necdet_ozkazanci
Site Admin
Kayıt: Apr 22, 2003
|
Tarih: 2008-10-10 03:22:38
Mesaj konusu: itiraf Ediyorum
|
|
|
itiraf ediyorum. Evet, itiraf ediyorum. Bir Polatlili olarak Ankara futbolu tutkunu olan ben, yillar önce Cebeci Stadinda bir Ankara takimina karsi Kastamonuspor’u hem de tribünde tezahürat yaparak desteklemistim. “Niye böyle bir halt yedin?” diye soracak olursaniz, yanitim su: Hatir için, evet tamamen arkadas hatiri için…
Sizden sir çikmaz, benim Polatli’da bir mahalle arkadasim var. Adi Demircan, ama ben Candemir derim. Candemir asagi, Candemir yukari derken, önce garipseyip “Demircan” diye düzeltmeye çalisti fakat sonra o da alisti. Neyse, bizim Demircan; babasi Bolu Sebenli oldugu için koyu bir Bolusporlu, annesi Kastamonu Tasköprülü oldugu için koyu Kastamonusporlu, kendisi Polatli’da dogup büyüdügü ve oturdugu için koyu Polatlisporlu ve mahallesi de Esentepe oldugu için koyu Esentepesporludur. Candemir, Boluspor’un birinci ligde, Polatlispor ve Kastamonuspor’un da üçüncü ligde oynadigi 1980’li yillarda bu takimlari çok yakindan takip ederdi. Sirf bunun için Anadolu takimlarina bol sayfa ayiran Türkiye Gazetesi’ni her gün bir yerlerden bulup okur, sonra da o gün ögrendigi haberleri bize anlatirdi. Takimlarin kadrolarini ezbere sayar, futbolcularin özelliklerini iyi bilirdi. Tabii o zamanlar birinci ligde mücadele ettigi için dogal olarak Fenerbahçe, Besiktas ve Galatasaray ile bir sezonda en az iki kez maç yapan Boluspor Demircan’in kalbindeki en önemli yeri dolduruyordu. Ama hakkini vermek lazim, Boluspor da Boluspor’du hani… Çogunlukla ikinci ve üçüncü liglerden, hatta amatör kümelerden transfer ettigi genç ve yetenekli futbolcular ile ligi kasip kavuruyor; istanbul’un üç büyüklerine iç saha, deplasman demeden kafa tutuyor; bu yönüyle de birçok futbolseverin takdirini kazaniyordu. Boluspor üç büyüklerden birini yendiginde en neseli anlarindan birini yasayan Demircan’in dili de iyice çözülüyor ve bizim de biraz gaz vermemizle gevrek kahkahalar atarak rakip takim taraftari arkadaslarini kizdirmaktan geri kalmiyordu:
“He he he! simdi var ya bizim bebeler ikinci ligden, amatörden geldikleri için Fener’i, Cimbom’u, Kartal’i bilmiyorlar gardasim. Bebeler gelmisler inegöl’den, Nazilli’den, ondan sonracigima Mugla’dan, Yalova’dan… Hayatlarinda hiç Fener görmüsler mi, Cimbom görmüsler mi? Görmemisler ki! Karsilarinda sari-lacivertli bir takim var ama bizim bebeler bunun Fenerbahçe oldugunu bilmiyorlar ki! Siirt Köy Hizmetlerispor sanip paso bastiriyorlar ayagina vuruyum. Hâlbuki karsilarinda Fener oldugunu bilseler hiç öyle saldirirlar mi? söyle bir dururlar; la gardasim karsimizda koskoca Fener var, biraz geri çekilelim la derler demi? Ama bilmiyorlar iste. Kimse de dememis kine goçum karsinizda koskoca Fener var, ona göre oynayin da ezmeyin abilerinizi dememis kimse. Tabii bizim bebeler de bilmeyince paso bastiriyorlar. Bastirinca da ister istemez goller geliyor usta.”
