Alkaralar Dinlenme Tesisları Forum Ana Sayfası
 
Ankara'da Futbol ve "Sol"un Algs
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
erdemdenk
Site Admin

Kayıt: Jan 22, 2004

Mesaj Tarih: 2006-02-11 16:56:32      Mesaj konusu: Ankara'da Futbol ve "Sol"un Algisi Alıntıyla Cevap Ver

Enteresan bir yazi. Bilginize. Erdem * Ankara’da Futbol ve "Sol"un Algisi: Gençlerbirligi Ve Halkin Takimi Ankaragücü-Berkay Aydin, Duygu Hatipoglu Futbol ve taraftarlik üzerine pek çok sey yazilip çizildi. Dünyada ve Türkiye’de futbolun yasadigi degisimler, nedenleri ve sonuçlari çesitli açilardan degerlendirmeye devam ediliyor. Herkes, farkli yerlerden, sagdan, soldan, yalnizliktan, aidiyetten, renklerinden, mahzunlugundan ya da mahmurlugundan, sehrinden, tarihinden, sempatisini yükledigi herhangi bir sebepten dolayi önce takimini seçer, taraf olur ve yine nereden bakilirsa farkli bir tatla takimini sever. Ankara’nin köklü iki takimi olan Gençlerbirligi ve Ankaragücü’ne iliskin olarak, sol ve entelektüel camia içerisinde, solcularin Gençlerbirligi’ne meyilli olduguna, Ankaragücü’nün ve tribünlerinin ise -herkesin durdugu noktadaki kavramsallastirmasina göre- sagci, lümpen, ayak takimi vs… olduguna dair bir genelleme vardir, ki bu Gençlerbirligi'ne sempati duyanlarin farkli platformlardaki söylemleriyle de desteklenmektedir. Her seyden önce Türkiye’de futbol kulüpleri ve onlarin destekleyicileri arasinda siyasal bir farklilik oldugunu belirtmek dogru degildir. Bu fark olsa olsa kentin veya ‘semtin’ siyasal atmosferinin yansimasiyla kismen ve tali olarak varolabilecek bir durumdur. Türkiye’de bir “cumhuriyetçi” Atletico Madrid, “solcu” Livorno ya da “sagci” Ascoli tipi, siyasal anlam yüklenmesi kolay olgulari bulma ihtimali hem futbol hem de siyasal gelenekler açisindan mevcut degildir. Buna karsin her takimin bir seyleri sembolize ettigi veya bir ‘temsilinin’ olabilecegini düsünmek akla yatkindir. Özellikle bu konuda ‘toplumsal tabakalarin’ iliskisi anlaminda bir ‘renk’ten söz edilebilir ki bu farkliligin görece daha net görülebilecegi belki de tek kent ‘Ankara’dir. Bu yazi kimsenin gönlündekine dokunmadan, futbolsever ilerici- demokratlar arasinda Gençlerbirligi sempatisi ve Ankaragücü’ne bakis etrafinda sekillenen bir hayat ve futbol tercihi üzerine bir durusu konu edinmistir. Öncelikle bu durusun kendini apaçik ettigi ve kendine konu edindigi bir takim metinler üzerinden ilerici çevrelerdeki Gençlerbirligi sempatisini ve sadece “neden digerleri degil de Gençler?” anlatilirken degil; farkli noktalardan ve epeyce ötekilestirilen/ ötelenen Ankaragücü ile Gençlerbirligi’nin ‘temsil ettikleri’nin farklarini ortaya koymayi amaçliyoruz. Futbol üzerine konusmalarda, tipki birçok diger toplumsal süreçlerde oldugu gibi, kavramlarin birbirlerine karistigindan bahsetmek mümkün. Bu konudaki tartismalarda, ayni devlet, millet, halk, toplum vs. kavramlarinin birbirlerine karistirilmasinda oldugu gibi, zaman zaman farkli boyutlar ayni potada eritilmeye çalisiliyor. Oysa bu durum tam bir anlam karmasasina yol açiyor. Burada iddiamiz, amaci bu karmasaya müdahale etmek olan bir yazinin iki önemli alan üzerine yogunlasmasi gerektigidir. Bu yazi baglaminda, bir futbol kulübü anlatilirken üzerinde durulmasi gereken en önemli noktalar olarak, a- tarihsel süreci b- kulübe sempatiyle bakanlarin toplumsal profili alinmistir. Ayrica bahsedilen durus temelinde Türkiye’ye dair bir sol/ ilericilik/ entelektüelizm tartismasi oldugunu düsünerek; ilerici çevrelerde, entelektüel camiada ve üniversiteli “enteller”de Gençlerbirligi sempatisi ve Ankaragücü antipatisinin, özellikle 1980 sonrasi Türkiye solundaki “halktan kopma” sürecinin futboldaki ufak yansilamalarindan biri olabilecegini tartismayi amaçlamaktayiz. Elbette futbol alanini mutlaklastirmadan ve zevklerin ve renklerin tartisilmayacagini bilerek… Tarihsel Süreçler: Gençlerbirligi ve isçi Sinifi Takimi Ankaragücü Ankaragücü kulübünün kurulusu ‘istanbul’da gerçeklesmistir. Ankaragücü imalat-i Harbiye’ye dayanir. imalat-i Harbiye, Osmanli Devleti’nde 19.yy ortalarina dogru, ordu ihtiyaçlarina yönelik sanayi politikalarinin gelistirilmesiyle zamanin kosullarinda, tersanelerle birlikte imparatorlukta isçi yogunlugu ve istihdami açisindan en basta gelen kurumlarindan birisidir (bkz. Türkiye Sendikacilik Ansiklopedisi. Syf. 417). “Kim ki kale kurup top endah ederek tepük oynaya, boynu vurula…” fermanini, takmayarak aralarinda alenen ve kiran kirana top endah eden imalat-i Harbiye Tamir Atölyesi mensuplari, yasagin gevsemesiyle kendi aralarinda kulüplesir ve 1904’te yasagin kalkmasiyla sahalari doldurmaya baslarlar (Arig, 1996: 27). 1904–1910 yillari arasindaki zaman diliminde genellikle, Tamir Atölyesi’nin farkli üniteleri ve tezgâhlarinin futbol takimlari olusturulmus, bu resmi-olmayan ‘takim/kulüpler’ kendi aralarinda maçlar yapmislardir. Bu takimlar her zaman ayni isyerinin farkli üniteleri temelinde olusmamistir. Sadece çiraklarin olusturdugu veya Arnavut asilli isçilerden olusan takimlarin da varligi bilinmektedir (Arig, 1996: 27–28). istanbul liginin baslamasiyla birlikte ‘bir çati altinda bir araya gelmek ve ligde yer almak’ fikri yayilmaya baslamisti. 1910’un Haziran ayinda böyle bir ‘birlik’ toplantisi organize edilir, fakat bir sonuç alinamaz. imalat-i Harbiye Mektebi’nin son sinif ögrencilerinden ikisinin adi öne çikmaktadir ve ‘birlik’ konusunda anlasma saglanamamistir. Agah Orhan’in öncülügündeki grup ‘Altinörs idmanyurdu’nu, sükrü Abbas’in öncülügündeki grup ise ‘Turan Sanatkarangücü’nü 31.08.1910 tarihinde kurarlar. Bu belirtilen genç isçiler kulübün kurulusunda aktif olmalarina ragmen yönetimlerde yer almayip futbolcu olmayi tercih etmislerdir. Kulübün kurulusunun asagidan, yani isçi ve isçi okulu ögrencilerinden gelmesi dikkate degerdir. Bu ‘ögrencilerin’ ayni zamanda atölyelerde çalistiklarini belirtmeye gerek yok. Okuduklari okul bir anlamiyla ‘atölyelerin’ alt yapisini olusturan kurumlardir ve buradaki ögrenciler fabrikalarda ustalarinin gözetiminde pratik yapmaktadirlar. Altinörs idmanyurdu’nun baskani Kazim Usta, fisek fabrikasinda torna ustabasi; kâtip Osman Ahmet tornaci; kaptan Kerim Fil, silah fabrikasinda usta ve muhasip Bosnak Hasan tornacidir. Altinörs oyunculari da fisek ya da silah fabrikasinda çalisan isçiler veya imalat-i Harbiye usta mektebi ögrencileridir. Yine ayni tarihte kurulan Turan Sanatkarangücü’nün baskani Hasan Muhittin Bey fisek fabrikasinda ustabasi, Katip Lütfü Bey usta mektebi ögrencisi, muhasip Numan Usta imalat-i Harbiye Atölyesi kontrol memurudur. Altinörs idmanyurdu’nun armasi örs ve örse çekiçle vuran bir eldir. Turan Sanatkarangücü’nün armasi ise agzinda çekiç sikistirilmis bir kumpastir (Arig, 1996: 29). Bu arada kulüplerin kendileri arasinda yaptiklari ilk maçin olaylar nedeniyle 0–0 bitmesi ilginçtir. Arig, iki kulübün olusumunda isçilerin görüsleri arasinda bir farktan bahsetmektedir. Buna göre Altinörs idmanyurdu Mustafa Kemalci; Turan Sanatkarangücü ise Enver Pasacidir (1996: 30). Fakat burada belirtilen isimlerin 1910’daki popülaritesinin böyle bir ayrimi meydana getirebilecek kadar büyük oldugunu söylemek mümkün müdür? Buna karsin her iki kulüpte de bagimsizlikçi egilimlerin güçlü oldugunu belirtmek ve ittihat ve Terakki Partisi sempatizanlarinin bir agirliga sahip oldugunu belirtmek yerindedir. Bunun ötesinde bu yillar baglaminda imalat-i Harbiye isçilerinin hayli politik bir atmosfer içerisinde olduklarini da belirtmek yanlis olmayacaktir. Özellikle 1. Dünya Savasi ve Ulusal Kurtulus Savasi yillari bunu destekler niteliktedir. Enver Pasa ve Lenin lehine sloganlar atilan 1 Mayis’larin yasandiginin (1920- Trabzon) belirtildigi bir dönemin (Akt. Ahmad, 1998: 129) ve o günkü isçilerin duruslarinin anlasilabilmesi için o günlere daha ayrintili bakmak gerekmektedir. Yani ‘Enver Pasa’cilik’ aslinda nedir? Bu ayri bir tartismanin konusudur. Bu arada bir parantez açip, Osmanli’nin bu son dönemlerinde isçi hareketinin durumuna bakmak gerekir. Türkiye isçilerinin ilk sinifsal örgütlenmelerinden birisi olarak kabul edilen Amele-i Osmanî Cemiyeti (Osmanli Amele Cemiyeti) 1894–1895 yillarinda Tophane Fabrikasi’nda çalisan isçilerce kurulmustur (bkz. Türkiye Sendikacilik Ansiklopedisi,1996; sismanov,1990; Disk, 1977; Sencer, 1969 vb.). Tophane Fabrikasi bir anlamiyla Zeytinburnu’ndaki atölye ile ayni kurum bütünlügü içerisinde yer almaktadir. Kulüplerin kurucularinin bir kismi önceden bu fabrikada çalismislardir. Bu dernek bir yil sonra kapatilmistir (Disk, 1977: 197). Kuruculari agir cezalara çarptirilmis, bir kismi sürgüne gönderilmistir. Bunlarin önemli bir kismi zaman içerisinde istanbul’a dönmüstür. ikinci Mesruiyetin ilani sonrasindaki görece rahatlik ortaminda, 1908 yilinda, Osmanli Amele Cemiyetinin kuruculari Osmanli Terakki-i Sanayi Cemiyeti adi altinda tekrardan örgütlenmislerdir (Sencer,1969: 207). Bu örgütlenmenin de ömrü uzun olmamis ve 1909 yilinda çikartilan Cemiyetler Kanunu’na uymadigi, içinde askerleri barindirdigi gerekçesiyle kapatilmistir (T.S.A., 1996: 41). Fakat bu konuyla ilgili hemen tüm kaynaklarda belirtildigi gibi 1910 yilinda bu sürecin bir devami olarak Osmanli Sanatkaran Cemiyeti kurulmustur (Karakisla, 1998; T.S.A.,1996 vb.). Turan Sanatkarangücü ve Altinörs idmanyurdu’nu kurucusu olarak adi geçen yedi ismin besi, bu dönemde, bu Cemiyet’te aktif olarak görev alan isimlerdir. Osman Ahmet, Kazim, Bosnak Hasan ve Numan Usta’lar Cemiyet azasi olarak görev yaparlarken, Hasan Muslihittin Usta ise Osmanli Sanatkaran Cemiyeti Reisligi görevinde bulunmuslardir. Bunun yaninda isçi önderi olarak öne çikan, son Osmanli Mebusan Meclisi’ne ve ilk T.B.M.M.’ye ‘ilk isçi milletvekili unvaniyla’ giren isim ise tam adi Abdülmecid Numan olan Turan Sanatkarangücü’nün ilk yönetim kurulunda yer alan Numan Usta’dir (T.S.A, 1996: 440) (Numan Usta için ayrica bkz. STMA, 1988: 1879 ve 1889). Kendisi bir sosyalist olmamakla beraber, ittihatçi çevrelere yakinligiyla bilinen bir isçi önderidir. Osmanli Mebusan Meclisi’ne seçimlerinde aslen ‘sol’ bir partiden aday olmadigi (Osmanli Mesai Firkasi) eski bir ittihatçi olarak ittihatçilarin da destegiyle ‘erbab-i say ve sanatin hakkini mudafaa’ iddiasiyla seçildigi belirtilmektedir (Tunçay, 2000: 42) (ayrica seçilme süreci için bkz. Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi syf. 1889). Ayrica bu isim, ‘resmi isçi önderligi’ni fiilen üstlenmis bir isim olarak 1923’de kurulan istanbul isçi Teskilatlan Heyet-i Müttehidesi’nde de geçecektir. Bu kurulusta daha sonralari komünistlerin etkin oldugu belirtilmektedir (STMA, 1988: 1879). Bunun disinda 1910’lu yillarda istanbul Cuma liginde oynayan takimin sag-beki Tunali Ali’de ‘isçi milletvekili’ olarak TBMM’de bulunmustur. Turan Sanatkarangücü’nün yeri Osmanli Sanatkaran Cemiyeti’nde bir odaydi. Bu durum bir anlamiyla bugünkü Ankaragücü’nün tarihsel olarak bir ayricaligina tekabül etmektedir. Bilindigi kadariyla profesyonel liglerde yalnizca isçiler ve emekçiler tarafindan kurulan, isyeri temelli olan ve tarihi bu kadar eski olan bir kulüp daha yoktur. Bunun yaninda kulüp yalnizca isçilerin olusturdugu bir kulüp degil, zamanin ilk isçi örgütlenmelerinin (Osmanli Amele Cemiyeti’nden baslamak üzere) ve ilk isçi önderlerinin de izlerini tasiyan bir kulüptür. Ulusal Kurtulus Savasi’nin baslamasi üzerine kulüp bir anlamiyla ‘futbolu’ birakmak durumunda kalmistir. isgal kuvvetlerinin silah fabrikalarinin kapatilmasina iliskin baskilariyla birlikte, futbolcularin ve yöneticilerin çogu Anadolu’da yürütülen Kurtulus Savasi’na katilmislardir. Artik kulüp merkezi Ankara’dadir. Bu dönemde Kurtulus Savasi’na destek amaciyla birçok ‘direnis teskilati’ olusturuldugu bilinmektedir. Bu teskilatlardan biri olan imalat-i Harbiye Direnis Örgütü’nün çekirdegini ise Altinörslü ve Turan Sanatkarangüçlü futbolcular olusturmaktadir (Arig, 1996: 35). Bu dönemde kulüple ilgili birçok isim emperyalizme karsi olan bu savasta ölmüslerdir. 