Ziya Adnan
Site Admin
Kayıt: May 06, 2003
|
Tarih: 2005-04-19 19:51:14
Mesaj konusu: KELEBEK ...
|
|
|
Steve McQueen’in Dustin Hoffman ile beraber oynadiklari 1973 yilinda cevrilmis Kelebek (Papillon) adli muhtesem bir filmi vardir...
Bir kurek mahkumu olan Henry Charriere’nin, kendi hikayesini anlattigi romaninindan sinemaya uyarlanmis filmde, bir kurek mahkumunun Fransiz Guyane adalarinin hapis olarak kullanilan en issiz adasi Cayenne'den kacma cabasi anlatilir, ve film dunya sinema tarihinin mihenk taslarindan biri olarak kabul edilir...
Bilhassa Papillon’un hücre kapisindan kafasini uzatip gardiyanla konustugu, ve protein alma, hayatta kalma ugruna kendisini karafatma yemeye zorlama sahneleri, filmi izleyenlerin akillarinda uzun sure yer eder...
Filmin en can alici sahnelerinin birinde, Papillon ruyasinda mahkeme heyetine “Nedir benim sucum ?” diye sorar..
Ruyasinda ki yargic ona dogru isaret parmagini uzatirken, agzindan dokulen sozleri bir tokat gibidir;
“Bir yasami bosa gecirmek, senin sucun bu, seni bosa gecirdigin bir hayat yuzunden sucluyorum...”
Ve kimbilir coklari icin ne kadar gecerlidir o yargicin soyledikleri, bosa gecirilmis, hakki ile yasanmamis yillar yuzunden ne buyuk bedeller odenmis ve kimbilir belki hala odenmektedir coklari icin…
Hele de, o bedeli kendiniz degil de, baskalarina odettiyseniz, sucunuz daha da agirdir…
Izlemeyenler icin gercek bir kayiptir ‘Papillon’ ve siddetle tavsiye olunur…
***
Gecenlerde, hani disariya kapagi atmanin cok mesakketli bir is olarak gorundugu kasvetli bir Londra aksaminda, bilmem kacinci kez yeniden koyuldum ‘Papillon’u izlemeye ve izlerken aklima benim cografyamda ‘bosa gecirilmis yillarin” bizzati sahipleri geldi…
Aklima, kendi cografyama ait insanlar geldi…
Mumkun olsaydi eger, filmdeki o yargic gibi, onlara bosa gecirilmis yillari hatirlatmak;
‘Seni bosa gecirdigin yillar icin sucluyorum…”
diyebilmek;
Turk insani olarak kimlere isaret parmagimizi uzatmazdik ki…
Benim donemimin politikacilarina, siyasilerine, sahibi oldugu bankanin icini bosaltip, yurt disinda beyler, pasalar gibi yasayan is adamlarina, televole ekonomistlerine, gorevini kotuye kullananlara, hani kartvizitleri ve isimleri icraatlerinden buyuk olanlara, gercek hayattan kopuk olarak, yalnizca paranin gucune endeksli yasayanlara, paragozlere…
Futbol da disinda kalmazdi bu yargilamanin;
spor programi teranesi altinda, yalnizca bir sehire ve uc takima endeksli, hak ve adalet kavramindan uzak, her daim gucluyu ve zengini kollayan, ‘ucunun disinda’ kalanlarini digerleri olarak goren, ve o ‘digerlerin’ her daim horlayan, kucuk goren, spor ulemalarina…
Adalet ve esitlik ilkesini buyuk bir piskinlikle goz ardi ederken, koskoca bir ulkede yasami yalnizca ‘yedi tepeli sehir’ olarak sunanlara…
Ve elbette ki futbolumuz da senelerce kulup baskanligi yapmis, ama basinda olduklari muesseseyi bir adim bile ileri goturemeyen, kimbilir belki de goturmek istemeyen kulup baskanlarina…
Cenderelerinde bir omur gecirip, pazarda meyve satarken gorsek elinden meyve almayacaklarimiza…
Hepsini yargilamak mumkun olsaydi eger, bosa gecmis yillarin hesabi adina…
Parmagimizi kimlere uzatmazdik ki…
Senelerce gazetelerin spor sayfalarinda, yazik bir nakarat seklinde demeclerini okudugumuz, televizyon ekranlarinda her daim boy gosteren, uzerine ustlendigi gorevin sorumlulugunu tasimaktan aciz, ortada bir basarisizlik varken, o basarisizligi hep baskalarina yukleyen, bosa gecirilmis yillarin bizzati sahiplerine hatirlatmak mumkun olsaydi eger bosa gecirilmis yillari…
Neredeyse on sene basinda bulundugu halde, mazisi yuz yila yaklasan kulubu, gozler onunde yavas yavas eriyip giderken, yaptigi yanlis transferler, yanlis secimler, gorevde bulundugu sure icersinde kovaladigi teknik adamlarinin fazlaligi ile hep gundemde iken kendisi, piskinliginden asla taviz vermeyenlere;
taraftarini ve baskalarini suclayan, etrafindaki herkes ile kavgali, sorumlulugu kendisinden gormekten uzak ve istifa etmenin onurlu bir davranis oldugunu anlamaktan aciz o ‘buyuk adamlara’, bosa gecmis yillari hatirlatmak mumkun olsaydi eger…
Istanbul kuluplerinden birine kongre uyesi iken, basinda bulundugu kulubu kendi kulubu olarak gormeyen ve
‘Benim baskan olmam bu kulubun taraftarinin ayibidir…’ diyecek kadar pervasiz,
ve yenildikleri bir mactan sonra istifasini hep bir agizdan isteyen taraftarina ‘capulcular’ diyebilecek kadar umarsiz kulup baskanlarina…
‘Simdi istifa etmem, biri ciksin, goreve talip olsun, ona gore bakariz…’
tarzinda kelime oyunlari ile oturdugu koltuga yapismis olanlara…
Koltuk sevdasini her sevdanin uzerinde tutanlara…
Kimlere uzatmazdik ki isaret parmagimizi…
Ve o an, yani mumkun olsaydi eger onlari yargilamak, herhalde su sozler dokulurdu agzimizdan;
“Bir yasami bosa gecirmek, senin sucun bu, seni bosa gecirdigin yillar yuzunden sucluyorum...”
Ziya Adnan
|
|