Önceki başlık :: Sonraki başlık
|
Yazar |
Mesaj |
silinmis_kullanici
Site Admin
Kayıt: Aug 01, 2002
|
Tarih: 2005-08-16 17:12:04
Mesaj konusu:
|
|
|
KENARIN DiRENisi: ANKARA’YA KARsI HACETTEPE
Funda senol – Levent Cantek
Bu çalismada merkez-kenar karsitligi temel alinarak, Cumhuriyet’in insa sürecinde merkeze (istanbul’a ve Osmanli payitahtina) karsi kurulmus, ancak kendisi yeni bir merkez olusturmus Ankara’nin, kenarlarindan biri olan Hacettepe mahallesiyle iliskileri ele alinmistir.
Yüzyil baslarinda tek özelligi ortasindan geçen trenyolu ve çapi giderek küçülen sof kumas üretimi ve ticareti olan Ankara, romantizmin sembolü, payitahtin istanbul’u için “uzak bir sehir”di. istanbul’un isgali ile birlikte Anadolu’nun dört bir yanina kan pompalayan bir “kalp” konumuna gelen sehir, savas sonrasi genç Cumhuriyet’in “terakki çizgisinin vitrin sehri” olacakti. Saltanat’i, geçmisi ve Cumhuriyet’e muhalefeti temsil eden “istanbul’a ragmen” “yoktan varedilen” sehrin kuzey-güney dogrultusu Alman sehir plancisi Jansen’in imar plani uyarinca geliserek “muasir”lasacakti. Modern sehir planlamasi, kent kültüründeki içine kapalilik ve parçalanmisligi yoketme amaci tasir ve bir eritme potasi içinde kent sakinlerini biraraya getirmeyi hedefler. Ama birarada bulunmasi istenen kent sakinleri o kenti temsil edebilecek nitelige sahip kisilerdir. Izgara biçiminde planlanmis kent sokaklarina özenle serpistirilirler. Hemsehrilik baglantilari, akrabalik, muhaliflik potansiyeli ve bunlari güçlendiren mahallelilik kimligi modern kentliligin mekandaki etkilerini silmeye çalistigi unsurlardir. Farkliliklar mümkün oldugunca geri plana itilir ve kent bu farkliliklarin karsilasma ve çatisma mekani olmaktan çikarilmaya çalisilir. Kentsel mekanin dogal düzensizligine zorla da olsa bir düzen getirilir. Çünkü akilci ve verimli bir kent planlamasi bunu gerektirmektedir. Bu yöndeki tüm çabalara karsin, dogu-bati eksenindeki eski Ankara hiç hesapta olmayan bir biçimde göç alarak büyüyecektir. Göçle birlikte gündelik yasam kaliplari farkli bir nüfus, sehrin imar disinda tutulan bölgelerine egemen olarak, “medeni” Ankara’yi rahatsiz edecektir.
Kenar sehrin en dikkate deger ve belki de en “isyankar” mahallesi Hacettepe’dir. Diger birçok mahallenin aksine, Ankara’nin en az birkaç kusaklik “yerli”lerinden olusan Hacettepe, futbol takimi ve kabadayilariyla ünlüdür. Merkez ile iliskilerini hiçbir zaman saglikli olarak kuramamis olan mahalle, 1959 yilindan baslayarak 1971 yilinda tamamlanan istimlakler sonucunda, yerine Hacettepe Hastanesi’nin kurulmasiyla tarihe karismistir. Ahalisi sehrin muhtelif yerlerine (genellikle de yoksul ve orta sinifin yasadigi yerlere) dagilmistir.
I
Bu çalisma, sözlü tarih yöntemiyle, Ankara’nin çesitli semtlerine dagilmis Hacettepelilerle görüsmeler yapilarak hazirlanmistir.
Görüsülenlerin büyük bir kismi erkek ve en genci kirk yasin üzerindedir. Hacettepe Mahallesi’nin istimlak edilmesiyle Ankara’nin çesitli bölgelerine tasinan bu insanlar, bugün Hamamönü’nde bulunan Hacettepe’yi Sevenler Dayanisma ve Yardimlasma Dernegi’nin lokalinde biraraya geliyorlar. Genellikle iskambil türü kagit oyunlari oynayarak, kimi zaman saz çalip türküler söyleyerek ama daha çok konusarak vakit geçiriyorlar. Argonun kullanimi, lakaplar, takilmalar ve göndermeler geçmisi çagristiriyor. Konusulan kisilerin çogu, Hacettepe hakkinda olumlu bir tablo çiziyor. Mahalle hakkinda anlatilanlar, geçmise-güzel günlere duyulan özlemle hikayelestiriliyor. Hacettepe’nin paylasmaci ve dayanismaci komsuluk iliskilerinden, hayatlarinda bir daha bulamadiklari “bambaskaligindan” bahsediyolar. Mahallenin alt kültürlere özgü yasadisiliklari genellikle tatli bir ani, zararsiz bir eylem ya da bir savunma olarak tanimlanip aktariliyor. siddet hikayeleri bile ustalikla bir Hacettepe güzellemesine dönüstürülebiliyor. Konusmacilar, evlerinin istimlak edilerek farkli bölgelere tasinmak zorunda birakilmalarini kendilerine yapilmis bir haksizlik olarak üzüntüyle anlatiyorlar. Mahallenin benzersizligine olan vurgulari ve nesnellikten uzak tanimlamalari bu zorunlu kopusla dogrudan ilgili gözükmektedir. Mahallenin kisa tarihine bakacak olursak, Hacet Tepesi, Dilek Tepesi ya da daha eskilerde Haci Tepesi olarak geçen Hacettepe, sehrin alisveris merkezi sayilabilecek çesitlilikte dükkanin da bulundugu bir yerdi. Ankaralilarin dilek diledikleri, adak adadiklari, namazgah olarak kullandiklari söylenen yer, esasen bir yerlesim bölgesiydi. Semtte çok sayida adak yeri, yatir, mezar vardi. Semt sakinleri bunun nedeninin zamaninda fakirlikten veya hasta yataginda vasiyet edilmesinden dolayi ölülerin evlerinin bahçesine gömülmesi, bu siradan mezarlara da zamanla bir kutsiyet yüklenerek, naminin dilden dile dolasmasi oldugunu söylüyorlar. Bugün Hacettepe Hastanesi’nin bulundugu yerde kurulu olan Hacettepe Mahallesi,Sihhiye-Cebeci yolunun kuzeyindeki agaçlik tepenin çevresinde, Erzurum Mahallesi, Samanpazari ve Hamamönü semtleri arasinda konumlaniyordu. (ASETAT) Tek bir arabanin bile zor geçebilecegi kadar dar sokaklari olan mahalle, çogunlugu yüzyil baslarinda insa edilmis eski Ankara evlerinden olusuyordu. Nüfusun büyük bölümü birkaç kusaktir Ankara’da yerlesikti. Ankara’nin ilçelerinden (Kalecik, Haymana gibi) ve diger Orta Anadolu sehir, kasaba ve köylerinden çalismak üzere gelip yerlesenler varsa da sayilari oldukça sinirliydi. Gelenler de burada bir yakinlari veya hemsehrileri oldugundan ya da ev kiralari daha ucuz oldugundan burayi tercih ediyordu. Çünkü göçmenlik Choldin’in kavramsallastirmasina basvuracak olursak, Giris iskelesi islevi gören, özel bir yakinlik iliskisine ihtiyaç duyuyordu. Hacettepe örneginde, göç edenler büyük sehre, özellikle de Cumhuriyet’in ilk yillarinda yeni rejimin gündelik hayattaki yansimalarina uyarlanabilmek ya da en azindan bunlara karsi hazirlikli olmak için tanidiklarinin yanina siginiyor ve ilk zamanlarin maddi ve manevi sikintilarini böyle atlatmaya çalisiyorlardi.