1920’lerin basina gelindiginde her iki kulüp kendisini Ankara’da yeniden kurmustur. Altinörs idmanyurdu ismini Anadolu Sanatkarangücü olarak degistirmis, Turan Sanatkarangücü ise ayni isimle daha sonra kurulmustur. iki kulübün birlestirilerek imalat-i Harbiye adini almalari ise 1926’yi bulacaktir. Kulüp Ankaragücü adini ancak 31.08.1933’deki kongresinden sonra almistir. Daha sonra isim bir süre AS-FA Gücü olarak degismis, 1948’den itibaren ise Ankaragücü olarak kalmistir (Arig,1996). CHP Antalya Milletvekili Feridun Baloglu’nun 4 Mayis 2004 tarihli TBMM’deki konusmasi tutanaklara su sekilde geçmistir: “… (medyada) 1910'da istanbul'da Osmanli isçilerinin ve Osmanli sanatkârlarinin kurdugu Turan Sanatkarangücü’nün devami olan Ankaragücü'nü göremezsiniz. O Ankaragücü ki, bütün futbolculari, Ulusal Kurtulus Savasi’na gönüllü katilmistir; kurumsal olarak katilmis tek kulüptür. sehitler vermislerdir Geyve bogazinda, imalat-i Harbiye'de çalismislardir ve kurtulustan sonra Ankaragücü yeniden kurulmustur”. Ulusal Kurtulus Savasi yillarina ve hemen sonrasinin politik atmosferiyle ilgili bir biçimde imalat-i Harbiye’ye bakmanin enteresan sonuçlari vardir. sismanov, Anadolu’daki sosyalist/komünist olusumlar içerisinde imalat-i Harbiye isçilerinin bir kisminin da bulundugunu belirtmektedir (1990: 92). Anadolu’da saydigi sekiz ila on merkezin içerisinde imalat-i Harbiye isçilerini de zikretmistir. Türkiye Halk istiraküyun Firkasi’nin kuruldugu sirada, Anadolu’da 500 faal üyesinin oldugunu belirten sismanov, “Ankara’da yalniz silah fabrikalarinda, 85 üyeli bir grup faaliyet göstermekteydi” demektedir (1990: 96). Ankara 1922 yilinda ilk 1 Mayis’ini yasamistir ve bu 1 Mayis kutlamalarinda imalat-i Harbiye isçilerinin de adi geçmektedir. Türkiye Sendikacilik Ansiklopedisi’ndeki su ifadeler dikkat çekicidir (1996: 180): “…imalat-i Harbiye ve demiryolu isçileri o gün çalismayarak es ve çocuklarinin da katildigi bir toplanti düzenlediler. Buraya 3 milletvekili ve SSCB elçiligi temsilcileri de katildi. isçiler adina yapilan konusmada emperyalizme karsi çarpisan hükümetin desteklendigi bildirildi. O aksam düzenlenen tiyatro oyununun geliri de isçi yardimlasma sandigina yatirildi…” Cumhuriyet’in kurulus yilinda Ankara’daki 1 Mayis’ta yine imalat-i Harbiye isçilerinin adi en basta, hatta tek isçi toplulugu olarak geçmektedir. Cumhuriyet’in ilanindan sonra ilk 1 Mayis, hükümetçe yapilan yasaklamaya karsin 1924’te Ankara’da kutlandi (S.T.M.A, 1989: 1896): “...Ankara’da ise imalat-i Harbiye isçileri Cebeci’de Bosnak Mahallesi’nde bir toplanti düzenleyerek 1 Mayis’i kutladilar. isçi çocuklari Hastalik Sandigi yararina rozet dagitip, bagis topladilar. isçiler marslar söylediler ve Vilayet ve TBMM önüne kadar yürüyüp konusmalar yaptiktan sonra dagildilar...” Eski TKP Genel Sekreter’i ismail Bilen 1973’de yaptigi bir konusmada 1924 Ankara 1 Mayis’ini konu edinmistir. Kendisine göre büyük bir yürüyüs gerçeklesmis ve bunda TKP Ankara il Komitesi’nin etkisi olmustur. Bu etki de “Kurtulus savasi günlerinden beri Ankara’daki «imalat-i Harbiye» ordu donatim fabrikasi”nda etkili olunmasi sayesinde gerçeklestirilmistir (http://tustav.org/1/1973_5.htm). Bunun yaninda 1925’de kapatilan Amele Teali Cemiyeti içerisinde de ciddi sayida imalat-i Harbiyeli oldugu bilinmektedir. Kulübün kimligine iliskin farklilasma kismen Ankara’ya geldikten sonra baslasa da özellikle 1930’lu yillardan sonra kulüp yönetimi neredeyse tamamen bürokratlara kalmistir. Fakat o yillarda dahi kulübün ‘amale takimi’ olarak anildigi belirtilmektedir (Arig, 1996: 51). Daha sonraki dönemlerde hem kulüp yönetimi, hem sporcularin yapisi itibariyle hem de Türkiye’de bu alandaki profesyonellesmenin de etkileriyle kulüp ciddi degisimlere ugramistir. Fakat bu sefer artik ‘tribünler’ öne çikacaktir. isçi sinifi takimi Ankaragücü’nden farkli olarak, “Sultani” bir “seçkinler takimi”dir. simdiki Atatürk Lisesi olan Ankara Sultanisi’nde kendilerini okul takimina almayan hocalarina kizan birkaç ögrencinin elinden tutan Mus mebusunun gençlere bir kulüp kuruvermesiyle Gençlerbirligi olusur. 1923’te kurulan kulübün ilk baskanligini Mülkiye Müfettisi Faik Bey üstlenir. 1925’te gerçeklesen ilk kongrede fahri baskan izmir mebusu ve Milli Egitim Bakani Necati Bey, genel baskan Faik Bey’dir. Daha sonra olusturulacak yönetim kurulu yine, üç memur, bir ögretmen ve bir ögrenciden olusmaktadir (Bora, 2003). “Anadolu burjuvazisinin takimi, Cumhuriyetle birlikte kurulan Gençlerbirligi” (Baloglu; 2004) kendi halinde bir güzideler camiasi oldu. Ankaragücü tarihinde bahsedilen ve örnegin Tanil Bora’nin Ankaragücü’ne olan “son sempati kirintisini da harcatan” olay, Ankaragücü’nün 1980/1981 sezonunda, 2. ligdeyken, Türkiye Kupasini kazandiginda, cuntanin çikardigi bir kanunla 1. lige alinmasidir. Bu olay üzerine takimin “pasalarin takimi” damgasini yedigi ve zaten taraftarin da buna tesne oldugu (Bora ve Cantek, 2000) hususu tartismali… 12 Eylül darbe kosullarinda kendisine toplumsal mesruiyet alani yaratmak isteyen cuntanin, Ankara’da çok sevilen bir takim üzerinden isim yapmaya çalisma çabasi tipik bir diktatör tavri degil midir? Ayrica Ankaragücü’nün 1. lige terfiinde, takimin bileginin hakki ile aldigi Türkiye Kupasi basarisini göz ardi etmemek gerekir. Ankaragücü’nün 1. lige terfii ile kimse magdur olmamistir, kimsenin hakki yenmemistir. Tüm bunlara ragmen, cuntanin kanununu tüm takima ve tribünlere mal etmekteki niyet de tartismalidir. “Bir futbol kulübü kimindir Allah askina? Baskanin, yöneticilerin mi? Fenerbahçe simdi Aziz Yildirim’in mi oldu mesela? Besiktas Seba’nin miydi? Futbolcularin, teknik yönetimin mi?” (Bora, 2000). Öyleyse takim “pasalarin takimi” midir gerçekten?(1) 12 Eylül döneminde “ifrit olunacak bir sürü hukuksuzluk” almis basini yürüyorken, 1. lige çikarilmasi yüzünden Ankaragücü’ne ve tribünlere soguk nazarlarla bakmakla, kanunu yapanlara soguk nazarlarla bakmak arasinda fark olmasi gerekmez mi? Tribün Profilleri/ Proleter Kamusal Alani Olarak Tribünler: Gençlerbirligi ve Halkin Takimi Ankaragücü Herkes bilir ki, Ankara futbolunun taraftariyla tartismasiz en kitlesel takimi Ankaragücü’dür. Kavramsallastirma olarak da “halkin takimi”, takimin Ankara’ya tasinmasindan bu yana herkes tarafindan sahiplenilmesi ve taraftar ve seyirci profili ile belirginlesmistir. Ankara’ya göç edenler, pazarcilar, kenar mahalle sakinleri hep Ankaragüçlüydü ve dolup tasiyordu tribünler. Bu kitlesellikte Ankaragücü’nün bir isçi takimi olmasinin da etkili oldugu düsünülebilir. Hacettepe’nin mahallesiyle birlikte ortadan kaldirilmasiyla, mahallenin biçkin ruhu da Ankaragücü’yle yasamaya devam etti.(2) Bunun yaninda “elitist” Gençlerbirligi “münevverlerin, bürokratlarin, “sik”larin, özcesi Yenisehir’in takimi oldu Ankara’da - mahallelerle pek alisverisi olmadi. “Gençler” seyircisi, Hacettepe’nin Çubuk saraplariyla maça giden, kimi zaman delikanlilik raconu filan dinlemeyip ifrata kaçan divane taraftarina da, uzun müddet Ankaragücü’nün açik tribününü dolduran imalat-i Harbiye isçisine de benzemedi (Bora ve Cantek, 2000). Ankaragücü’nü 60’li yillarin basindan beri takip eden Ankara’nin duayen gazetecilerinden Güray Soysal, Ankaragücü ve Gençlerbirligi taraftarini söyle anlatir (akt. Adnan, 2005: 244); “Gençlerbirligi’nin taraftari ise hep bürokrat kesimden, tiyatro seyreder gibi maç seyreden bir gruptu. Ankaragücü’nün ise avam, halk tabakasindandi taraftari. Varoslardaki insanlar, daha ziyade Ankaragücü’nü tutardi”. Tipki Tanil Bora’nin “Nasil Gençlerli Oldum?” yazisinda bahsettigi gibi (Bora, 2001a: 244); “Ankaragücü: imalat-i Harbiye isçilerinin, toptanci halinin, “baskent” kimligiyle özdesleserek sehre kabullerini pekistirmek isteyen tasra göçmeni yeni Ankaralilarin her zaman popüler, her zaman tribünü kalabalik halk takimi… Gençlerbirligi: Basta Ankara Atatürk Lisesi, Ankara liselerinin ve basta Hukuk ve Mülkiye, Ankara fakültelerinin ögrencilerinden oyuncu ve taraftar devsiren, saygin –hatta biraz kibirli- ama aslinda kendi halinde bir “güzideler” camiasi…” “Gençlerbirligi’nin yeni zamanlardaki taraftar (daha dogrusu taraftar ve seyirci) yapisina bakarsak, 60’larin profilinin izlerini hâlâ görebiliriz. Örnegin açik tribünün (“gecekondu”nun yani) amigosu, üniversite mezunu ve devlet memuriyeti görmüs olmakla övünür. 60’larin profilini cismen de görebiliriz; zira sayisi onlu rakamlardan ileri gitmese de Gençlerbirligi’nin sadik güngörmüs taraftarlari var hâlâ maçlara gelen. 80’lerde Ankaragücü’nün debdebesinden hazzetmeyen ve skordan çok futbol seyretmeyi önemseyen yeni bir futbolsever kusagi da, Gençlerbirligi’nin eski “seçkin” kimligini yeniden üretecek bir miktar taraftar/seyirci kazanmasini sagladi” (Bora ve Cantek, 2000). Gençlerbirligi’nin “Ankara'da yaratilmak istenen modern Cumhuriyet kültürünün ideallerinin güçlü etkisi altin gelismis, bürokratik elit nezdinde saglam bir itibara sahip olmasi” (Bora, 2002) ise Gençlerbirligi tribünlerinin yalnizliginin nedeni olarak görülebilir. Gençlerbirligi’nin “kitlesel olmayan ancak nüfuzlu camia desteginin” aksine, Ankaragücü, kitlesel halk destegi ile var olmustur.(3) Vesile oldugu sosyallikle beraber, futbolda ‘taraftar’ olmak örgütlü iliski sahibi olmak anlamina da gelmektedir. Bu açidan ayri bir kamusallik yaratmak bunun zeminlerinin ve iliskilerinin hazirlanmasi anlamina gelecektir. Kamusal alan deyimini farkli bir sekilde ‘isçi sinifi’ tartismasiyla beraber ele alan Negt ve Kluge’a göre, kamusal alan deyiminin isçi sinifi veya daha da genisletirsek emekçi yiginlari açisindan kritik noktasi ‘pratik’ deneyimdir (1991: 69). Her ne kadar Negt ve Kluge bu olguyu daha üst bir boyutta, siyasal faaliyetleri de dahil eden bir boyutta tartissalar da bir ‘deneyimsel anlam’(1991: 66) alani olarak bu kavram yoksul kitlelerin kendilerini gerçeklestirdikleri ve ‘ortaklasa bir kollektiviteyi yaratma eylemleri’ çerçevesinde önemli bir yere sahiptir. Negt ve Kluge kamusal alan tartismasinda, bu oldukça genis anlamlar içeren kavramin, “…ancak içinde toplumsal deneyim örgütlenebildigi takdirde kullanim degerine sahip olacagini” belirtmektedirler (1991: 73). Modern haliyle futbol, ortaya çiktigi ülke olarak kabul edilen ingiltere’de yasaklarla da gündeme gelmistir. Stemmler, futbolun 700 yillik erken tarihinin ayni zamanda bir yasaklar tarihi oldugundan bahsetmektedir. Bu noktada futbol oyununun ‘kamu huzur ve asayisini bozma’ potansiyeli bu yasaklarin basta gelen sebeplerinden biri olarak kabul edilir (Stemmler, 2000: 29). Bu oyunun kitlesel sekilde oynamasi ve özellikle ‘saygin olan’, ‘kutsal olan’ birçok olguyu tanimayacak bir ortam hazirlamasi, bir anlamda Bakhtin’in deyimiyle yarattigi ‘senlik’ atmosferi, elbette yönetici siniflari rahatsiz eden bir durumdur. Oyun ilk ortaya çikisindan beri birçok kural degistirmistir, fakat büyülü bir sekilde bu ‘bozucu’ özelligi farkli formlarda süregelmistir. Stemmler, modern kitle futbolunun temelini, hatta önkosulunu, “ingiliz futbolunun asirlar boyu süren düzensizligi ve toplumsalligina baglamaktadir”. Fakat hayattaki her sey gibi bu alanda da çesitli degisimler ve karmasik/çelisik süreçler ortaya çikmistir. Hegemonya ve popüler kültür baglaminda konuyla ilgili olarak, ilk dönem futbolu ve sonrasinda ‘isyanin’ görünüm degistiren hali hakkinda S. Hall’in degerlendirmeleri ilginçtir (Hall, 1999: 100): “...Endüstri öncesi futbol büyük ölçüde düzensizdi, sekillendirilmisti ve standart kaynaklari yoktu (top tekmelenecegi gibi, tasinabilir, atilabilir, kapilabilirdi). Bazen yüzlerce kisi katilirdi, isaretlenmemis alanlarda veya kasaba caddelerinde yapilirdi. Bütün oyunlar yöresel geleneklere göre oynanirdi ve siklikla… isyan