“Amma yaptin Candemir. Hiç Fener’i bilmez olurlar mi? Çocuk mu bunlar? Ki çocuklar bile bilir Fener’i.”
“Bilmiyorlar hoca, bilmiyorlar. Bilseler iki tane sallarlar mi hiç? senol ne bilsin la Fener’i, Kartal’i, Cimbom’u… Salih ne bilsin, Hayrettin ne bilsin, Faruk ne bilsin, Tunahan, imdat ne bilsin hoca… Aha bir maçta da Besiktas’i tanimadi ya bizim bebeler! Tanimayinca ne oldu? isini bitiriverdiler demi? Duyduguma göre, hani bir takim var ya ikinci ligde; siyah-beyazli…”
“Altay mi?”
“Yok, Altay degil usta. Altay birinci ligde... Onu da bilmez bizim bebeler. Benim dedigim takim ikinci ligde…”
“Kusadasispor’u mu diyon?”
“Hah Kusadasispor! Duyduguma göre Kusadasispor sanmislar Kartal’i la. Bu kadar da olmaz yani hoca… Ya senin karsinda koskoca bir Besiktas var demi. Hiç mi görmediniz aslanim Besiktas’i? Koskoca Kartal’i nasil Kusadasispor sanarlar, hayret valla gardasim he he he!”
“simdi sizin kulüp çogunlukla Ege, Marmara tarafindan topçu transfer ediyor ya Candemir… Hani Nazilli, Mugla, inegöl, Buca, Bergama, Yalova falan…”
“Hee!”
“Tabii bu bebelerin çogu da Kusadasispor’la ayni grupta oynuyorlardi ya…”
“Tabii canim, tabii canim!”
“iste ondan Kusadasispor saniyorlardir karsilarindaki siyah-beyazli takimi, öyle degil mi?”
“Aynen öyle usta… Hâlbuki bilmiyorlar ki karsilarina çikan takim Besiktas. Bilseler zaten…”
“He he he! Ulan Candemir, ne adamsin ya! Demek sizin bebeler Kusadasispor sanmislar ha Besiktas’i?”
“He valla hoca! Ama biraz zaman geçince bebelerin de gözü açiliyor be usta. Tabii kasarlandikça is degisiyor. Teklif mi geliyor, ne oluyorsa birden tanimaya basliyorlar üç büyükleri la. Bak bu Fener, iste bu Cimbom, aha bu Kartal…”
“O zaman n’oluyor Candemir?”
“N’olacak! Oyunlari, havalari degisiyor birdenbire. Kasilmaya basliyorlar. Ama öyle olunca bizim baskan tutmaz takimda; aninda satar üç büyüklere hoca… Hiç bakmaz valla gözünün yasina… Sonra bulur getirir gene gözü açilmamis bebeleri he he he!”
“Konus Demircan, konus! Takimin yenmis, bugün senin konusma günün…”
“Biz sadece bugün degil, her zaman konusuruz aslanim. Bizim bebeler yendikçe bize susmak yok ayagina vuruyum. Yeter ki yensin bizim bebeler, demi hoca?”
Neyse, bu üç büyükleri yenme muhabbetini birakalim da artik itirafimizi anlatmaya geçelim, öyle degil mi?
Polatlispor’un üçüncü ligde sampiyon oldugu 1987–1988 sezonuydu. Hangi ay oldugunu simdi tam olarak animsamiyorum ama oldukça soguk bir Pazar günüydü ve Cebeci Stadinda bize göre tadindan yenmez iki maç birden vardi. ilk maç Ankara Demirspor-Polatlispor, ikinci maç Aras Sitespor-Kastamonuspor… su maçlara bak! Olmaz böyle bir sey ya! Bu maçlarin heyecani Demircan’i öyle sarmisti ki Pazar gününü zor getirmisti. Neyse uzatmayalim, Ankara Demirspor-Polatlispor maçi bitince bizim Polatlili taraftarlar stattan çikip gittiler. Biz, Demircan’in da ricasiyla statta kalmistik. Koca kapali tribünde üç kisiydik: Demircan, Ahmet ve ben… Bu arada tribünde bizim disimizda, daginik bir biçimde sessiz sedasiz oturup çekirdek çitleyen tanimadigimiz 8–10 kisi daha vardi.