II
Mahallenin ortasinda bütün sokaklarin açildigi ve bir alisveris merkezi islevi de gören meydan vardi. Bu meydanda iki ayri kahvenin disinda, kasap, tatlici, yogurtçu, kalayci, kunduraci, manav ve bakkal dükkanlari bulunuyordu. Meydanin vitrinini ve kamusal yasantinin candamarini kahveler olusturuyordu. Mahallelinin dilinde bu meydan “kahvenin ora” olarak ifadelendiriliyordu. Kahve’deki kamusal yasantiya tabii ki sadece erkekler katilabiliyordu. Bizim Kiraathane ile Alaaddin Abi’nin kahvesi mahallenin erkekleri için hayati bir öneme sahipti. Öncelikle haber alisverisinin yapildigi yerlerdi. Mahallenin tüm erkekleri bir biçimde kahveye ugrar ve kesintisiz sohbete bir yerinden katilir veya konusmalara kulak misafiri olurdu. Mahallenin birkaç kez üst üste seçim kazanan muhtari Zeynel Balaban DP propagandasini kahvede yapardi. Sohbete katilabilen ve söyledigi sözü dinletebilenler ise genellikle mahallenin namli kisileri, kabadayilar, ihtiyarlar olurdu. Özellikle kabadayilar, kahvelerin ahalisi içinde merkezi bir öneme sahiptiler. Bu kahvelerde tüketilen içki, uyusturucu ve oynanan kumar onlarin denetimindeydi. Zaten kahvelerin isletmesi de çogu zaman bu kabadayilarin elinde olur, onlarin mekâni olarak anilirdi. Kendilerine meydan okuyanlarla da yine bu mekânlarda yüzlesir, gerekirse vurusurlardi. Kabadayilar arasindaki kavgalar, bu kalabaligin önünde ve özellikle aleni bir biçimde gerçeklesiyordu. Bentderesi, Rüzgarli, ismetpasa’daki bar, pavyon gibi eglence mekânlarinda kabadayilar arasinda yasanan sürtüsmeler de Hacettepe kahvehanelerine kaçinilmaz biçimde sirayet ederdi. Gece yasananlar, gündüz kahvenin dilinde yeniden üretilirdi.
Kahvehaneler bir eglence merkezi olma özelligi de tasiyorlardi. Özel günlerde, Ramazan ayi boyunca, gölge oyunu, kavuklu ve pisekar gösterileri düzenleniyordu. Mahallenin komiklik ve taklit yapan insanlari vardi ve bunlarin göndermeleri Cemmaat içi bir dilin sifrelerini çözerek anlasilir hale geliyordu. Gülme ve mizah, cemaat içi iliskileri ve yakinlasmayi arttiriyordu. Ayrica mahalleye elektrigin geldigi 50’li yillarda kahvehanelerde radyonun kamusal kullanima açilmasi, haber dagilimina katki sagladigi gibi, gündelik hayata da renk katiyordu. Mahalle kahvelerindeki kumar partileri bir oyun olmaktan çikip, bir gösteriye de dönüsebiliyordu. Mahallenin usta kumarcilari ve onlarin namini duyup gelmis, baska semtlerin kumarcilari genis bir seyirci kitlesinin önünde hünerlerini sergiliyorlardi. Hacettepe Futbol Takimi’nin maçlarina gitmek için mahallenin erkekleri ve çocuklarinin toplandiklari mekân da yine kahvehanelerin önüydü. Hacettepe Futbol Takimi’nin zaferleri bu kahvelerin önünde toplanan kalabalik tarafindan bir karnaval havasinda kutlaniyordu. Mahallenin erkek nüfusu, sokaklari dolduruyor, içiyor, küfrediyor, coskulu naralar atiyordu. Yenilginin hüznü de ayni siddetle yasaniyordu. Ama bu kez rakip takim taraftarlariyla çatismaya dönüserek.
Hacettepe'nin öne çikan özelliklerinden biri de sehrin yeralti dünyasina - ya da kenar-sehire - hükmeden kabadayilariydi. Bu kabadayilarin her biri birer efsane olarak dilden dile anlatilan olaylarin kahramaniydilar. Bunlarin elinden çikan bir cinayet, bir kiz kaçirma, bir yaralama olayi bir kahramanlik öyküsüne dönüstürülüveriyordu. Bunda mahalleliye karsi bonkör ve korumaci tavirlarinin da etkisi vardi. Hatiri sayilir bir kabadayi bir gün gelip mahalleden ayrilmak zorunda kalsa bile mahallenin üzerinden “elini çekmiyordu”. Örnegin zamaninda ünlü Kabadayi Mehmet’in korumalarindan biri olan Dündar Kiliç, Mehmet’in öldürülüsünden sonra istanbul’a göç etmis ve mahalleden otuz yili askin bir süre ayri kalmis olmasina ragmen, ölümüne kadar muhtaç Hacettepelilere ayni ve nakdi yardim saglamis, is imkâni yaratmis, okutmustu. Mahallenin namli kabadayilari kendilerine mallarini, namuslarini, hatta canlarini emanet etmek isteyenleri geri çevirmezlerdi. Kabadayilar, disaridan hemen taninabilecek biçimde kiyafetler giyer, etraflarindaki yakin arkadaslari ve korumalariyla birlikte dolasirlardi: Kabadayi Mehmet, belde kusak, bir tarafta tabanca, bir tarafta biçak ve ceket omuzda hatirlaniyor. Oturacagi zaman etrafindakilere “Hursit, tut bakalim” diye ceketini tuttururmus. Bütün konusmacilarin önemle üzerinde durdugu, korku ve hayranlikla karisik biçimde anlattigi Kabadayi Mehmet, yer alti ve suç dünyasiyla iliskilerine karsin, içki, sigara ya da esrar kullanmayan, namus ve adalet gibi kavramlarla kurallar koyan, oldukça karizmatik biriydi. En yakin arkadasi sayilan Sari Veli’yi öldürerek hapse girmesine karsin mahalleli bunu, “arabozucular, laf tasiyicilar” yüzünden yasanmis bir olay olarak niteliyor. Bir kez daha, kurallari koyan, istisnai saydigi hallerde kendisine onlari çigneme hakki taniyor ve bu da o kurallarin sultasinda yasayanlarca sineye çekiliyor.
simdi biraz da konutlardan bahsedelim. Hacettepe evleri kerpiç ve ahsap karisimi bir malzemeden yapiliyordu. Birkaç evin çevreledigi genis avlular vardi ve Hacettepeliler, mahalleli kadinlarin ve çocuklarin gündelik hayatlarinin büyük bölümünün geçtigi bu yere “hayat” diyorlardi. Hayatta özellikle yaz aylarinda çocuklar oyun oynuyor, kadinlar nöbetlese yaktiklari maltizda yemek pisiriyorlar, çay içip sohbet ediyorlar, gözleme yapiyorlar, kislik nevalelerini hazirliyorlardi. Kadinlarin varolma mekanlari neredeyse sadece bu hayatlardi. Bunun disinda yanlarinda bir erkek olmadan gidebildikleri bir yer yoktu. Ara sokaklarin darligi sebebiyle evlerin cepheleri birbirine çok yakindi, bu da komsuluk iliskilerini hem sikilastiriyor, hem de toplumsal denetimi agirlastiriyordu. Hacettepe’nin bu tipik evlerinin yani sira üç katli, konagimsi ve kaliteli malzemeden, yani betondan yapilmis evler de vardi. Bunlar semtin zenginlerinin evleriydi. Bu evler yola daha yakin ve avlulari arkaya, bakimli bir bahçeye bakiyordu. Evin mahremiyetini korumak için, gündelik hayatin döndügü, kadin ve çocuklarin sik indigi bahçe ve avlu bu evlerin arka tarafinda yer aliyordu. Ama pencereleri yola bakiyordu. Yol, akan bir su gibiydi. Nasil ki medeniyetler su kenarina kurulursa, susuz yerlerde de yol kenarina kuruluyordu. Böylece zamanin akisina dahil olunuyor, müdahale ediliyor, gözleniyor, izleniyor, can sikintisi önleniyordu. Ama tekrarlayalim, bu görece zenginlerin harciydi. Futbol, kahve aliskanligi, içki, esrar, sigara, kumar, bahçe kültürü, süs havuzlari, kümes, tandir yemekleri, hamur isleri, atesli-atessiz her tür silah, Esenpark Gazinosu’ndan sizan sarkilar-türküler Hacettepeli için Bourdieu’nun sembolik sermaye olarak adlandirdigi seylerdi. Ev içleri birkaç aile birarada yasadigindan onlarin asgari ihtiyaçlarina yanit verebilecek biçimde döseniyordu: Yer yataklari, büyükler için sedirler, çocuklari yikamak için genis bakir legenler, su isitmak için boy boy ibrikler, yatak-dösek koymak için genis oyuklar ve onlari örten islemeli patiska örtüler, duvarda aile büyügünün resmi ve mahallelinin kavgaci ve gözünü budaktan sakinmaz özelligini simgeleyen bir kama veya silah.