Yasa’sinin okunmasiyla son bulurdu. Bunun aksine modern oyun ileri derecede düzene sokulmus ve sistemlestirilmistir. Evrensel olarak uyulan ve hakemlestirilmis kurallara göre bir merkezden yönetilir. Doruk noktasi cemaat düzeyinde degil yerel baglar çok güçlü olmakla birlikte ulusal ve uluslar arasi düzeydedir. Katilim için degil, seyirlik olmasi için yeniden düzenlenirler. ‘isyan’ oyun alaninda degil tribünlerde gerçeklesir” Hall’in belirttigi noktadaki gelismeler günümüzde ‘endüstriyel futbol’ adi verilen ‘tamamen piyasa için futbol’ diyebilecegimiz hizlanan süreçte daha da netlik kazanir. Bir taraftan izleyicinin artik daha fazla ‘müsteri’ olmasi istenirken, diger yandan tribünlerdeki insanlarin ‘hareket etme’ veya ‘maçi nasil izlemeleri gerektigi’ dahi belirlenerek kitlelere dayatilir. Çünkü bu tarihsel süreçte görülen ‘kitlelerin’ dislanmasi sürecine cevap farkli bir formda yine kitlelerden tribünler üzerinden gelmektedir. Futbol oyunu hakkinda yüzyillar önce edilen sikâyetler günümüzde yöneticilerin ‘futbol taraftarlarindan sikâyetine’ dönüsmüstür. Sürece tarihsel dislama ve para-merkezli bir dünya açisindan bakildiginda bu nokta dikkat çekicidir. Özellikle Avrupa’da, futbolun yarattigi zeminde taraftar temsili üzerinden alternatif yaklasimlar gelistirmeye çalisan birçok çalisma mevcuttur. Bunlardan basarili bir örnek olan Guilianotti’nin iskoçya’da popüler kültür çerçevesinde futbolu ele aldigi çalismasinda, taraftarlarin sosyallesme süreçlerinin ve bu zaman dilimlerinde kullanilan dilin ‘muhalifliginin’, özellikle ‘alt-siniflarin konusma’ imkâni sagladiginin alti çizilmektedir (2005: 350). Hatta kulüplerin bulundugu sehirlerin çok uzaginda, Celtic ve Rangers’in Kuzey Amerika’daki taraftar örgütlenmeleri açisindan, yaratilan ‘atmosferlerinde’ bir birlik ve kollektivite yaratmakta dikkate deger yönelimleri oldugunu belirtmektedir (2005: 352–353). Bu kollektif deneyim bir açidan yaratilan ve ortak deneyimlenen bu durumun önemini göstermekle beraber, hemen hiçbir zaman yalnizca renkleri veya kulüpleri temsil etmez. Çogu zaman farkli toplumsal kimlikleri içeren bir temsile de bürünebilir. Örnegin, Guilianotti’nin çalismasinda Celtic ve Rangers taraftarlari arasindaki farklilik etnik-dinsel bir bölünmenin de izlerini tasimaktadir (2005: 351). Deneyim için olmazsa olmaz noktalardan birisi de elbette tarih ve ortak hafiza gibi noktalardir. Özne olabilmek bir anlamda ‘tarihin kurgulanmasi’ ile mümkündür. A. King’in makalesinde belirttigi gibi ‘holiganizm’de ‘kollektif hafizanin’ önemli bir rolü vardir (King, 2001). King’in tartismasi daha çok bu gruplari anlamak ve grup içi dayanisma ve ortak zihin üzerine düsünmek konularini öne çikarir, bunu yaparken de futbol ve siddet ile ilgili olarak yalnizca kriminolojik baglamda yapilan yaklasimlara da göndermede bulunarak, konunun yalnizca bu kismiyla ilgilenmenin yaratacagi problemler üzerinde de durmaktadir. Kurulusundaki gelenegi, isçilerin, yoksullarin takimi olarak sürdüren Ankaragücü’nün kale arkasi tribünün adinin yillardir “Gecekondu” olmasi bosa degildir. Tribundergi.com sitesinden bir alinti yapacak olursak: “‘Gecekondu’, kentin yoksullarinin müdahil olabilmek için kendilerine seçtikleri bir alan. Çok çesitli mekânlardan gelen gençlerin bulusma yeri ve tam anlamiyla eglencenin mekâni. Enformel sektör için, özellikle seyyar saticilar için bir birlesme mekâni, küçük isletme isçilerinin kendileri gibi olanlari bulduklari yer, 'haylaz ve gergin' lise ögrencilerinin güç gösterme ortami! Bütün sinif kültürü çalismalarinda ortaya konulan özelliklerin yansidigi, adeta bir laboratuar olarak Gecekondu agirlikli olarak 'alt-kesim' taraftarlari ile Ankara'da futbol deyince hatirlanacak belki ilk sey...” Günümüzde Ankaragücü tribünlerinin yapisi, Ankara’nin dar gelirli semtlerinin bir ‘konfederasyonu’na benzemektedir (Etlik, Dogantepe, Yenidogan, Cebeci, Demetevler, Balgat vb.).(4) Genel olarak tribünlerdeki genç taraftar ‘kendi mahallesindeki’ iliski üzerinden tribünlere gelmektedir. Mahalleli gençler ‘mahalle’ isimleriyle ‘tribün gruplarinin’ alt-gruplarini olusturmaktadirlar. Ankara’nin dar gelirli veya orta halli sayilabilecek mahallelerinin gençleri arkadas gruplariyla bu ‘konfederasyonu’ olusturmaktadirlar. Bu açidan bakildiginda da ‘Hacettepe’nin yerini ‘hacettepelerin’ aldigini söylemek mümkündür. Aktif olan genç mahallelilerin yaninda yasi ilerlemis olan taraftarlar da genel olarak ayni mahallelerden gelen insanlardan olusmaktadir. Yasi artik sürekli tezahürat yapmaya veya harekete uygun olmayanlar özellikle Gecekondu’nun yaninda ‘ihtiyarlar’ olarak anilan yerde veya ‘maraton’da daha az ses çikaran ama daha eski taraftar kimlikleriyle tribünleri doldurmaktadirlar. Taraftar profillerinden bahsederken bir baska noktaya dikkat çekmek gerekiyor. Ankara futbolundan ve Ankara takimlarindan bahseden yazilarin hemen hepsinde Gençlerbirligi’nin Ankara’nin yegâne sivil takimi olmasindan ve/ya camianin da kendisini, hepsi sivil veya askeri bir kamu kurumuna yaslanan diger Ankara takimlarina karsi "Ankara’nin yegâne sivil takimi" olarak algilamasindan bahsedilmektedir (Bora ve Cantek, 2000; Bora, 2002; Demirkol, 2003 vb…). Gençlerbirligi’ne “devletçi bir devletin göbek deliginde sivil kalabilme basarisi” gösterdigi için övgüler düzülürken (Demirkol, 2003), “bütün ciddi takimlarin -Hacettepe kuruluncaya dek- bir devlet müessesesine, çogu da askeriyeye bagli oldugu bir vasatta, “en sivil” pâyesi, tahsilli ve bürokratik elitin bu has kulübüne düsüyordu” (Bora ve Cantek, 2000). Ankara futboluna iliskin resmi- sivil takim ayrimi sik sik kullanilmasina ragmen, bunun salt “kurumsal” baglamda oldugunu, sosyolojik olmadigini belirtmekte yarar var. Temel çatismayi devlet ve sivil toplum arasina sikistiran bu “sol” anlayisin, Gençlerbirligi’ni yegâne sivil takim olarak görmesi ve sempati kanallarini buradan zorlamasi manidar. MKE kurumuna “yaslanan” Ankaragücü tespitlerinde taraftar hep disarida birakiliyor, kulüp “resmi” kimligi altinda tanimlamiyor. Oysa kentin yoksullarinin takimi Ankaragücü, kitlesinin “samimiyetiyle”, seçkinci kulüplerin aksine gayet “sivil” aslinda. Çatismanin sivil toplum-devlet ekseninde yapilmasi elbette yalnizca ‘futbol alaninda’ degil. Yaygin bir sekilde ülkenin tarihine de böyle bir yaklasimin oldugunu belirtmek mümkün. Bu yaklasimin bir sonucu ‘isçi sinifi’ni görmemeye kadar uzanir. Metin Özugurlu sivil toplum-bürokratik devlet gerilimi üzerinden kurulan yaklasimi su sekilde elestirir (1996: 54): “…Tarihin gerçek mazlumu olarak emekçiler, sivil toplum potasi içinde burjuvazinin tarihine tabi kilinir. Böylece isçi sinifi tarihsizlesirken, burjuvazi de ‘mazlumlasir’. Evet, burjuvazi isçi sinifini ne kadar tarihsizlestirirse o kadar mazlumlasir” Ankaragücü’nün geçmisindeki isçi kimliginin pek görülmemesi ve onun devletle iliskisinin öne çikarilmasi da bir açidan kulübün kurulusunda yer alan sinif damgasini görmezden gelir. Diger yandan ise Gençlerbirligi’nin sivilligini siyasal alandaki bir sivillikle benzestirecek olursak, Cem Boyner’in Yeni Demokrasi Hareketi kadar “sivil”dir. Türkiye’de sivil toplum- resmilik tartismalarinda genel olarak bu sol anlayisin yaptigi “buz gibi” burjuvayi bize sivil diye sunmaya çalismaktir. Kapitalizmde “Taraf”tar Olmak Futbol degisen dünyanin yeni pazar alani haline geldikçe, hayatlarimizdaki “karsiligi” da degismeye basladi. Para basan yildiz oyuncular, reklâm gelirleri, tv yayinlari ama en önemlisi seyirciler potansiyel tüketici kitlesi artik… Ticarilesen futbol sektörü içinde futbolseverlere düsen pay her anlamda agirlasiyor. En iyisi evde, yoksa kahvede sifreli maçlari izlemek… illa disari çikmak isteyenler için önce kalabaliklarin daha etkin kontrolünü saglamak ve siddeti önlemek için herkesin oturdugu statlar olusturulacak, daha sonra bu statlarda taraftarin geleneksel gönülden destegi degil, müsteri seyircinin parasal destegi alinacak. Çünkü futbol, degeri milyarlarca dolarlarla ölçülen bir eglence sektörü, bundan böyle parasini veren eglenecek. Son yillarda profesyonel futbol ve ekonomik dönüsümün etkilerini Hollanda’daki taraftarlar üzerinden degerlendirmeye çalisan Oppenhuisen ve Van Zoonen’in çalismalari bu alanda önemli veriler sunmaktadir. Yazarlar öncelikle profesyonel futbolda ticari söylemin tüketicisi ile sportif söylemin taraftari arasinda bir gerilimden bahsetmektedirler (2006: 63). Hollanda’da 7 takimin taraftarlarini ise kendilerinin gelistirdigi bir ölçek araciligiyla degerler degerlendirmesine tabi tutarlar. Bu degerlerde endüstriyel futbolun kimi söylemleriyle taraftarin geleneksel degerleri karsilastirilir. Buna göre birçok açidan endüstriyel futbol söylemi, taraftarlar içerisinde ciddi bir yayginlik da kazanabilmistir (2006: 69). Fakat yazida ele alinan ‘kesimler’ ve degerler skalasindaki ifadelerin tartismali olabilecegini de belirtelim. Endüstriyel futbola karsi direnmenin, ilk basta ‘örgütlü’ iliskide olmanin yani ‘taraftar’ olmaktan geçtigini belirtelim. Kapitalizmin her alanda talep ettigi gibi bu alanda da ‘yalniz’lik istenmekte ve ‘seyirciligin’ olmazsa olmazi olarak ileri sürülmektedir. Oysa bu sekilde futbol küresel kapitalizmin isteklerine göre daha kolay sekillendirilip bir sov endüstrisi olarak görülmesi istenmektedir. Günümüz futboluna karsi Curva Sud’da A.S. Roma’dan ve futboldan taraf olan Ultras taraftar grubunun dünyaca ünlü manifestolarina giris metninde futbolun gelecegine iliskin su öngörüler vardir; “futbol sahasinin yesilinin sponsor alacagi ve tribünlerde; reklamlari kapatabilecegi için pankart asmanin yasaklanacagi günlere az kaldi… Kuzey Avrupa’da oldugu gibi, çok büyük bayraklarin, pankartlarin, mesalelerin vs. kullanilmasini engellemek amaciyla onlarca ve onlarca “taraftar kontrolörü”nü içeri sokmayi deneyecekler… Ve yakin zamanda takimlarimizin formalari (evet, formalar bize kalan son sey) sponsorlarla dolacak, tipki Formula 1 arabalarindaki gibi…” (Ultras). Mevzu sadece paralilasma degil ki; parasini bastirip tribünün vipine, koltugun numaralisina, sahanin açigina, reklâmin iyisine, futbolcunun yildizina, kulübün para basanina, destegin suskununa alisan seyirci ve onun yaratacagi kültürle yok edilmeye çalisilan taraftar kültürü ne olacak? Ticarilesme ile yaratilmak istenen maddi gücü yerinde, bir pazar gezintisine çikmis gibi stada gelen, ayakta durup da kimseyi “rahatsiz” etmeyen, eglenmeye gelen, 12. adam olan bir seyirci tipidir. “Artik kavganin, sayilari artirilmaya çalisilan televizyon izleyicisi (büyük kisim) ile gözden kaybolmaya ya da kenar unsuruna dönüstürülmeye yöneltilmis stad seyircileri arasinda oldugu bir gerçek… Gelecek çoktan seçilmis; kendi takimini statta bir tiyatro oyunuymus gibi takip etmek isteyen ilimli seyirciye ait. O seyirci, eger bir bayrak bir saniyeligine görüntüyü kapatirsa sikâyet eder…” (Ultras). Ama taraftarin ne takimini ne de tribünlerdeki yerini üç bes kurus daha fazla verip “lütfen numarali koltugunuzda oturanlari görevliye sikâyet ediniz” anonslarini dinleyecek ve sessiz sedasiz maç izleyecek seyirciye birakmaya niyeti yok. Çünkü taraftar farklidir, her seyden önce “taraf”tir. Ne Türkiye’deki siddet tartismalarindaki gibi ne hem suçlu hem güçlü holigan ne de takimiyla hastalikli baglar kurandir. Futbol taraftar için bos zamanlarini doldurdugu bir aktivite degildir (Bilgiç, 2005). “‘Taraftar’ bir türlü ‘endüstriyellesmeyi, parasallasmayi’ sindiremez içine; hem de onca yayina karsin… Taraftarlar medyasi ile para merkezli anlayisiyla, profesyonellik ve ‘verimlilik’ düskünü bir dünyanin akisini kiriyorlar. Edilgenlestirilmeye karsi bir anlamda karsi durusu gerçeklestiriyorlar, ‘ortak güçleri’ ile karsi koyuyorlar Ankaragücü tribünlerinin deyimiyle ‘alayina karsi’… Tribündekiler için futbol sadece sahada top kosturanlari izlemek degildir. Tribün taraftar için, gösteri