaragücü'nün basina Ahmet Gökçek geldi. Bu degisikligin ardindan ilk aylarda yasanan sasali transferler, daha önce Ankaraspor'a tahsis edilen devasa tesislerin Ankaragücü'ne sunulmasi gibi hamleler göz kamastirsa da sonralari Ankaragücü kendisini tarihi boyunca yasamadigi bir girdabin içinde bulacakti...
Taraftarlar
Ankara futbolu deyince Ankaragücü ve Gençlerbirligi’nin taraftar profillerine dair birkaç cümle yazmak gerekir. Çünkü her iki takimin taraftar kitleleri basindan beri birbirine zit özelliklere sahiptir. Ankaragüçlüler, (nerdeyse Türkiye’deki tüm takim taraftarlari gibi) hasin ve agresifken, Gençlerbirlikliler tribünde ve her platformda rakibine ve taraftarlarina saygi duyan, küfür bile etmeyen bir çizgide dururlar. Herhalde bu farki en iyi Ankara’ya deplasman yapan rakip takim taraftarlari fark ederler…
Sorunlar
Ankara futbolunun sorunlarina dönmeden önce Türk futbolunun en büyük sorununa göz atmakta fayda var;
100 yildir futbolun çekirdegini üç büyük istanbul takimi olusturmakta. Bu çekirdek, her platformda kisa vadeye oynamayi seven Türk insani (siyasiler, basin, taraftar vs.) tarafindan beslenerek büyütülmüstür.
Futbolun çatisini olusturan ve herkese “standart / esit” davranmasi gereken Türk Futbol Federasyonu’nu da sürekli ve “sadece” çekirdegi koruyan hamleler yaparak, çekirdek ile digerleri arasindaki uçurumun artmasini saglamistir.
Kisacasi, 3 büyük istanbul takimi disinda kalan tüm takimlar ve sehirler “ortak ve benzer” bir sekilde futbolun disinda tutulmuslardir.
Zaman zaman digerleri sportif basarilar elde etse bile, bu basarilari üç büyük istanbul takiminin her yeni sezon vitrinlerini janjanli “ürünlerle” yenilemesinin ya da kural degisikliklerinin gölgesinde kalmis ve her sey yeniden basa dönmüstür.
Ankara Futbolunun Sahipsizligi
Milli Ligin kuruldugu yillarda Ankara takimi olmak ayricalikken, günümüzde ibre tersine dönmüs durumda. Çünkü bu isin çatisi olan Türk Futbol Federasyonu’nun Milli Lig'in kuruldugu yillardan sonra, futbolu tüm ülkeye yaymak gibi uzun vadeli ve planli bir çalismasi hiçbir zaman olmadi. Onlar da kisa vadeye oynamayi tercih ettiler. Bu yüzden belediyeler (bir yandan oylari da düsünerek) sehrin futboluna yatirim yapiyorlar. Hatta son zamanlarda stadyumlar insa ediliyor. Fakat bu destekler sadece tek takimi olan sehirlerde gerçeklesiyor.
Ankara’da 1994’den bu yana Büyüksehir Belediye Baskanligi yapan Melih Gökçek’in döneminde bile hala 1936’da yapilan Ankara 19 Mayis stadi, sehrin tüm futbolunu sirtlamaya çalisiyor. 76 yillik stadin merkezi bir yerde olmasi disinda hiçbir albenisi kalmamis durumda. Giris çikista yasanan sikintilar, gece maçlarinda dis isiklandirmalarin dogru dürüst çalismamasi, tuvalet ve kafeteryanin bakimsiz ve kullanissiz olmasi gibi nedenlerle birçok futbolsever maçlara dahi gitmek istemiyor. Sirf bu yüzden son 19 yilda Milli Takim bile baskente 1 kere ugruyor. Her sezon ve seçim öncesinde yeni stadyum laflari dillendiriliyor ama bir adim dahi atilmiyor.
Ankara’da balik bastan kokuyor. Federasyon ne ise belediye de o oluyor. sehre futbolu yaymak yerine kendi “yarattigi” belediye takimina tüm kaynaklari ayiriyor. Devasa çalisma tesisleri insa edip sadece ona sunuyor. sehrin iki büyük takimi en üst ligde yer alirken yanlarina kendininkini sokmaya çalisiyor. Bakti olmadi büyük takimlarindan birini almaya çalisiyor…
Kisacasi “kendini ön plana çikartma” oyunlari oynaniyor ve bu oyunlar Ankara futboluna her geçen gün daha fazla darbe indiriyor. Destek yerine köstek oluyor.