Mahalleli, bahar ve yaz aylarinda Mamak, Kayas ya da Gazi Orman Çiftligi gibi Ankara’da nadir bulunan yesil alanlara giderek topluca egleniyor, piknik yapiyordu. Ama hem Çiftlik hem de Çubuk’a gitmenin zaman ve para açisindan oldukça yüklü bir maliyeti vardi. Ankara için büyük bir yenilik olan ve çok ragbet gören çiftlikteki Marmara ve Karadeniz Havuzlari delikanlilar ve erkek çocuklar için bulunmaz bir eglence yeriydi. Öte yandan yazlari açikhava sinemalari, kislariysa kapali sinemalar önemli eglence olanaklarindandi. Aileler için Türk filmleri, gençler içinse kovboy ve macera filmleri tercih edilen türler oluyordu. Kadinlar için kadinlar matineleri düzenleniyordu. Çocuklukla delikanlilik arasinda gidip gelen erkeklerin en büyük eglencesi ise geceleri, ceplerine doldurduklari bir avuç leblebi esliginde Hacettepe Parki’nin kuytu köselerinde ya da fidanligin içinde daha ucuz oldugu ve su, bardak, buz vs. gibi fazla merasime gerek duymadigi için sarap içmek, uzaktan uzaga duyulan, Esenpark Gazinosu’nda çalan müzikleri dinleyerek demlenmekti. saraba alisildiktan sonra sira kimileri için esrara da geliyordu. Mahalle içinde esrar satilmasa da, mahalleli esrar saticilari vardi. Esrar bulmak bu sebeple çok zor degildi. Raki içmek ise racon isiydi. Biraz daha parali olmayi, mezeyle, demlenerek, yavas içmeyi gerektiriyordu. Bentderesi, ismetpasa ya da Samanpazari-Hamamönü çevresindeki lokantalar ve içkili yerlerde çogunlukla raki tüketiliyordu. Mahallenin delikanlilari için buralarda içmek, oradan pavyonlara geçerek devam etmek “büyümenin” “ben buradayim” demenin-kisiligin göstergesiydi.
Mahallede kadin-erkek iliskileri oldukça sorunluydu. Disaridan herhangi birinin mahallenin kizlarina yaklasmasi – söz konusu kiz bu konuda gönüllü olsa bile – imkânsizdi. Mahalleden birisiyle flört eden bir genç kiz ise – ki bunu gerçeklestirmek çok zordu – onunla evlenmek zorundaydi. Flörtün tabu olarak görülmesine ragmen, mahallenin delikanlilari bir kiz için aralarinda kavga edebilir, birbirlerini yaralayabilirlerdi. Ayni durum mahallede yasayan bir kadini kendisine “dost” edinen kabadayilar için de söz konusu olabilirdi. Ancak bu tür vakalarda rakibin akibeti daha karanlik olurdu. Mahallenin içe dönük baskiciligi ve ahlakçiligi, yasanan yillarin kosullariyla eslenerek ifadelendiriliyor: “O zamanlar degil Hacettepe’de, hiçbir yerde kadin-erkek iliskisi-flört, simdiki gibi mümkün degildi”. Oysa, ayni insanlar Bulvar’da kiz arkadaslariyla “turlayan”lari, “muhallebi çocugu” olarak adlandiriyorlar.
Bu kati ahlâkçi anlayisin varligina ragmen, mahallelinin dini ritüeller konusunda çok fazla titiz olmadigi söylenebilir. Mahalle meydaninda bulunan mescide yaslilarin disinda ancak belirli zamanlarda – bayram sabahlari, teravih namazlari – ragbet ediliyordu. Ezan okuyan müezzin ayni zamanda mahallenin manaviydi. Ezan okurken dükkanina giren-çikan olup olmadigini gözleyen manav çogu zaman asil isine odaklanamadigi için, kahvedekilerden küfür de yemekteydi. Dine karsi bu ilgisizlik, mahallenin oldukça genç olan nüfusuna bagli oldugu gibi, Hacettepe disinda yasanan sosyo-ekonomik gelismelere, Cumhuriyet laisizminin agirlikli yerine baglanabilir. Konusmacilarin bir kismi mahalledeki mescidlerde ve kimi evlerde, sehir disindan gelen öksüz ve yetim çocuklara Kur’an kursu verildiginden, bu konuda da Kemal Pilavoglu adli, sonralari hapis cezasi alan ve imrali’ya sürgün edilen birinin oldukça etkin oldugundan söz ediyorlar. Ancak ayni konusmacilarin neredeyse tamami, küçük yasta bu kurslara degil de mahalle disindaki mescidlere gittiklerini anlatiyorlar. Bu tercih, mahallelinin Pilavoglu tarikatinin farkinda oldugunu ve ona katilmaktan kaçindigini göstermekte. Din adamlarina ve tarikatlara olan mesafelilikleri onlari sakalli, ticani, din tüccari biçiminde tanimlarken sarih bir biçimde ortaya çikiyor.
Hacettepe’nin en önemli özelligi, cemaatvari iliskilerini kimi zaman yogun bir dayanismacilik içinde sürdürüyor görünmesiydi. Hemen hemen herkesin kisisel özelliklerine atifta bulunan, mahallenin kolektif bilincinde yer edecek bir lakabi vardi: Parlatir Mustafa, Disi Bakkal, Diksaç Nevzat, Japon Ali, Orley ihsan. Bu lakaplar, kisinin mahalle yasantisi içerisindeki iliskilerinin yogunluguna göre, bazen ismini unutturacak derecede süreklilik kazanir, kimi zaman da unutulur ya da bir yenisiyle yer degistirirdi. O yüzden bugün Hacettepelilerle konusurken, “Hangi Osman, hangi Ali?” türü sorularla siklikla karsilasilmakta, yasayanlar çogunlukla lakaplariyla hatirlanmaktadir. Bu lakaplarin yani sira insanlar memleketlerinin ismiyle de çagrilmaktadirlar. Mahallenin bir veya birkaç evinde yan yana ya da yakin oturan ve ayni memleketten olanlari, hemserililigi tanimlayan ifadeler de kullaniliyordu: Kalecikliler, Sungurlulular, Amasyalilar gibi. Mahalle hayatinin içine karistikça hemserilige gönderme yapan lakaplar yerlerini karakter özelliklerine gönderme yapanlarla degistiriyorlardi.
Hacettepe, alt siniflarin (isçi, küçük esnaf, küçük memur v.b.) yasadigi, küçük-büyük herkesin sehrin çesitli yerlerinde çalismak zorunda oldugu bir yerdi. Bu nedenle biraz palazlananlar veya mahallenin kesmekesinden tedirgin olanlar –özellikle memur aileleri - mahalleden ayrilip daha nezih semtlere göç ediyorlardi. Semtin Merkez’le, dis dünyayla baglantisini yine bu memur aileleri ve üniversite ve lise ögrencisi gençler sagliyordu. Bu dünyaya dogrudan maruz kalan bu kesim de semtten en önce kaçip gidenler oluyordu. Biraz mürekkep yalamis olanlar, iyi aile çocuklari, hassas bir karaktere sahip olanlar, geliri biraz artanlar Cebeci, Keçiören, Abidinpasa gibi semtlere yerlesiyorlardi. Dolayisiyla semt bir cemaat bagiyla Merkez’in korktugu kadar kosulsuz bagli degildi. Mahalle gelir seviyesi düserek mahalleye tasinmak zorunda kalanlar ile sehre yeni gelenlerin olusturdugu nüfus ile de göç aliyordu. Mahallede kisa bir süre kalmis olsa da ilginç bir Hacettepeli profili daha vardi: mahalleyle ilgili istimlak karari alindiktan ve asil Hacettepeliler sehrin baska semt ve mahallelerine tasindiktan sonra, onlarin bosalttigi evlerde son ana kadar “kaçak” oturan yeni bir göçmen nüfusu. Bunlarin bir bölümü halen hastane civarinda saglam kalan tek tük evlerde oturuyorlar.