toplumunda isyanin mekâni; Lefebvre’nin kavramlariyla bakildiginda ‘gündelikligin’ kirildigi bir senlik mekânidir aslinda. insani olana iliskin birçok degerin ‘yasamasina olanak taniyan bir alan’ olarak tribünler, ‘taraftar’in kültürüne karsi endüstriyel futbolun ‘seyircisi’ arasindaki çatismaya mekân olmakta. Yalnizca alkisli ve ‘kontrollü’ destek beklenen, ‘disaridaki’ hayati içsellestirmis olan ve ona uymak gerektigini bilen seyirciye karsi; ‘rasyonel olmayan’ taraftarin çatismasidir bu” (Aydin, 2004). Ticarilesen futbol ve kulüplerin yaratmak istedigi tüketici kitlesi seyircilere inat, Ankaragücü tribünleri yillardir “tutkulu, ‘aç’, biçkin ve mutsuz kenar mahalle taraftari” (Bora ve Cantek, 2000) ile hem takimina sahip çikmaktadir hem de hayatina. “Taraftarlar bir anlamiyla ‘asagidakilerin’ futbola katilimindaki ve buradaki mücadeledeki ‘formlari’ degil midir?” (Aydin, 2004). Türkiye’de tribün terörü söylemlerinde bolca adi geçen “psikopat” Ankaragüçlüler “inadina” taraftardir. Ankaragücü taraftari için takim tutmak/sevmek sadece maçlara gidip futbol izlemek degildir. Takim oynamadiginda küfür eder, sürekli tezahürat yapar ya da isterse susar ama hep varligini hissettirir. Ankaragücü taraftarinin psikopatligindan öte, özellikle sol/ entelektüel camia içindeki bir baska Ankaragücü algisi ön plana çikiyor. Ankaragücü taraftari güce tapmakla (Bora, 2001a: 244), güç kimden gelirse gelsin “tesne olmakla” itham ediliyor (Bora ve Cantek, 2000). Bir süre sonra güce tapmanin, “yarali bir narsizm” olarak kendi gücüne tapmayi da beraberinde getirdigi söyleniyor (Bora, 2001b). Öncelikle Ankaragücü taraftari bir güce tapiyorsa kendi gücüne tapmaktadir, hemen hemen tüm “gerçek tribünler” gibi. Bu güç ise bizzat oradaki kollektivite tarafindan olusturularak kimlik olarak kabul edilir. Özellikle ‘gecekondu’ kimliklendirmesi kentin yoksul mahallelerinden gelen taraftarlarin bir sekilde kendisini tariflemesi ve ‘kamuya’ kendi gücünü bu mekâna referans veren kimligiyle açiklamayi anlatmaktadir. Zira takimin önceki basarilari ile tribünlerin kalabaliklastigi iddiasi, zaten tribünlerin, özellikle 80’lerde büyümüs, güçlü olmayi, gücü ihtirasla isteyen taraftar nesli ile dolmasi pek de inandirici gelmiyor. Çünkü bu taraftarlarin tribünlere akmayi hizlandirdigi 90’li yillar ve sonrasi Ankaragücü’nün pek de basarili sayilamayacagi, hatta düsmekten “yirttigi” yillardir. Ankaragücü tribünlerini güçlü yapan Ankaragücü’nün basarilari ya da sevenlerinin, yukaridakilerin takima sahip çikmasini farz görerek, ‘asagidakilerin kör öfkesinin tipik tezahürleri olarak takima sahip çikilmasini talep etmeleri’ ya da bundan hoslanmalari degildir… Ankaragüçlüler güçlüler çünkü tribünde durmuyorlar sadece, ya da futbol seyretmiyorlar 90 dakika boyunca, varlar, oradalar, müdahale ediyorlar ve degistiriyorlar. Davullari, pankartlari, mesaleleriyle oradalar ve en çok kendilerini dinliyorlar ve izlettiriyorlar. Üstelik bunu “her yerde” yapiyorlar, iliski zemini hemen hiçbir grup için sadece maçin sinirli dakikalariyla belirlenmiyor. Kendilerini seviyorlar. Çünkü “o” takimi seçen, onu sinirsizca “her seyden çok” seven, tarihini yaratan yine taraftar; bu yarali bir narsizm olarak degil de bir “özne olarak varolma” mücadelesi olarak görülemez mi? Bir arada olmanin yarattigi gücü görmek taraftarin en çok heyecanlandigi noktadir. Bu varolusta örnegin Ankaragücü’nün taraftari etkin ve dinamiktir. Zengin bilesimiyle taraftarin üzerinde anlastigi kavramlardan biri olan “isyan” “alayina gider”. Hayata tutunma ve varolma çabasi içinde tribün ve taraftar, seyirciden/izleyiciden farkli olarak asla yalnizca futbol izlemez, o bir olgu olarak durur ve 'izlettirir'! Takim bu taraftar için saldirmali, çünkü futbolcularin paradan ve sahadaki performanslarindan baska bir sey olabilmeleri buna bagli. Taraftar “bagirirken”(5) sadece kendini degil, orada bulunan takimi ve 11 üniteyi de anlamli kiliyor. Tanil Bora “Sevmeyi Bilmek…” adli yazisinda ölümlü pankartlara(6) oldugu kadar “mükemmel taraftara” olan hassasiyetini de dile getirir (Bora, 2001b); ona göre mükemmel taraftar için yüksek atesli olmak ve maçi (mümkünse sampiyonlugu) çilginca istemek yetmez. Mükemmel taraftardan, kötü zamanlarda dayanismayi, trajedilerle olgunlasmayi bilmesi de beklenmeli… Taraftar da “her kosulda sever” ve “asla yalniz birakmaz” takimini ancak bu ne bir “tehdit”tir ne de “kafaya kakmak”. Hele sadece basariya endeksli seyircilik zamanlarinda, “yenilse de yense de” takimina sahip çikar taraftar. Bazi içi geçmis “milyarlik essekler”in takimlarina halel getirmesi ya da yönetimin tavri onlari sinirlendirebilir, ama “her zaman her yere gider…”. Bu sevgi “hastalikli” olarak tabir edilir zaman zaman, hastalikli ve asiri! Her sevgi gibi asiriliklari olsa da taraftarin bu irrasyonel sevgisi rasyonel zamanlara “isyan”dir bir bakima… Tribünlerdeki cosku aslinda bir açidan ‘yalnizlasmaya’, ‘metalastirilmaya’ veya genel olarak futbolun kapitalistlestirilmesine karsi da bir direnis olarak görülebilir (Ünsal, 2005: 421). Örnegin yakilan mesalede ‘görülmeyen’ler kendini gösteriyordur belki de, belki de taraftarlar tarafindan kesilen maçta kurallarin yalnizca medya tarafindan verilmedigi belirtiliyordur. Kapitalizmin seyirciliginde mükemmel taraftar oturur, sadece maçini izler, çekirdegini çitler, “arsiz” degildir, küfürbaz degildir, “centilmendir”(7) ve centilmenligi yayginlastirmaya çalisir (“ne küfürbaz, ne arsiziz, ne torpilli, ne yüzsüzüz, iste bizim tek farkimiz; biz centilmen gençlerliyiz” pankarti uzun süre asili kalmistir tribünde), o “arsiz” ve “yüzsüz” yoksullar gibi kendinden geçmez, maç biter, takim kendi yoluna o kendi yoluna gider. O nedenle, yillardir maça gitmeyen bir üniversite ögrencisi, statta “numarali koltugunuzda baskasi oturuyorsa lütfen en yakindaki görevliyle isbirligi yapin” anonsuna sevinir, bu demektir ki tribün çeteleri(?) lütfen disari çiksin, çevresindeki çiftler sanki biraz sonra baslayacak olan maçin degil de romantik bir filmin izleyicileridir, zaten kendisi Türkiye’nin güzel yüzünü görmüstür Gençlerbirligi tribünlerinde (Özcan, 2004). Ankara’nin iki takimi arasindaki farklardan biri de budur iste… Bu “arsiz” yoksullar tribünleri doldurup bagirip çagirdikça, aslinda taraf oldukça inadina ve alayina, Gençlerbirligi’nin tribünleri suskundur, sadece futbol izlemektedir. Güray Soysal da bu duruma tanik (Adnan, 2005: 253); “tabi elbette Ankaragücü taraftarinin hatalari oluyor. Ama Gençlerbirligi taraftari gibi de, tiyatro seyreder gibi seyretmezler maçlari.” Özellikle yönetim anlayisi kulübü bir ticarethaneye, seyirciyi de bir isletmenin taraftarina dönüstürürken, bu sekilde endüstriyel futbolun “göbek deliginde” kalan Gençlerbirligi kulübü sadece “para basan” ilhan Cavcav’la anilirken, Ankaragücü’nün önce taraftariyla anilmasi, ticarilesen futbol karsisindaki durustan ve taraf olmaktan kaynakliyor herhalde. Maddi imkân anlaminda veya ‘güç’ anlaminda Gençlerbirligi’nin mazlumlukla iliskisi yoktur. Fakat halk destegi anlaminda yoksunlugu mevcuttur. Bunun da tarihsel süreç içerisinde anlasilabilmesinin imkânli oldugu düsünülebilir. Solun hali simdiye kadar özellikle Tanil Bora’nin yazilarinda cisimlesen Gençlerbirligi sempatisine ve “öteki” Ankaragücü’ne farkli bir bakis açisi ile bakilabilecegini anlatmak istedik. Aslinda Tanil Bora’nin (Bora, 2001a: 251) “mesele biraz da sinifsal midir nedir? Memur ve sehir çocugu bir tahsilli olarak içtimai mevkiim dile gelse ‘Gençlerbirligi!’ diye bagirirmis gibi geliyor” deyisindeki gibi mesele sinifsal olabilir. Bu baslikta Tanil Bora’nin bireysel tercihlerini tartismayacagiz süphesiz, ama bu genel ruh hali, ‘80 sonrasi solun yasadigi kriz ve dünyayi algilama biçimi ve hisleriyle dogrudan alakalidir. Elbette ‘sol’ demekle çok genis bir bütünün tariflendigi ve konunun aslinda içinden çikilmayacak derecede problemli oldugu açiktir. Fakat bu noktada ‘sol’un genis halk kitlelerinden kopusu ve seçkinci tavri dikkat çekmektedir. Özellikle 1980 yilindaki darbe sonrasi solun kitlelerle kurdugu bagda önemli degisimler olmustur. Yavas yavas toparlanilan 1980’li yillarin sonundan itibaren ise daha yerlesik olarak ‘halktan kopuk’ bir sol anlayis genel olarak siyasal alanin tüm ‘sol’una yansimaya baslamistir. Solun bu kopuklugu güçsüzlügü, güçsüzlük de daha fazla kopuklugu getirmis, özellikle 90’li yillarda bu süreç hizla kendini belli etmeye baslamis ve artik toplumsal yasamda ‘sol’ ile ‘entellektüel’ olma durumu daha fazla dislayici olarak benimsenir olmustur. Bunun yaninda sistemin teknolojik siçramalar yardimiyla kullandigi iletisim teknolojisindeki yeniliklere ‘soldan’ cevap yerine, içine kapanma daha çok artmistir. Bir taraftan ‘içine kapanma’ ve cemaatlesme egilimini sürdüren solun bir kesimi ‘kapaliligi’ baska yollarla açmayi da denemistir elbette. Ama orada da bu kapaliligi açmak için aslinda baska tip bir seçkinci tutum, istenerek veya istenmeyerek, ortaya çikmistir. Özellikle Bati Avrupa toplumsal mücadelelerindeki ‘yeni toplumsal hareketler’ üzerinde durulmus, halka açilma adina belki bu topraklarda, neredeyse aydin çevresi disinda hiç toplumsal tabani bulunmayan söylemler öne çikarilmistir. 80 öncesi yillarin kendi basina ‘halk hareketi’ olabilmis siyasetlerin de basini çektikleri kimi çevrelerin Beyoglu-Kizilay gündemli, aydin odakli , ‘siyasal merkez olmayan siyasal merkezler’ yaratmalarinda bu tip açilimlari görmek mümkün olabilmistir. Elbette bu geçis dönemleri toplumsal hareketlerin dibe vurmasi gibi sebeplerle dogrudan iliskilidir. Yabana atilamayacak diger bir kesimin ise ‘eskiyi koruma’ adina cemaatlesip kendi gündeminde kavrulduklari yillardir bu yillar. Ortak nokta ise ‘kopukluk’ olarak göze çarpmaktadir. Üstelik bu kopuklugun ötesinde halk kitlelerine yaklasim degisim-dönüsüm merkezli bir anlama çabasindan çok farkli olarak, sikayete varan yakinmalar; sorgulayici bakisin yerine, sistemin araçlarinin daha yogun etkisi karsisinda pasif kaldigi düsünülen kitleleri yargilayici bir çizgi istenilmeden de olsa hakim olmaya baslar. Örnegin zamaninda yasanan esnaf eylemlerini degerlendiren kimi ‘ilericilerde’ sadece saldirganligin, gericiligin vb. dikkat çekmesi gibi ilerici-demokrat kesimlerin algilari ve zihinsel süreçleri, özellikle 80 sonrasi dönemde adeta kalabaliga veya kitleye pek alisik olunamadigindan, ‘yalitilmis’ olani daha mubah kilmaktadir belki de. Bunun yaninda günümüzde farkli yeni toplumsal hareketler, özellikle azgelismis denilen ülkelerden esen hareketler bir seyleri degistirmekte, dünyanin her yerinde bir seyler ‘kaynamaktadir’. Bu degisim elbette sinifsal baglamda bu topraklarda da gerçeklesmekte (özellikle bkz. Ferda Koç; Türkiye'de Yeni Bir Toplumsal Hareket Gelisiyor: Güvencesiz isçiler Hareketi, www.sendika.org), fakat her toplumsal degisimde oldugu gibi hizla siyasal alana yansiyamamaktadir. Son yillarda yapisal bu dönüsüm siyaseten de eski geleneksel merkezlerin yerine yeni ve ‘asagidan’ hareketleri daha fazla gündeme getirmeye baslamistir (Halkevleri, Dayanismaevleri vb. gibi örnekler vermek mümkündür. Ayrica bkz. Ece Temelkuran, Sol, Örgüt, Parti: Nasil Yapmali?, http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=4006). Bu aslinda belli bir dönemin de kapanmaya baslayip, daha farkli bir sürecin ilk meyveleri olarak görülebilir. Belki de artik sisteme karsi kendini ‘savunan’ durumundan, ‘saldiri’ durumuna geçmenin emareleri yavas yavas ortaya çikmaktadir. Ankara’da futbol ile bu süreçlerin arasinda ne gibi bir bag oldugu sorulabilir. Ama futbol alanini herhangi bir toplumsal zemin olarak ele aldigimizda bu zemindeki tercihlerin veya yaklasimlarin ister istemez hemen her alanda oldugu gibi bir seyleri temsil ettiginden bahsetmek mümkündür. Futbola onun ‘asla sadece futbol olmadigini’ düsünerek veya yalnizca insanlari ‘uyutan’ bir etkinlik olarak degerlendirmeyenlerin sayisinin yine de ‘ilerici/demokrat’ çevrelerde çok sinirli oldugunu belirtmekte fayda var . Bunun yaninda Ankara’da futbola ilgili kesimin büyük çogunlugunun ise özellikle Türkiye’de futbol yazinina katkilari ve futbolu ‘okuyanlarla’ bulusturmasi anlaminda tartismasiz öneme ve degere sahip Tanil Bora gibi isimlerin de ciddi etkileriyle, Gençlerbirligi ile yakinligi daha kolay kurabildigi gözlenmektedir. Aslinda bu tercih görünür olmasinin ötesinde daha çok hissedilir bir durumdur. Birçok ilerici-demokrat kisi herhangi bir sekilde futbola bulasmamis olsa da kafasinda iki kulübün niteligine iliskin ön yargilari barindirmaktadir. Herhangi bir sohbette Ankara futbolunun iki kulübü arasinda yapilan sempati degerlendirmesinde puanlari Gençlerbirligi toplamaktadir. Tanil Bora’nin tercihini ortaya koyarken karsilastiklari ve onun dönemi bu tercihi anlamayi kolaylastirirken (80’lerin basinda üniversiteye baslamasi ve o tarihlerde Ankaragücü’ne uzakliginin sebeplerinin sicakligi vb; belki bugün diger kosullar ayni olsa farkli bir tercihi yapmasi mümkün müdür?), daha günümüze yakin zamanlarda yasanan kirmizi-siyah gönül kaymalari bir anlamiyla ilerici-demokratlarin genel ruh halini yansitmakta midir? Tabi bu sonuçlari bir egilimi anlama çerçevesinde anlamli kilmak mümkündür. Tarihi sürecinde seçkinlerin camiasi olan bir olgunun, futbola ilgili ilerici-demokratlar tarafindan daha fazla destek bulabilmesi, simdiye kadar olan genel süreçle hiç mi etkilesim içerisinde degildir? 