Bugün Ankaragücü neredeyse simdiden küme düsmeyi garantiledi. 100 milyon avroluk borç kulübün gelecegine kilit vurmaya basladi bile. Gençlerbirligi ise son yillara tezat bir sekilde “üstekilerle” mücadele ediyor. Fakat, planli ve uzun vadeli bir plan yapilmadikça, dogru dürüst kaynaklar bulunmadikça bu mücadelenin kalici olacagini, siranin Gençlerbirliklilere gelmeyecegini kim garanti edebilir ki?
kaynak: http://www.mehmetalicetinkaya.com/2012/03/ankara-ve-futbolunun-turk-futbolundaki-yeri/
|
|
Ahmet_Ay
Site Admin
Kayıt: Nov 19, 2006
|
Tarih: 2012-03-13 23:48:57
Mesaj konusu:
|
|
|
[quote:105253187a]Bugün Ankaragücü neredeyse simdiden küme düsmeyi garantiledi. 100 milyon avroluk borç kulübün gelecegine kilit vurmaya basladi bile. Gençlerbirligi ise son yillara tezat bir sekilde “üstekilerle” mücadele ediyor. Fakat, planli ve uzun vadeli bir plan yapilmadikça, dogru dürüst kaynaklar bulunmadikça bu mücadelenin kalici olacagini, siranin Gençlerbirliklilere gelmeyecegini kim garanti edebilir ki?
Hocam eline saglik. yalniz su son cümledeki düsünce uzun zamandir kafami rahatsiz ediyordu.
Altay, Göztepe, Petrol Ofisi, Hacettepe, PTT, Zonguldakspor daha niceleri....
Parma, Feyenodd, Leeds United dünyadan örnekler....
Birçok kulüp bataga düsebiliyor. Hatta kapisina kilit vuruyor.Dogru adimlar atmak gerekiyor. Profesyonel is bilen yönetimler ve vizyon sahibi olmak lazim
|
|
malicetinkaya
Site Admin
Kayıt: Dec 03, 2002
|
Tarih: 2012-03-14 09:30:30
Mesaj konusu:
|
|
|
"Ahmet_Ay"][quote:648b8ef521]Bugün Ankaragücü neredeyse simdiden küme düsmeyi garantiledi. 100 milyon avroluk borç kulübün gelecegine kilit vurmaya basladi bile. Gençlerbirligi ise son yillara tezat bir sekilde “üstekilerle” mücadele ediyor. Fakat, planli ve uzun vadeli bir plan yapilmadikça, dogru dürüst kaynaklar bulunmadikça bu mücadelenin kalici olacagini, siranin Gençlerbirliklilere gelmeyecegini kim garanti edebilir ki?
Hocam eline saglik. yalniz su son cümledeki düsünce uzun zamandir kafami rahatsiz ediyordu.
Altay, Göztepe, Petrol Ofisi, Hacettepe, PTT, Zonguldakspor daha niceleri....
Parma, Feyenodd, Leeds United dünyadan örnekler....
Birçok kulüp bataga düsebiliyor. Hatta kapisina kilit vuruyor.Dogru adimlar atmak gerekiyor. Profesyonel is bilen yönetimler ve vizyon sahibi olmak lazim
2003-04'den bu yana sürekli yanlis transfer ve yanlis yönetim hamleleri yapiliyor. Bu sezon bugüne kadar yasadiklarimiz normal kosullara, kagit üstünde olmayacak seyler. Çünkü sezon basinda yine kan kaybederek basladik. Planli ve programli bir çalisma sonucunda takim kurulmadi. Fuat Çapa takimin basina geldi ve "genel görünüs" onun gayreti ve güzel bir hava yakalamasi ile iyi sonuçlar alabildik...
Kisacasi kulüp yine kisa vadeye oynandi. ileriye dönük hamle yapmadi. Ve görünen yapmayacak...
Gözden kaçmamasi gereken en büyük olay Türk futbolunda özellikle puana para uygulamasinin ardindan birçok kulüp kadrosunu koruyup puan kazanmaya bakti - bakiyor. Yani ayakta kalmak istiyorsaniz en azindan her yil kupada ligde üstlerde olmalisiniz ki daha çok kazanasiniz...
Adam akilli bir planlamaya girmezsek de bu yeni yapida eski kafa ile yol alamayacagimiz çok açik ve net görünüyor... Tabi bir de parazitler var ki onlar kulüplerle oyuncagi gibi oynuyor...
|
|