Hacettepe Mahallesi’nin adinin suç ve belayla birarada anilir olmasi mahallenin futbol takimi kurma girisimi sirasinda engelleyici bir unsur olarak kendini göstermisti. Mahallenin onbes-onalti yasindaki gençleri kendilerinden on yas kadar büyük ve “Apça” diye hitap edilen Fahri Kabadayi’ya giderek bir futbol takimi kurmak istediklerini, yardimci olmasini istemislerdi. Mahallelinin yardimi ve Fahri Apça’nin çabalariyla bir takim kuruldu. Ancak, bundan kisa süre sonra Fahri Apça, polis tarafindan evinden alinarak, Birinci sube’de sabaha kadar sorguya çekildi. “Bu cemiyeti neye istinaden, hangi sebeple” kurmak istedigi israrla soruldu. Apça’nin “bu cemiyeti, kötü muhitin (istanbul’un Kasimpasa’si, Ankara’nin Hacettepe’si) kötü söhretini silmek için” kurdugunu söylemesi de polise pek inandirici gelmedi. Yine de serbest birakildi. Kabadayi, bu olaydan sonra Hacettepeli gençlere bir yerlerde bosbogazlik, kavga yapmamalarini tembihledi. Dönem Ankara’sinin en etkili ismi Vali Nevzat Tandogan’di. Kulübün kurulabilmesinin tek yolunun onunla konusmak oldugu düsünüldügünden rica minnet bir randevu alindi. Eli yüzü düzgün, mürekkep yalamis Hacettepeliler Valilik makamina çiktilar. Fahri Kabadayi o sikintili ani söyle anlatir:
“Hiç kimseyi içeri koymuyorlar, disiplinli bir vaziyet var, biz de 26-27 yaslarindayiz, genciz; komiser beye ‘Vali Bey’le görüsecegiz’ dedik. Sertçe ‘Oturun suraya!’ dedi. Geçip salona oturduk. Yanimdaki Suat Bey daha da küçük, 16-17 yasinda. O sirada komiser geldi. Buyurun dedi. içeri girdik, Suat paravanin arkasinda, ben ayakta duruyorum. Nevzat Bey de evrak imza ediyor. Kafasini kaldirdi, ‘Buyurun oturun’ dedi, oturduk. Makamina yazilan yaziyi ve ekli olan tüzügü verdik, okudu, ilk sözü – hiç unutmam – su oldu: ‘Ben, dedi, Hacettepe semtini yakacagim.’ Hakliydi da davasinda. Çünkü o zamanlar, bir aile tepeye çikamiyordu. Her gün kavga, dövüs, içki alemleri falan oldugundan, sikayet çok fazla oluyordu. Karakollar mütemadiyen hakkimizda rapor yaziyordu, onun için, hakli idi. Ben, Sayin Vali Bey, biz bu cemiyeti kuracagiz, bizim cemiyetimizin gayesi, bu kötü insanlari yola getirmek olacak, eger siz de bize yardimci olursaniz, tahmin ederim bu isler düzelecek ve eseriniz, kiymetli eseriniz tarihi bir sekilde anilacak’ dedim. Reis muavinini çagirtti. ‘Tahsin Bey dedi, buyurun bir evrak var, bakin bakalim’ dedi. Birbirlerine de göz kirptilar. O sirada Nevzat Tandogan dedi ki ‘Ben size yardimci olurum. Eger sizin niyetiniz iyi ise, ben de yardimci olurum’ dedi.”
Tandogan’inkine benzer bir tavir sonradan, dönemin Basbakani Menderes tarafindan da sergilenecekti. Menderes makam arabasiyla sik sik semtin yakinina geliyor ve etrafindakilere “N’olacak bu çöplük?” diye söyleniyordu.
Kulübün renkleri Hacettepe parkinin menekselerinin rengi olan mor ve beyazdi. (ASETAT) Tamami Hacettepeli gençlerden kurulu takim üçüncü kümede-mahalli ligde oynadigi maçlarda sürekli galip geliyordu. Üç yilda üç sampiyonluk kazandi. Üç küme atlayarak Ankara 1. Ligine yükseldi. 1953-54’te ilk kez Ankara sampiyonu oldu. Profesyonel lig kurulana kadar 1955-56 ve 1957-58’de bu sampiyonluklari yineledi. Bu basarida, sonraki yillarda Ankara’nin ünlü kabadayilari olacak olan Karagöz Kemal, Orle ihsan, Kabadayi Mehmet’in takimda yer almasinin ne derece etkisi oldugunu bilebilmek mümkün degil. Ancak Hatay milletvekili Mustafa Deliveli’nin baskanliginda birinci lige kadar çikan ve sürekli olarak orta-alt siralarda mücadele eden Hacettepe’nin seyircileri nezdinde bu kabadayilarin büyük etkisi vardi. Kabadayilar o kadar etkiliydi ki, Bursa’da yapilan 1961-62 Sezonu birinci lige yükselme maçlarinda takimin yoruldugunu ve elenecegini farkeden Orle ihsan kasten büyük bir kavga çikartarak maça ara verilmesini saglamisti. Böylelikle takim dinlenme firsati bulmus ve sampiyon olarak birinci lige çikma basarisini gösterebilmisti. iç sahada oynanan maçlarda saat kulesinin altinda maraton tarafinda toplanan Hacettepe seyircisi, deplasman takimlarinin tezahüratlarindan hazzetmiyordu. Eger yakinda ise kendi deyisleriyle “kibarca uyariliyor”, karsi tarafta ise Kabadayilar tribün önüne gidip, hiç ses etmeden yürüyorlardi. Ankarali olup onlari tanimayacak yok gibiydi. Hele Ankarali olup da istanbul takimlarina tezahürat yapmak ve daha önemlisi sehir ve Hacettepe hakkinda ahlaka mugayyir konusmak bastan suçtu. Bu belirli bir risk içeriyor, Hacettepelilerle karsilasacak olanlar tarafindan “kibarca uyarilma” tehlikesi tasiyordu. Elbette her seyin bir ölçüsü vardi, özellikle sahada oynanan futbol geregi yasananlar kimi zaman ayni kabadayilarin korumasi altinda saha disina aksettirilmiyordu. Hacettepe’nin açik farkla maglup oynadigi bir maçin sonlarina dogru rakip takim, bir de penalti kazanmisti. Ancak, penaltiyi kullanan oyuncu Hacettepe’yle alay ederek orta sahaya kadar gerilmis, sonra yürüyerek topun yanina gelmis, kaleye dogru vurmak yerine bilerek taca atmisti. Maglubiyetin üzerine tüy diken, simdilerin deyimiyle “centilmenlik disi” hareket Hacettepe taraftarlarini çileden çikartmisti. Maç bitiminde mahalleli futbolcuyu stad disinda beklemeye baslamisti. Hacettepeli ünlü kabadayi Karagöz Kemal, soyunma odasina giderek yaptiklarini tasvip etmese de bu “terbiyesiz” futbolcuyu korumasina alarak disariya kendisi çikartmisti.
Hacettepe istimlaklerinin yogun olarak yasandigi yillarda futbol takiminin önce ikinci lige ve ardindan mahalli kümeye kadar düsmesi, bu travmatik etkiyi arttirmisti. Farkli yerlerde yasayan Hacettepeliler hafta sonlari maç sirasinda biraraya gelebilirken, takimin ilgisizlikle giderek düsen basari grafigi buna da ket vurmus gözükmekteydi. Takimin taraftari olabilecek genç nüfus Hacettepe Üniversiteli ögrencilerden olustugunda, bir mahallenin bütünüyle silindigi belgelenmistir onlara göre. Takim, Seksenli yillarin ikinci yarisinda Keçiören Belediye Baskani Melih Gökçek tarafindan Hacettepe adini ve ruhunu sürdürmek niyetiyle alinsa da, adi çok geçmeden Keçiörengücü olarak degistirilecek, mahallenin adini tasiyan o ünlü takim tamamen yok olacakti.
III
Yasadigimiz dönemde iktidar savasi mekân üzerinden yapiliyor. islamî yasam adaciklari, Alevi mahalleleri, siteler v.s. gibi. Hacettepeli ise istimlak, yani mekandan izlerinin silinmesi sürecine karsi koymuyor. Geregi gibi mücadele etmiyor, mekanini savunmuyor. Örnegin, istimlak karsiliginda bankaya yatirilan paralari mahallelinin çogu gidip aliyor ve istimlaki onaylamis oluyor. Hukuki mücadele için biraraya gelmeyi reddediyorlar. Hükümetten aldiklari cüzi bedelle hemen gidip baslarini sokacak küçük birer dair aliyor ve Hacettepe’deki birkaç katli, bahçeli, büyük evlerinin karsiligi olarak bu kutu gibi apartman dairelerine kanaat ediyorlar. Özellikle istimlakin hizinin arttigi günlerde semt hakkinda yayilan kötü söylentiler ve islenen birkaç cinayet semtle olan son baglarini da koparmalarina neden oluyor. En büyük tesellileri ise Hacettepe Hastanesi projesinin fikir babalarindan ihsan Dogramaci’nin futbol kulübüne sahip çikacagi ve onu gelecegin Arsenal’i yapacagi yolundaki vaadleri. Oysa kisa zaman sonra bu sözlerin tutulmadigi görülüyor. Ancak is isten geçmis oluyor. Böylece de Hacettepeli mekan üzerinden yapilan iktidar savasini kaybetmis ve hiç mücadele etmeden maçi karsi takima vermis oluyor.