80’ler ve 90’lar ilerici-demokratlarin gündemi, sistemin etkinlesmesi ve karsisinda ‘bir seyleri’ hemen hiçbir alanda olusturamama, bir anlamda ona ‘inat’, onun en az etkiledigi düsünülen noktalara bir meyletme süreciyle belirlenebilir mi? Tabi bu süreçte sistemin araçlarinin fazlaca etkisine girdigi düsünülen kitlelerin genel tercihlerinden uzak durmak da bir açiklayici nokta olabilir mi? Fakat zaman degismekte, yukarida kisaca belirtildigi sekilde toplumsal mücadeleler ve sinifsal kompozisyonlar açisindan yeni bir dönem sinyallerini vermektedir. Bunun kimi hareketleri görülmektedir. ister istemez bu süreç ileriki zamanlarda yavas yavas kendisini siyasal alanda da göstermeye baslayacak ve sonrasinda bir ihtimal sol-aydinin refleks ve duruslarini da etkileyebilecektir. Belli bir dönemin sonunun gelip, yeni hareketlilik ve canliliklarla renklenen bir dönemde, örtük olarak ilerici-demokratin zihnine yerlesmis ‘kopukluk’, ‘savunma’, ‘ayri durma’, ‘yalitik olma’, ‘seçkincilik’ gibi kavramlar belki de yavas yavas ilerici-demokratin gündeminden çikacaktir. Belki de ilerleyen dönemlerde Ankara’da bir futbol takimina sempati duymayi isteyen ilerici-demokratlarin çok daha büyük bir bölümü bu tercihte tarihsel durusu ve yansittigi degerler anlaminda farkli kriterleri ön planda tutacaktir. Yazinin basinda da belirttigimiz gibi derdimiz ‘tribünlerde siyaset’ aramak degil. Aslolan kulüplerin toplumsal temsilidir. Amacimiz bir anlamda taraftarliga ve Ankaragücü’ne baska bir açidan bakmak; ilerici-demokrat reflekslerin Ankara futbolu çerçevesinde nasil sekillendigini tartismak ve en nihayetinde Ankaragücü’ne ve Gençlerbirligi’ne farkli noktalardan bakildiginda manzaranin degisebilecegini göstermektir. 1. Serdar Bilgili’nin Alaattin Çakici’ya Besiktas “kontenjanindan” kirmizi pasaport saglamasiyla Besiktas taraftarlari “Çakici’nin adamlari” haline gelmemistir. Takimlarla devletin iliskileri derya deniz bir konu, üstelik Ankaragücü’nün 1. lige terfii kayirilma olarak görülüyorsa, Türkiye’de pek çok takimin kayrildigi söylenebilir… “Gençlerbirligi’nin 1977’de mahalli kümeye düsmemesi için toparlanan “camia” harekete geçti, lobi gücünü devsirerek statüyü degistirdiler; 2. lig yeniden tanzim edildi, düsme kaldirildi, falan filan…”(Bora ve Cantek, 2000). 2. 2002-2003 sezonunda mor beyaz “Hacettepe Unutulmaz” pankartini Anti-X Anil’in tribünlere tasidigini hatirlatalim… 3. www.pegasusgucluler.org.tr adresinde dinlenebilen 70’lerde epey meshur olan “Bastir Ankaragücü” sarkisi Ankaragücü’nün kitleselligi ve etkisi hakkinda çok sey anlatiyor; özellikle de tribünleri dolduran kalabaligin gerçek gündemi ve “profili” konusunda… “Bir sise su liraya, maas yetmez kiraya/ Kasaptaki siraya bastir Ankaragücü/ Bastir Ankaragücü/ Vergi geldi her kula, fakire yetim dula/ Altimizdaki çula bastir Ankaragücü/ Bosa palavra attik, kafalari oynattik/ Bes yillik planina bastir Ankaragücü/ Kalkinma planina bastir Ankaragücü/ Bastir Ankaragücü”. Bu sarkinin Sabuha'nin yaraticisi, Salako'nun sazli filozofu Urfali Babi tarafindan söylendigini ögrendigimiz Anti-X Erman’a çok tesekkürler… 4. Ankaragücü tribünlerinde öne çikan gruplardan bir kaçinin internet adresleri: www.pegasusgucluler.org.tr, www.since1910.net, www.gecekondu.org, www.bastir-ankaragucu.com, www.gencgucluler.net. 5. Tezahüratlar, bir tribünün tavri hakkinda, yani taraftarin profili ve hayata karsi durusu hakkinda pek çok sey anlatir. Dikkat edilirse Ankaragücü maçlarinda yapilan tezahüratlarin çogunlugu da takima iliskin degil taraftarin kendine ve yapacaklarina iliskindir, bu narsizmle iliskilendirilemeyecek bir “olus”tur; taraftarin kapitalizmin dissal sevgi dayatmasina karsi içten/ kendi’nden varolusudur… “Gururluyuz Güçlüyüz Ankaragüçlüyüz” “Gün geldiyse issiz kaldik/ Tribünlerde tartaklandik/ Her cefayi çektik ama/ Seni yalniz birakmadik/ Birakmadik Baskent birakmadik” “Paramiz yok ki johny wolker içelim/ Versace gömlek giyelim/ iki bira bi sigara/ Alemde teksin Ankara”… “Taraftariz biz çok çektik cefa” “Her zaman her yere gider/ Ne yagmur ne çamur dinler/ Severse gönülden sever/ Bu alemde Ankaragüçlüler” “iyi gününde kötü gününde/ Hep beraberiz/ Çünkü biz Ankaragüçlüyüz” “Bitanem söyle baskent/ Ne istersen iste benden/ istersen donatalim dört bir yani bayraklarla/ istersen çinlatalim dört bir yani sarkilarla/ istersen gidelim deplasmanlara konvoylarla” “Arkanda biz vardik seninle her yerde/ Rize’de, izmir’de, Eskisehir’de/ Korktular kaçtilar bizi görünce/ Ankaragüçlüler geliyor diye…” “Sevdim seni bir kere/ Baskasini sevemem/ Deli diyorlar bize/ Desinler degisemem” “Saldirin saldirin saldirin, bu taraftar için saldirin” 6. “ismail amca ölmedin” pankartinda Tanil Bora’nin dedigi gibi “üçüncü sayfa haberi tadinda bir ask hikayesi” görmemek lazim. Taraftari taraftar yapan tarihidir ayni zamanda; “Herkes unutur, biz unutmayiz”. ismail amca, Ferdi Abi, Metin, Gökçe, Tarik ölmedi, kalbimizde yasiyor, tipki italyan taraftarlarin söyledigi gibi “Carlo Giuliani, vive e lotta insieme a noi!” (Carlo Giuliani bizimle yasiyor ve savasiyor)… (http://www2.autistici.org/apb/calciomoderno.htm) 7. Yanlis anlasilmasin, “centilmenlik” kötü bir sey oldugundan ya da bizim küfür delisi oldugumuzdan, halkimizin yaraticiligini küfürle göstermesini istedigimizden degil… Futbolda küfüre ve siddete karsi olan çogu söylemin ideolojik arka planinda tribündeki taraftarin kendini ifade etmesinin engellenmesi yok mudur? Özellikle John Fiske’in televizyondaki siddete iliskin degerlendirmeleri, “tribün terörü” baglaminda da açiklayicidir (1999: 166- 167) “siddet (örnegin fiziksel çatisma) sinif ya da toplumsal çatismayla arasindaki egretilemeli iliskiden dolayi popülerdir (…)ekranlardan siddetin kökünü kazima hareketini baslatanlarin orta siniftan ahlakçilar olmasi hiç de beklenmedik bir durum degildir. Orta siniftan ahlakçilar, televizyondaki toplumsal siddeti “kinayarak”, en siddete dayali ve en çok suç unsuru tasiyan eylemleri gerçekte tahrik eden seyin kendi ayricalikli toplumsal konumlari olabilecegi seklindeki rahatsiz edici düsünceyi ele almaktan kaçinirlar”. Taraftarlar ticari kulüplerin istedigi gibi davranmayinca siddetin bas sorumlusu oluveriyorlar. Bunun üzerine taraftari “ehlilestirmek” için kampanyalarla, lütfen’lerle, pardon’larla taraftara “konusmayi” ve “davranmayi” ögretmeye çalisiyorlar. Üstelik her kampanyadan sonra, statlara kameralar takiliyor, polis daha rahat çekim yapsin diye pankartlar yasaklaniyor, stat girislerinde aramalar rahatsizlik verecek sekilde derinlesiyor. Yani centilmenlik bir anda kapitalist futbol anlayisinin yaratmak ve sömürmek istedigi seyirci tipini destekler hale gelebiliyor. Taraftarin takimiyla hastalikli iliski kurmadigini, vandal olmadigini gösterecek ve dayatilan futbol kültürüne direnecek yaraticiligi her zaman vardir, bunun için illa “centilmen” olmaya gerek var mi? Kaynaklar A.S. Roma Ultras Manifesto (http://www.asromaultras.it/manifesto.html). Adnan, Ziya (2005) Biz Ankaragüçlüyüz, istanbul: iletisim. Ahmad, Faroz ( 1998) “Cumhuriyet Türkiye’sinde Sinif Bilincinin Olusmasi, 1923-1940”, Osmanli’dan Cumhuriyet Türkiye’sine isçiler 1839-1950 (içinde), Der: Qataert &Zürcher, istanbul: iletisim. Arig, Veli Necdet (1996) Ankaragücü Belgeseli, Ankara: MKE Yayini. Aydin, Berkay (2004) “Uyutulanlar Degil, Uyananlar:‘Taraftar’lar”, Birgün Pazar, 11 Temmuz. Baloglu Feridun (2004), TBMM konusma tutanagi, 4 Mayis. Bilgiç, Ulas (2005) “Futboltainment”, Radikal 2, 10 Nisan. Bora, Tanil (2000) “Bir Kulüp Kimindir?”, Radikal 2, 27 subat. Bora, Tanil (2001a), “Nasil Gençlerli Oldum?”, Takimdan Ayri Düz Kosu (içinde), istanbul: iletisim. Bora, Tanil (2001b), “Sevmeyi Bilmek… Ve Saraçoglu”, Radikal, 10 Haziran. Bora, Tanil (2002) “Gençlerbirligi: Bir Aile ve Camia Mitosu”, Toplumsal Tarih Sayi 102. Bora, Tanil (2003) Ankara Rüzgâri: Gençlerbirligi Tarihi, Ankara: Gençlerbirligi. Bora, Tanil; Cantek, Levent (2000) “Ankara Futbolu: Memleket Futbolunun Kenar Semti”, Kebikeç sayi 9. Demirkol, Mehmet (2003) “Baskentteki Yegane Sivil Camia”, Milliyet, 22 Nisan. DiSK Egitim Notlari (1977) Demokratik Sinif ve Kitle Sendikaciligi, istanbul: DiSK. Fiske, John (1999) Popüler Kültürü Anlamak, Ankara: Ark. Guilianotti, Richard (2005) “Towards a Critical Antropology of Voice: The Politics and Poets of Popular Culture, Scotland and Football”, Crituque of Antropology, Vol. 25 Is. 4, 339-359. Hall, Stuart (1999) “Popüler Kültür ve Devlet”, Popüler Kültür ve iktidar (içinde), Der: N. Güngör, Ankara: Vadi. Karakisla, Yavuz Selim (1998) “Osmanli Sanayi isçisi Sinifinin Dogusu, 1839-1923”, Osmanli’dan Cumhuriyet Türkiye’sine isçiler 1839-1950 (içinde), Der: Qataert & Zürcher, istanbul: iletisim. Negt, O. & Kluge, A. (1991) “Kamusal Alan ve Deneyim: Burjuva ve Proleter Kamusal Alanlarinin Örgütlenmesi Üzerine”, Defter Dergisi Sayi: 16, 65–76. Oppenhuisen, J. & Zoonen, L.V.(2006) “Supporters or Consumers? Fandom, Marketing and the Political Economy of Dutch Football”, Soccer and Society, Vol. 7 No 1, 62–75. Özcan, Kivanç (2004) “Burasi Neresi?”, Radikal 2, 12 Aralik. Özugurlu, Metin (1996) “Toplumsal Tarih ve isçi Sinifi ya da “Vardi da Biz mi Yazmadik””, Mürekkep Sayi: 6, 53–59. Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi (1988), istanbul: iletisim Stemmler, Theo (2000) Futbolun Kisa Tarihi, Ankara: Dost. sismanov, Dimitr (1990) Türkiye isçi ve Sosyalist Hareketi, istanbul: Belge. Tuncay, Mete (2000) Türkiye’de Sol Akimlar I, istanbul: BDS. Türkiye Sendikacilik Ansiklopedisi (1996) istanbul: Kültür Bakanligi ve Tarih Vakfi. Ünsal, Artun (2005) Tribün Cemaatinin Öfkesi: Ticarilesen Türkiye Futbolunda siddet, istanbul: iletisim. * Berkay Aydin, 1979 dogumlu, bir süre Ankaragücü’nde hentbol oynadi. 93’ten beri Ankaragücü tribünlerinde. Polis copuyla Gecekonduda tanisti, ilk çirak arkadasiyla da… Bir ara futbol hakemligi yapti ama tarafsizliga(!) dayanamadi, simdilerde maraton tribününde taraftar. Halen ODTÜ Sosyolojide arastirma görevlisi… Duygu Hatipoglu, 1980 dogumlu, 2004’ten beri Ankaragücü tribünlerinde. Ankaragüçlü olmadigi yillara üzülmeyi birakti, kayip zamani telafi etmeye çalisiyor. Halen avukat… www.sendika.org'dan
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et
Yazar Mesaj
aksitozkural
Site Admin