Demircan dedi ki: “Hoca, maçta bizim bebelere biraz tezahürat yapalim mi ne diyonuz? Bebeler söyle bir taraftar görsün be!”
“Ayip ettin Candemir!” dedim. “Emrin olur gardasim. Sen iste yeter ki. Tezahürat ne kelime; yikariz la burayi! Öyle degil mi Ahmet?”
Ahmet hep destek tam destek kivaminda kafasini sallayarak “Öyle valla!” dedi. “Yalniz usta, söyle iyi bagiralim da millet taraftar görsün.”
Bu konuda kendimize güveniyorduk. Üçümüzde de boru gibi ses vardi. Üç kisiydik ama hiç abartmiyorum, o sessizlikte en az otuz kisilik ses çikarabilirdik. Bombos stadin kapali tribününde kendi aramizdaki konusmalar bile bir tezahürat gibi yankilaniyordu zaten.
Biz kendi aramizda böyle konusurken takimlar sahaya çikti. O anda biz de ayaga kalktik ve üç kisilik dev bir taraftar toplulugu olarak müthis bir tezahürata basladik: “KASTA sAK sAK sAK! MOONU sAK sAK sAK! KASTA sAK sAK sAK! MOONU sAK sAK sAK!”
Tabii ardindan da her taraftar toplulugunun yaptigi gibi Kastamonuspor’u tribüne çagirdik: “BÜYÜK KAPTAN TAKIMI BURAYA GETiR! BÜYÜK KAPTAN TAKIMI BURAYA GETiR!”
Büyük kaptan, sahada isinan futbolculari aninda topladi ve bütün futbolculari hep birlikte tribünün önüne getirdi. Hiç yüksünmeden üç kisiyi selamlamaya gelen bu futbolculari o kadar takdir etmistik ki, avuçlarimiz patlarcasina alkisladik onlari.
Ve hakemlerle takimlarin, açik tribünün altindan uygun adim yürüyerek orta sahaya gelisleri, seromoni falan derken maç basladi. Tabii o anda bizim olusturdugumuz üç kisilik dev taraftar toplulugunun tezahürati da çoktan stadi inletmeye baslamisti bile: “KASTA sAK sAK sAK! MOONU sAK sAK sAK! KASTA sAK sAK sAK! MOONU sAK sAK sAK!”
Tezahürati bitirince saskinlikla birbirimize baktik. Candemir gülümseyerek dedi ki: “Vay be! Ulan bos statta ne ses çikiyor ya hoca!”
Güldüm. “Valla isin dogrusu ben de bu kadar ses çikacagini tahmin etmemistim Candemir,” dedim.
“Hayret ettim la! Üç kisiden bu kadar ses çikar mi?”
“Hayret ki ne hayret!”
Sesimizin bombos statta bir gökgürültüsü gibi yankilanmasi bizi istahlandirmisti. Daha bir sevkle tezahüratin dozunu artirdik: “KASTA sAK sAK sAK! MOONU sAK sAK sAK! KASTA sAK sAK sAK! MOONU sAK sAK sAK!”
Bir ara Ahmet ve ben, makara olsun diye fazla yüksek olmayan bir perdeden, “GASTMONU GASTMONU DEP DEP DEP!” deyince, Demircan buna çok bozuldu. “Hiç yakistiramadim size hoca!” dedi. “Böyle destek mi olur la? Destegi böyle vereceksek, hiç vermeyelim, susalim daha iyi ayagina vuruyum.”
Demircan’in sirtina vurdum: “Tamam Candemir, tamam… Kizma aslanim ya, ne kiziyon!”