Bugün bir üniversitenin adi olarak yasamakla birlikte, kavgalari, kabadayilari ve futbol takimiyla ünlü “asil” Hacettepe toplumsal hafizada yer almamaktadir, Ankara’ya iliskin tarih arastirmalarinda sözü geçmemektedir, genç kusak için ise bir hastanenin ve üniversitenin adindan ibarettir.
elestiri:
bu mikro tarihciler ki onlar,
Büyük anlatilari küçültmek ugruna, küçük anlatilari abartiyorlar di.
ümit atabek
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
silinmis_kullanici
Site Admin
Kayıt: Aug 01, 2002
|
Tarih: 2005-08-16 17:25:42
Mesaj konusu:
|
|
|
Sinan abinin bu basliktaki son mesajini kullanmak güzel olur diye düsündüm. Umarim kizmamissinizdir..
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
KAYA_AKYILDIZ
Site Admin
Kayıt: Jan 24, 2005
|
Tarih: 2005-08-16 20:22:25
Mesaj konusu:
|
|
|
Arkadaslar,
Aramizda avukat arkadaslar varsa yasal olarak Hacettepe`nin yeniden acilmasi uzerine mutalaa verebilirler mi? Hacettepe yeniden acilsa ve bizler mesela ASAS gibi olmaz tabii ama Hacettepe`ye elimizden gelen destegi versek guzel olmaz mi? Bu guzide takimi yok eden zihniyete ve onun turedi takimina karsi, sapina kadar Ankarali, sapina kadar sahici Hacettepe! Genclerle, Guclulerle yan yana kol kola bir Hacettepe...
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
seyhun_akar
Site Admin
Kayıt: Mar 16, 2003
|
Tarih: 2005-08-16 22:19:20
Mesaj konusu:
|
|
|
insallah...
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
mehmet_galip
Site Admin
Kayıt: Aug 05, 2002
|
Tarih: 2005-08-16 22:23:50
Mesaj konusu:
|
|
|
"bulent_atlas"]Sinan abinin bu basliktaki son mesajini kullanmak güzel olur diye düsündüm. Umarim kizmamissinizdir..
yaziyi okumaya henüz vakit bulamadim (ki mutlaka okuyacagim) ama
badalimizi görmek beni duygulandirdi...
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
irfanakalp
Site Admin
Kayıt: Jul 28, 2005
|
Tarih: 2007-09-05 01:25:22
Mesaj konusu:
|
|
|
Bu haftanin fikstürü tersten bakildiginda ne güzel.Son sirada belediye ve onun hemen üzerinde 3 puanla Kasimpasa.Peki Hacettepe nerede? Bu Pazar dogdugum büyüdügüm semtime Hacettepe'ye gittim.Yani Ankara'nin Kasimpasa'sina,yine yikim vardi.Cadde üstündeki Belediye çarsisi yerle bir edilmisti.Ne bitmek tükenmek bilmeyen bir yikim bu dedim 1962'lerde basladi ve hala devam ediyor.
Eskilere uzun yillar öncesine gittim.Ne güzel bir semtti Hacettepe ve Hamamönü uzun yillar böyle sirin bir semt görmemistim. Taaki 1999 yilinda "ikinci bahar" dizisiyle mesur olan Samatya'yi görene kadar.Kasabiyla.manaviyla,kahvehane ve meyhaneleriyle cigerci'nin önündeki kedisiyle,caddeden meydana inen merdiveniyle hala capcanli ve ayaktaydi samatya.Oturdum disari bir masaya ve rakimi yudumlarken aglamakli oldum kiskandim samatya yi.
Oysa 40 yil önce bizim mahallemizde böyle canli ve güzeldi.Ben 7 yasindaydim ve yikim baslamisti ama henüz yüzde 20 si yikilmisti.Meshur kabadayi Dündar Kiliç' in babasinin firini hala ekmek ve pide çikariyor.Manaviyla cigercisiyle kahveleri ve meyhaneleriyle o meydan canliligini devam ettiriyordu.Yasimiz küçük diye alinmadigimiz ve kapisinin üzerinde hacettepe kulübü'nün armasi olan "hacettepe Kahvesi"nin pencerelerinden içeride oturan bir diger meshur kabadayi Karagöz Kemal'i seyrederdim.
Sonra 70'li yillar geldi çatti.Zaman zaman Üniversiteli abiler yürürdü caddeden cebeci'ye dogru "Kahrolsun Amerika" "Bagimsiz Türkiye" diye bagirirlardi.Sonra Adliye binasi da bize çok yakindi.Birgün idamdan yargilanan bir Üniversiteliyi görmek için Adliyenin tam karsisina gittim ama o kadar kalabaliktiki onu görmek isteyen insanlarla dolmustu cadde.nice sonra bir arabayla hizla cezaevine götürdüler onu.Onun adi Deniz Gezmis'ti.
Birde hemsirelik yurdu açilmisti.Anadolu'nun çesitli yerlerinden gelen tazecik güzel kizlar kalirdi burada.Bizimde yas artik 17-18 olmus seste güzellesmisti.Çubuk sarabini alir aksamlari yurdun karsisinda ki agaçlik meydanda içer ve bana,"hadi irfo asil bi parça" derlerdi.Bende "ben yillarca agladim ask ask diye çagladim kurda kusa dert yandim sorma allah askina oooooooof "sarkisini Adnan senses gibi söylerdim tabi bütün pencereler kizlarla dolardi.
Çok renkli kisiler vardi,Piç Talat,Tantana Hikmet,Japon Ali,Kireç ibo,elialti,Parlak Memet.Artik 1977 lere gelindiginde Kabadayilarin forsu kalmamisti.Hacettepe semti artik Üniversiteli Devrimcilerden soruluyordu.Eski kabadayi yada özentileri bunu hazmedemiyorlar ama seste çikaramiyorlardi.
12 Eylül 1980 günü büyük bir sessizlik çöktü semte.Yikimlar devam etti.Kahvehanelerin müdavimleri gelmez oldular.Hacettepe giderek daha fazla kan kaybetti.Samanpazarinda ki tarihi Esenpark gazinosu yikildi.Hemen karsisindaki terlikçiler çarsisida yikildi ve yerine beton yigini çirkinlik abidesi Altindag belediye binasi konduruldu.
ve Hacettepe Spor Kulübü öldürüldü.
simdi en büyük istegim Belediyespor un önce ikinci ligedüsmesi sonra sirasiyla 3-4 derken o takimin kapandigini görmek.
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
silinmis_kullanici
Site Admin
Kayıt: Aug 01, 2002
|
Tarih: 2004-12-31 14:34:52
Mesaj konusu: MENEKsE MORLAR/RAKiBE DE KORLAR
|
|
|
“Yil 1988, Hacettepe 2. ligde, baskan ismet Camuzoglu. 49 kisiyle gizli kapakli, gerçek Hacettepeliler’in haberi olmadan yapilan genel kurulda 1’e karsi 48 oyla Hacettepe’nin adi Keçiörengücü yapiliyor.”
[img:554110d03d]http://www.alkaralar.com/icerikarastir.php?name=gelismishaber&MediaOp=show&idMediaAss=s1514&MediaName=ANKARA-3.jpg&MediaNum=1[/img:554110d03d]
Geçen yüzyilin en güzel kesitiydi denir 60’li yillar için. Öncesini bilmem ama sonrasina bakinca, bu saptamanin hakliligi anlasiliyor. Örnegin, 60’larin “Chevrolet”leri kadar taksiler hiç olmadi bir daha gündelik yasamimizda… Filtresiz “yeni harman” gibi sigara da, salas yazlik sinemalar da… “Mabel” sakizi da yok artik, okul önlerinde satilan “leblebi tozu” ve “sehir gazozu” da … Saydiklarim ve sayamadiklarimin hiçbirisi, simdiki örnekleri kadar “profesyonel”, “mükemmel” ama bir o kadar da “ruhsuz” degildi. Her sey gibi “futbol” da bu tanima uygundu o yillarda. Semt takimlari 1. ligde top kosturuyor ve binlerce insan tribünleri dolduruyordu. Kramponlarin çivileri sahibinin ayagina batiyor, kanatiyor ama tribünlerde kan akmiyordu. Semt takimlari… Artik liglerde olmayan Vefa, Feriköy, Yesildirek, Beyogluspor bir de Ankara’nin Hacettepe’si… 8 sezon 1. ligi renklendiren mor – beyazlilar…
Kuruldugu 1945’ten 43 yil sonra, yok edilen tarih…
iste size, siyasi rant ugruna Ankara’nin tarihinden bir parçanin yok edilis öyküsü. Aradan yillar geçse de, bunlari inatla animsamali ve animsatmaliyiz. Benzerleri gibi Gaziantepli Melih Bey’in de, “Ankarali” makyajini ve “sporsever” maskesini siyirip atmak, baskente karsi yükümlülügümüz olmali.