Kayıt: Aug 27, 2002

Mesaj Tarih: 2006-02-12 15:07:40      Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

Bugun arkadaslar Kayseri macina gittigi icin sitede pek hareketin olmadigi bu saatlerde yukaridaki yaziyi dikkatle okudum. Elbette bu yazi uzerinde cok seyler yazilacaktir ama degerli yazarlarin taa basindan bu yana atladiklari ve galiba hep atliyacaklari bir takim seyler var. Oncelikle; kulubumuzun kuruldugu yillarda Ankara halki diger Anadolu halki gibi fakir ama Cumhuriyetin yaktigi aydinlanma mesalesine gercekten sadik bir halk ve bunun dogal sonucu olarak da egitime gonul vermis bir halk. O yillarda ( hatta sonraki yillarda ) yine bir Ataturk Lisesi mezunu olan babamin ve bir Rumeli gocmeni olan ailemizin perisan ve fakir durumunu gosteren yuzlerce resim var elimde. Bu insanlarin hic biri EMIR KOMUTA ZINCIRI ALTINDA DEVLET GUDUMLU SENDIKA UYELERI DEGIL ( ayrica bu da ayip bir sey degil ). Ama Ankara'nin yerli sivil halki mahalli bilincleri sonucunda dogal bir gudu ile Genclerbirligi'ni seviyor ve Gencler'li oluyor. Hic kuskusuz ayaginda kara lastik, 0 numarali trasli basinda egreti bir kasket, babadan, agabeyden uydurulmus hirpani ceketlerle okula geliyorlar kara kuru cocuklar, sirf ilim, irfan sahibi olabilmek icin. O devirde evlatlarini sagda solda cirak yapip uc bes kurus aile butcesine katki beklemek yerine KOYU FAKIR olan ANKARA'NIN YERLILERI zoru ve fedakarligi secip evlatlarini okutuyorlar. Bu gunku Genclerbirligi iste kentimizdeki bu fakir ama bilimi ve Ataturk'un vizyonunu kavramis evlatlarinin elinde dogup buyuyor. Sadece buyumekle kalmiyor cehaletin kol gezdigi ulkede en kutsal ordunun, egitim ordusunun neferleri olarak gun yuzu gormeden ulkelerine ask ile hizmet ediyorlar. Sorarim size: Populizm ugruna iscilik-fakir/fukaralik edebiyati yapanlar acaba kulubumuzun kurulusundan bu yana ulkelerini yuzlerce yillik karanligin icinden cikaran bu GERCEK FEDAILERI hangi hakla BURJUVA olarak gorurler? Koy enstitulerinin temelinde var olan ve yoksullugun zirvesi icinde hic bir cikar gutmeden Cumhuriyete hizmet eden kadrolar, iste sizin bugun Burjuva'likla elestirdiginiz ( ulkemizde bugun bile ben kendi hesabima hala tam bir burjuva kulturunun oldugu kanaatinde degilim ) bu insanlar kulubumuzun hamurunu olusturuyorlar. Sevgili Ankaragucu'muzun kokeninde nasil kol gucu ( devlet gudumlu olsa bile ) egemen olmussa bizim Genclerbirligimizin kokunde ise Cumhuriyetimizin oturmasi icin ulkede her kosede orumceklenmis irtica ve cehalete karsi savasmis binlerce isimsiz kahramanin aydinlik cabalari ve yurekli kisilikleri egemen oluyor. Hangisinin ne kadar zor, fedakarlik ve aci gerektirigini Berkay bey'in sagduyusu ve anlayisina birakirim. Ben kendi hesabima babalarimizdan, dedelerimizden aldigimiz bu mirastan cok hosnut ve gururluyum, ayni zamanda ulkeyi cehaletten kurtaran gercek halk kahramanlarinin ocagi olan ANKARA ATATURK LISESI 'NIN AYDINLIK FISKIRAN OCAGINDAN KURULMUS OLMAKLA OGUNUYOR VE KOKLERIMIN, KOKENIMIN BILINCINDE OLMAKTAN DOLAYI DERIN BIR HAZ YASIYORUM. Dilerim yukaridaki yazinin sahipleri de ayni hazzi duyuyorlardir. Netice itibari ile biz ANKARA HALKI'NIN BAGRINDAN FISKIRMIS BIR HALK KULUBUYUZ. Referansimiz budur. Bu referans ise hepimiz icin cok degerli ve kutsaldir. Centilmenlik, efendilik vb. gibi konulara gelince: Ben efendiligin , centilmenligin takimi desteklemeye neden engel oldugunu hala anliyabilmis degilim ayrica SIRF ISCI KOKENLI DIYE SALDIRGANLIGI, HAK HUKUK TANIMAZLIGI, AGIZ DOLUSU SOVMEYI, SAGDA SOLDA OLAY CIKARMAYI DA HIC ANLIYABILMIS DEGILIM. Eger degerli yazar arkadasimiz ( MADEMKI PROLETERDIR, BIR TEK ONUN KULUP SEVGISI GERCEK SEVGIDIR, O SOVEBILIR, DOVEBILIR, BICKINLIK GIBI MACO KULTURU ONA COK YAKISIR ) tarzindaki yaklasimi ciddi ise bu burjuva arkadasima kendi cizdigi yolda basarilar dilerim ama biz oyle olmiyacagiz. Kimin hakli oldugu aslinda bugunden bellidir ama isterseniz buna zaman karar verecektir diyelim. Degerli kardeslerim, bence bu yazi sunun icin yazilmistir. Biliyorsunuz yazili ve gorsel medyanin tam ambargosu altindayiz. Bunun nedeni hem dogru yonetiliyor ve dolayisiyla Ist. kuluplerine kafa tutuyor olmamiz ve hem de bunun dogal sonucu olarak Ankara halkinin giderek artan sevgisini yanimiza cekiyor olmamizdir. Bunun icin en onemli kozumuz bazilarinin cok irkildigi saglam kokumuz ve bize kalan muthis mirasimizdir. Biz buyuyoruz ve buyuyecegiz, her turlu ic ve dis engele karsin aydinlik bir gelecege dogru yol aliyoruz. Ankara halkina ve onun onuruna sahibiz ve bunun karsiligini vermeye calisiyoruz. Kimse bizi bu yoldan alikoyamaz. Bu arada tum Ankaraguclu kardeslerime de mesajim sudur. Biz sizi seviyor ve saygi duyuyoruz, basarilariniz bizim icin degerli ve onemlidir. Sizlerin de bizler icin ayni seyleri dusundugunuze eminiz. Her iki guzide kulubumuzun basarili geleceklerini birlikte kutlamak dilegi ile esen kaliniz.
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et
Yazar Mesaj
cansoyer
Site Admin