Ahmet de beni destekledi: “saka yaptik oglum, ne kiziyon la! Girgir olsun biraz dediydik. Sen de hemen kiziyon, sanki ne varsa!”
“Neyse hoca, hadi bagiralim biraz…”
“KASTA sAK sAK sAK! MOONU sAK sAK sAK! KASTA sAK sAK sAK! MOONU sAK sAK sAK!”
Biz böyle makaraya, tezahürata dalmisken Aras Sitespor bir tane salladi. Daha saskinligimiz geçmemisken bes dakika sonra bir gol daha atan Sitespor durumu bir anda 2-0 yapti.
“Görüyon iste Candemir, elimizden gelen destegi veriyoz ama takimda is yok.”
Demircan dertlenmisti: “He valla hoca, takimda is yok. Aslinda takimda is var da bu antrenör kötü tamam mi? Senin elinde cillop gibi libero falanca varken onu kesip yerine filancayi oynatmak olur mu? Kaleye de bu bambulu koyarsan, elin oglu iki tane sallayiverir iste böyle! Sen yilan gibi oglan dururken santrfor diye bu kazmaya forma verirsen bu maçi nasil alacan la? Demi hoca!”
“Haklisin Candemir. Hoca oyuna da müdahale edemiyor, benim gördügüm.”
“Edemiyor hoca. Böyle giderse bu maç gitti valla! Hoca, hocaa! Maç gidiyo hoca, maç… Takima bak biraz!”
ilk yari böyle bitti. ikinci yarida ise Kastamonuspor oyunu dengelemekle kalmamis; Sitespor’un skoru korumak amaciyla geri çekilip oyunu kendi yari sahasinda kabul etmesini de firsat bilerek sagli sollu ataklarla iyiden iyiye bastirmaya baslamisti.
Bu arada biz de sesimizin statta çikardigi yankiya sasa sasa ayni tezahürata devam ediyorduk: “KASTA sAK sAK sAK! MOONU sAK sAK sAK! KASTA sAK sAK sAK! MOONU sAK sAK sAK!”
iste Kastamonuspor, var gücüyle bastirdigi o anlardan birinde ceza sahasi önünde bir frikik kazandi. Atisi kullanmak için gerilen Demircan’in kizdigi kazma santrfor topa dogru kosarkene biz de uzun bir “HOOOOOOOOOO…” diyerek destek çikiyorduk. Kazma santrfor topa öyle bir vurdu ki, biz tam “…OOOOOOOOP!” diye tamamlayip, “GÜMM!” diye bagirdigimiz anda barajin üstünden geçen top adeta bir ampul gibi doksandan aglara takildi.
Biz sevinç içinde kucaklasip, “GOOOOOL!” diye bagirirken, golü atan kazma santrfor yumruklarini sikmis bize dogru kosuyor, diger futbolcular da onu yakalayip kutlamak için pesinden geliyorlardi. Tam bizim tribünün önüne geldiklerinde hep birlikte müthis bir sevinç yumagi olusturdular.
Demircan, bu güzel frikik golünün saskinligi içinde, istemdisi bir hareketle alt dudagini isirarak söyle dedi: “Vay pezevengin oglu vaay! Nasil vurdu la öyle! Birinci ligde bile böyle gol seyretmiyoz la, demi hoca?”
“Öyle valla Candemir,” dedim. “Öyle olmasina öyle de, sen de bu arada golü atan topçunun babasini çaktirmadan pezevenk yaptin biliyor musun? Aninda bitirdin la adami.”
Ahmet durur mu, körügü kaptigi gibi yetisti yangina: “Demek öyle ha Demircan? Kendi takiminin topçusunun babasina pezevenk dedin ha! Bu günleri de gördük sayende.”
Demircan utangaç bir gülümsemeyle derdini anlatmaya çalisiyordu: “Yok hoca. Öyle demek istemedim la. Valla bak! Hani simdi bebe güzel vurdu da top doksandan gol oldu ya…”
“Hee!”