Hacettepeyi Sevenler Dernegi’nin lokalindeyiz. Karsimizda “Hacettepe tarihi”nin son canli tanigi diye tanistirildigimiz Lütfü Yanar var. Kulübün yok edilis sürecini anlatiyor gözleri dolu dolu…
“Yil 1988, Hacettepe 2. ligde, ismet Camuzoglu. 49 kisiyle gizli kapakli, gerçek Hacettepeliler’in haberi olmadan yapilan genel kurulda 1’e karsi 48 oyla Hacettepe’nin adi Keçiörengücü yapiliyor ve ismet Bey’in hemsehrisi Melih Gökçek’i baskanliga getiren yeni yönetim olusuyor. Gökçek o tarihte ANAP’tan Keçiören Belediye Baskani. Yönetimdeki bazi isimler: Alparslan Pehlivanli, Mustafa Tasar, Veysel Karani Yeniçeri, Seyfi Saltoglu, Ali ilkbahar. Ancak kulübün 88 gerçek üyesinin katilimi engellendigi gerekçesiyle, 14. Asliye Hukuk Mahkemesi bu genel kurulu ve aldigi kararlari, 3 yillik yargi süresi sonunda iptal ediyor.” “Temyizden netice alamayan Gökçek, yine bizlerden gizleyerek, kitabina uygun bir genel kurul topluyor. Mahkeme kararini “dikkate alan” bu genel kurul toplantisi biterken verilen bir degisiklik önergesinin kabulüyle, yarim saat önce “Hacettepe” olan kulübün adi tekrar “Keçiörengücü” olarak degistiriliyor. Ve bizler 1 aylik itiraz süresi dolduktan sonra durumdan haberdar oldugumuz için, 50 yillik Hacettepe Kulübü, Melih Gökçek marifetiyle tarihe karisiyor!” Gördügünüz gibi her sey kitabina uygun!...
Yasal olarak baskani olamadigi Ankaraspor’un, “onursal” baskani olarak boy gösteren Melih Gökçek degil midir? TBMM’de CHP Ankara Milletvekili Zekeriya Akinci’nin, “Keçiörengücü’nün Ankara Belediyesi’nden aldigi maddi destek nedir?” sorusuna Bakan Mehmet Ali sahin’in, “Destek yoktur” cevabindaki yanlis bilgilendirmenin sorumlusu Melih Gökçek ve belediyesi degil midir? 1. derece SiT alani ilan edildigi halde talan ve yikimin önü alinamayan, namuslu Hacettepeli’nin çivi çakamadigi için magdur oldugu semtin sorunlarini görmezden gelen, Melih Gökçek degil midir?
Ha, unutmadan soralim; Hacettepe Parki’ndan Tandogan Meydani’na tasinip, Ankaray istasyonu insasiyla oradan da kaldirilan “Roma Heykeli” de “Hacettepe kökenli” oldugu için mi gazabiniza ugrayip bir daha insan içine çikamadi? Sahi nerededir bu heykel simdi Melih Bey?
Çetin SUSAN
31 Aralik 2004
Cumhuriyet Ankara eki
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
haydar_gerlevik
Site Admin
Kayıt: Apr 03, 2003
|
Tarih: 2004-12-31 15:03:35
Mesaj konusu:
|
|
|
-yorumsuz-
[img:f7f93a87e5]http://www.trlig.com/modules/coppermine/albums/asas/normal_051204asas_0019.jpg[/img:f7f93a87e5]
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
aksitozkural
Site Admin
Kayıt: Aug 27, 2002
|
Tarih: 2004-12-31 15:08:00
Mesaj konusu:
|
|
|
Cocuklugumun " apaci takimi " Hacettepe'yi kim unutur? Kim unutur Baskin'li Onursal'li, Kuscu Nuri'li, Arap Cetin'li, Pacoz Oktay'li ( sonra uzun yillar bizde oyniyan Oktay agabeyimiz ) MOR MENEKSELER'I ?
Buyuk Ataturk"un sozudur:" Tarihini bilmiyen milletler baska milletlerin avidir" diye. Iste bu durum da bu olayin spor versiyonudur.
Mor Menekseleri hepimiz kalbimizde yasatmaliyiz.
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
ates_sendil
Site Admin
Kayıt: Sep 16, 2003
|
Tarih: 2004-12-31 15:13:43
Mesaj konusu:
|
|
|
Hacettepe de yetismis, egitim görmüs ve yazilanlarin belli bir bölümüne taniklik etmis birisi olarak Çetin Susan beyin yazdiklarini yüregim aciyarak okudum. 'Ben yaptim oldu' diyen bir zihniyete karsi ne yapilabilir. Ankara'nin camili logosunu kabul edemedigim gibi bu yapilanlari da kabul edemem. Bunlar su an da yargilanmiyor ama tarih er ya da geç bu nu yapanlari ve yapilanlari yargilayacaktir.
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
necdet_ozkazanci
Site Admin
Kayıt: Apr 22, 2003
|
Tarih: 2004-12-31 16:00:14
Mesaj konusu:
|
|
|
Ben, Mor-Beyaz formali Hacettepe'yi adi yalnizca Hacettepe iken 70'li yillarda Ankara'daki bir maçta izlemistim. Üniversite ögrencisiydim. Hacettepe sanirim 2. ya da 3. ligdeydi ve Anadolu kentlerinin takimlarindan biri ile oynuyordu. Maç Tandogan'daki Ankaragücü Stadi'ndaydi. Arada bir toz kalkan, zimpara gibi toprak-kum karisimi bir saha, bu sahada bir yandan ayakta kalmaya, bir yandan da savunma yapmaya ya da gol atmaya çalisan futbolcular ve stadin tek tribününü doldurmus olan ve pozisyona göre heyecanlanip ugultu çikaran futbolseverler. Sonra gazetelerden Hacettepe'nin zor durumda oldugu, kapanacagi yolunda haberler çikmaya basladi. Sonra da adi degisip Hacettepe Camuzogluspor oldu. Sonra da Keçiörengücü. Artik Hacettepe, Hacettepe degildi. Keçiörengücü'ydü. Böylece Ankara'nin porfesyonel liglerde semt ismi ile anilan önemli bir futbol degeri, sahip çikilarak adiyla birlikte yasatilmasi gerekirken, acimasizca yok edildi. Artik Hacettepe yok. Ankara'yi profesyonel liglerde temsil eden bir semt takimi yok. Belki bir Keçiörengücü var ama Hacettepe'nin mirasi üzerinde durdugu için dogal degil...
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
aslierdogan
Site Admin
Kayıt: Mar 12, 2004
|
Tarih: 2004-12-31 16:04:34
Mesaj konusu:
|
|
|
bir takimin ismini bir günde yok eden zihniyet, eski belediye baskani murat karayalçin döneminde taksiciler ve otomobilciler odasina verilen asti otoparki ile beraber bilimum otopark, büfe, kafeterya ve dügün salonunu da keçiörengücüne isletsin diye vermis. tabii melih bey'in oglu da keçiörengücü yönetim kurulu üyesi... keçiörengücü rantini toplayadursun biz de iste böyle yazilari okuyup duygulaniriz ancak...
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
seyhun_akar
Site Admin
Kayıt: Mar 16, 2003
|
Tarih: 2004-12-31 17:26:33
Mesaj konusu:
|
|
|
hacettepe de okurken, meshur yurt sokaginin ordaki hacettepeliler lokalinin kapisi bi-harap olmus bir sekilde kiraathanelesmis formatini görmek üzücüydü... ögrenciler duyarsiz, semt insani -sadece ihtiyarlarin ugrak yeri olmus bu mekani sahiplenmeden öte bir sey yok- duyarsiz, ancak bu gerçekligi tarih içerisinde yok saymak mümkün mü....
bu arada prosedürü bilmiyorum ama merak ettim... kulübün adi, kongre karariyla (sözde) keçiörengücü olarak degistirildigine göre, yine ayni sekilde baska bir kongre karariyla hacettepe'ye tekrar dönüstürülebilir mi?...
hani, çikmayan candan ümit kesilmez hikayesini düsünürsek....