Kayıt: Jan 13, 2005

Mesaj Tarih: 2006-02-12 17:06:33      Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

açikcasi bu sitenin sayfalarinda hiç bu kadar uzun bir yazi görmemistim simdiye kadar, ama sabirla ve dikkatle okudum yaziyi, söylenecek çok sey var elbette, keske imkanimiz olsa da yazinin sahipleri olan arkadaslarimizla karsilikli sohbet ederek tartisabilsek, ben simdilik birkaç noktayi belirtmekle yetinecegim: 1) her seyden önce bu yazinin neden yazildigni hala anlayabilmis degilim, yazinin kimi bölümlerinde hafifçe hissedilen ve sanirim aksit abi'nin de biraz tedirgin ve rahatsiz oldugu çesitli "amaçlari" aklima bile getirmek istemiyorum, o yüzden kendi kendime, yazinin genel daginikligina da dayanarak, olsa olsa "yahu gençler-ankaragücü arasindaki farkliliklar diye bir yazi yazalim" demis ve sonuçta sirf can sikintisindan bu çalismayi gerçeklestirmis olabilirler yazar arkadaslarimiz diyorum. 2) yazi bastan sona kuramsal-tarihsel verilerle zenginlestirilmeye çalisilmis, ancak böyle yaparak yazar arkadaslar hem gereksiz bir kalabalikla yazinin okunmasi güçlestirmis, hem de söz konusu verilere dayanarak ileri sürdükleri tespitlerin neredeyse hiçbirini kanitlamaya çalismamislardir. dolayisiyla, söz konusu saptamalarin dogrulugu yazarlar için önsel olarak kabul edilmis ve "hikmetinden sual olunmaz" dercesine bizi yazarlarin otoritesine ve iddialarina boyun egmeye yöneltmistir. bunun ne kadar demokratik bir tartisma üslubu oldugunu ise burada tartismayacagim. 3) son olarak, yazi boyunca türkiye'nin yakin tarihinden futbolda ticarilesmeye, solun 12 eylül sonrasi halinden sinif kültürlerine kadar birçok "agir" konuya iliskin deginme var. yazar arkadaslarimizin bu deginmelerin çogunu herhangi bir biçimde kanitlama gereksinimi hissetmediklerini yukaridaki paragrafta söylemistim. daha da önemlisi ise, tüm bunlarin muazzam bir kafa ve kavram karisikligi içinde yapilmis olmasidir. diger bir deyisle yazar arkadaslarimiz, çesitli konular hakkindaki fikirlerini uç uca ekleyerek (ya da birbirine tegelleyerek de diyebiliriz) bize bütüncül bir analiz sunduklarini düsünmektedirler. üstüne biraz da romantik bir isçicilik eklediginizde ise oldukça güçlü ve "hakli" bir yaziyla karsi karsiya oldugunuzu düsünüyorsunuz. oysa bu ekletisizm içinde birçok soru cevaplanmak üzere bekletilmis oluyor ve maalesef yazi bu haliyle hiçbir soruya cevap veremiyor. dolayisiyla ben hala su sorunun cevabini soruyorum kendime: "bu yazi neden yazilmis acaba?" :D :D :D
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et
Yazar Mesaj
erdemdenk
Site Admin

Kayıt: Jan 22, 2004

Mesaj Tarih: 2006-02-15 11:32:10      Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

Bence yazi önceki iki yorumda belirtilen tüm eksikliklerine ragmen bazi seyleri tartismamiz için iyi bir zemin olusturuyor. Özellikle disaridan nasil göründügümüz/algilandigimiz konusunda. Bu noktada, Aksit abi, Ozan abi, Necdet abi ve cehaletimden ötürü isimlerini sayamadigim eski/köklü taraftarlarin neden Gençlerli olduklarini anlatmalari çok büyük önem tasiyor. Yoksa son dönem taraftarlar üzerine egilmek resmin tamamini açiklamayabilir -ki bu yazinin bence en büyük hatasi da bu. Tanil Bora hepimizin göz bebegi, o ayri konu. Ama yazinin giristigi "bilimsel" yaklasim geregi bütün olayi Bora üzerinden okumaya çalismak yaniltici olabilir. Ya da olsa olsa son dönemde artan -yazinin deyimiyle- "entel" ilgisini açiklar ki hem bu ilgi bir Ankaragüçlüyü telaslandirmayacak kadar az aslinda hem de tam da bu nedenle iddiasinin aksine bilimsel olmaktan ziyade "aktüel" bir degerlendirme yapiyor yaziyi. Yeni kusak taraftarlar yani biz ne desek bos. Eskiler, bize biraz bizi anlatir misiniz? Ha bir de FanEtik olarak bir not: Ahlakçilik ile ahlaklilik çok farkli seylerdir. Yazidaki orta/orta-üst sinif ahlakçiligi isnadi bence iyi düsünülmemis ve fazlasiyla egreti ve maalesef ziyadesyle yaygin. Ahlakçi olmadan da ahlakli olunabilir -ki kanaatimce bu büyük bir erdemdir.
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et
Yazar Mesaj
onur_aydogan
Site Admin

Kayıt: Dec 13, 2002

Mesaj Tarih: 2006-02-15 16:57:50      Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

Bu uzun yaziyi agdali dilinden dolayi zor da olsa okudum. Bu tür agdali yazailar yazmayi seven bir arkadasim var. Konusurken benim gibi konusuyor ama eline kalemi alinca cümleleri birden karmasik hale geliyor. sahsen sade, tutarli, anlatmak istedigini dogrudan anlatan yazilari severim. Bu yazida standart bir G.Birligi ve A.Gücü taraftar profili çizilmeye çalisiliyor. Belli bir semti, kurumu, meslek gurubunu temsil eden küçük takimlarin baskin bir profili olabilir. Ancak neredeyse bir asirlik mazisi olan, kitlelere mal olmus kulüplerin standart bir yandas profili olamaz kanimca. Tribündeki davranis sekilleri biribirine yakin olabilir ve belirli bir tribün kültürü olabilir. Örnegin G.Birligi taraftari centilmendir, A.Gücü taraftari ateslidir, Bjk taraftari küfürbazdir diyebilirsiniz ancak su takimin taraftarinin dünya görüsü söyledir demek kolay degildir. Ayni sekilde zenginler su takimi tutar, yoksullar bu takimi tutar siniflandirmasi da bence havada kalir. istanbul takimlari arasinda da Fb, Gs, Bjk taraftarinin politik ve sinifsal özellikleri arasinda belirgin bir fark göremiyorum.
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et
Yazar Mesaj
olcayay
Site Admin

Kayıt: Aug 28, 2005

Mesaj Tarih: 2006-02-18 22:31:34      Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

Uzun zaman önce yazilmasi gereken bir yaziydi.Yazan arkadaslarin ellerine saglik. Yazi Gençlerbirligi'nin alkaralar sitesinde foruma gelen görüslerin tersine isçiçilkik ya da halk yalakaligi degil bir olgunun saptanmasi seklinde yorumlanmalidir.Pek tabiki yazarlar nesnel degil bu yüzden onlari kim suçlyabilir ki ama bize sunduklari tarihsel olgular ankaragücü'nün en azindan biz muhalifler adina niye tercih edilmesi gerektigi konusunda yeterince kanit sunuyor. Can Soyer bu yaznin niiçin yazildigini alkaralar sitesinde sormus. Herseyden önce yazarlarin açikça belirttigi ve arkasinda hiçbir komplo aranmamasi gereken su net paragrafi Can Soyer'in tekrar okumasi yerinde olur. "Bu yazi kimsenin gönlündekine dokunmadan, futbolsever ilerici- demokratlar arasinda Gençlerbirligi sempatisi ve Ankaragücü’ne bakis etrafinda sekillenen bir hayat ve futbol tercihi üzerine bir durusu konu edinmistir. Öncelikle bu durusun kendini apaçik ettigi ve kendine konu edindigi bir takim metinler üzerinden ilerici çevrelerdeki Gençlerbirligi sempatisini ve sadece “neden digerleri degil de Gençler?” anlatilirken degil; farkli noktalardan ve epeyce ötekilestirilen/ ötelenen Ankaragücü ile Gençlerbirligi’nin ‘temsil ettikleri’nin farklarini ortaya koymayi amaçliyoruz" Soyer ikinci olarak "yazi bastan sona kuramsal-tarihsel verilerle zenginlestirilmeye çalisilmis, ancak böyle yaparak yazar arkadaslar hem gereksiz bir kalabalikla yazinin okunmasi güçlestirmis, hem de söz konusu verilere dayanarak ileri sürdükleri tespitlerin neredeyse hiçbirini kanitlamaya çalismamislardir "diyor Yazinin üslubu yapici bir tartismaya yönelik yazarlar kimsenin gönlündekine dokunmaya çalismiyorlar en basta kendilerinin de belirttigi gibi. Tarihsel ve kuramsal veriler olmadan iki takimin arasindaki farkli temsillerin analizi nasil yapilabilir ki tüm bu veriler sadece kafa bulandirmak içinmi yazi ankaragücü'ni devrimci ya da sola ait bir takim olarak betimlemiyor ( Ne yazikki Soyer yaziya kirmizi siyah baktigi için ne bu veriler ne yazinin üslubu nede tarihsel gerçekler ona inandirici gelmemis) Ankaragücü adina halihazirdaki durumun solun temsil ettikleriyle( ya da uzun zamandir türkiye'de solun unuttugu asil degerleriyle ) daha uyumlu oldugunun alti çizilmeye çalisilmis.Son olarak Soyerboyunca türkiye'nin yakin tarihinden futbolda ticarilesmeye, solun 12 eylül sonrasi halinden sinif kültürlerine kadar birçok "agir" konuya iliskin deginme var. yazar arkadaslarimizin bu deginmelerin çogunu herhangi bir biçimde kanitlama gereksinimi hissetmediklerini yukaridaki paragrafta söylemistim. daha da önemlisi ise, tüm bunlarin muazzam bir kafa ve kavram karisikligi içinde yapilmis olmasidir. diger bir deyisle yazar arkadaslarimiz, çesitli konular hakkindaki fikirlerini uç uca ekleyerek (ya da birbirine tegelleyerek de diyebiliriz) bize bütüncül bir analiz sunduklarini düsünmektedirler. üstüne biraz da romantik bir isçicilik eklediginizde ise oldukça güçlü ve "hakli" bir yaziyla karsi karsiya oldugunuzu düsünüyorsunuz. oysa bu ekletisizm içinde birçok soru cevaplanmak üzere bekletilmis oluyor ve maalesef yazi bu haliyle hiçbir soruya cevap veremiyor. dolayisiyla ben hala su sorunun cevabini soruyorum kendime: "bu yazi neden yazilmis acaba?" Yazi Soyer'in idda ettiginin aksine ilgisini Ankaragücü üzerine yogunlastirmis kendisininde dedigi agir konulari ise mevcut durumun resmini daha net çizmek ve zülfiyara dokundurmak adina yapmislardir. Bu yazinin tamda hedefledigi yerleerden elestiri almasi yazinin tam gerçegin hedefine denk geldigini göstermez mi? isçiyi sadece yazi nesnesi olarak gören elitist bir solun yerine benimde tercihim romantik isçiçiliktir. sol ve halk adina konusan ama gizliden gizliye otoriter ve halk adina olumlu olani kendilerinin bildigini düsünen zoraki modernlesmeci Kizilay Beyoglu solculari pek tabiki bu yaziyi anlamak istemeyecek ve pek tabiki sikayetleri halk bizi anlamiyor olacak.Ve bizde sorumuzu soralim: Peki siz halki anliyor musunuz? Bu yaziyi arkadasim sitede yayinlamak istemis ama bizim klasik ÜYELiK sistemimizden ötürü yayinlayamamis ben cevap niteliginde gördügüm için koymayi uygun buldum...yazi www.forzalivorno.org sitesinden alinmistir. simdi düzeltme yaptim com degil org olacak. yazinin tamamini aldim...
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et
Yazar Mesaj
Ozgur_Dirim_Ozkan
Site Admin

Kayıt: Non 0, 0000

Mesaj Tarih: 2006-02-19 01:10:17      Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