Ahmet yüklendi: “Gol güzelse, golü atan topçunun babasi pezevenk mi oluyor yani?”
Demircan kivraniyordu: “Yok yaa! simdi bebe güzel vurup da gol oldu ya… Gol de hakikaten güzel bir gol yani; çok hosuma gitti. Tabii ben de birden sasirip agzimdan sey ettiriverdim. Yoksa yani hoca…”
“Haa anladim ben Ahmet. simdi Candemir bu sözü, golü atan topçuyu övmek için söylemis tamam mi? Gol güzel ya, bizimki takdir ediyor yani. Öyle degil mi Candemir?”
“Hah, aynen öyle valla hoca… Yoksa topçumuza küfür eder miyiz? Babasina pezevenk der miyiz hiç canim, olur mu öyle sey?”
“Neyse, durum anlasilmistir arkadaslar. Kötü bir niyet yok yani, öyle degil mi Candemir? Hadi o zaman simdi söyle bir inletelim ortaligi.”
“inletelim ayagina vuruyum!”
“KASTA sAK sAK sAK! MOONU sAK sAK sAK! KASTA sAK sAK sAK! MOONU sAK sAK sAK!”
Kastamonuspor, bu güzel golden sonra Arap ati gibi açilmisti. Sagli sollu ataklarla Sitespor defansini bunaltmaya devam ediyor, ancak beklenen gol bir türlü gelmiyordu. Maçin sonlarina dogru hakem, bizim tribünün önünde, Sitespor yari alaninin ceza sahasina yakin bölümünde Kastamonuspor lehine bir faul atisi verdi. O anda her iki takim futbolculari da ceza sahasinin içine yigildi. Ceza sahasinin içi ana baba günüydü. Kastamonusporlu futbolcu, topu havadan kavisli bir ortayla ceza sahasina dogru gönderirken biz yine uzun bir “HOOOOOOOOOO…” çekmeye basladik ve kazma santrfor o kadar adamin arasindan yükselip kafayi çaktiginda “…OOOOOOOOP!” diye tamamlayip, “GÜMM!” diye bagirdik. Top da o anda kalecinin çaresiz bakislari arasinda yine doksandan aglara takildi. Durum simdi 2–2 olmustu.
Bu gol, bizi tribünde, futbolculari da sahada sevinçten çilgina döndürmüstü. Kazma santrfor önde, diger futbolcular arkada yine bizim tribünün önüne kadar kostular ve bir sevinç yumagi daha olusturdular. Onlar yumruklarini sikmis bize dogru sallarken, biz de iyice cosmus bagiriyorduk: “KASTA sAK sAK sAK! MOONU sAK sAK sAK! KASTA sAK sAK sAK! MOONU sAK sAK sAK!”
Ahmet, çok sasirmis gibi yaparak, “Vay dümbük vaay! O kadar adamin arasindan nasil çakti kafayi öyle la?” dedi. Ardindan da beni dürtüp, hinzirca bir gülümseyisle Demircan’i göstererek göz kirpti.
Demircan da kendinden bekledigimiz hareketi yapti ve “dümbük” sözcügünü duyar duymaz intikam askiyla hemen üzerine atladi: “Demin bana demediginizi birakmadiniz ama masallah bakiyorum da siz dümbük mümbük deyince serbest oluyor herhalde ha?”
“Niye la? Ne oldu ki?”
“Demin ben pezevenk deyince bana bin türlü laf söylediniz. Ama simdi sen de dümbük dedin topçuya.”
“Öyle mi dedim la? Dümbük mü dedim?”
“Hee! Dümbük dedin tabii!”
”Hiç farkinda degilim valla. Sen duydun mu hoca, öyle mi dedim?”