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
silinmis_kullanici
Site Admin
Kayıt: Aug 01, 2002
|
Tarih: 2004-12-31 17:53:40
Mesaj konusu:
|
|
|
Tanil Bora ve Levent Cantek'in hazirladigi Ankara Futbolunun Tarihi adli arastirmadan hacettepe bölümleri.
Hacettepe’ye Besiktas kiliginin yakistirilmasi ise, bir mahalle (kenar mahalle) takimi olusundan, kulüp sevgisi ve terbiyesine siki sikiya bagli (sikiysa olmasin!) oyuncularindan ve mütevazi kosullarindan kaynaklanmis. Ülke çapinda söhret kazanan oyunculari, sembol isimleri, nam salmis basarilari, para kaynaklari hiç olmamis Hacettepe’nin (bir tek milli takima yükselmis Onursal Uraz var). Buna ragmen futbolun kadim zamanlarinda Ankara futbolunun üç büyüklerinden biri iste. Çünkü, Hacettepe kendinden baska hiçbir camiaya benzetilecek bir “sey” degil. Hacettepe, bu üç takim arasinda en az istanbullu, en çok Ankarali. 28 Temmuz 1945’de Hamamönü’ne çikan Küçükkapi Sokak’ta virane bir binanin tek göz odaciginda Fahri Kabadayi baskanliginda kurulup yillarca buradan idare edilen mor-beyazli kulüp (tam adi: Hacettepe Spor Gençlik Kulübü), Ankara’nin tek has mahalle takimi olmus. Üç yil içinde kademe atlayip Ankara 1. Ligine yükselerek de iddiasini kanitlamis. Dedik ya, Ankaragücü’nün sehrin “en baba” takimi olmasi sonralarin isi;
............................
Diger ‘sivil’ takima gelince... Bu iyicene ‘sivil’ bir camiaydi; Hacettepe, nâmina düskün bir mahalleye dayaniyordu, bir ‘muhit’ takimiydi. Ankara için, 60’lardaki altin çaginda bile memleket futbolunun kenar semtiydi dedik ya, Hacettepe kenar semtin de dis mahallesiydi. Yilankavi sokaklari, sarapçilari, dumancilari, kalaycilari, halkacilari, lüpçüleri, tuttugunu koparan azili delikanlilari ve kabadayilariyla, baskent Ankara’nin asri, düzgün Yenisehir’ine meydan okuyan bir yeralti-sehirdi âdeta. Gecekondularin henüz yerden bittigi zamanlarda, sonradan gecekondulara atfedilen bütün sehir-disiliklari, bütün düzensizlikleri, bütün musibeti kisiliginde cisimlestiren, üstelik sehir kadar yerlesik, hatta belki Yenisehir’den daha yerlesik ve otantik bir dünyaydi. 60’larda tükenmeye baslayan futbolcu-yönetici-taraftar içiçeligi Hacettepe’de dimdik ayaktaydi. Takim mahallenin milli takimi gibiydi, taraftar kitlesi mahallelinin tamamiydi. Hacettepe taraftari Astsubay Sinan Diraz, Harp Okulu boru takimindan toparladigi müzisyen askerleri önemli maçlara getirip tribünü senlendirirdi. (Herhalde lâf atma davasindan çikip sehir sath-i mailine yayilan Harbiyeli-Hacettepeli kavgasindan önce olmali bu...) Maç sloganlarinin henüz “yayaya sasasa”dan ileri gitmedigi bu dönemde “onikinci adam” vasfi en bariz olan taraftar, Hacettepe’ninkiydi. Bu “onikinci adam” vecizesinin mecazi anlamindan düz anlamina dökülmesi olmayacak is degildi. Mesela: 1962 senesinde Bursa’da yapilan baraj maçlarinda Hacettepe 1. Lige çikabilmesi için 1 puanin yeterli olmasina ragmen Demirspor’a karsi son onbes dakikaya girilirken 2-1 maglup durumdaydi. Birdenbire tribünde arbede çikinca (çikarilinca) hakem Faruk Talu maçi durdurup takimlari sahanin ortasina davet etti. Maç tekrar basladiktan bir-iki dakika sonra, solbekten solaçiga çikan Yilmaz Susak beraberlik golünü atip Hacettepe’yi kurtardi. Takimin eski kalecilerinden Orle ihsan, yakin çevresine ve meraklilara, takati kesilen takim toparlansin diye tribünde kasten kavga çikarttiklarini anlatacakti. Hacettepeliler hele kendi sahalarinda rakiple ilgili bir tezahürat duymayi katiyyen istemezler, gerekirse ‘müdahale’ ederlerdi. Bir küçük satasma bile, mahallenin serefi adina topluca kavgaya girmek için yeterli vesileydi. (Biraz da “gönül hos sohbet ister kahve bahane” meselesi...) Kavgacilik içe de dönebiliyordu pekâlâ. 60’li yillarda kendi adini tasiyan yeni hastane ile mali yakinlasma içine giren takimin ligde kötü günler geçirmesi, camiayi “Doktorlar”a karsi bilemisti. Bir maç esnasinda, kapali tribünde, 75 kilo milli boksörü Yilmaz Durgun “ulan doktorlar takimi batirdiniz!” diye söylenip duruyor ve kalp mütehassisi Dr. Mehmet Tekdogan’in sik sik arkaya dönüp “Yilmaz sus” demesinden de tinmiyordu. Yilmaz Durgun her kötü pasta, yenen her çalimda, her bacak arasinda agzina geleni sayip abartinca, Doktor dayanamayip arka siralara firlayarak racona uymayan milli boksörü iki seksen yere sermisti. Yine racon icabi, arkasindan Yilmaz’i arabasina attigi gibi hastaneye götürecek, pansumanini bizzat yaptiktan sonra maça geri getirecekti. Fark buradaydi iste: Ankaragücü taraftari da kavgaciydi, ‘plebyen’di ama onlar daha ‘kozmopolit’, ‘basibozuk’ bir kitleydi; Hacettepe’ninkiler ise organik bir topluluk, bir cemaatti ve kabadayiliklarinin, biçkinliklarinin raconu vardi.
Bu kendine mahsus camia, bu Hacettepe takimi, mahallesiyle birlikte batti. ihsan Dogramaci’nin hastane projesi, baskentin huzurunu kaçiran Hacettepe’yi tedip hatta tenkil harekâtina dönüstü. Tüm mahalle istimlâk edilip meskunlar ‘dagitildi’. Hacettepeliler dogup büyümedikleri, asla mahalleleri gibi sevemeyecekleri yerlere saçildilar. Tacettin Camii ile Mehmet Akif’in istiklâl Marsini yazdigi dergâh disindaki bütün evler yikildi. Kulübü Türkiye’nin Arselali yapacagini söyleyen Dogramaci’ninHacettepe Hastanesi, mahallenin enkazinin üzerinde yükseldi. Hacettepe’nin son maçta sekerspor’a karsi averajla kaybederek 2. Lige düstügü 1968, istimlâkin yogunlastigi bir seneydi. Muhiti telef edilince Hacettepe’nin de can damarlari tikanmisti. Daha beterini ilerde 80’li/90’li yillara gelince görecegiz.
..............................................
Hacettepe’nin mâkus talihi ise hepten benzersiz bir hikâye. Mor-beyazli kulüp, mahallesiyle beraber 1. Ligden kovalandiktan sonra 3. Lige ve daha asagilara kadar sürüklenmekle kalmadi, nisyana düstü. 1980’lerin ortalarinda, sosyaldemokrat kebapçi (SHP’de politika yapiyordu) ismet Camuzoglu kulübe sahip çikti (1984). (Daha öncesinde bir ara ünlü Urfali-Ankarali baba “inci Baba”nin Hacettepe’ye `sahip çiktigini’ biliyoruz.) Kelimenin düz anlamiyla bir sahiplenmeydi: Kulüp Hacettepe Camuzogluspor adini aldi! Camuzoglu bes sezon ugrasip takimi 2. Lige çikaramadi. Ardindan “sahiplenme” sirasi dönemin ANAP’li Keçiören belediye baskani i. Melih Gökçek’e geldi. Gökçek’in sahiplenmesi gasp boyutlarindaydi; bu sefer kulübün ve özdeslestigi mahallenin adi 1988-89 sezonunda tamamen silinerek yerini baska bir yerin adina birakti: Keçiörengücü! Keçiörengücü bir ara 2. Lige çikmayi basardi ama çok tutunamayip geri düstü. Çileden çikan eski Hacettepelilerin kulübün adini geri almak için girisimlerde bulundularsa da Hacettepe’nin kesin ölümü tescil edilmis durumda.
yazinin tamamini okumak için http://www.alkaralar.com/multimedia/ankara_futbolu.swf linkine tiklayiniz.