Bilader, Bir önceki mesajinda anlayamadigim bazi yerler var. Yazdigin yaziyi kim yazmis. Siteye bu yaziyigönderemeyen arkadasin mi yazmis. www.forzalivorno italyanca bir site, ben orada bu yaziyi bulamadim. Bir de keske yaziyi paragraflara bölerek, alinti yaptigin yerleri italik ya da koyu karakterle belirterek verseydin, bizim için okumanmasi daha kolay olurdu. (En azindan benim için) Not olarak da baska birseyi ifade etmek istiyorum. "Klasik Üyelik sistemimiz" diye birseyden bahsetmissin. Sorun tam da burada. Üyelik sistemimiz klasik bir sistem degil. Birçok taraftar sitesinden farkli olarak disariya kapali bir üyelik sistemimiz var ve bunun sebebi "elit" olmaktan ziyade herkesin keyif aldigi, zemini "gerçek" hayatta var olan bir taraftar sitesine sahip olmak. Bu sistemin tartismasini burada yapmayalim bence. Ayri bir baslikta, ya da hali hazirda var olan "üyelikler" ile ilgili basliklarda tartismayi sürdürebiliriz. Üyelik sisteminde sorun oldugu ortada. Sorun su an için teknik bir sorun, ama genel olarak alkaralar.com'un öksüz olmasiyla ilgili bir sorun. Çözüm ise ya Alkaralar'i "klasik bir üyelik sistemi"ne entegre etmek, ya da site müdavimlerinin biraz daha sorumluluk hissederek siteye emek harcamalarini saglayacak bir seyler yapmak. Üyelik sorunuyla ilgili olarak var olan topikte belirttip; "Disarida bekleyip de hala siteye ye olamamis arkadaslariniz varsa bana söyleyin ben üyeliklerini onaylayayim" diye. Ama simdiye kadar sadece iki kisi bana basvurdu. Topik nerede diye soracak olursan kimse ilgilenmedigi için diplere düstügü için biraz aramak zorundasin. Buldugun zaman da göreceksin ki site yönetiminin yazdigi mesajlarla yukarida tutulmaya çalisilan topik site üyelerinin, ki buna her firsatta site yönetimine üyelikle ilgili saldiranlar da dahil(saldiri kelimesini bilinçli olarak kullaniyorum burada - nitekim yapici öge içermeyen saldirilardir artik bunlar). ikinci bir not olarak da sunu ifade edeyim, Bülent Atlas'la geçen hafta konustum ve moderatörlük görevlerimden çekildigimi bildirdim kendisine, hatta bunu "üyeliklerle" ilgili olan topige de yazdim.
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et
Yazar Mesaj
olcayay
Site Admin

Kayıt: Aug 28, 2005

Mesaj Tarih: 2006-02-19 14:01:30      Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

Yazinin tamami cagdasa ait bu bir. ikincisi siteye üyeler disinda yazi yazmak isteyenler için özel bir bölüm yapilabilr bu iki. üçüncüsü klasik üyelikten kastim referans üyelige iliskin benim de inatla sorunlu gördügüm ve konusulduguna inandigim durumla ilgili olarak klasik üyelik dedim üyeligi keske tirnak içine alsaydim Madem tartisilmasini uygun gördügümüz yazilara burada yer veriyoruz disaridan da cevap hakkinin insanlara verilmesinin bir yolunu bulmaliyiz bu da sanirim yukarida bahsettigim disaridan "üye" olmadan yazi yazilabilecek bir baslik olabilir bununla hem disaridan siteyi ziyaret eden arkadaslarin ne düsündüklerini ögrenebiliriz hem de benimde ciddi buldugum bu tip yazilari tartisabiliriz "disaridan" insanlarla.
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et
Yazar Mesaj
Ozgur_Dirim_Ozkan
Site Admin

Kayıt: Non 0, 0000

Mesaj Tarih: 2006-02-19 14:53:28      Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

Bilader, Hala senin gönderdigin yazida alintilar falan birbirine girmis vaziyette. Tek paragraf halinde hala. Yani edit etmek zor degildir sanirim. Yoksa bunu da mi moderatörler yapiyor "klasik" sitelerde? Bu arada, üye olmadan yazi gönderme meselesini biz beceremiyoruz. Bu islerden anlayan birisi varsa bize yardimci olabilir sanirim. Bunun için Bülent Atlas'a basvurun.
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et
Yazar Mesaj
olcayay
Site Admin

Kayıt: Aug 28, 2005

Mesaj Tarih: 2006-02-19 15:42:29      Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

Yazi aynen öyle gir siteye bak o zaman. Arkadaslara sormak lazim bilen varsa bulmaya calisayim kendi adima.
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et
Yazar Mesaj
Ozgur_Dirim_Ozkan
Site Admin

Kayıt: Non 0, 0000

Mesaj Tarih: 2006-02-19 15:50:46      Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

"olcayay"]Yazi aynen öyle gir siteye bak o zaman. Arkadaslara sormak lazim bilen varsa bulmaya calisayim kendi adima. su sekilde Alkaralar bu yaziyi bu sekilde okumak durumundalar. Kimse edit etmeyecegine göre.
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et
Yazar Mesaj
sinem_hun
Site Admin

Kayıt: Non 0, 0000

Mesaj Tarih: 2006-02-20 19:12:17      Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

Uzun ama tartismaya deger bir yazi.Ankaragucu tarihiyle ilgli anlatilanlar enteresandi benim acimdan, ozellikle Osmanli donemiyle ilgili olan bolumler...ama yazinin genelinde bir turlu anlam veremedigim garip bir rahatsizlik hatta anksiyete mevcut.Sanki yazi 'a bakin bizim de sol degerlerimiz var.isci dersen burda,emek dersen burda,e kurtulus savasi'na da katkimiz olmus.Sadece Gencleri degil Anakragucu'nu de gor' der gibi.Bu yazi Ankaragucu'nun elbetteki farkli noktalarini ortaya koymakta ama Genclerbirligi'ne bu kadar tepkili olmak niye?kavramlar bile bir silah olarak kullanilmis:bir tarafta alt gelir grubundan insalarin tuttugu takim Ankaragucu (solun allahi daha ne!!) diger tarafta orta-ust siniftan burjuvalarin takimi Genclerbirligi (ahanda bulduk dusmani).gercekten oyle mi?allaskina halihazirda kim kendine boyle bir yakistirma yapabilir ki.Tribunlerin bu kadar melezlestigi bir zaman diliminde garip bir 'tribun sinifciligina' girismek niye?Zaten yaziyi okuyanlarin aklini en cok karistiran sey de bu bence:yazinin basinda takimlara siyasi anlamlar yuklemenin turkiye kosullarinda dogru olmadigini soyleyip ardindan isci sinifi,sinif ayrimi vb. kavramlarin bu kadar vurgulanmasi.Gerci bunu yaparken de cok dogmatik takilmis yazarlarimiz yani bir yanda yoksul ama isyana/senlige her daim hazir isciler (ankaragucu taraftarlari) diger yanda etliye sutluye karismayan entel-burjuva kesim (genclerbirligi taraftari).hayli sorunlu bir ayrim.ne yoksul olmak aydin olmayi engeller ne de zengin olmak cahilligi ve muhalefet etmeyi dislar.pek tabiki de bunlar beraber olabilir ve her turden insan her iki takimin tribunlerinde mevcuttur. Ama su var:tribunlerin tepkileri farklidir cunku bu bir secimdir.Genclerbirligi seyircisi centilmen olmayi 'secmistir'.Isteyen buna tiyatro izler gibi mac izliyorlar desin, isteyen 'isyan yok' desin.Bu secimi yaparken de icinde ciddi kavgalar verdigini unutmamak gerekir;tribunden kufru ayiklamak,bunyesindeki kadin sayisini arttirmak vesaire.Ankaragucu tribunu ise daha atesli bir sekilde takimini desteklemeyi secmis ve bu yolda kufur kullanmayi,yazinin sonunda ornek olarak gosterilen sloganlardan cok daha mustehcenlerini soylemeyi secmistir.Bu secimi yoksul iscilerin isyani,muhalefet etme bicimi ya da tribun orgutlulugu olarak sunmak cok yanlistir.Ustune ustluk bu tip bir siddeti sirf isci sinifi devrimciligiyle bir alaka kurmak adina dogrulamaya calisan yazarlari anlamakta zorluk cektigimi belirtmek isterim. Bir de Tanil Bora'ya bu kadar odaklanilmasi sasirtici.Gerci bunu anlayabilirim;kendisi genclerbirligi ile artik butunlesmis bir kalem dolayisiyla yazilari hayli onemli ama bu kadar cimbizlamaya gerek var miydi?muamma. Aslinda bir kac sey daha soylenebilir ama daha sonra...
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et
Yazar Mesaj
cansoyer
Site Admin

Kayıt: Jan 13, 2005

Mesaj Tarih: 2006-02-21 12:13:59      Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

arkadaslar, ben bu cevabi kimin yazdigini, daha dogrusu "çagdas" denilen arkadasin kim oldugunu hala anlamis degilim, acaba herkesin tanidigi ama benim tanimadigim biri mi, yoksa hepimizi için meçhul bir sahsiyet mi, sevgili olcayay arkadasimiz bu konuda biraz açiklamada bulunursa ben de ona göre bir cevap vericem "çagdas" arkadasa...
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et
Yazar Mesaj
olcayay
Site Admin

Kayıt: Aug 28, 2005

Mesaj Tarih: 2006-02-23 22:12:22      Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

Ankaragücü taraftari bir arkadas.. kim oldugunun ne önemi var anlamadim diyelim "bizden" bir olsaydi cevabin daha mi farkli olacakti. Adam yazmis iste karsinda duruyor...
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et
Yazar Mesaj
cansoyer
Site Admin

Kayıt: Jan 13, 2005

Mesaj Tarih: 2006-02-25 12:47:53      Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

olcayay arkadasimiza kisa bir not: önce herkesi ilgilendiren bir yazinin, ardindan da hakkimda yazilan bir elestirinin sahibinin kim oldugunu bilmek herhalde hakkimdir. söz konusu yaziyi foruma koyarak konudan haberdar olmamizi saglayan olcayay arkadasimiz ise dogal olarak bu yöndeki sorularin kaçinilmaz muhatabidir. gidip nüfus müdürlügünde bir arastirma yapayamayacagima göre yazinin sahibini olcayay arkadasimiza sormak disinda bir seçenek yok. bu nedenle arkadasimiz sinirlenip bizi tersleyecegine yaziyi foruma daha açik bilgilerle koyabilirdi. neyse... öncelikle bir iki cümleyle ne demek istedigimi tekrar anlatayim: benim söz konusu yaziya yönelik temel itirazim bir futbol kulübünün taraftarlarinin genel sinifsal zeminiyle sol siyaset arasinda kurulan dogrudan iliskinin niteligine iliskindi. daha açik bir deyisle, ankaragüçlü taraftar arkadaslarimizn görece daha yoksul bir toplumsal grubu temsil ettikleri konusunda benim de hiçbir kuskum yok (bu arada buradan dogal olarak gençlerlilerin zengin olduklari sonucu çikiyor ama ben henüz zengin bir gençlerliyle tanismadim, kim bu zengin gençlerliler :D ). ancak, bu sinifsal zeminin zorunlu olarak sol bir siyaset üretecegini ya da sol siyasetlerin bu nedenle "ankaragüçlü" olmalari gerektigi gibi bir önerme bastan sona yanlistir. buna çok benzeyen bir yanlisi yillar önce idris küçükömer de yapmis ve sonuç olarak dp-ap çizgisini solcu chp'yi sagci olarak nitelendirmisti. bu sonuçlara varmakta küçükömer ile yazinin sahipleri arkadaslarimiz arasinda hiçbir yöntemsel fark yoktur. umarim meramim daha net biçimde anlasilmistir. söz konusu elestirilere gelirsek: her seyden önce belirtmem gereken garip bir durum var. ne olursa olsun yazinin sahibi arkadaslar bir emek harcamislar ve bunu görmezden gelmek elbette mümkün degildir. ancak bu, söz konusu yaziya iliskin hiçbir elestiri getirilemez anlamina gelmez sanirim. üstelik yazinin kimi bölümleri üzücü ifadeler içermekteyken. ancak çagdas isimli arkadasimizin elestirisine bakarsak asil suçlu yaziyi elestirme "gafletinde" bulunan benmisim (belki de bizmisiz) gibi görünüyor. bir özür dilemedigim kalacak nerdeyse. ben yazinin neden yazildigini hala anlamis degilim, ama bu cümlenin altinda "aslinda nasil bir komplo kuruldugunu biliyorum ama uyanik köse yazarlari misali lafi dolandiriyorum" gibisinden bir anlam yok gerçekten. üstelik yazimda komplo teorilerine dayali herhangi bir nedeni aklima bile getirmek istemedigimi belirtmisim. bu nedenle yaziyi benim degil, çagdas'in tekrar okumasi gerekiyor anlasilan. ikincisi ben yazinin asiri biçimde tarihsel verilerle yüklendigini söylemistim ve hala da söylemeye devam ediyorum. bu hem yaziyi okumayi güçlestiriyor hem de yazinin gücünü azaltiyor kanimca. bunun anlami yazida hiçbir tarihsel veri bulunmasin demek degil elbette. söylenmek istenen, sadece, yazarlarin ulastiklari türden sonuçlara ulasmak için o kadar yüklü bir veri bankasini bize aktarmalari gerekmemesiydi. çok daha az veriyle ve çok daha basit baglantilarla bile hemen hemen ayni sonuçlara ulasilabilirdi. ayrica çagdas arkadasimiz söz konusu yazinin herhangi bir nesnellik kaygisiyla yazilmadigini övüne övüne belirtirken, nedense benim konuya -kendi deyimiyle- "kirmizi-siyah" bakmam problem oluyor. bu da bir baska garip elestiri... son olarak, terbiye ve sinir sinirlarimi zorlamamak adina, çagdas arkadasimizin "beyoglu-kizilay solculugu" seklindeki yakistirmasina deginmiyorum. umarim bu türden yakistirmalar bu sitenin sayfalarinda ilk ve son kez gündeme geliyordur. çagdas arkadasimizin bu iddiasinda israri halinde benim de cevabimin degisecegini simdiden belirteyim...
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et
Yazar Mesaj
firatates
Site Admin

Kayıt: Dec 27, 2005

Mesaj Tarih: 2006-02-26 00:13:18      Mesaj konusu: ... Alıntıyla Cevap Ver

can soyer kardesim ellerine saglik. düsüncelerinin arkasindayiz.. firat
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et
Mesajları göster:    
Forum kilitlenmiştir Forum kilitlenmiştir