Gülümsememi saklamaya gerek görmeden, kafami olumsuzca iki yana sallayarak, “Ben öyle bir sey duymadim valla!” dedim. “Maça bakiyordum da…”
Demircan makara yaptigimizi anlamisti. “Ulan ne adamlarsiniz!” dedi. “Korkulur valla aslanim sizden.”
“Niye?” dedim.
“Niye olacak la!” dedi. “Bu yaptiginiz resmen itnelik! Ben söyleyince bin türlü laf ediyonuz ama kendiniz söyleyince yok dedim mi, yok demedim mi, yok görmedim, yok duymadim demeye basliyonuz itneler! Bizim kulagimiz sagir mi la ayagina vuruyum!”
“Bak ortak, itne dedi bize görüyon mu?”
“Çok ayip ama Candemir! Biz sana ne yaptik da itne dedin simdi bize? Çok ayip! Cik cik cik… Hiç yakistiramadim bunu sana!”
“Yok la, öyle demek istemedim. Lafin gelisi öyle söyledim. Birden agzimdan öyle çikiverdi. Hani siz böyle itnelik edince…”
Bu arada Kastamonuspor’un 8 numarali futbolcusu ceza sahasi yayinin yakinlarinda topu kapmis, kaleye sut atmak için telasli hareketlerle önünü bosaltmaya çalisiyordu.
“Bu Sekiz var ya çok psikopat hoca! Pire gibi la… Biraz ugrassa atacak valla. Vur goçum vuur ayagina vuruyum!”
“Vur iste goçum, ordan vur! Vur be vur! Vur lan iste, vuur!”
“Gooo… Ah be!”
“Hadi be! Yarim metre daha içerden gitse goldü be!”
“Kaleci hayatta kurtaramazdi valla hoca. iyi vurdu pe… Neyse…”
“KASTA sAK sAK sAK! MOONU sAK sAK sAK! KASTA sAK sAK sAK! MOONU sAK sAK sAK!”
Kalenin hemen yanindan auta giden bu sert vurustan sonra maç, “KASTA sAK sAK sAK! MOONU sAK sAK sAK! KASTA sAK sAK sAK! MOONU sAK sAK sAK!” tezahüratlari arasinda 2-2 bitti.
Demircan iyice keyiflenmisti. Ahmet’le bana döndü: “Artik takimi buraya çagiririz degil mi hoca?” dedi. “Hak ettiler bizim bebeler canim! iyi oldu, iyi… He he he!”
“Çagiracagiz tabii Candemir. Çagirmadan olur mu hiç?”
“Hadi o zaman! Bir, ki, üç!”
“BÜYÜK KAPTAN TAKIMI BURAYA GETiR! BÜYÜK KAPTAN TAKIMI BURAYA GETiR!”
Stat bu tezahüratla inliyordu. Demircan’in bebeler, kaptanlariyla birlikte maçtan önce oldugu gibi yine hiç yüksünmeden sevinç içinde kapali tribünün önüne kadar gelip bizi selamladilar. Biz de bu selamlamaya alkis ve tezahüratla karsilik verdik: “KASTA sAK sAK sAK! MOONU sAK sAK sAK! KASTA sAK sAK sAK! MOONU sAK sAK sAK!”
Stattan çikip, otobüs terminaline dogru yürürken “Ulan Candemir!” dedim. “Sen de futbolculari taniyorum falan deyip bize yedirmeye çalisiyorsun herhalde.”
Zevkten dört köseydi. Keyifle gülüyordu: “Niye hoca?” diye sordu.
“Görmüyon mu la? Santrfora kazma deyip duruyordun, adam çakiverdi iki tane. Hem de doksana ampul gibi asti valla!”
“He he he! Ben ters ugur yapiyordum hoca.”
“O nasil oluyor öyle Candemir?”
“söyle oluyor hoca. Niyeyse ben bizim bebeleri övdügüm zaman iyi oynamiyorlar da kötü dedigim zaman, kazma dedigim zaman canavar oluyorlar, canavar… Bunu bir türlü çözemedim ayagina vuruyum!”
|
|