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
ercumenttuncalp
Site Admin
Kayıt: Oct 05, 2004
|
Tarih: 2005-01-02 18:34:54
Mesaj konusu: MENEKsE MORLAR' i '68 KUsAgINA SORUN
|
|
|
Hacettepe aynen Gençlerbirligimiz gibi bizi heyecanlandiran bir firtinaydi. Bülent Atlas kardesim genç olmasina ve o firtinalari yasamamis olmasina ragmen iyi Ankarali oldugunu duyarli yazisiyla burada da göstermistir.
Hacettepe'ye kiyilmistir. Gerçi bulundugu semt hastanelerle isyerleri ile dolmustur. Ama hala Ankara'da babasindan duyduklariyla bu heyecani tasiyan yüzlerce genç vardir.
istanbul kulüplerinin taraftari olmadan yarim asiri devirmis bizim gibi sayisi az da olsa o degerleri hayalinde yasatan insanlar mevcuttur.
Ben ayni kaygiyi Gençlerbirligimiz için de duyuyorum. Bu bakimdan benim sert üslubumu hiç degilse sadece bu konunun hatirina hosgörmenizi rica ederim.
Keske mümkün olsa da bir taraftan Gençlerbirligimizi yasatirken, Asas'in ismini Hacettepe olarak degistirebilsek. Bu sekilde ikisi elele, tek yürek yollarina devam ederler.
Bu konuda görüs bildirmenizi, Bülent Atlas kardesimin de bu anketi degerlendirmesini rica ediyorum.
Saygilarimla,
ERCÜMENT TUNÇALP
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
aksitozkural
Site Admin
Kayıt: Aug 27, 2002
|
Tarih: 2005-01-04 12:26:20
Mesaj konusu:
|
|
|
Bana iyi bir fikir gibi geldi. Aramizda Mor Menekselerin yeniden yasama donmesine herhangi bir itiraz gelmez gibi geliyor bana. Boylece Ankara'mizin gercek bir semt kulturunun re enkarnasyonu olur. Eger bizlerin bilmedigi bir engel yoksa benim oyum olumludur.
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
Umut Ayanoglu
Site Admin
Kayıt: Feb 03, 2003
|
Tarih: 2005-01-04 12:39:52
Mesaj konusu:
|
|
|
Keçiörengücü
"Keçiören'de, içinde büyük havuzu, çay bahçeleri, kafeteryalari olan hos bir park... Adi; Gökçek Parki. Üzerindeki onlarca tesisten biri hemen dikkati çekiyor; Çeft Kafe, Restoran... Alt kati restoran, üst kati dügün salonu... Bir ilgilinin ifadesine göre dügün salonu bu yaz 200 civarinda dügüne ev sahipligi yapmis. Salon degil, adeta para basan darphane! Talihli isletmecisinin kim oldugu kesilen fisin üzerinde belirtiliyor:
"Keçiören Spor Kulübü"
AsTi Otoparki, Ulus Otoparki, Mamak'taki moloz dökme yeri, izmir Caddesi ile Harikalar Diyari'ndaki bazi büfeler, Gökçek Parki'ndaki kafeterya ile dügün salonu... Bunlar Keçiörengücü Kulübü'nün islettigi yüz milyarlar getiren isletmelerden bizim saptayabildiklerimiz. Kim bilir daha neler var?
Keçiörengücü, bu isletmeleri Ankara Büyüksehir Belediyesi'nden ihaleyle mi aliyor, ihalesiz mi?
Ankara'da toplam kaç büfe, otopark, restoran isletiyor?
Takim 3. Lig'de nal topladigina göre (bu hafta da Araklispor ile berabere kaldi, 3.Lig'de sondan 7.) toplanan paralar nereye gidiyor?
Melih Gökçek'in oglu Keçiörengücü'nün Yönetim Kurulu'nda spora olan ilgisi dolayisiyla mi yer aliyor?
Melih Gökçek, partisi iktidarda degilken hakkinda yazi yazildiginda telefon açar, bilgi verirdi. simdi ise bilgi vermek yerine bizi mahkemeye vermekle tehdit ediyor. Neden acaba?
Bu kuskulu para hareketi koskoca baskentte bizden baska kimsenin dikkatini çekmiyor mu?"
Melih Asik 27 Ekim 2004 Milliyet
Ben daha ne diyim ki? Hacettepe'nin geri dönmesini ve Ankara'nin en kisa zamanda bu adamdan kurtulmasini diliyorum.
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
yavuzyildirim
Site Admin
Kayıt: May 06, 2004
|
Tarih: 2005-01-04 15:24:33
Mesaj konusu:
|
|
|
tribün dergiden bi arkadas bana özel mesaj atmisti; bak senin ilgin var-hem gazetedesin, ses kayit cihazin da vardir, bi gidelim su hacettepeyi sevenler dernegine, tarihe taniklik edelim...diye. ama teknolojik engeller geç almama neden oldu bu mesaja, bak cumhuriyet haber atlatmis bize.
sözün özü, futbol kültürünün önemli yozlasmalarindan biridir hacettepenin basina gelenler, gençlerin, demirsporun böyle katakullilerle oyunlara gelmesi öyle akla halaye gelmeyecek bir olay degildir velhasil. o yüzden sahip çikmali, sesimizi çikartmali, unutmamali olan biteni! (arada bir böyle konularla pastil alip bogazi açmali!)
|
|
Başa dön
|
|
|
|
Yazar |
Mesaj |
Sinan BADAL
Site Admin
Kayıt: Aug 16, 2002
|
Tarih: 2005-01-04 23:02:43
Mesaj konusu:
|
|
|
Sevgili Dostlar
Bu topic hakkinda yazi yazip yazmama konusunda kararsiz kaldim, fakat bir takim gerçeklerin bilinmesi içinde yazma geregi duydum.
Arkadaslar
Eski hacettepelilerden biriside benim. Eski hacettepelilerin % olarak düsünecek olursak yüzde 70-85 arasi bugün Keçiören semtinde oturmaktadir.
Maalesef Hacettepe spor klübü de yazilarda bahsedildigi gibi, hacettepe semti yok edildigi zaman yok olmaya adaydi.
Nitekim bunu Melih Gökçek klübün adini Keçiörengücü olarak degistirdiginde ve baskanligini aldigi dönemi irdelerseniz görebilirsiniz. Hacettepe o sezon 3. ligde yanilmiyorsam averajla kalmis ve mahalli lige düsmekten kurtulmustu.
Yine o dönemdeki yönetim takim kurmakta zorlanip, klübün kapisina kilit vurma noktasina gelmisti.
Bu asamada Klüp yönetimi Melih Gökçek'e rica minnet klübün yönetimini verdi. Melih Gökçekde bir semt takimi olan Hacettepeyi, eski hacettepelilerin yasadigi semt olan Keçiören ile özdeslestirmek ve mazi olan bir semt adini, Baska bir semt adi ilede olsa yasatmaya çalismak için Keçiörengücü koydu. Bu sekilde de Keçiörenlilerin takima sahip çikacaklarini ligde uzun süre olacagini hesap etti.
Ama maalesef bizler Gençlerbirligi olarak, Ankaragücü olarak, belediyespor olarak, ne kadar takimimiza sahip çikabiliyorsak, Yine iyi bir Gençlerbirligili ve Keçiörengüçlü olan bende dahil bu takima da, fazla sahip çikamiyoruz.
Saniyorum 3-5 bin kisilik aktepe stadini 2.lige çikip sampiyonluga oynadigi sene zar zor doldurabiliyordu.
simdi ise maç bilet fiyati üstelik maratonun göbügü 2 YTL iken ancak 150-200 kisi geliyor maçina.
Bir arkadasin dedigi gibi su anda 7. sirada 3.lig 2.grupta.
Ben bu takimi bu sene 4 maçta izledim ligin ilk maçlariydi ve takim çokda iyi performans gösteriyordu, ama benim illet oldugum Kara vicdanlilar 4 maçta da gereksiz kartlarla takimi
eksik birakarak oynatti bu takimi.
Bana göre bu sene bu grupta sampiyonlugunda en büyük adayiydi Keçiörengücü, ama dedigim gibi ilk yarida oynanan çogu maçi 11 kisi bitiremedi bu takim.
Bu takim silüet de degistirse MENEKsE MORLAR/RAKiBEDE KORLAR söylemiyle yasiyor.
Ya Sitespor, ya Sincanspor ya Polatli ?
|
|
Başa dön
|
|
|
|
|